Dolar 37,8888
%-0.15
Euro 40,9268
%-0.24
Altın 3.796,790
%-0.07
Bist-100 9.616,00
%-0.45

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Özgür Özel: 'Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir'

Özgür Özel: 'Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir'

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir. Orada duruyor. İsteyen ilişki kursun, isteyen oyun planını ona göre kursun. 31 Mart’ta ‘İşimiz, gücümüz Türkiye’ diyerek gelmiştik. Bir yılın sonunda verdiğimiz sözlerin fazlasını yapmanın, yaptıklarımızla bu cuntaya hedef olmanın gururunu yaşıyoruz. İktidara geliyoruz diye; yoksulların, kimsesizlerin, işsizlerin, memurların, emeklilerin, emekçilerin ve gençlerin umudu biziz diye darbe girişimine maruz kalıyorsak bu, bu ülkenin yarınlarda önünün açık olduğunu gösteriyor. Biz bu darbeye kimimiz Silivri’de zindanlarda, kimimiz tüm Türkiye’de sokaklarda direnmeye devam edeceğiz. En sonunda biz kazanacağız. Türkiye kazanacak” dedi.

  • Ege Postası
  • 31.03.2025 - 13:21
  • Güncelleme: 31.03.2025 - 16:56

Özel, Saraçhane’de bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Özel’e; İBB Başkanvekili Nuri Aslan ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik eşlik etti. Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Biz CHP olarak bu kadar çok öğrenci Silivri’deyken, kimileri hakim önüne çıkarılacak zaman ya da konulacak cezaevi bulamadıkları için oradan oraya kötü şartlarda taşınıyorken, İstanbul’un üç kez üst üste seçilmiş büyükşehir belediye başkanı, dünyanın en bilindik metropolünün en bilinen belediye başkanı ve ilçe belediye başkanlarımız, bürokratlarımız, belediye meclis üyelerimiz içerideyken bu bayramı bayram gibi yaşayamayacağımızı ve kutlamayacağımızı ifade etmiştik. Ankara’da bayramlaşma programlarında yokuz ancak ifade etmek gerekir ki burada geçirdiğimiz bir hafta boyunca Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin; DEM Parti Eş Genel Başkanları Sayın Bakırhan ve Hatimoğulları, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Mahmut Arıkan'ın görevlendirmesiyle kıymetli heyetleri, EMEP Genel Başkanımız Seyit Aslan, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, SOL Parti Genel Başkanlığı adına Sözcü Önder İşleyen, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanımız Sayın Fatih Erbakan, Zafer Partisi Genel Başkanvekili Ali Şehirlioğlu, Anahtar Parti Genel Başkanı Sayın Yavuz Ağıralioğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Memleket Partisi Genel Başkanı Sayın Muharrem İnce, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş, Genç Parti Lideri Sayın Burçin Şahindur ve telefonlarıyla, Ankara’daki randevu talepleriyle Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu ile hem dayanıştık hem de onların üzerinden bu düzene itiraz eden, bu haksızlık, hukuksuzluğa itiraz eden herkesle gönülden bayramlaştık. Bir kez daha onların kanalıyla Türkiye’deki tüm üyelerinin, gönül verenlerin bayramını kutluyorum.

"Milletin bayramını zehir edenlere söyleyecek, bayrama yakışır söz yoktur”

Bu zulmü yapan ve zulme hazırlanan iktidar partisi ya da iktidar bloku; Cumhur İttifakı bileşenlerinin üyelerini, oy verenlerini, geçmişte onlara gönül verenleri en sıcak duygularla selamlıyoruz. Ama zulümle iktidarda kalmayı sürdüren o saray aklına, 19 Mart‘ta darbeye kalkışan cuntaya, 23’ünde 15 milyon kişi tarafından püskürtülen darbecilere, onların ittifak ortaklarına ne bayramda ne demokrasi sınırları içinde söylenecek bir söz bulamıyoruz. 11’inde MASAK raporu daha yazılmaya başlamışken MASAK raporu üç aylık rapormuş gibi televizyonlara servis edenlere ve üç aydır olan MASAK raporu diye yalancı bir raporu konuşanlara ve bu süreç içinde canlı yayında televizyon ekranlarında 11 Mart günü Sinan Burhan adlı bir gazeteciye, ‘Siyasi bir kaynağımdan mesaj var’ denen Cumhur İttifakı’nın bir genel başkan yardımcısının -ismi kendinde gizli, ismi tarafımızca malum, mesajı atan biliyor, okuyan biliyor- ‘İmamoğlu bayramdan önce tutuklanacak. Gözaltına alınacak. Kaynağım siyasidir. Gelen mesajı okuyorum’ deyip ‘Gecenin bomba haberi budur’ diyerek 19 Mart’ta yapılacak tutuklamayı, sekiz gün öncesinden bir kanalda ifade ediliyorken ve kaynak Cumhur İttifakı’nın bir genel başkan yardımcısıyken onların bu milletin bayramını zehir edenlere söyleyecek, bayrama yakışır uygun söz yoktur. Hak ettikleri sözler bayramlık ağzımızı açtığımızda söyleyeceğimiz sözlerdir. Hepsini bayramın sonrasına, hukuk zeminine, siyasette onları mahcup ve rezil edeceğimiz, milletin de bugün ayıpladığı gibi bundan sonra da artık dönüp yüzlerine bakmayacağı bir sürece bırakıyoruz.”

"Ekrem Başkan’ın en samimi destekçilerinden birine Allah’tan rahmet diliyoruz”

Konuşmasına, dün KKTC’de sahne aldığı sırada fenalaşarak hastaneye kaldırılan ve hayatını kaybeden sanatçı Volkan Konak’a başsağlığı dileyerek devam eden Özel, şunları söyledi:

“İçimiz yanıyor. Volkan Konak müzisyenliğin yanı sıra, ülkemiz için onurlu duruşundan asla taviz vermemiş bir aydındı. Bu süreç ilk başladığında, Ayşe Barım operasyonu, Gezi ile ilgili ifade almalar, ‘Doğru söylemiyorsun’ deyip sanatçıları yalancı şahitlikten 12 yıl öncesine göre cezalandırmaya çalışan o süreç, ‘Acaba sanatçılar üzerinde nasıl bir etki yapacak’ derken ilk ayağa kalkan, ilk başını kaldıran, ilk sahip çıkan kişiydi. ‘Sevgili Ekrem İmamoğlu dostum, futbol oynarken bile hep kaleci oldu. Neden mi? Takım arkadaşlarına arkasını dönmemek için. Hayat boyu centilmenliğinden ve asaletinden ödün vermedi. Ekrem Başkan’a siyasette faul yapanlar utansın. Benim için her zaman çok kıymetli bir dostum olarak kalacaktır ve her zaman yanında olacağım.’ Bayrağı ilk çekmiş, cesaret bayrağını ilk göstermiş sanatçıdır. Sonra, hukuk adalet ve demokrasi için ‘omuz omuza’ diyen sanatçılar imzalarını teker teker vermeye başladıklarında ve toplam şu ana kadar 2 bin 957 sanatçı bu metne imza attığında, bu metne imza koyması için kendisini arayan arkadaşına Volkan Konak yurt dışından, ‘Ben o metne imzamı değil, kalbim başarım’ demiştir. O Volkan Konak’ı kaybettik dün akşam, bu metne imzasını değil kalbini basan Volkan Konak’ı. ‘Acaba sanatçılardan çıt çıkacak mı’ derken bu tweet’i atan Volkan Konak’ı kaybettik. O yüzden acımız çok büyük. Dün vefatından önce sahnede söylüyor: ‘Volkan ağabey, sivri konuşma. Seni içeri atarlar.’ ‘Sen bilmez misin devrimciler korkmaz’ diye cevap veriyor. O korkmayan, son nefesine kadar yılmayan devrimciye, o yol arkadaşımıza, o Ekrem Başkan’ın en samimi destekçilerinden birine Allah’tan rahmet diliyoruz. Volkan Konak’ın yerini nasıl dolduracağız, bilmiyoruz. Ama onu unutmamak, adını yaşatmak ve onun özlediği Türkiye’ye; derelerle, her yaştan gençlerle dost olan, doğayla, çevreyle, hayvanlarla dost olan, insanı seven, insan için yönetilen bir Türkiye’ye kavuşmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

"Her bir koğuş hakkında bilgi almaya çalıştık”

Özgür Özel, dün, Silivri Cezaevi’ne yaklaşık 8 saatlik bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anımsatarak, şöyle konuştu:

"Bu ziyaret sırasında gözaltında tutulan genç arkadaşlarımızı; her cezaevinden iki kadın, iki erkek arkadaşımızı, yine cezaevlerinde bir CHP üyesi olan, bir CHP üyesi olmayan arkadaşımızı; mümkün olduğu kadar oradaki yapıyı temsil eden doğru bir örneklemi ziyaret ederek her bir koğuş hakkında bilgi almaya çalıştık. Berkay’ı ziyaret ettik. ‘Her şey çok güzel olacak’ı bir kez de Silivri cezaevinde karşılıklı birbirimize ifade ettik, moral bulduk. Toplu halde birlikte koğuşlarda kalan arkadaşların Maltepe’deki mitingi gözyaşları içinde, coşkuyla, defalarca ayağa kalkıp alkışlayarak ve o kendilerini burada Ekrem Başkan’a sahip çıkmak için, İstanbul’a sahip çıkmak için, demokrasi ve geleceklerine sahip çıkmak için ortaya koydukları cesaret ve iradenin 2 milyon 200 bin kişinin bulunduğu Maltepe meydanında sahiplenilmesine büyük bir memnuniyet duyduklarını ve bu meydanda hep onlarla konuştuğumuz gibi o meydanı gösterip ‘Miting değil bu, eylem’ diye hep birlikte bağırdıklarını, bunu büyük bir mutlulukla ifade ettiklerini arkadaşlarımız söylediler.

"Hizbullahçıları değil, Türkiye’nin geleceğini serbest bırakması gerektiğini ifade ediyoruz”

Birlikte kalan, iddianameleri yazılan, cezaevinden mahkeme önüne çıkacak günü belli olan arkadaşlarımız var. Sağlık durumları, moralleri iyi. Biz itirazlarla serbest bırakmalarını, ilk duruşmaya kadar 18-20 gün daha içeride tutulmamaları gerektiğini düşünüyoruz. Ve bayramda Hizbullahçıları yetki kullanıp serbest bırakan Erdoğan’a; Türkiye’nin geçmişini karartan, geleceğini karartmak için de tertip içinde olan canilere değil, ‘Türkiye’nin geleceği aydınlansın’ diyen her biri pırıl pırıl, her biri yetişmiş, hiçbirinin elinde bırakın kan, kir olmayan gençleri Silivri’de tutmanın utancını bunun ne kadar özgüveni düşük, ne kadar kötülük içeren, ne kadar Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu birlik, beraberlik, huzur ortamından kopmuş bir ruh halinde olduğunu bir kez daha kendisine hatırlatıyoruz. Hizbullahçıları değil, Türkiye’nin geleceğini serbest bırakması gerektiğini ifade ediyoruz.

"Doğrudan psikolojik işkencedir”

Ancak bazı öğrencilerimiz, cezaevinde koğuşlarda yer olmadığı gerekçesiyle çeşitli koğuşlara ikişerli, hatta kimi tek başına konmuş durumda. Koğuşlarda diğer suçlardan tutuklular, hükümlüler var. Her ne kadar koğuştaki kimseyi ya da cezaevi yönetimini bir konuda suçlayacak, zor durumda bırakacak, olmayan bir şey olmuş gibi gösterecek bir sözü kurmaktan kaçınsak da düşünün ki 18 yaşında gencecik çocukların annesi-babasısınız, kendi çocuğunuz dışında koğuştaki 58 kişi, bir suç türünden dolayı orada. İki genç koymuşsunuz, geri kalan 47 kişi son derece hepimizin dudaklarını uçuklatacak bir suç türünden hükümlü olarak orada. Bu olacak bir iş değildir. Orada gençleri ve aileleri bu psikoloji içinde tutmak doğrudan psikolojik işkencedir. Bu konuda da gerekli bildirimlerimizi, uyarıları yaptık. Bugün bu konuda hızla sonuç alınmasının takipçisi olacağız.

"Kötü muamelenin, işkencenin ne affı ne zaman aşımı olur”

Bu öğrencilere ters kelepçe takılarak kötü muamele yapıldı. Bu öğrenciler saatlerce ailelerinin bilmediği yerlerde tutuldu. Tutuklamaya mı sevk edildi, serbest mi bırakıldı bilmeden; gittikleri cezaevi söylenmeden saatlerce bir salonda tutuldular. 60 kişiye dört tane şişe suyu verilip ‘Bu size yeter’ denildi. Kötü sözler, küfürler, kötü muameleler her biri öğrenci tarafından ayrı ayrı rapor ediliyor. Bu rapor edilen yerleri, saatleri biliyoruz, duyuyoruz, bir kenara not ediyoruz. Ters kelepçenin, yatırıp kafaya basmanın, surata tekme atmanın ne olduğunu, nerede yapıldığını ve kimler tarafından yapılmış olabileceğini takip ediyoruz. Bugüne kadar bu milletin evladı olan polisimizi doğrudan hedef gösterecek hiçbir şey yapmadık, sakındık, sakınmaya devam edeceğiz. Ama kötü muamelenin, işkencenin ne affı ne zaman aşımı olur. Bunun için bundan sonra gençlerle karşı karşıya gelecek her kamu görevlisinin, bundan önce karşı karşıya gelinmiş süreçle ilgili dahli ya da bilgisi olanın bu işi takip ettiğimizi bilmesini isterim.

"Yazılı emir varsa sorumlusu emri verendir, yoksa uygulayandır”

Hele hele kötü muamele için kanunsuz emir almış, bu emri yazılı istememiş olanlar uyguladıkları taktirde emrin sorumluluğunu bizzat taşırlar. Bundan sonra Anayasa’ya göre kanunsuz emiri uygulamayıp yazılı isteme hakkını tüm emri alanları hatırlatıyorum. Yazılı emir varsa sorumlusu emri verendir, yoksa uygulayandır. Ve geçmişte bunlara şahit olanlar, bugün tarihli bu meseleleri bir kenara yazıp ‘Ben şunu gördüm. Emri bu verdi. Bu çocuğa, bu kötülüğü bu yaptı. Ters kelepçe talimatını bu verdi. Oradaydım ama küfrü şu etti’ diye gerçekleri bir kenara yazıp kapalı zarfın içine alsınlar. Bu kapalı zarfı da emanete aldırsınlar ya da emanet etsinler. Gün gelince sorulduğunda, ‘Ben değildim şuydu. Emri veren şuydu’ derseniz o zaman siz kurtulacaksınız, suçsuzluğunuz ispatlanacak, bu çetenin yaptıkları çorap söküğü gibi ortaya çıkacak. Bu konuda ilgili geçmişte önemli görevler yapmış mülkiye müfettişlerinin, geçmişte önemli soruşturmaları yürütmüş kişilerin yönlendirmeleriyle bu meselenin nasıl üstünde olduğumuzu herkes bilsin.

"Geçmişe sünger, geleceğe temiz sayfa yok”

‘Ters kelepçe takın, yatırın yere, orada kalsın’ deyip o enseye basan, surata basanın günü gelince gırtlağına hukuk basacak, hesap soracak. Bu kadar net söylüyoruz. Suç işlemeyen korkmasın. Bundan sonra suça teşvik edilen yazılı emir istesin. Gördüğünüz şahitlikleri unutmadan gün, saat, yer, isim yazarak yazın. Kapalı zarfa koyun. Bu soruşturma seneye değilse öbür sene var. Bundan sonra da gençlere nasıl davranılacaksa hukuk devleti içinde öyle davranacak. Bunun ucunu bırakan, hesabını sormayan asla ve asla biz olmayacağız. Kimse şöyle bir şey düşünmesin: ‘Seçimi kazanacağız. Temiz bir sayfa açtık. Bundan gerisini temizledik.’ Oy veren, üye olan, suçu olmayan korkmasın. Ama bugünlerde zulüm yapan, hakaret yapan, iftira atan, televizyonlarda yalan yorumlar yapan, suçsuz insanlara masumiyet karinesini düşünmeden iftira atan, olmayan delili varmış gibi anlatan, olmayan raporu varmış gibi anlatan yorumcular; öyle ‘geçmişe sünger, geleceğe temiz sayfa’ yok. Bu ülkenin tertemiz vatandaşlarına helalleşmek var, önümüze bakmak var.

"Devleti suç örgütü gibi yönetenlere, aparatlarına ve bu kirliliğe sessiz kalanlara hukuk devleti içinde sonuna kadar hesap sorulacak”

Devleti suç örgütü gibi yönetenlere, aparatlarına ve bu kirliliğe sessiz kalanlara hukuk devleti içinde sonuna kadar hesap sorulacak. Ve bugün bu darbeyi yapanların bir avuç olduğunu, uzantılarının da kurumlarda üçer beşer olduğunu biliyoruz. O yüzden suça ortak olmayın. Sonunda hesap günü geldiğinde suç işleyenleri ihbar etmek üzere, belgelerinizi bugünden saklayın. O gün tutup ‘Biri demişti ama kim demişti’ demeyin. Bugünden yazın, en güvendiğiniz kişiye emanet edin, bugünün tarihini yazın, o yazının ne zaman yazıldığı karbon testinden gün gibi çıkıyor. Zarfı kapatın, en güvendiğinize teslim edin. Yarın size biri hesap sorarsa zarf getirirler, ‘O günkü ifadesi buydu’ derler. Biz de kabul ederiz.”

"CHP böyle bir iktidara bile darbe girişimi olduğunda demokrasinin yanında yer almıştır"

Özel, 31 Mart yerel seçimlerine herhangi bir siyasi partiyle ittifak yapmadan "Türkiye İttifakı" diyerek yurttaşlarla ittifak yaparak girdiklerini, bugün o seçimlerin birinci yıl dönümünde olduklarını belirtti. Özel, "Partimiz 47 yıldır tek başına iktidar olmamıştır ama milletin kararına tek kelime laf etmemiş, hürmetsizlik etmemiştir. AK Parti 23 yıldır ülkeyi tek başına yönetme yetkisi almıştır. CHP böyle bir iktidara bile darbe girişimi olduğunda demokrasinin yanında yer almıştır. Sandığa saygılı olmuştur. CHP’yi 47 yıl sonra birinci parti yapan, AK Parti’yi de ilk kez ikinci parti konumuna getiren geçen sene bugün yine milletin kararı, halkın tercihleri olmuştur. Millet 31 Mart’ta huzurunu bozan, ekmeğini küçülten iktidarı değiştirme sürecini başlatmıştır" diye konuştu.

Özel, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından vatandaşa hizmet için yola çıktıklarını, belediye başkanlarının ve belediyce meclislerinin çalışarak temel belediyecilik hizmetlerini eksiksiz verdiğini, ayrıca sosyal belediyecilik uygulamalarıyla dezavantajlı gruplara el uzattığını söyledi.

"47 yıl bizim demokrasiye gösterdiğimiz saygıyı, AK Parti 47 ay göstermeyi cesaret dahi edemedi”

Özel, “47 yıldır duyduğumuz demokrasiye saygıyı, bu sefer bizi yetkilendirilenlerin verdiği göreve saygı olarak addettik. 47 yıl bizim demokrasiye gösterdiğimiz saygıyı, AK Parti 47 ay göstermeyi cesaret dahi edemedi. Dört yıl; 47 ay sabretse, seçimlere huzur, güven ortamında gidilse millet 23 yıl yönetenle dört yıldır Türkiye’nin yüzde 65’ini yöneteni kefeye koyup bir karar verecekti. Bu millet üzülmeden, sıkılmadan, daralmadan, kutuplaşmadan, birbirine karşı düşmanlaştırılmaya çalışmadan huzur içinde bir seçime gidebilirdi” diye konuştu.

"Seçim sonuçlarını millet açısından değerlendirmek yerine tercihlerin en kötüsünü yaptılar”

Özel, şunları kaydetti:

"Eskinin orta direği yoksul oldu. Yoksullar pazarların dağılmasını bekleyip çürükleri toplar oldu. Derin yoksulluk gelişti ve CHP’nin belediyelerinin bu konudaki sosyal belediyeciliği bambaşka noktaya evrildi. Maalesef bu şartlar altında seçimin sonucunu ve altı ay sonraki anket sonuçlarını görüp doğruları yapması gerekenler, seçim sonuçlarını millet açısından değerlendirmek yerine tercihlerin en kötüsünü yaptılar. Ve televizyonların önünde bakanlarına, ‘Madden, manen silkeleyin’ dediler. Ankara’daki bir bakan yardımcısını İstanbul’a kötülük yapmak üzere, Ekrem Başkan’a darbe yapmak üzere görevlendirdiler.

"Tek hedef Ekrem İmamoğlu’ydu”

9 Ekim de İstanbul’a atadıkları başsavcı eliyle bizi ve milleti sindirmek için darbe girişimi sürecini adım adım ilerlettiler. Bundan bir buçuk ay önce bir darbe mekaniğinin devrede olduğunu ve geleceğin cumhurbaşkanı adayına, geleceğin iktidar partisine darbe hazırlığı olduğunu ifade etmiştik. Birileri seçilmiş siyasetçilerden akademisyenlere, sanatçılardan iş insanlarına kadar kademe kademe hukuksuzluk dalgası yaratarak ‘Bir gün darbeyi yaptığımızda itiraz edecek bir genç, bir sanatçı, bir akademisyen, bir aydın, bir vatandaş kalmasın’ diye özel gayretle parça parça operasyonlar yürüttüler. Gerçek suçlular dışarıda serbestçe dolaşırken; uyuşturucu baronları, çeteler, mafyalar milletin üzerine çökerken onlar Türkiye’de sadece bir tek şeyi suç saydılar. Türkiye’de yaptırımı olan tek suç: AK Parti iktidarına muhalefet etmek ve gözaltına alınıp içeride tutulması gereken Beylikdüzü’nde bir kez, İstanbul’da üç kez Erdoğan’ı, çıkardığı adayları mağlup eden Ekrem İmamoğlu’ydu. Tek hedef oydu, onun üzerinden bir darbe yapılanmasını adım adım planladılar, gün gün işlettiler.

"Milletin iradesine darbe için bir ön hazırlık darbesi”

Gelinen noktada, beş tane her birinde siyasi yasak talebi olan 25 yıllık hapis istemi, 31 yıl önce verilmiş bir diplomanın bütün arkadaşlarıyla birlikte iptal istemiyle kamera şakası olamayacak, kötü komedi filmlerine konu olamayacak adımları pes peşe attılar. Bu sürecin sonunda 18 Mart günü Ekrem Başkanımızın diplomasını iptal ettiler, ertesi gün yüzlerce polisle şafak vakti ailesiyle yaşadığı İBB’nin resmi konutunu bastılar. Başkanımızı ve arkadaşlarımızı gözaltına aldılar. Bu sürecin tamamında bir gün olsun bir kelime eksik söylemedik ne biz ne Ekrem İmamoğlu. Bir adım geri atmadık ne biz ne Ekrem İmamoğlu. Bir santim eğilmedik ne biz ne Ekrem İmamoğlu. Kendisini yenebilecek kim varsa onları ekarte edip rakipsiz ya da kendi dişine göre rakipli; sinmiş, korkmuş bir süreçte, belki de seçime katılım oranlarının yüzde 40’lara indiği diğer otoriter rejimler gibi bir göstermelik sandık için, milletin iradesine darbe için bir ön hazırlık darbesi.

"15 buçuk milyon kişi, 19 Mart sivil darbe girişimini sokakta bastırdılar”

Bundan sonraki sandıksız, gerçek milli irade olmayan sürecin öncesindeki bir reklam filmini göstermeye ve bütün Türkiye’ye de İstanbul’u nasıl sindirdiğini, bastırdığını göstermeye niyetlendi. Onlar adımlarını sıklaştırdıkça biz de sıklaştırdık. Ve aynı gün, aynı noktada buluştuk. Hangimiz daha önce oraya vardı, milletimizin takdirine bırakıyoruz. Ancak 19 Mart darbe girişimini o gün sabah burada, bu sembol mekana gelerek yaptığımız çağrının sonucunda buraya her gün artarak gelen yüz binler, milyonlar bir haftalık Saraçhane dayanışma gece mitingleriyle, ardından 23 Mart günü sandık başına giderek hep beraber ve bütün dünyanın dikkatini buraya çekerek, şaşırtarak bütün dünya basınını peşine takacak şekilde 15 buçuk milyon kişi üyesi olmadıkları bir siyasi partinin ön seçim çağrısına ellerinde bastonlarıyla, çocuklarını taşıdıkları pusetleriyle, karınlarında üç aylık bebeleriyle koştular ve 19 Mart sivil darbe girişimini sokakta bastırdılar.

"Mitingi boşa düşürmek için iki gün olacak tatili dokuz günü çıkardılar”

Hem Saraçhane gecelerinden ortaya çıkan yüksek enerjiyle hem 23 Mart darbe bastıran 15 buçuk milyon her yaştan vatandaşımızın iradesine saygıdan bu kez çağrıyı 29 Mart günü Maltepe’de bir büyük buluşmayla adayımıza özgürlük ve erken seçim talep ettiğimiz bir mitinge, miting adı altında gençlerin dediği gibi İstanbul’a eyleme, gücünü göstermeye davet ettik. O meydan dolmasın diye beş günlük haftanın sadece iki günü resmi tatilken, ekonominin bir gün daha tatile tahammülü yokken, bu memleketin çalışmaya ihtiyacı varken, kimsenin beklentisi ne devletin de milletin hazırlığı yokken mitingi boşa düşürmek için iki gün olacak tatili dokuz güne çıkardılar. Geçen seneden feribot kuyruklarını, köprü tıkanıklarını, ‘İstanbul boşalıyor. Kimse kalmadı’yı servis edip televizyonlarda, ‘İstanbul boş. Mitingin iptali gündemde’ haberini yandaş kanallara bol bol yaptırdılar.

"Her yaştan İstanbullunun kararlılığı bir kez daha İmamoğlu‘nun arkasında durdu”

23’ünde olduğu gibi, 29’unda da milyonlar uyandı ve hep birlikte o meydana aktı. İstanbul’un tüm metro istasyonlarında, tüm Marmaray istasyonlarında binlerce kişilik mini mitingler yaşandı çünkü son durağa kadar metrolardan, Marmaray’dan inmek isteyen kimse yoktu. Herkesin hedefi Maltepe’deki meydana ulaşmaktı. Gençlerin coşkusu ve her yaştan İstanbullu bir kez daha Ekrem İmamoğlu‘nun arkasında durdu.

"Bir kifayetsiz muhterisi buraya kayyum yapmaya çalıştılar”

Üstünlüğün üç bileşeni vardır: Bunlardan bir tanesi ahlaki üstünlük. Onu hiç kaybetmedik, kaybetmeye niyetimiz yok. 55 sabıkası olan gizli tanık; tecavüzden, kadına karşı tacizden, dolandırıcılıktan, rüşvetten sabıkası olan gizli tanıklar ya da birtakım eski AKP müteahhitlerinin iftiralarıyla yürüyen bir süreçte ahlaki üstünlük bizde olmayacak da kimde olacak? Psikolojik üstünlük; bu kadar operasyonla gazeteciyi, akademisyeni, genci sindirmişken; Saraçhane‘ye kayyum yollamak istemişken, adında ‘adil’ olan, eskiden buranın genel sekreteri, Türkiye Cumhuriyeti bakanlık mevkini işgal etmiş, trolden bozma, siyasetçi olamamış birisini, avuçlarını ovuşturup ‘Aman İBB’ye başkan oluyorum...’ Başbakan koydu olmadı, Meclis Başkanı koydu olmadı, bakan koydu olmadı; İstanbullu ‘Çek elini’ dedi. Genel Sekreter Yardımcılığından götürdüğü bir Ulaştırma Bakanı eskisini, yakasına belediye başkanımızın Adıyaman’da yapışıp da sallaya sallaya Adıyaman’dan dışarı savurduğu bir kifayetsiz muhterisi buraya kayyum yapmaya çalıştılar.

"15 buçuk milyon vatandaş ve 2,2 milyonluk Maltepe mitingi bütün karalamalara, bütün oyunlara rağmen”

Psikolojik üstünlük bizde olmayacak ta kimde olacak? İki elinde iki baston, 96 yaşında nine CHP’nin dayanışma sandığına koşacak, 32 numara ayakkabısıyla anasının elinde bir buçuk yaşında çocuklar anasıyla bir dayanışma sandığına geleceğini kurtarma koşacak da psikolojik üstünlük senin trollerinde mi olacak? Elbette bizde olacak. Üstünlüğün bir diğer tanımı çoğunluk enerjisidir. Kim çok, kim çoğalıyor? ‘1 buçuk milyon üyeyi, 1 milyon 600 bine çıkaralım’ dediğimiz yerde 1 milyon 750 bin üyemiz olmasına sevinirken AK Parti trolleri, kanalları birtakım yerel işbirlikçilerle ‘800 bini geçemezler. Güvenoyunu alamazlar’ derken 1 milyon 650 bin üye, yüzde 96 katılım. 15 buçuk milyon vatandaş ve 2,2 milyonluk Maltepe mitingi bütün karalamalara, bütün oyunlara rağmen... Şimdi dalga dalga bütün Türkiye’ye yayılan ‘Adayımı yanımda, sandığımı önümde istiyorum’ kampanyaları. Çoğunluk enerjisi Ekrem İmamoğlu’nun arkasındadır, milletin arkasındadır, bugünkü muhalefetin, müstakbel iktidarın arkasındadır. Gelecek cumhurbaşkanı adayımıza darbe girişimini, milletimiz çıplak ellerle püskürtmüştür. Bu darbecilerin yüzüne tükürmüştür.

"Türkiye’nin başında bir cunta yönetimi vardır. Ahlaki üstünlüğü, psikolojik üstünlüğü, çoğunluk enerjisini kaybetmişlerdir”

Bugün Türkiye’nin başında bir cunta yönetimi vardır. Genel iktidar onlardadır; ahlaki üstünlüğü, psikolojik üstünlüğü, çoğunluk enerjisini kaybetmişlerdir. Yapılan tüm anketlerde geriye gitmektedirler ve arkalarında kimse de yoktur ne devlet vardır ne millet vardır. Arkalarında bir bütün olarak devlet varlığını göstermek, sözde devlet aklı hikayeleri uydurmak acziyettendir. Devletin aklı, milletin aklı neye eriyorsa ona sahip çıkmaktır. Devlette millet yarışırsa millet kazanır. 31 Mart’ta da millet kazanmıştır 19 Mart’ta da 23 Mart’ta da 27 Mart’ta da millet kazanmıştır. Devleti bir partinin emrine verenler, partiyi devletleştirmedikleri gibi devleti de partileştiremezler. Devletin içinde azınlığa dönüşürler. Bugün devlet bir bütün haliyle milletinin emrindedir ve milletinin yeni görev vereceği iktidarı beklemektedir. O seçimler yapılana kadar devletteki herkese devlet adamı gibi çalışmak, millete de devlete cuntacılardan alıp demokratlara teslim etmek düşünmektedir.

"İmamoğlu büyük bir demokrasi sarayında oturuyor, Erdoğan kendini zindanda hissediyor”

Bir avuç cuntacı şu anda tüm kurumlardaki bileşenleriyle RTÜK’ten dışarıya, halkın haber alma özgürlüğüne, demokrasiye ateş açmaktadır. Elindeki silahı cuntacının verdiği yetkiyle demokrasiyle savaşmaktadır. Bir başka tarafta çeşitli kurumların içine yerleştirdikleri İletişim Başkanlığı’ndan, TRT’den, her taraftan olur olmaz saldırılarla millete karşı darbe girişiminin ufak ufak parçacıkları kendi çapında direnmektedir. Darbecileri bastıran milletimiz, cuntayı tamamen devletten temizlemek için önümüzdeki ilk seçim sandığını beklemektedir. O güne kadar biz beklemeyeceğiz. Ekrem Başkan küçücük bir hücrede tutuluyor ama büyük bir demokrasi sarayında oturuyor. Türkiye’nin en büyük sarayında oturan Erdoğan, yerin yedi kat dibinde kendini zindanda hissediyor. Ahlaki üstünlüğü yitirmiş olmanın, psikolojik üstünlüğü kaptırmış olmanın ve çoğunluk enerjisini karşısında bulmanın sonucuyla.

"Bundan sonra attığımız her adımı bir öncekinden daha büyük cesaretle atacağız”

CHP olarak attığımız her adımı bir öncekinden daha büyük kararlılıkla, cesaretle atacağız. Hiç kimse şöyle bir şey düşünmesin: ‘Güç ellerinde. Devlet ellerinde.’ 19 Mart sabahı onu test ettiler, millet gerekli cevabı verdi. O yüzden dün cezaevinde ziyaret ettiğim hem Ekrem İmamoğlu hem bütün belediye başkanlarım, Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ, genç arkadaşlarımız, Gezi’den sekiz yıldır içeride tutulan arkadaşlarımız, üç yıldır içeride tutulan arkadaşlarımız her birisi son derece mutlu, gelecekten umutlu, içeride kaldıkları her bir günü vatan görevi olarak görüyorlar. Bugün bakan koltuklarında oturup da vatana yaptıkları kötülüğün dizlerini titretenlerden olmamak lazım. Bugün birisinin atadığı bakanların meşruiyeti yoktur. Bugün son seçimlerde ikinci turda da olsa seçilmiş olmasına rağmen o gün sahte videoları ortaya çıkıp da ‘montajsa montaj’ diyenlerin, o gün milletin aldığı yetkiye hemen millete sırtını dönenlerin, bugün sokakta karşılığı olmayanların, anketlerde yerlerde sürünenlerin milletin gönlünde bir karşılığı yoktur. Bunun için biz asla durmayacağız.

"Dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasını başlatmış durumdayız”

Dün sabah bayram namazını Ekrem Başkan’ın köyünde kıldık ve ilk imzayı da oraya gelen Rukiye Teyze’den aldık. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında CHP’liler ellerinde imza föyleriyle CHP’li üyelerin ulaştıkları hem dayanışma sandıklarına koşmuş 15 milyon hem Türkiye’nin bütün demokratları imza toplayarak, imza atarak bir büyük kampanya yapıyorlar. Dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasını başlatmış durumdayız. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında vatandaşlarımızla bayramlaşıyoruz ve imza kampanyamızı yoğunlaştırıyoruz. Bundan sonra CHP, Türkiye’deki seçmenlerin yarısından bir fazlasına ulaşana kadar ‘Adayımı yanımda, sandığımı önümde istiyorum’ diyen Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talep eden kampanyayı sürdüreceğiz. Nasıl kimsenin beklemediği 23 Mart günü, milyonlar kalkıp Ekrem Başkan’a tutuklandığı gün sahip çıkmışsa bugün de imzalarıyla iradelerini ortaya koyup bir sonraki cumhurbaşkanımızın serbest kalmasını ve erken seçim sandığının kurulmasını talep ediyorlar. Biz de bu konuda var gücümüzle onların iradelerini en iyi şekilde yansıtmaları için görülmemiş örgütlülük ve gayretle çalışıyoruz.

"Türkiye'nin geleceğine bir kez daha el koyacağız”

Daha bundan birkaç yıl öncesine kadar CHP’nin üyelerinin yüzde 40’ının telefon bilgilerinin sağlıklı olmadığı ulaşılamadığı gibi sözler ve kanaat hakimken son bir yılda her bir üyemize teker teker ulaşarak şu anda yüzde 98 buçuk üyemizin genel başkan talep ettiği takdirde 30 saniyede telefonun ucunda var edilebildiği, ulaşılabildiği, mesajlarla ulaşılabildiği, görev verilebildiği, fikrinin sorulabildiği, sorulan fikirler sonucunda kararların verilebildiği tam bir iletişim içindeyiz. Bu sürecin sonunda hep birlikte Türkiye’nin geleceğine bir kez daha el koyacağız.

"Demokratik meseleler bir ülkenin iç meselesi değildir. Hak ihlallerinde tüm uluslararası toplumun söz söylemeye hakkı vardır”

Bir otoriter popülist liderin demokratik yollardan çıkmadan, şiddete bulaşmadan ama onun gösterdiği şiddete teslim olmadan, bedel ödeyerek, gerekirse hapiste, gerekirse şiddete maruz kalarak ama haklılık zeminini kaybetmeden nasıl geriletildiğini, nasıl durdurulduğunu, nasıl yenildiğini ve demokrasinin nasıl kurulduğunu anlatan bir kitap vardır. O kitap şu an yazım aşamasındadır. O kitabı Türkiye’deki bütün demokratlar yazıyor. Bu kitabın bir yazarı değil, 10 milyonlarca yazarı vardır. Bu kitap yüz milyonlarca, milyarlarca basılacak. Bütün dünyada okunacaktır. Bu kitap yazılırken, kitabı yazılacak bu devinim varken dünya basınının koşup gelmesi, dünyanın ‘Türkiye’de ne oluyor’ demesi kadar normal bir şey yoktur. Buna klasik, koruyucu, kendiyle çelişen ezberlerle ‘Bizi dünyaya şikayet ediyorlar’... Demokratik meseleler bir ülkenin iç meselesi değildir. İnsan hakkı ihlalleri, seçim hakkı ihlalleri, demokrasiye ve insanlığa karşı işlenen suçlarda asla bir ülkenin değil, tüm uluslararası toplumun söz söylemeye hakkı vardır. Japonya’nın yolda trende basılan adalara kadar ulaşan 8 buçuk milyon tirajlı gazetesine de konuştum, Almanlara da İngilizlere de Fransızlara da. Nereyi bulursam konuşuyorum. Anlattığım Türkiye’nin iç meseleleri değildir. Anlattığım Türkiye’deki darbe girişimidir. Siz Türkiye’de sandığı kaldırmaya kalkacaksınız, sonra Londra’ya koşup Mehmet Şimşek ağzıyla yalancı demokratlık numaraları yapacaksınız. Türkiye’ye, Tayyip Erdoğan rejimine katkı sağlamak isteyen, buranın bir otokrasi olduğunu bilerek katkı sağlasın. Tayyip Erdoğan rejimine siyasi kredi açmak isteyenler, geleceği onunla planlamak isteyenler, Türkiye’de seçmenlerin yüzde 65’inin bu iktidarı değiştirmeye kesin karar verdiğini, yüzde 10’unun bu karara yakın yerde durduğunu bilecekler. Avrupa’da kendi evinde demokrasicilik oynayıp Türkiye’de bir otokrasiye stabilite kazandırıp onu kullanarak ‘Türkiye’yi sığınmacı yuvası yaparız, parasını veririz Suriyelilere baktırırız. Türk ordusunu Avrupa’ya kalkan yaparız’ diyen arkadaş, bu iktidarın seneye değişeceğini bilecek. İngiliz İşçi Partisi açıklama yapmış, ‘Türkiye’de demokrasiden yanayız’ diye. ‘Uyan da balığa gidelim’. O İngiliz İşçi Partisi, kendisinin çıkıp, şimdi geriye dönmeye çalıştığı yerde, bir otokrata bir hafta kadar sessiz kalmış olmanın karşılığını Sosyalist Enternasyonal’ın Başkan Yardımcısı sıfatıyla Özgür Özel’den görecek. O zaman sen beni ikna etmeye çalışacaksın. Türkiye’deki demokrasi darbesine sessiz kalmanın bir hata olduğunu.

“Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir. Orada duruyor. İsteyen ilişki kursun”

Türkiye Tayyip Erdoğan’dan büyüktür. Türkiye yurt dışındaki bütün demokratlarla birlikte olacak, Avrupa Birliği sürecini CHP iktidarında başaracak ve Türkiye her şey bittiğinde, düşmanlarının sesinden daha çok dostlarının sessizliğini hatırlayacak. Bugünlerde sessiz kalan bütün dostlara, şunu söylüyorum: Çok insancılız, çok mütevaziyiz, çok iyi ilişkiler içindeyiz ve bundan sonrası için de çok kararlıyız ama bu zor günlerde 18 yaşında çocuklarımız bir gün yatarı olmadığı halde Silivri’ye tıkılırken, seçilmiş İmamoğlu, peşinden koştuğunuz İmamoğlu, yarın da bir randevu için, bir telefon için sıraya gireceğiniz İmamoğlu’na bunlar yapılırken siz bugün hangi tutumdaydınız, dönüp onlara bakacağız. NATO’nun ikinci büyük ordusu, Türk ordusunun, genç nüfusuyla, potansiyeli yüksek ekonomisiyle, gelecekte herkesin koşa koşa yatırım yapacağı bir ülkeyle, lojistik ve jeopolitik üstünlüğüyle, dünyanın turizm açısından, kültür sanat ve tarih açısından en güçlü şehri, en güçlü şehirleriyle, yarın demokratların yönetiminde bütün dünyanın gözdesi olacak bu şehrin ve bu ülkenin gelecek cumhurbaşkanının, gelecekte onunla birlikte kazanmak isteyenlere şunu söylüyorum: Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir. Orada duruyor. İsteyen ilişki kursun, isteyen oyun planını ona göre kursun. Güçlü, müreffeh, büyüyen, yürüyen ve gelecek çağın damgasını vuracak Türkiye’nin, demokratik Türkiye’nin dostu olanlara bugün darbe girişimine maruz bırakılmış o günün cumhurbaşkanıyla bugün kurduğunuz ilişki üzerinden bütün meseleyi değerlendireceğiz.

"Yaptıklarımızla bu cuntaya hedef olmanın gururunu yaşıyoruz”

31 Mart’ta ‘İşimiz, gücümüz İstanbul. İşimiz, gücümüz Türkiye. Durmak yok, tam yol ileri’ diyerek gelmiştik. Bir yılın sonunda verdiğimiz sözlerin fazlasını yapmanın, yaptıklarımızla bu cuntaya hedef olmanın gururunu yaşıyoruz. İktidara geliyoruz diye; yoksulların, kimsesizlerin, işsizlerin, memurların, emeklilerin, emekçilerin ve gençlerin umudu biziz diye darbe girişimine maruz kalıyorsak bu, bu ülkenin yarınlarda önünün açık olduğunu gösteriyor. Biz bu darbeye kimimiz Silivri’de zindanlarda, kimimiz tüm Türkiye’de sokaklarda direnmeye devam edeceğiz. En sonunda biz kazanacağız. Türkiye kazanacak.”

"Mahir Polat’ın sağlık durumu cezaevi koşullarını kaldırmıyor”

Mahir Polat’ın sağlık durumuyla ilgili soruya yanıt veren Özel, “Mahir Polat’ın sağlık durumu iyiye gidiyor. Ancak Mahir Polat’ın sağlık durumu cezaevi koşullarını kaldırmıyor. Bunun için hızlı bir şekilde Mahir Polat’ın tutukluluk tedbirinin gözden geçirilmesi gerekiyor” dedi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.