Dolar 34,6462
%0.26
Euro 36,4327
%0.36
Altın 2.929,100
%0.38
Bist-100 9.602,00
%-0.6

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
'Haydut muamelesi yapmaya karar verdik'

'Haydut muamelesi yapmaya karar verdik'

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Anadolu Yayıncılar Derneği üyeleri ile bir araya geldi.

  • Ege Postası
  • 22.03.2017 - 15:26

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Karşımıza maske ile çıkanlara haydut muamelesi yapmaya karar verdik. Bize parmak sallayan Avrupalılara sesleniyorum; Türkiye itilecek, kakılacak, onuru ile oynanacak, bakanları kapılardan kovulacak, vatandaşları yerlerde sürüklenecek bir ülke değildir. Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz" dedi.

Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, bu gazi mekana hoş geldiniz." ifadesini kullandı.

Bünyesinde 320 bölgesel ve yerel radyo, gazete, televizyon ve derginin bulunduğu medya kuruluşlarını barındıran derneğe çalışmalarında başarılar dileyen Erdoğan, Anadolu yayıncılarının seslerini duyurmaları ve sorunlarının çözümü konusunda emek verenlere şükranlarını sundu.

Anadolu yayıncılarının bu dernek çatısı altında 2010 yılından beri ülkenin her kritik döneminde milletin ve onun temsilcilerinin yanında yer almalarının önemine işaret eden Erdoğan, "15 Temmuz gecesi pek çok yerel yerde, özellikle medyamızın, yerel medyamızın ortak platform oluşturarak darbecilere karşı yayın yapmalarını asla unutamam, unutmayacağız. Marmaris'te ilk verdiğim ancak teknik aksaklıklar sebebiyle ulusal medyada yer alamayan konuşmamı sınırlı imkanlarınıza rağmen sizler milletimize ulaştırdınız. O gece darbecilerin gerçek yüzlerinin deşifre edilerek, milletimizin istiklaline ve istikbaline sahip çıkmasında Anadolu medyasının çok önemli hizmetlerinin geçtiğini biliyorum. Demokrasi nöbetleri bitene kadar devam eden bu omurgalı tavrınız için de her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum." diye konuştu.

"Biz Anadolu basınını Kurtuluş Savaşı'ndan biliriz." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ondan önce Osmanlı döneminde de ülkenin ve milletin kurtuluşu için yürüttüğü tartışmalardan biliriz. Biz Anadolu basınını tek parti dönemine karşı verdiği demokrasi mücadelesinden biliriz. Biz Anadolu basınını darbe dönemlerinde herkes susarken konuşma cesaretini göstermesinden biliriz. Biz Anadolu basınını kıt imkanlara rağmen fedakarlıkla, cesaretle, kararlılıkla yürüttükleri faaliyetlerinden biliriz. Evet, biz Anadolu basının böyle biliriz, iyi biliriz."

Anadolu basınını daima takdirle yad ettiklerini dile getiren Erdoğan, "Yerel basının gücü, demokrasinin gücünü gösterir. Bunun için yerel basının gücünü öyle reytingle tirajla ölçmek doğru değildir. Orada kemiyetten çok keyfiyet vardır. Uydu kiralarından müzik telifi ücretlerine kadar Anadolu basınının imkanlarını zorlayan hususlarda bu durumun göz önünde bulundurulması gerektiğine inanıyorum. Kamu ilanlarının da dağıtımında yine Anadolu basınını koruyacak, kollayacak yöntemlerin geliştirilmesini faydalı görüyorum." dedi.

Yerel basının varlığını sürdürmesinin, kendini geliştirmesinin ve yeni kadroların yetişmesinin bu şekilde sağlanabileceğine işaret eden Erdoğan, "Yani ben yerel basını aynı zamanda bir okul olarak, bir mektep olarak görüyorum. Ulusal, uluslararası tüm medyaya buradan ne yapacaktı? Geçiş sağlanacaktır.

Buradan insanlarımız yetişecektir. Medya faaliyetlerinde ister patron veya yönetici, ister muhabir, yazar olarak yer alın hepsi de ciddi fedakarlık gerektirir. Günün 24 saati, yılın 365 günü yürütülen bir faaliyet ancak sevgiyle aşkla tutkuyla bağlılık varsa sürdürülebilir, bunlar yoksa bu iş çekilmez." değerlendirmesinde bulundu.

“İFTİRAYI, ÇAMUR ATMAYI MARİFET SANAN KİMSEYE DE SAYGI GÖSTERMEMİZ TABİİ Kİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

İnsanın olduğu her yerde farklı düşüncelerin, hataların, çatışmaların olabileceğini belirten Erdoğan, "Önemli olan niyetin halis olmasıdır. 'Niyet hayır, akıbet hayır' meselinde, 'Güzel bakan, güzel görür' sözünde olduğu gibi niyetiniz iyiyse neticesi mutlaka güzel olur. İnsafı, vicdanı, ahlakı elden bırakmayan her yorum, her görüş, her değerlendirme bizim için kıymetlidir. Buna karşılık yalanı, iftirayı, çamur atmayı marifet sanan kimseye de saygı göstermemiz tabii ki mümkün değildir." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Anadolu basınının, içinden çıktığı milletin değerlerine uygun şekilde, daima hakikatin ve hakkın yanında yer aldığına ve yer alacağına inandığını vurguladı.

Dünyada medyanın, yaygın olarak, demokrasinin nüvesini oluşturan yürütme, yasama ve yargının ardından dördüncü güç olarak zikredildiğini anımsatan Erdoğan, "Ülkemizde geçmişte kendini bu sıralamanın ilk sırasına çıkartan, zımnen milleti ve milli iradeyi temsil eden kurumları tanımadığını söyleyen medya patronları gördük. Geçmişte bunlar oldu. Milletimizin değerlerine karşı savaş açan, kültürümüzü, tarihimizi, medeniyetimizi yıkmayı kendine misyon edinen basın organları, basın mensupları gördük. Aynı tıynette oldukları siyasetçilerle birlikte Türkiye'nin varlığının ve birliğinin teminatı olan tüm sembollere saldıran medya gruplarının faaliyetlerine ne yazık ki şahit olduk." değerlendirmesinde bulundu.

"MANŞETLERLE ÇARPIŞARAK BUGÜNLERE GELDİK"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte farklı politikalar izleyen yayın kuruluşlarının da bulunduğunu ama medyadaki hakim yapının bu kesimlerin kontrolünde olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"(Tüzüklerle çarpışarak büyüdük) diyen şairden ilham alarak ben de diyorum ki biz de manşetlerle çarpışarak bugünlere geldik. Geçmişte kimin iktidara geleceğini, kimin iktidardan düşeceğini manşetleriyle belirlemeye alışmış olanların düzenlerini bozarak yolumuzda yürüdük. Kendi halkına 'cahil', 'koyun sürüsü', 'bidon kafalı', 'göbeğini kaşıyan adam' diyenlere eyvallah etmediğimiz için her türlü saldırıya, hakarete maruz kaldık.

Onun için 'Muhtar bile olamaz' diye, 'amiral gemisi' diye geçinenler biliyorsunuz sürmanşet attılar. Bunlar muhtarları küçümsediler ama biz şu salonda sürekli muhtarlarımızla Türkiye genelinde bir araya geliyoruz. Şu ana kadar 16 bini aşkın muhtarımızla burada bir araya geldik."

"MUHTAR, SEÇİLMİŞ OLDUĞU İÇİN GÜÇLÜDÜR, SAYGINDIR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerçekleştirilen toplantılarda muhtarları ağırladıklarını, birlikte yemek yediklerini anlatarak, "Birileri de kalkıyor, muhtarlarımızı küçümsüyor. Benim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığım konuşmaya 'Sanki muhtarlara konuşuyor.' diyor. Ondan sonra da topladığı 30-40 tane muhtar kardeşimize 'Ben onu demek istemedim.' diyor. Biri soruyor tabii 'Ne demek istediniz, siz muhtarları nasıl küçümsersiniz'' diye. 'Ben onu demek istemedim. Biz insanları küçümseme hakkına sahip değiliz.' Tamam da ne demek istedin'" şeklinde konuştu.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na gelen kişilerin ağırlıklı olarak seçilmiş değil atanmış kişiler olduğuna işaret eden Erdoğan, "Muhtar, seçilmiştir. Muhtar, seçilmiş olduğu için güçlüdür, saygındır. Bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, bakanlar, milletvekilleri nasıl seçilerek geliyorsa muhtar da seçilerek geldiği için saygındır, ona saygı duyulması gerekir." dedi.

Erdoğan, "Biz gücümüzü manşetlerden değil, sandıktan, milletimizden aldığımız için işte bu çarpık zihniyete meydan okuduk. Kendi ülkesini yurt dışındaki birtakım güçlere şikayet, ihbar edenlerle mücadelemizi sonuna kadar sizlerle birlikte sürdüreceğiz. Medya mensubu görüntüsü altında terör örgütlerine militanlık, yabancı servislere ajanlık yapanlara asla taviz vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

"BEN DE HALKIMIN VE HAKK'IN YANINDAYIM"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tutuklu bulunan Die Welt muhabiri Deniz Yücel'e ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

"Adam geliyor, tam bir ajan terörist. Neymiş, basın mensubuymuş ve bir ay Almanya'nın İstanbul Başkonsolosluğunda misafir ediliyor, rezidansında. Tam da bizim Tarabya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün hemen altında, sahilde. Bir ay kendisini orada misafir ediyorlar. Şansölye, 'Bizim burada çifte vatandaş olan bir gazetecimiz var. Bunu bırakmanızı özellikle istiyoruz.' diyor. Dedim ki 'Ben size 4 bin 500 PKK'lı teröristin dosyasını verdim ve bu teröristlerin iadesini istedim. Verdiniz mi'' 'Yargı bakıyor...' Bizde de bırakın yargı baksın. Gelsin yargıya teslim olsunlar. Onunla ilgili kararı da bizde yargı verir. Çünkü bizde yargı bağımsızdır. Biz karışamayız. Bir müddet orada sakladılar, sonra geldi, mahkemeye çıktı. Mahkeme tutukladı. Şu anda içeride."

Bu sürecin böyle devam edeceğini belirten Erdoğan, "Sen, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına adeta kapını kapatıyorsun, bakanlarına kapını kapatıyorsun, uçuş izni vermiyorsun, oraya gidenleri konuşturmuyorsun. Hollanda'da atını, itini benim vatandaşlarımın üzerine süren, benim bakanıma arabada mahkumiyet verene sen diyorsun 'Ben de Hollanda'nın yanındayım.' Peki, sen Hollanda'nın yanında mısı? Güzel, ben de halkımın ve Hakk'ın yanındayım." diye konuştu.

Erdoğan, "Biz beşer planında asla kimsenin karşısında eğilmedik, eğilmeyiz. Biz sadece Rabbimizin huzurunda rükuda ve secdede eğiliriz." dedi.

"ELEŞTİRİ BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE AMA HAKARET ASLA"

Batı ülkelerinin kendilerini sürekli basın özgürlüğüne uymamakla ve gazetecileri hapse atmakla suçladığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Sizin özgürlüğünüz, özgür bir ülke olan Türkiye'nin cumhurbaşkanına 'diktatör' diyecek kadar siz özgürsünüz. Benim ülkemde ise kendi cumhurbaşkanına her türlü hakareti eden, her türlü karikatürlerle saygısızlığı yapanlara biz en ufak bir müdahalede bulunmayacağız ama yargıya gitme hakkımızı da kullanmayacak mıyı? Müsaade et de yargıya gitme hakkımızı kullanalım. Yargı ne karar verirse ona da saygı duyarız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hukuki yolları aramak durumunda olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Eleştiri başım gözüm üstüne ama hakaret asla. Aileme, çocuklarıma varıncaya kadar hakaret edenler... Sen beni eleştir, yanlışlarımı söyle. Bunlardan istifade ederim ama hakaret olduğu zaman ona tahammül edemem. Dolayısıyla hukuki yollarımı aramak durumundayım. Bu gazetecilerin listesini verin dediğimizde gelen isimlere bakıyoruz, kim biliyor musunu? Çok enterasan. Yurt dışı için söylüyorum, içlerinden katilden soyguncuya, çocuk istismarcısından dolandırıcıya kadar herkes var. Gelen listede sadece gazeteci yok."

Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye 149 tutuklu ismin bulunduğu bir listesinin geldiğini, listenin incelendiğini, listedeki 144 kişinin terör suçundan, 4 kişinin de adi suçlardan cezaevinde olduğunu söyledi.

Bu kişilerden birinin suçunun Türkiye'ye Kuzey Irak'tan boma getirmek, bir diğerinin suçunun polis aracına silahlı saldırıda bulunarak iki polisi şehit edip, üç polisi yaralamak olduğunu vurgulayan Erdoğan, bazı kişilerin patlayıcı madde ile yakalandığını, banka soyanından seçim bürosu yakanına kadar bu kişilerin arasında yer aldığını belirtti.

“ARTIK HAYDUT MUAMELESİ YAPMA KARARI ALDIK”

Listeyi gönderenlere, "Bunların gazetecilikle ne ilgisi var da liste yapıp ülkemize gönderiyorsunuz'" sorusunu yönelten Erdoğan, "Biz asıl niyetin farkındayız. İşin ucu kendilerine dayanınca demokrasiyi, hakkı, özgürlükleri, adaleti, refahı rafa kaldırmakta beis görmeyenler, mesele Türkiye olunca hemen yüzlerine bir maske takıyorlar. Biz de bu şekilde maskeyle karşımıza çıkanlara artık haydut muamelesi yapma kararı aldık. Öyle ya, saklayacak bir şeyin yoksa niye maske takıyorsu? Çık ortaya, delikanlıca, 'Benim Türkiye ile meselem var, bölünmesini, parçalanmasını istiyorum.' deki herkes kimin ne olduğunu görsün." diye konuştu.

“HİÇBİR AVRUPALI, BATILI, GÜVENLE, HUZURLA SOKAĞA ADIM ATAMAZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu basınının huzurunda Türkiye'ye parmak sallayan Avrupalılara seslenerek, şöyle devam etti:
"Türkiye itilecek, kakılacak, onuru ile oynanacak, bakanları kapılardan kovulacak, vatandaşları yerlerde sürüklenecek bir ülke değildir. Dünyanın her yerinde bu yaşananlar çok yakından takip ediliyor. Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz. Türkiye olarak, Avrupa ülkelerini demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere saygılı olmaya davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki, bu değerlere bizim kadar özellikle Avrupalının ihtiyacı vardır."

"KAVGA OLMASIN DİYE BUNU YAPIYORUZ"

Erdoğan, Türkiye'nin 16 Nisan'da tarihi bir tercihte bulunacağını, yaklaşık 200 yılık geçmişi olan yönetim sistemi arayışında yeni ve çok önemli bir yol ayrımına geldiklerini dile getirdi. Ya mevcut sistemle devam edileceğini ya da cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçileceğini anlatan Erdoğan, geçtiğimiz 14 yılda başbakan ve cumhurbaşkanı, ondan önce de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ülkenin yönetim sisteminin artı ve eksilerini çok iyi bildiğini aktardı.

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat yaşayarak gördüğü sıkıntı ve sorunlardan hareket ederek ülke için cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en doğrusu olduğuna işaret etti.

“15 TEMMUZ GECESİ YAŞANANLAR BU DEĞİŞİMİN NE KADAR GEREKLİ OLDUĞUNU GÖSTERDİ”

Erdoğan, şunları ifade etti:
"Hani şimdi bunlar parlamenter demokrasi falan diyorlar ya. Aslında parlamenter demokrasi diye bir şey olmadı bu ülkede. Ne old? Parlamenter demokrasi ile vesayet sistemi oldu. Bunu yaptılar. Esasen uzun yıllardır yeni anayasa çalışmaları kapsamında bu konuyu tartışıyor, değerlendiriyor, üzerinde çalışıyoruz. 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu değişimin ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Mecliste gerek AK Parti gerekse MHP'li arkadaşlarımızın ortak gayretleriyle, dayanışmasıyla bir halk oylaması süreci başlatıldı. Referanduma karar verildi. Buradaki arkadaşlarımızın her birinin 18 maddeden oluşan anayasa değişikliği metnini baştan sona okuduğuna inanıyorum. Yapılan değişiklik özetle şudur; cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık birleştiriliyor ama ana muhalefetin başındaki zat hala cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığın birleştirildiğini bilmiyor ya. 'Birisi başka partiden, birisi bir başka partiden olursa bu ülkenin hali ne olacak, bunu niye anlatmadılar millete.' diyor. Ya okumadın, hala bilmiyorsun, birleşiyor işte bu kavga olmasın diye bunu yapıyoruz."

Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte sistem nedeniyle Gazi Mustafa Kemal'in İsmet İnönü ile, son dönemde Turgut Özal ile Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ile merhum Bülent Ecevit'in kavgalı olduğunu, anayasa kitapçığı fırlatıldığını, ertesi gün ekonominin adeta deprem geçirdiğini anımsattı.

"BUNA DA HERKES CESARET EDEMEZ"

Bu kişilerin aynı ekolden gelmelerine rağmen bunların yaşandığına dikkat çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şimdi ise biz diyoruz ki Türkiye bir daha bunları yaşamasın. Bu iş Erdoğan'ın işi değil. Burada bir yönetim sistemi oluşturuluyor. Uzun on yılları hedefleyen bir adım atıyoruz. Kim gelirse gelsin bu sistemle yürüyecek. Muhalefetin bu konuyu anlatışına bakınca anayasa değişikliğinde yer alan 18 maddeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, maalesef bir kuyruklu yalan dizisi görüyoruz. Mesela, 'Cumhurbaşkanı parlamentoyu feshedecek.' diyor. Yahu cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi yok. Bunu defaatle söyledik. Bütün yazılı metinlerde bu var. Cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisi yok. Cumhurbaşkanının ülkeyi seçime götürme yetkisi yok. Bir erken seçim kararı mı alınacak, bunu cumhurbaşkanının tek başına alma yetkisi yok. Kiminle beraber alabili? Ancak Meclis ile beraber alabilir. İkisi aynı anda, beraber seçime girecekler. Sadece parlamento değil veya sadece cumhurbaşkanı değil. İkisi beraber. Hem cumhurbaşkanlığı seçimi hem de parlamento seçimi olacak. Peki kim verecek karar? Millet. Gidecek millete, millet kimi nereye yerleştirecekse evelallah oraya yerleştirecek. Buna da herkes cesaret edemez.

“YALANIN EN BÜYÜK PANZEHİRİ GERÇEKLERDİR”

Diyor ki muhtarlıkların, belediyelerinin, hele hele geçen gün daha da ileri gitti ya. Çok üzüldüm. Hatta lokantaların kapatılmasına... 500 tane başkan yardımcısı atanmasından, 18 yaşında milletvekili olup iki yılda emekliliğe kadar nice yalanlar karşımıza çıktı bu ara. Bu yalanlara cevap veriyorum, vermeye de devam edeceğim. Yalanın en büyük panzehiri gerçeklerdir."

Muhalefetin "tek adam" eleştirilerine değinen Erdoğan, bunları söyleyenlerin okumadıkları, okuduklarını da anlamadıkları için cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve tek adam rejimini birbiriyle karıştırdıklarını söyledi.

“O 1923'TE KAPANDI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim getirdiğimiz sistem, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi hükümetin tek kişinin şahsında toplandığı, dolayısıyla yürütmedeki çok başlılığın ortadan kaldırıldığı bir sistemdir, bu yönüyle doğru. Bunların dillerinden düşürmedikleri 'tek adam rejimi' ise bambaşka bir şeydir, o 1923'te kapandı.

Artık 'tek adam rejimi' diye bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi demokratik bir sistemdir. Çünkü cumhurbaşkanı halkın yüzde 50+1 oyuyla seçiliyor ama Türkiye'de yüzde 15'le başbakan gördük mü' Gördük. Artık biz bunları görmek istemiyoruz." diye konuştu.

Yeni sistemde her 5 yılda bir sandığın ortaya geleceğini ve milletin takdirinin yenileneceğini belirten Erdoğan, bunun istikrarı ve güveni getireceğini vurguladı.

Türkiye'de hükümetin 25 günde değiştiği dönemler yaşandığını, böyle bir ülkede istikrar olamayacağını dile getiren Erdoğan, 1950'den sonra ortalama 16 ayda bir hükümetlerin değiştiğini anlattı.

"TEK ADAM REJİMİNDE SEÇİM YOKTUR"

Yeni sistemde milletin başarılı bulduğu kişinin 5 yıllığına cumhurbaşkanı seçileceğini, aday olup seçilmesi halinde bir 5 yıl daha görev yapabileceğini belirten Erdoğan, üçüncü kez seçilmenin ise mümkün olmadığını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yani sandıktan da çıksanız öyle 20 yıl, 30 yıl cumhurbaşkanlığı yapmak yok. Tek adam rejimindeyse seçim filan yoktur. Tamamen siyasi ve ekonomik şartlara bağlı olarak ortaya çıkar. Süresi de yoktur. Yönetimi ele geçiren kişi ölene veya birileri gelip devirene kadar orada kalır." dedi.
Tek adam rejiminin ortaya çıkışının hükümet sistemleriyle de ilgisinin bulunmadığını dile getiren Erdoğan, "Hitler, parlamenter sistem içinden çıkmış diktatörken, Stalin tek parti rejiminden, Pinochet başkanlık yönetiminden nereye yürümüştür, diktatörlüğe yürümüştür. Demek ki meselenin sadece tek kısmı yeterli değil, devamına da bakmak lazım." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanının en başta milletin, onunla birlikte Meclisin ve kamuoyunun denetimine tabi olduğunu, tek adam rejimlerindeyse hiçbir denetimin söz konusu olamayacağını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Zaten bunlar cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki cumhurbaşkanının bir şahsı değil, bir statüyü ifade ettiğini bir türlü anlamıyorlar. Bu sistemdeki cumhurbaşkanının kim olacağı seçimlerde millet tarafından belirlenir. Halbuki tek adam rejiminde ortada ne vardı? Bir şahıs vardır, statü değil. Yetkiler kurumsal yapı adına değil, kişinin kendi şahsı adına kullanılır. Dolayısıyla ortada hukuk yoktur. Cumhurbaşkanlığı sistemindeyse anayasasıyla, yasalarıyla baştan sona hukuka tabi, hukukun da bu makama verdiği yetkilerle sınırlı bir yönetimi ifade eder. Diyor ki 'Meclis yok.' Olur mu böyle bir şe? Cumhurbaşkanının kanun yapma yetkisi yoktur. Anayasaya müdahil olamaz, yapılmış kanunlara müdahil olamaz. Cumhurbaşkanının sadece bütçe kanunuyla ilgili yetkisi vardır. Bunun dışında yok."

"YETKİ PARLAMENTODA"

Yeni sistemde, hakkında yasal bir düzenlemenin olmadığı konuda cumhurbaşkanının kararname çıkarabileceğini ancak kararnamenin parlamento tarafından istenirse kanunla ortadan kaldırılabileceğini belirten Erdoğan, "Kimdeymiş yetk? Parlamentoda. Bakınız aynı şekilde yargı. Yargı üyeleri, mesela Hakimler Savcılar Kurulu 7'sini kim seçiyo? Parlamento. 4 artı 2 onu Cumhurbaşkanı belirliyor. Diğer Yargıtay aynen, Danıştay aynen, Anayasa Mahkemesi 2 askeri üye süresi dolunca ayrılacaklar, bunun dışında aynen." diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı çıkılırken yalana başvurulduğunu ifade eden Erdoğan, "Dürüst olun, dürüst olun da bu ülkenin huzurunu kaçırmayın." dedi.

Yeni sistemde hiyerarşinin yine hukuken tanımlanmış kurumlar ve onların temsilcileri arasında olduğunu belirten Erdoğan, "Meclis, yüksek yargı organları, bağımsız kurumlar ve diğer yapılar arasındaki ilişkilerin temeli anayasa ve yasalardır. Tek adam rejimlerindeyse bu ilişkiler keyfidir, takdiridir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkenin yönetilmesini yani iş ve işlemlere ilişkin süreçlerin idaresini ifade eder. Tek adam rejimi ise sadece insanların yönetiminden ibarettir." değerlendirmesinde bulundu.

Bu konuya ilişkin verilebilecek pek çok örnek, ifade edilebilecek daha çok argüman bulunduğunu aktaran Erdoğan, "Ama biliyoruz ki bu sözü ağızlarına sakız edenlerin tek amacı bunların kafasını bulandırmak, meselenin gerçekler değil kendi yalanları çerçevesinde tartışılmasını temin etmektir. Biz bunları muhatap almadıkça tabii bunlar cüretlerini artırıyorlar. Meclis'te başladıkları fesih yalanını lokantalara kadar indirmelerinin sebebi de işte budur." dedi.

Meydanı iftiracılara terk etmemek için hakikatleri böyle mukayeseli olarak anlatma yoluna gittiklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Onun için değerli arkadaşlar sizlerin desteğine bu noktada ihtiyacımız var. Dinleyicilerinize, izleyicilerinize, okuyucularınıza, takipçilerinize sadece ve sadece hakikatleri anlatın yeter. Anayasa değişikliğinin 18 maddesi ne diyorsa onu anlattığımızda inanın milletimiz her şeyi görecek, kavrayacaktır. Bu milletin irfanı gövdenin içindeki kalbin gerçek niyetlerini keşfetmeye, kafanın içindeki hakiki düşünceleri anlamaya muktedirdir."

Programa, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, Anadolu Ajansı Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Kazancı ile TRT Genel Müdürü Şenol Göka da katıldı.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.