Akşener'den AK Parti-HDP görüşmesi açıklaması
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener AK Parti ve HDP arasında gerçekleşen Anayasa görüşmesini eleştirdi. Akşener, “Ve beklenen, nihayet gerçekleşti. ‘Açılımcılar kumpanyası’, yeniden seyircisiyle buluşuyor. Kumpanyacılar, en sonunda, merdiven altlarında yürüttükleri, sufle çalışmasını bırakıp, kamuoyuna, resim verme aşamasına geldiler. Kumpanya afişi ve basın bülteni, şöyle olmalı: ‘Cumhuriyete karşı, el ele, omuz omuza’ ‘Yüz yıllık yıkım süreci olan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, anayasa değişikliği kisvesiyle, sokulacak yeni çomaklar, kaşınacak yaralar ve verilecek yeni hasarların, büyük tiyatrosuna, hepiniz hoş geldiniz.’ ‘Başı sıkışınca,’vesayet’ diyenlerle, başı sıkışınca,’demokrasi’ diyenler, yine bir arada.’ ‘Uzun bekleyiş artık sona erdi. Karşınızda; ‘Açılımcılar kumpanyası.’ Zaten hiç ayrılmadılar ki. Zaten hiç küsmediler ki. Çünkü onlar birbirine, kalple bağlı, ruhla bağlı, zihinle bağlı. Dahası, onlar birbirine, omerta yasalarıyla bağlı. Onlar birbirine, uzattıkları kırmızı karanfillerle bağlı. Evet, belli ki, ‘Açılımcılar kumpanyası’, yeniden seyircisiyle buluşuyor. Ak Parti ve HDP milletvekilleri, Sayın Erdoğan’ın direktifleriyle başlayan, anayasa yapım süreci için, bir araya gelip, oldukça mutlu, neşeli ve sevinçli, bir görüntü vermişler” dedi.
- Ege Postası
- 09.11.2022 - 10:54
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bugün TBMM’de; partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener şunları söyledi:
“VATAN VE MİLLET DAVASINA ADANMIŞ BİR ÖMRÜ SELAMLARIZ”
“Vatanı dert eden Namık Kemal sormuştu: Demişti ki; ‘Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini yok mudur kurtaracak baht-ı kara maderini?’ Aynı vatanı dert eden Atatürk’ümüz de günü geldiğinde cevabını vermişti: ‘Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini bulunur elbet kurtaracak baht-ı kara maderini.’ Biz her kasım ayında; cephelerde savaşlarda mücadeleyle geçmiş bir gençliği memleketi topyekûn kalkındırma seferberliğinde geçmiş yılları kelimenin tam anlamıyla vatan ve millet davasına adanmış bir ömrü selamlarız.
Biz her kasımda milletine olan inancıyla ülkesine olan sadakati ve fedakarlığıyla askeri ve diplomatik dehasıyla beş bin yıllık Türk tarihinin en şanlı liderlerinden birini selamlarız. Biz her kasımda; Mustafa’dan Mustafa Kemal’e Mustafa Kemal’den Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan 57 yıllık kısacık ömrüne yüzlerce yılı sığdıran cesur mu cesur koskoca bir yüreği selamlarız. İyiler erken gidermiş. Kendimizi kötü hissedişimiz belki de bundandır. ‘Keşke bir 10 yıl daha bir 20 yıl daha bir 30 yıl daha’ diye başlayan cümleler kurmayanımız yoktur. Mümkün olsa ömrümüzden ömrüne katmayı aklından geçirmeyenimiz yoktur. Biz her Kasım ayında her 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe Atamızı vefayla şükranla saygıyla özlemle hüzünle ama dimdik durarak o’nu bize armağan eden Yüce Allah’a şükrederek rahmetle anarız.
“HER GÜN OLDUĞU GİBİ YARIN DA DİMDİK DURACAK BAŞIMIZI SAYGIYLA ÖNE EĞECEĞİZ”
Yarın sabah O’nu aynı duygularla aynı hasretle bir kez daha anacağız. Dünyada ömründen çok daha uzun bir süre sonra bile bu kadar samimi bu kadar canlı bu kadar sahici duygularla böylesine büyük bir minnetle anılan başka bir lider daha var mıdır? Zübeyde hanımın Mustafa’sı öğretmeninin Kemal’i Türk Milleti’nin yiğit evladı Atatürk’ümüz için her yıl olduğu gibi her gün olduğu gibi yarın da dimdik duracak başımızı saygıyla öne eğeceğiz. Tek yürek olan bir milletin aynı dakikada aynı şeyi yaptığı o tek anda yine iki damla gözyaşımızı dualarımızı Fatiha’larımızı ruhuna armağan edeceğiz.
Ömrünü vakfettiği Cumhuriyetimize dair görevlerimizi yerine getirip getiremediğimizi sorgulayacağız. İlelebet payidar kalacağından adı gibi emin olduğu bu muhteşem eserine sahip çıkıp çıkamadığımızı sorgulayacağız. O büyük mirasına; gaflet dalalet ve hatta hıyanetle bakanların hakkından nasıl geleceğimizi hesap edeceğiz. Yarın 10 Kasım. Büyük Türk Milleti Ata’sını bir kez daha çok ama çok özleyecek. Bizler bu özlemimize bir de yemin ekleyeceğiz. Diyeceğiz ki; ‘Büyük Atatürk; açtığın yolda gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.’
“HER ŞEYDEN ÖNCE YOKLUK İÇİNDE BAŞARMIŞ BİR ECDADIN MUVAFFAKİYETİ ÖNÜMÜZDE DURUYOR”
Henüz 38 yaşında yedi düvelin ordularına karşı yaktığı istiklal ateşini; henüz 41 yaşında zaferle taçlandırmış bir liderin ülkesinde hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yoktur. Devletin başında o günlerde de çapsızlar vardı. Üstelik bugünkü imkanların hiçbiri de yoktu. Bütün yürekleri tutuşturmak için bütün bir milleti tek vücut kılmak için parolanın vatan işaretin namus olması yetti. Bugün bambaşka imkanlar var. Her şeyden önce yokluk içinde başarmış bir ecdadın muvaffakiyeti önümüzde duruyor. Mesele Cumhuriyetimize çapsızların musallat olması değil. Mesele; Her şeyimizi borçlu olduğumuz ülkemizi ve milletimizi o çapsızlardan koruyup kollayabilmek.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşından gün aldığı bugünlerde tek bir evladımız okula aç gidiyorsa; tek bir anne bu yüzden gözyaşı döküyorsa; tek bir babanın boynu bükülüyorsa ve bu kahreden tabloya rağmen iktidar sahipleri saraylarında şatafat içinde yaşamaya borazanları ekranlarda gazetelerde yalanlar söylemeye; işe yaramaz danışmanları 5 maaş 10 maaş alıp keyif sürmeye beşli çeteleri d haramla semirmeye devam ediyorsa; işte orada durup düşünmemiz gerekiyor. Ben bu bezirgan saltanatını ben bu haram düzenini ben bu ihanet çemberini nasıl kıramadım diye kendimize sormamız gerekiyor.
“AK PARTİ İKTİDARI ARTIK GİDERAYAK MİLLETİMİZİ HOR GÖRMEYE BAŞLADI”
20’nci yılını tamamlayan AK Parti iktidarı artık giderayak milletimizi hor görmeye başladı. Evine ekmek götüremeyenlerden şükretmelerini istediler. Elektrik faturasını ödeyemeyenlerden tasarruf etmelerini istediler. Çocuğuna harçlık veremediği için dertlenenlerden sabretmelerini istediler. Peki kendileri ne yaptılar? Beceriksizliklerine kurban ettikleri ekonomi yüzünden sebep oldukları ağır sonuçlarla bile cesaret edip yüzleşemediler. Her 3 çocuğumuzdan 1’inin yoksullukla ve yoksunlukla mücadele ettiğini görmezden geldiler. Okullarına aç giden çocuklarımız varken kendi vicdanlarının sesini bile duymazdan geldiler.
İzmir’deki bir öğretmenimizin feryadını duymayanınız yoktur. Hoca hanım diyor ki; ‘Çocuklar okula aç geliyor. Yoksulluktan okula ara veren çok sayıda öğrencimiz var.’ Hakikati dillendirene ağır faturalar kesilen bu iktidar döneminde bunu söyleyebilmek cesaret ister. Çocuklarımızın çaresizliği öyle bir boyutta ki o cesaret yürekten süzülüp geliyor.
“AİLESİNDEN HARÇLIK İSTEMEMEK İÇİN AÇ KALMAYI GÖZE ALAN ÇOCUKLARIMIZIN ACILARINI DİNLEDİK”
Biz İYİ Parti olarak iktidardakilerin aksine ülkemizin içinde bulunduğu bu tablonun karşısında üç maymunu oynayamayız. Her şeyden önce çocuklarımızı derinden etkileyen acı gerçeklerin karşısında susamayız. Yaşananlara seyirci kalamayız. Nitekim tam olarak bu yüzden geçtiğimiz günlerde; Ankara milletvekilimiz Durmuş Yılmaz ile Erzurum milletvekilimiz Naci Cinisli beyler Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına İYİ Parti olarak bir teklifimizi sundular. Bu teklif; ilkokul ortaokul ve lisede okuyan 16 milyon öğrencimize hiç değilse günde 1 öğün yemeğin okullarda ücretsiz olarak verilmesinin teklifiydi. Çünkü; il il ilçe ilçe sokak sokak gezdiğimiz memleketimizde; çocuğunu okula kahvaltısız göndermek zorunda kalan annelerimizin feryadını dinledik. Çünkü; çocuğunun cebine harçlık koyamadığı için kahrolan babalarımızın çaresizliğini dinledik. Çünkü ailesinden harçlık istememek için aç kalmayı göze alan çocuklarımızın acılarını dinledik.
“BİZİM ÇOCUKLARIMIZA 1 DOLARI ÇOK GÖRDÜ. YUH OLSUN YAZIKLAR OLSUN”
İstikbalimizin teminatı olan çocuklarımızın; karınları doysun zihinleri açık olsun eğitimlerinin önünde hiçbir engel kalmasın diye bir teklif sunduk. Bu sayede ailelerin üzerindeki yük de bir nebze olsun hafiflesin istedik. Peki Cumhur İttifakı ne yaptı? Her zamanki gibi yine teklifimizi reddetti. Oysaki; 16 milyon öğrencimiz için talep ettiğimiz miktar öğrenci başına yaklaşık 22 lira yani 1 dolardan biraz daha fazlaydı. Yani bu iktidar bizim çocuklarımıza 1 doları bile çok gördü. Aile dostu Hariri’nin cebine 24 milyar lira koydu. Ama bizim çocuklarımıza 1 doları çok gördü. Ankapark denen ucubeye 14 milyar lira harcadı. Ama bizim çocuklarımıza 1 doları çok gördü. Danışmanlarına 5-10-15 maaş bağlamakta hiçbir sakınca görmedi. Ama bizim çocuklarımıza 1 doları çok gördü. Yuh olsun yazıklar olsun.
İYİ Parti iktidarında ilk işimiz; çocuklarımıza günde 1 değil 2 öğünü de okullarda ücretsiz olarak sunacağımız Rüzgârgülü Projemizi hayata geçirmek olacak. Zenginlikte eşitlenen mutlulukta birleşen ve huzurla güçlenen bir Türkiye’yi milletimizle el ele kol kola hep birlikte inşa edeceğiz.
“ARTIK MİLLETİMİZE YAŞATILAN ŞEY DÜPEDÜZ SEFALETTİR”
İktidarın birbirinden yanlış tercihlerinin ve akıl dışı hamlelerinin sonucunda ülkemizdeki yoksulluk o kadar derinleşti ki artık buna sadece yoksulluk diyemeyiz. Artık milletimize yaşatılan şey düpedüz sefalettir. Ne yazık ki bu gerçeği sadece biz söylemiyoruz. Hayat pahalılığı ve işsizliğin ülkelerde yarattığı çöküntüyü yansıtan Sefalet Endeksi de aynı şeyi söylüyor. Geçtiğimiz hafta açıklanan bu endekste; Türkiye 93.3 puanla en yakın takipçisi Arjantin’e fark atarak birinci oldu. Rezalete bakar mısınız? Sefalet endeksinde tarih yazdık ve birinci olduk. Bu sayede; İkinci Dünya Savaşı’nın en zorlu zamanlarından bile daha kötü bir durumda olduğumuz ortaya çıktı. Ancak biliyorsunuz; Bay Kriz’e göre bunlar aslında iyi günlerimizmiş. Ülkemizde parlamenter demokrasi olduğu zamanlarda daha kötü durumdaymışız. O dönemlerde Türkiye’de istikrar yokmuş. Ve bakın burası çok önemli; Ekonomi müflis durumdaymış. Yani iflas bayrağını çekmişiz. Vah vah görüyor musunuz? Bitmedi devamı var. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtikten sonra Türkiye’ye istikrar gelmiş. Şu anda sağlıklı bir ekonomiyle yolumuza devam ediyormuşuz.
Bakın şimdiye kadar hep şüpheleniyordum ama artık bu sözlerle tamamen emin oldum ki; biz bu arkadaşla aynı ülkede yaşamıyoruz. Hatta biz onunla aynı evrende aynı uzay-zaman düzleminde bile yaşamıyoruz. Çünkü artık gerçeklik algısını tamamen kaybetmiş durumda. Adeta paralel bir evrende yaşıyor. Buradan kendisine seslenmek istiyorum. Sayın Erdoğan bu paralel evrene sığınarak ülkemizi düşürdüğün durumdan da milletimizin hayatında sebep olduğun acı gerçeklerden de daha fazla kaçamazsın. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen bu ucube sistemin neden olduğu yıkımı daha fazla gizleyemezsin. Kürsülerden yalanlarla dolanlarla nutuklar atarak milletimizi daha fazla oyalayamazsın. Evet bu ucube sistem ülkemize bir istikrar getirdi. Ama bu istikrar milletimizin hayalini kurduğu istikrar değil.
“İSTİKRARLI BİR ŞEKİLDE YOLSUZLUĞA ŞAHİT OLUYORUZ”
Mesela; Fevkalade sağlıklı ekonomimizle birlikte; istikrarlı bir şekilde fakirleşiyoruz. Mesela; Liyakat fakiri torpilli kadroların elinde; istikrarlı bir şekilde yolsuzluğa şahit oluyoruz. Mesela; İstibdat yasalarıyla istikrarlı bir şekilde sansüre maruz kalıyoruz. Mesela; Fantastik ekonomi politikalarıyla istikrarlı bir şekilde elimizde avucumuzda cebimizde ne varsa kaybediyoruz. Mesela; 2017 yılında 3 39 lira olan dolar kuru istikrarlı bir şekilde artarak bugün 18 59 lira oldu. Yüzde 11 92 olan enflasyon ise istikrarlı bir şekilde tırmanarak bugün yüzde 85 buçuk oldu. Böylece dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girme hedefi de istikrarlı bir şekilde hayal oldu. Ama Polyanna ve arkadaşlarına sorarsanız ‘Olsun sefalette bir dünya rekorumuz oldu’ derler. Gerçekten ibretlik.
Ne yazık ki Bay Kriz ve ucube sisteminin bizlere yaşattığı tek rekor bununla da sınır değil. Geçtiğimiz hafta açıklanan enflasyon rakamlarıyla birlikte üretici fiyat endeksi yüzde 157 7’ye ulaşarak 40 yıllık rekorunu kırdı. Böylece 1982’den sonraki en yüksek artış oranına sahip olduk. Üstelik tüketici fiyat endeksi de yüzde 85 buçuğa ulaşarak; 1998 yılının Haziran ayından sonraki en yüksek artış oranıyla son 24 yılın rekorunu kırdı. Büyük ekonomist Bay Kriz ve üstün yetenekli ekonomi kadrosu rekorlarla dolu bir tarih yazıyor. Bir de bu açıklanan rakamlar güya resmi rakamlar. Yani Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu TÜİK’in rakamları.
“İKTİDARIN BAHANELER FURYASINDA ARTIK YENİ BİR TREND VAR ‘SAYMAZSAK’ TRENDİ”
Bir de diğer kurumlar tarafından açıklanan verilere bakalım: İstanbul Ticaret Odası’nın sadece İstanbul için açıkladığı enflasyon oranı yüzde 108 8. Akademisyenlerden oluşan bağımsız kuruluş ENAG’ın açıkladığı rakam ise yüzde 185 3. Yalnız TÜİK ile ENAG arasındaki farka dikkat edin. Tam 100 puanlık fark var. Ama biz bu duruma da maalesef şaşırmıyoruz. Çünkü iktidarın sayılarla arasının hiç iyi olmadığını bizzaten gayet iyi biliyoruz. Hatta genelde saymamayı tercih ediyorlar. İktidarının bahaneler furyasında artık yeni bir trend var. ‘Saymazsak’ trendi.
Neymiş? Enerjiyi saymazsak cari fazlamız varmış. Neymiş? Son 1 haftayı saymazsak en az değer kaybeden para Türk lirasıymış. Neymiş? Son yılları saymazsak enflasyon ortalama yüzde 8-9’muş. Bakın siz şu işe. Peki son yıllarda ne oldu? Ülkemizde ne değişti? Sistem değişti. Başımıza bir bela olarak Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi geldi. Yani bu arkadaşlar adeta şuur altının bir itirafı olarak; ucube sistemli yılları şimdiden saymamaya başladılar. Aman Sayın Erdoğan duymasın; çok kızar çok öfkelenir benden söylemesi.
Bu vesileyle kendini saymazsak’ trendine kaptıranlara seslenmek istiyorum: siz hiç dert etmeyin. Artık sandık ufukta göründü. Siz muhalefet saflarında otururken; biz öncelikle bu ucube sistemden kurtulacağız. Sonrasında da yol açtığı zararları telafi edeceğiz. Milletimizle birlikte kaybolan yıllarımıza yeniden kavuşacağız. İşte o zaman karşınıza çıkıp; ‘Son 20 yılı saymaysak çok huzurluyuz’ diyeceğiz. ‘Son 20 yılı saymazsak bolluk bereket içindeyiz’ diyeceğiz. ‘Son 20 yılı saymazsak zengin güçlü ve mutlu bir ülkeyiz’ diyeceğiz.
“HAZİNE O DERECE DERİN SOYULMUŞKİ İKİ LİRAYMIŞ GİBİ 200 MİLYON DOLARDAN BAHSEDİYORLAR”
Bu hafta epey bir ziyaretçim oldu. Bir arkadaş geldi hem siyasi hem iş adamı birinden bahsetti. Yaptığı biri sürü eksiği gediği söyledi. Bende ‘şu kadar parası var doğru mu’ diye sordum. Bana ‘Yok abla o kadar yok. 300-500 milyon dolardır’ dedi. 300’le 500 milyon dolar arasında 200 milyon dolar fark var. İki liraymış gibi söylenen 200 milyon dolardan bahsediyorum. Bu ne demek biliyor musunuz; paralar o kadar acayip şekilde çarpılmış ki Hazine o derece derin soyulmuş ki iki liraymış gibi 200 milyon dolardan canı yanan bir şahıs bahsediyor. İş adamımsı ve siyasetçi şahıs nasıl oluyor da 500 milyon dolara sahip olabiliyor. 200 milyon doları saymazsak 300 milyon doları var. Eminin olun biz o 200 milyon doları sayacağız.
“AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE EN YÜKSEK ENFLASYONA SAHİP ÜLKE BİZİZ”
İktidar mensupları her ne kadar saymasa da ülkemizin içinde bulunduğu durum ortada. OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinde en yüksek enflasyona sahip ülke maalesef biziz. Dünya’da ise en yüksek enflasyona sahip 5’inci ülkeyiz. Peki tablo bu kadar vahimken bu rezalet rekorlarına imza atanlar ne yapıyorlar dersiniz? Her zamanki arsızlıklarıyla akıl ve bilim dışı sözde ekonomi modellerini savunmaya ısrarla devam ediyorlar. Her zamanki yüzsüzlükleriyle ekonomide çağ atlıyormuşuz gibi davranmaya devam ediyorlar. Her zamanki ciddiyetsizlikleriyle Saçma sapan açıklamalar yapmaya devam ediyorlar.
Evet kimden bahsettiğimi biliyorsunuz. Tabi ki Bay Kriz’in prensi iktidarın kara mizahşörü ayaklı ışık gösterisi Doçent Doktor Nebati Bakan’dan bahsediyorum. Kendisi geçtiğimiz hafta da yine akıl dolu bir açıklama yaptı. Dedi ki; ‘20 yıldır bu ülkede hiç ama hiç kimse; ‘Beni enflasyonun altında ezdirdiler’ diyemez.’ Bu arkadaş gerçekten saçmalama çıtasını her hafta biraz daha yükseltiyor. Üstelik hiç utanması da yok. Allah aşkına hangi ülkede ekmek fiyatları son 1 yılda yüzde 95 arttı? Hangi ülkede sütün fiyatı yüzde 132 yükseldi? Hangi ülkede peynire yüzde 99 zam geldi? Hangi ülkede un yüzde 118 şekerde yüzde 153 zamla karşılaştı? Şimdi bize diyecekler ki; ‘Ama asgari ücrete de zam yaptık.’ Evet artık anlamını kaybederek ülkemizdeki çalışanların yüzde 60’ının aldığı ve bir ortalama ücrete dönüşen asgari ücrete doğrudur zam yaptılar. Ama bugün geldiğimiz noktada; açlık sınırı bakın yoksulluk demiyorum açlık sınırı asgari ücretin yüzde 35 üzerinde kalıyor.
“BİR MONT PARASI İÇİN 3 YILLIK TAKSİT GEREKİYOR”
Ülkemizde sadece son 1 yılda; kredi borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 517 bin artarak 4.2 milyon kişiye ulaştı. Milletimiz; bayram harcamasının ve okul alışverişinin ardından artık kış için mont alırken bile bankaya borçlanmaya başladı. Hatta bazı bankalar mont parası için 36 ay vadeli kredi bile açtılar. Bu acı tablo karşısında; Bay Kriz ve saz arkadaşlarını tebrik etmek lazım. Çünkü Gogol bile bu kadarını yazamadı. Gogol’un Palto hikâyesindeki baş karakter bile palto parasını 6 ayda toplamıştı. Sayın Erdoğan’ın trajik ekonomi masalında ise; bir mont parası için 3 yıllık taksit gerekiyor. İşte size vizyon. İşte size başarı. İşte size enflasyona karşı verilen destansı mücadele. İşte size dünyayı imrendiren sözde ekonomi modelinin sonuçları.
Biliyorsunuz bu arkadaşların garip bir huyu var. Gerçekleri biz söyleyince nedense inanmıyorlar. İşte o nedenle Bugün Milletin Kürsüsü’nde Bay Kriz ve arkadaşlarının anlattığı masallar karşısında milletimizin gerçeklerini tüm Türkiye’ye göstermek için sözü yine bizzat milletimize bırakıyoruz. Görelim bakalım enflasyona ezdirilen kimse var mıymış yok muymuş.”
ÇİFTÇİ SORAL: “FAZLA BİR ŞEY İSTEMİYORUZ SADECE EMEĞİMİZİN HAKKINI İSTİYORUZ”
Akşener, konuşmasının bu bölümünde, kürsüye çiftçi Kezibahn Soral’ı davet etti. Soral şunları söyledi:
“Antalya’nın Demre ilçesinden geldim. Ben bir çiftçiyim ben bir emekçiyim. İlçemiz tarım ve turizmde önemli bir yerdedir. Turfanda sebzeyi biz üretiyoruz. Bizim örtü altı üretim yapabilmemiz için plastik sera örtüsüne mazot fidan ve gübreye ihtiyacımız vardır. Maliyet girdilerimiz geçen yıla göre 3 kat arttı. Geçen yıl 350-400 liraya aldığımız gübre 1 5 lira oldu. 5 liraya aldığımız domates fidanı 12 lira oldu. 7 liraya aldığımız mazot 27 lira oldu. Emeğin değeri yok. Artık üretemiyoruz. Biz iliklerimize kadar geçim sıkıntısını hissediyoruz. Artık yetemiyoruz. Çiftçi Demre’de de çiftçi Mersin’de de çiftçi. Derdimiz aynı. Herkese mazot lazım pahalı gübre lazım 3 katı oldu. Derdimize dertlenen bir hükümet yok. Yeter artık. Fazla bir şey istemiyoruz sadece emeğimizin hakkını istiyoruz. Elektrik 3’e katlıyor ödeyemiyoruz. Hükümet hasatta ödemeyi bize müjde gibi sunuyor. 3 ay sonra hem birikmiş hem de zamlı ödüyoruz. İçi boş müjdelere bizim karnımız yok. Köylü milletin efendisidir. Köylü üretmezse şehirli ne yiyecek? Biz üretmez duruma geldik. Haberiniz yoksa haber etmeye geldik. Bizim elimizden tutmazsanız bu yılın gelecek yılı yok. Her vatandaşımız gibi gelirimiz düştü giderimiz arttı. Tencerenin kaynamasını dert edecek bir iktidar istiyoruz. Derdimize ortak olacak bir hükümet istiyoruz. Demre belediye başkanımız geçen yıl Rüzgar Gülü projesini başlattı. Çocuklarımıza her gün temiz ve sağlıklı bir öğün yemek ulaştırıyordu. Ama bu yıl müsaade edilmedi. Bir öğün yemeği çocuklarımıza çok gördüler. Biz ilçemizde başlayan Rüzgar Gülü projesi tüm Türkiye’ye yayılmasını isterken Demre’de iptal edilmesi ayıptır yazıktır günahtır.”
“ÜLKEMİZİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ BU KORKUNÇ TABLODAN ÇOK UTANIYORUZ”
Çiftçi Keziban Soral’ın ardından tekrar sözü alan Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onlar; milletçe bize reva gördükleri bu şartların karşısında zerre utanmazken biz ülkemizin içine düştüğü bu korkunç tablodan çok utanıyoruz. Onlar kendi sebep oldukları dertlerin karşısında hiçbir sorumluluk hissetmezken biz üzerimizde çok büyük bir sorumluluk olduğunu biliyoruz. Onlar şahsi çıkarları ve hırslarıyla kör bir vaziyetteyken biz kutlu vazifemizin farkındayız. Kimse merak etmesin. Bu kış Bay Kriz’in iktidarında geçireceğimiz son kara kışımız olacak. Bu kış evi ısıtmak için dertlendiğimiz son kara kışımız olacak. Bu kış borç içinde yüzdüğümüz son kara kışımız olacak. Bu kış mutfaktaki yangınla yaşadığımız son kara kışımız olacak.
“VE BEKLENEN NİHAYET GERÇEKLEŞTİ. ‘AÇILIMCILAR KUMPANYASI’ YENİDEN SEYİRCİSİYLE BULUŞUYOR.”
Ve beklenen nihayet gerçekleşti. ‘Açılımcılar kumpanyası’ yeniden seyircisiyle buluşuyor. Kumpanyacılar en sonunda merdiven altlarında yürüttükleri sufle çalışmasını bırakıp kamuoyuna resim verme aşamasına geldiler. Kumpanya afişi ve basın bülteni şöyle olmalı:
‘Cumhuriyete karşı el ele omuz omuza’ ‘Yüz yıllık yıkım süreci olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı anayasa değişikliği kisvesiyle sokulacak yeni çomaklar kaşınacak yaralar ve verilecek yeni hasarların büyük tiyatrosuna hepiniz hoş geldiniz.’ ‘Başı sıkışınca ’vesayet’ diyenlerle
Başı sıkışınca ’demokrasi’ diyenler yine bir arada.’ ‘Uzun bekleyiş artık sona erdi. Karşınızda; ‘Açılımcılar kumpanyası.’ Zaten hiç ayrılmadılar ki. Zaten hiç küsmediler ki. Çünkü onlar birbirine kalple bağlı ruhla bağlı zihinle bağlı. Dahası onlar birbirine omerta yasalarıyla bağlı. Onlar birbirine uzattıkları kırmızı karanfillerle bağlı. Evet belli ki ‘Açılımcılar kumpanyası’ yeniden seyircisiyle buluşuyor. Ak Parti ve HDP milletvekilleri Sayın Erdoğan’ın direktifleriyle başlayan anayasa yapım süreci için bir araya gelip oldukça mutlu neşeli ve sevinçli bir görüntü vermişler. Ne diyelim Allah bozmasın.
“6’LI MASANIN SAĞINDA SOLUNDA ALTINDA ARARKEN; KENDİSİ NİHAYET HDP’Yİ KENDİ BAKAN VE MİLLETVEKİLLERİNİN YANINDA BULMUŞ”
Sayın Erdoğan bir süredir fellik fellik bir arayış halindeydi. Arıyordu tarıyordu bir türlü bulamıyordu. Sonunda muradına ermiş. 6’lı masanın sağında solunda altında ararken; kendisi nihayet HDP’yi kendi bakan ve milletvekillerinin yanında bulmuş. Ama görüyorum ki bu tablonun içinde barındırdığı çelişkileri anlamakta zorluk çekenler garipseyenler var. Hatta Ak Parti’yi içine düştüğü tutarsızlıktan dolayı eleştirenlerde var. Ama açıkçası biz bu durumu hiç garipsemedik. Çünkü biz Sayın Erdoğan’ı çok iyi tanıyoruz. Kendisinin sadece koltuğu sallanana kadar var olan vatanseverliğini biz en başından beri biliyoruz. Hatırlayın; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçebilmek için PKK ile yürüttüğü ‘Açılım Süreci’ni’ o başlatmıştı.
Hatırlayın; Oslo’yu o planlamıştı. Habur’da konfetileri o patlatmıştı. Hatta teröristlere lahmacun partileri bile vermişti. Hatırlayın; İstanbul seçimlerini kazanabilmek için teröristbaşının mektubunu devletin kanalında yine o okutmuştu. Çünkü Sayın Erdoğan için
PKK’yla masaya oturmak ile PKK’ya karşı mücadele etmek arasında ideolojik bir fark yok. Çünkü; onun tek bir ideolojisi var: o da ‘iktidarda’ kalmak. Eğer ki şimdiye kadar Sayın Erdoğan’a iktidarı müjdeleyen şey açılım süreci olsaydı; geçtim HDP’yi bugün PKK’yla müttefik olurdu. Bakın Sayın Erdoğan en başından beri; ne demokrasiye ne sivilleşmeye ne çözüme ne de terörle mücadeleye inandı. Çünkü; onun ve çevresindekilerin bu tür fikirlerle ideallerle siyasi programlarla ve tutarlılıkla işi yoktur. Yeter ki kendi işleri görülsün her türlü kılığa girerler. Düzenleri sürsün diye her şeyi mübah görürler.
“BİZ ASLINDA BU OMURGASIZLIĞI YENECEĞİZ”
Bu yüzden biz 2023 seçimlerinde; sanıldığının aksine sadece Sayın Erdoğan’ı yenmeyeceğiz. Biz aslında bu ilkesizliği yeneceğiz. Biz aslında bu omurgasızlığı yeneceğiz. Biz aslında; İktidarını korumak için bir gün FETÖ’yü bir gün PKK’yı muhatap almaya bile razı olan ve bu işbirliklerinin acı sonuçlarını ödememek için de şekilden şekile giren bir büyük iki yüzlülüğü yeneceğiz.
AK Parti ve HDP’yi bir masanın etrafında buluşturan bu tablo İYİ Parti’nin tarihin doğru tarafında durduğunu göstermesi bakımından da oldukça önemli. Çünkü biliyorsunuz uzun zamandır; AK Parti cenahı akıllarınca bizleri HDP ile gizli ittifak kurmakla itham ediyordu. Bazı HDP’lilerde bu açıklamaları tebessümle karşılayıp bizi faşistlikle faili meçhulcülükle suçlayacak kadar alçalıyordu. İYİ Parti’yi yaftalayanlarla İYİ Parti’yi izole etmeye çalışanlar nihayet aynı kampta buluştu. Resim iyice netleşti saflar belli oldu.
AK Parti vekilleri PKK’yla bir tuttukları HDP ile aynı masaya otururken utanmadılar. İşin ilginç tarafı HDP vekilleri de genel başkanlarını tutukladığı belediyelerine kayyum atadığı için sabah akşam eleştirdikleri Ak Parti ile aynı masaya oturmaktan zerre utanmadılar. Kadere bakın kimler kimlerle yan yana geldi. Demek ki neymiş? İki taraf için de ilkeler değerler hikaye at pazarlığı şahaneymiş. Bu saatten sonra kimse milletimize vatan-millet-beka tiratları atmaya kalkmasın. Hele demokrasi barış ve müzakere hamasetine hiç başvurmasın. Bu makyevelist görüşme vesilesiyle artık takke düşmüş kel görülmüştür. Bu kadar açık.
“BİZ DEMOKRASİDEN YANAYIZ. BİZ MİLLET İRADESİNİN SANDIĞA YANSIMASINDAN YANAYIZ”
Tüm bu ilkesiz siyaset sirkinin ortasında; bizim İYİ Parti olarak; tavrımız da duruşumuz da anlayışımız da en başından beri nettir. Kim ne derse desin net olmaya da devam edecektir. Biz demokrasiden yanayız. Biz millet iradesinin sandığa yansımasından yanayız. Biz milletimizin taleplerinden yanayız. Dolayısıyla bizi; çocuğunu okula aç gönderen bir Kürt ananın oyunu alıp onun derdini çözeceğine ‘Apo’ya özgürlük’ diye bağıranlarla da; 5 sene boyunca beka edebiyatı yapıp seçimi kaybedeceğini anlayınca teöristbaşından medet umanlarla da sakın karıştırmayın. Bizi; bu memleketin eşit ve şerefli vatandaşları olan Kürtleri temsile yetkili yegane kişinin Abdullah Öcalan olduğunu söyleyenlerle de APO’nun emriyle mıntıka temizliği yapanlarla da sakın karıştırmayın. Bizim için siyaset; ya sivil aktörlerle yapılır ya da yapılan şeyin ismi siyaset değildir. Bizim için demokrasi; ya sivil aktörlerin kurallar çerçevesinde birbirleriyle yarıştığı bir sistem hâlini alır ya da bugün olduğu gibi Sayın Erdoğan ile APO’nun el ele verip dizayn ettiği bir çirkin pazarlık masasına döner.
Ayrıca bu tezgâha ses çıkartan herkesi ‘faşist’ damgasıyla yaftalamaya alışanlara da buradan seslenmek istiyorum. Biz bu ülkenin gerçek demokratlarıyız. Gerçek vatanseverleriyiz. Gerçek milliyetçileriyiz. Dolayısıyla; Kürtlere de Türklere de birer maraba gözüyle bakarak; onların oyunu cebine atıp pazarlık edenlerin sözleri zerre umurumuzda değildir. Biz er ya da geç; bu ucube sistemi tüm açık ve gizli işbirlikçileri ile birlikte deşifre edeceğiz. Ve Allah’ın izni milletimizin de teveccühüyle bu gölge tiyatrosunu sandıkta alaşağı edeceğiz. Bu da böyle biline.
“BURADAN AÇIKÇA İLAN EDİYORUM. UNUTANLARDAN OLMAYIZ OLMAYACAĞIZ. 31 MARTÇILARDAN OLMAYIZ”
11 Kasım’da Ekrem İmamoğlu başkanımızın davası var. 31 Mart seçiminin iptal edilmesini eleştirdiği için yargılandığı şu malum dava. Ahmaklıkla alınganlık, el ele yürüyormuş demek ki. Bu vesileyle öğrenmiş olduk. Buradan açıkça ilan ediyorum. Unutanlardan olmayız olmayacağız. 31 Martçılardan olmayız olmayacağız. Keyfe ve adamına göre çalışan bu yargı sistemini haklıyı ezip güçlüyü kollayan bu adaletsiz düzeni hep birlikte alt edeceğiz. Tek adam iktidarının bizi içine çekmeye çalıştığı tüm kısır döngüleri hep birlikte kırıp geçeceğiz. İnsanca yaşanan hakça bölüşülen bir Türkiye’yi hep birlikte kuracağız. Yani Sayın Erdoğan ve avanesinin üzerine titrediği bu ucube distopyayı hep birlikte ebediyete uğurlayacağız.
Kürt’ü maraba Türk’ü de parya görüp şatafatlı gösterilerle havuç ve sopa oyunu oynayanlar kazanacak ya da milletimizin hür iradesi galip gelecek. Ya yandaş gazetelerinde dünya lideri pozları kesenler helikopterle kupon araziler bakmaya devam edecek ya da milletimiz o gazete kağıtlarını demokrasi şölenine konfeti yapacak. Ya devlete çöreklenenler sefa sürmeye devam edecek y1a da milletimiz helal alın terinin karşılığında hak ettiği gibi yaşayacak. Yani ya maraba olacak ya da millet olacak. Ya parya olacak ya da efendi olacak. Ya örs olacak ya da çekiç.”
Yorum Yazın