Dolar 34,6503
%0.27
Euro 36,3574
%0.15
Altın 2.925,230
%0.25
Bist-100 9.636,00
%-0.25

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Altıok'tan Bakan Bozdağ'a açık mektup

Altıok'tan Bakan Bozdağ'a açık mektup

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a gönderdiği açık mektupta, cezaevlerindeki kitap ve mektup yasağından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. 

  • Ege Postası
  • 19.12.2016 - 11:02

CHP İnsan ve Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, yakılmış, yasaklanmış, sansüre uğramış kitapların serüvenini anlatan Orhan Tüleylioğlu’nun Yalnız Kitap’ıyla birlikte gönderdiği mektubunda "21. Yüzyıl Türkiye’sinin 'hiç olmadığı kadar özgür' Türkiye’sinde sadece siyasi tutuklular değil tüm tutuklular bu haktan mahrum kalıyor. Gazeteciler, aydınlar, yazarlar mektup ve kitap yasağının altında ağır bir işkenceye maruz kalıyor" dedi. Altıok'un mektubu şöyle: 

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ’A AÇIK MEKTUP…

Sayın Bekir Bozdağ,

İnsanlık tarihi baskılara ve yasaklara karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesi ile ve bu mücadeleye zemin hazırlayan sayısız örnekle dolu. “Tarih boyunca kitaba duyulan hınç, hiçbir nesneye duyulmamış. Diktatörlerin en büyük düşmanı kitap olmuş; önce okuma alanını daraltmışlar, olmamış yasaklamışlar, olmamış yakmışlar… Yalnız o kitapları yazan yazarları değil, okuyanları da hapse atmışlar. Ama yakarak, yasaklayarak bir kitabı yok etmek olanaklı olmamış. Kitap her defasında küllerinden yeniden doğmuş…”

Bu satırlar 17 Mayıs 1971 günü kapısı çalındığında “örfi idareden” gelen bir albayın “kütüphaneniz nerede'” sorusunun ardından kitapları toplanarak el koyulan ve kendisi de gözaltına alınan araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nun anısını yaşatmak amacıyla kurulan UMAG yayınları tarafından bizlere sunulan Orhan Tüleylioğlu’nun “Yalnız Kitap” adlı eserinden alıntı. Bizde ise ne yazık ki tablo aynı hatta daha kötü. O kitapları okuyarak toplumu aydınlatan yazarlar, şairler ve sanatçılar da yakıldılar ve onları yakanlar değil yaşatanlar, hatırlatanlar hapislerde.

Yaşadığımız topraklar Köroğlu’ndan Pir Sultan’a; Tevfik Fikret’ten Halide Edip’e, Hasan Ali Yücel’e, Orhan Kemal’e, Nazım Hikmet’e; 12 Mart’tan 12 Eylül’ün Mamak’ına, Diyarbakır’ına eşitlik ve özgürlüğün mücadelesine tanıklık etmiştir. Hepsi özgürlüklerini tutsak eden zulme karşı onurlu mücadelesi ile bugünün mücadelesine ve aydınlığına öncülük eden simge isimler. Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz büyük şair Behçet Aysan’ın şiirinde de kitap vardır.

(…)

fabrika düdükleri

çan çan seseleriyle

yağmurda hep ıslak bu şehirde

güz yoldaşın olsun derdim

eylülse arkadaşın

yağmuru

ve kitapları al yanına

bir de yüreğini sadece.

(…)

diyen odur. Rastlantı mı bilmem, şairin şiir ve roman yazmak dışında suçu olmayan kızı dramaturg Eren Aysan’da Devlet Tiyatroları’ndaki görevinden KHK ile açığa alındı.

Ne öyküler, ne bilgiler var Yalnız Kitap’ta bilseniz… Bursa Cezaevi’ne düştüğünde Nazım en güzel şiirlerini kaleme almıştı. Sabahattin Ali “Aldırma Gönül’ü” Sinop Cezaevi’nde yazmıştı. Türkiye hapishaneleri çok sayıda aydın yetiştirdi; çok şaire, çok yazara mesken oldu, kitap yazdırdı, çok öğrenci mezun etti. Hapishanenin en zor yanı gökyüzünün tutsak edilmesiyse, bireyi -hele ki usulsüz, hukuksuz ve haksız sebeple tutukluysa!- orada yaşama bağlayan yegâne unsur da mektuplarla, kitaplarla, türkülerle geçen günler, gecelerdir.

Bugün sizin sorumluluğunuzda olan hapishanelerde mektup ve kitap yasağı uygulanıyor. 21. Yüzyıl Türkiye’sinin “hiç olmadığı kadar özgür” Türkiye’sinde sadece siyasi tutuklular değil tüm tutuklular bu haktan mahrum kalıyor. Gazeteciler, aydınlar, yazarlar mektup ve kitap yasağının altında ağır bir işkenceye maruz kalıyor. Dünya İnsan Hakları Günü’nde Silivri zindanında ziyaret ettiğim gazetecilerden kendilerine kitap verilmediğini, Silivri Kütüphanesi’nden kendilerine verilen 2200 kitaplık listede yer alan kitapların kullanımda olduğu gerekçesi ile taleplerine yanıt alamadıklarını aktardılar. Yakınlarının kitap getirmesine izin verilmediği için yönetime bildirdikleri kitapların ‘bulunamadığı’ gerekçesi ile getirilmediğini söylüyorlar. Bulunamayan kitapları bizler, yakınları rahatlıkla kitapçılardan bulabiliriz. Hakan Kara’nın basına yansıyan “Silivri kitap fakiri” açıklamasından sonra tüm ceza infaz kurumlarının kütüphanelerinde 36.254 kitap bilindiği yönünde bir açıklamanız oldu. Adalet Bakanlığı’nın 21 Kasım 2016 tarihli açıklamasında yer aldığı haliyle yaklaşık 11.750, bizim Ceza ve Tevkifevi Genel Müdürlüğü’nden aldığımız bilgiye göre 13.093 tutsak insanın bulunduğu bir zindanda 2200 kitap kimilerine zenginlik gibi görünebilir. Ancak benim evimde bile bu rakamın iki katı kadar kitap varken, mahpus tuttuğunuz akademisyen, gazeteci, yazar, sanatçı ve aydın bürokratlar için bu sayının zenginlik olmadığını bilmelisiniz. 2200 kitabın hangi kriterlerle seçilmiş hangi türlerde ve kimlerin eserlerinden oluştuğunu da ayrıca sormak isterim. 

 Sayın Bakan, unutmayınız ki kitap bir tutuklunun en yakın dostudur. Hele ki aydınlar için yaşamsal bir olgudur. Nefes almak kadar temel bir ihtiyaçtır kitap okumak. Zindandaki bir aydın için kitap ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaçtır. Mektup demek konuşmak demektir, paylaşmak, dayanışmak demektir. Mektup hayatla hapishane arasındaki köprüdür. Düşünce suçluları için topluma kazandırma, eğitim gibi bir öncül amaçtan söz edilemez elbette ancak cezaevlerinde suçluların topluma kazandırılması, eğitimli, üreten bireyler olabilmeleri anlayışı esas olmalıdır. Cezalandırmanın amacı yok etmek, bezdirmek, intikam almak değil, kazanmak ve suçun ortadan kaldırılması için zemin hazırlamak olmalıdır. Tutuklulara kitap yasağı koymak bilgiye, tarihe, kültüre erişime yasak koymaktır. Üreten zihinleri köreltmek, kalem tutan elleri zincirlemek demektir. Uğur Mumcu “okumayan, yazmayan, düşünmeyen toplumlar içten içe çürürler” der. Tecrit koşullarında tek kişilik veya üç kişilik hücrelerde dış dünyayla bağlantısı iyice sınırlanan; görüş, telefon, avukat, doktor, tedavi yasaklanan tutuklular için kitap ve mektup yasağı işkencenin son noktasıdır. Öte yandan kitap yasaklamak, kitap toplatmak, kitap yakmak ile hapishaneye kitap sokmamak arasında en ufak bir fark yoktur.

Bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekir. Türkiye geçmişte Nazım Hikmet’in, Sabahattin Ali’nin, Attila ilhan’ın, Rıfat Ilgaz’ın, Aziz Nesin’in kitaplarını yasakladı. Bugün Türkiye’nin en çok okunan şairleri ve yazarları onlar. Tarih onları ve fikirlerini yok edemedi. Yasakla, sansürle, baskıyla varacağımız yer kapalı bir diktatörlük ülkesi olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş serüveni aynı zamanda kültürel birikimin, çağdaşlaşmanın, aydınlanmanın serüvenidir. Türkiye’nin yeri diktatörlüklere yakışan uygulamalar değil, demokrasinin ve özgürlüklerin yanı olmalı.

Bu nedenle size Yalnız Kitap’ı armağan etmek ve hapishanelerdeki kitap yasağının ağır bir işkence olduğunu yineleyerek bu uygulamaya son verilmesini tüm duyarlı kamuoyu adına yeniden hatırlatmak isterim.

Saygılarımla

 

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.