Dolar 34,5424
%0.18
Euro 36,0063
%-0.62
Altın 3.005,890
%1.48
Bist-100 9.550,00
%1.94

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Atilla Kart: CHP’deki oligarşik yapının ayaklarından biri de ‘değişim’ diyenler

Atilla Kart: CHP’deki oligarşik yapının ayaklarından biri de ‘değişim’ diyenler

CHP eski milletvekili Atilla Kart, Kronos'a konuştu: CHP’de Kemal Bey’den başlayarak ‘edilgen’, ‘bürokrat’ bir siyaset anlayışı hâkim. Partideki oligarşik yapının ayaklarından biri de ‘değişim’ diyen arkadaşlarımız. 'Kul hakkı ve helalleşme’ üzerinden siyaset olmaz; konumuz ‘kul hakkı’ değil, insan hakları, insan onuru' dedi.

  • Ege Postası
  • 19.09.2023 - 16:04
  • Güncelleme: 19.09.2023 - 16:10

CHP eski milletvekili Atilla Kart, Kronos'a konuştu:

14-28 Mayıs seçimlerinin ardından ‘CHP’de değişim’ iddiasıyla yükselen tartışmaların bir ucunda Genel Başkan Kemal Kılıçdaoğlu’nu öbür ucunda Grup Başkanvekili Özgür Özel’i gördük. ‘Değişim’ gibi büyük sayılabilecek bu iddia gündemdeki yerini korurken, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TSK’ya yönelik açıklamaları bu tartışmaya kaçınılmaz olarak eklemlendi.

Tanrıkulu, TV 100’de katıldığı programda “Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül’de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan, köyleri yakan… Onlarca faili meçhul cinayet… Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen…” demiş, CHP Sözcüsü Faik Öztrak bu açıklamayı şöyle karşılamıştı:

“Milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu parti yetkili organlarında görüşülecektir.” Öztrak’ı, “TSK bizim göz bebeğimizdir” diyen Kılıçdaoğlu izledi.

Erdoğan’ın “Hakaret, iftiralar cezasız kalmayacak” açıklamasının ardından, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılan Tanrıkulu için bir karar da CHP verecek. Tanrıkulu’nun disiplin süreciyle ilgili durumunun, 24 Eylül’de toplanacak Parti Meclisi’nde nihayete ermesi bekleniyor.

Özgür Özel ise “Eleştiriye açık ifadeleri olabilir, gereği de yapılabilir ama bu asla aktrolün videosuna tepki vererek değil” diyerek mesafeli ve temkinli bir yerden seslenmişti.

10 YILDIR 1’İNCİ VE İKİNCİ DERECEDE GÖREV YAPIYORLAR

Tanrıkulu’nun açıklamalarıyla boyut kazanan ‘CHP’de değişim’ iddiasını ve Tanrıkulu’nun TSK ile ilgili açıklamalarının anlamını Meclis’te üç dönem -22., 23. ve 24.- CHP Konya milletvekilliği yapmış aynı zamanda hukukçu olan Atilla Kart’a sorduk.

“CHP’de değişim iddiasında bulunan arkadaşların büyük bölümünün son 10 yılda gerek meclis grubunda gerek partinin genel merkezinde 1’inci ve 2’inci derecede görev yaptıklarını biliyoruz. Değişim söylemi dile getirildiğinde bunların büyük bölümünün ‘değişim’ iddiasıyla ortaya çıktığını görüyoruz. Öncelikle bunun samimi ve siyaseten dürüst bir yaklaşım olmadığını hemen ifade edeyim. Bu arkadaşlarımız önceki dönemlerin kritik konularında bir duruş sergilememişlerse, bunu sorgulamak gerek diye düşünüyorum” diyen Atilla Kart sorularımızı yanıtladı.

Sözü, “CHP’de genel merkezden başlayarak illere kadar sirayet etmiş bu oligarşik yapının kırılması gerekiyor” diyen Atilla Kart’a bırakıyoruz.

HUKUK DEVLETİNDE GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANAN HERKES YARGILANIR

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TSK’ya ilişkin açıklamaları CHP içinde tartışılmaya devam ediyor. Öncelikle, Tanrıkulu’nun TSK’ya ilişkin sözlerini nasıl yorumlarsınız? 

Bir hukuk devletinden söz ediyorsak, hukuk devletinde görev ve yetkisini kötüye kullanan her kim olursa olsun -görev ve statüsü fark etmeksizin- herkes yargılanabilmelidir. Bu, hukuk devletinin esasıdır/özüdür. Bu anlamda hiç kimsenin imtiyazı olamaz.

Biz iki yıldır neyi sorguluyoruz? Konya Meram katliamında ortaya çıkan bulgulara göre katliamın son iki dakikasına ilişkin kamera kayıtları yok. Yazıyoruz çiziyoruz… Mahkeme önce tüm bunları kayıtlara geçirmek istemedi ama ısrarlı taleplerimiz üzerine yazmak zorunda kaldı. Ancak kayıtlara geçtikten sonra bu sefer de tatminkâr bir cevap gelmedi. ‘Araştıracağız, inceleyeceğiz, göndereceğiz’ diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi?

Katil Emniyet Genel Müdürlüğü ve Kara Kuvvetlerini ziyaret etmiş. HTS kayıtları -Historical Traffic Search/ Emniyet ya da istihbarat tarafından kayıt altına alınan geçmişe yönelik arama ve sinyal kayıtları- ortaya çıkıyor. Diyoruz ki, “Bunu araştırın.”

“Kurum, tüzel kişilik olarak bu suçlara iştirak etmiştir” demiyoruz, “Kurum bünyesinde görevini kötüye kullanan ya da görevli olduğu izlenimini yaratan birileri bu işi yapmışsa bunu araştırın ve bizi bilgilendirin” diyoruz. Çünkü bu bilgilendirme yapılmadığı zaman kurumu zan altında bırakmış olursunuz.

SEZGİN BEY, AHİM KARARLARINI SÖYLÜYOR

Bir hukukçu olarak yanıtlarsanız, Tanrıkulu’nun sözlerinde hukuki açıdan tartışmalı bir yan var mı?

Şimdi Sezgin Bey’in olayında da ilke bu olmalıdır. Sezgin Bey, AHİM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) karalarından söz ediyor. Terör mensubu olmayan vatandaşların, köylülerin öldürüldüğünü AHİM kararları söylüyor.

Sezgin Bey, “TSK’nın kurumsal kimliği, tüzel kişiliği bu işin içindedir” demiyor. “Madem böyle bir olay vuku bulmuş, ölüm olayları olmuş bu ölümlere yol açan kişileri neden yargılamıyorsunuz?” diye soruyor.

Bir eylem sabit ise, ki bir ölüm/öldürme olduğu için sabit. Ve buna ilişkin mahkumiyet kararı var, hak ihlali kararı var, adil yargılamanı yapılmadığına dair kararlar var. O zaman görev ve yetkisini kötüye kullanan, yaşam hakkını yok eden, insanların köylerini bombalayan kimlerse siz kurum olarak ciddi bir şekilde inceleme/soruşturma yapmalı ve bunları yargılamalısınız. Olayın esası budur.

ÖZGÜR BEY’İN AÇIKLAMALARI EKSİK VE YANLIŞ

CHP Sözcüsü Öztrak “Milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez” demişti. Özgür Özel ise “Kendi evladımızı başkalarının önüne atmadan” derken eklemişti: “Eleştiriye açık ifadeleri olabilir, gereği de yapılabilir ama bu asla aktrolün videosuna tepki vererek değil.” Sizin de CHP yönetimine ilişkin eleştirileriniz oldu. Bu konudaki temel itirazlarınız nedir?

Parti sözcüsü sayın Öztrak’ın sözlerinin ‘hükümet komiseri’ açıklaması olduğunu söyledim. Zaten partinin bu ‘edilgen siyaset tavrı’dır ki, bugün demokraside yaşadığımız pek çok sorunun kaynağı…

Aynı şekilde Özgür Bey’in “Soruşturma yapılacak hususlar olabilir” şeklindeki açıklamasını da eksik ve yanlış buluyorum.

Hayır. Soruşturma yapılacak hususlar varsa ölüm olaylarına yol açan kişiler kimdir? Bunun soruşturması yapılmalıdır.

SİYASET KURUMUNA, KANAAT ÖNDERLERİNE, BİLİM İNSANLARINA GÖREV DÜŞÜYOR  

Tanrıkulu’nun sözleri üzerinden yürütülen tartışmanın, ülkenin içinde bulunduğu siyasal düzlemden bağımsız olmadığına ve CHP’nin ‘eşit yurttaşlık’ temelinde politika yürütmesi gerektiğine dikkat çekiyorsunuz. CHP, Kürtlere yönelik politikaları açısından nasıl bir sınav verdi?

CHP’yi elbette değerlendireceğim ama önce CHP ile sınırlı olmayan bir çerçeve çizmek istiyorum.

Anayasaların iki temel ayağı vardır. Birincisi ‘millet’ kavramını esas alan kamusal şemayı yani Anayasal kurumları -yargıyı-yasamayı-yürütmeyi- düzenleyen bölümü… Burada çatı millettir. Türk milletidir. Millet kavramı neyi ifade eder? Siyasal egemenliği. Ve siyasal egemenlik tektir, ikinci bir siyasal egemenlik olmaz.

Bir de anayasaların ‘yurttaş hukuku’ bölümü vardır. Sorun da burada başlıyor bence. Siyaset kurumu ve kamuoyu çoğu zaman ‘millet’ kavramı ile ‘yurttaş’ kavramını birbirinin yerine kullanıyor. Yani kavramlar anlamı dışında kullanılıyor. Yurttaş… Adı üzerinde kişi ile yurt ilişkisini kuruyor. Burada ‘eşit yurttaşlık’ dendiğinde de ben şöyle anlıyorum. Anadil, kimlik ve inanç özgürlüğü…

Şimdi ben size kalkıp, inanç olarak ‘siz şusunu’ diyebilir miyim? Siz bana kimlik olarak, anadil mensubiyeti olarak ‘siz busunuz’ diyebilir misiniz? Ben kendimi nasıl tanımlıyorsam oyum, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsanız osunuz.  Türkiye’nin bir kere öncelikle bu noktaya gelmesi gerekiyor.

Bu noktada siyaset kurumuna, kamuoyu kanaat yapıcılarına, bilim insanlarına görev düşüyor.

‘EŞİT YURTTAŞLIK’, ANAYASA’YA YAZMAKLA OLMUYOR 

Bir başka konu daha var. Eşit yurttaşlık sadece bu üç temel kavramdan ibaret değil. Eşit yurttaşlık anayasada yazılan, düzenlenen temel hak ve özgürlükleri içerir ve en başta barınma hakkına, sağlık hakkına ve gıda hakkına erişimdir. Çevre hakkıdır, su hakkıdır. Eşit yurttaşlık Anayasa’nın 10. Maddesinde yazdığı gibidir aynı zamanda. “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

Ancak eşit yurttaşlık, tüm bunları Anayasa’ya yazmakla sağlanmıyor. İstediğiniz kadar yazın. Siz bu eşitliği hayata geçirecek mekanizmaları kurmuyor, gerçek anlamda bir hukuk devleti ve bağımsız yargı inşa etmiyorsanız olmaz. Bütün bu dediğim faktörlerin yanında bir de adalete erişmemiz gerekiyor elbet ancak bizler bugün adalete de erişemiyoruz.

CHP’NİN PROGRAM VE MİSYONU ‘EŞİT YURTTAŞLIK’ İÇİN ASLINDA UYGUN 

Peki, CHP’nin sınavı?       

AKP eşit yurttaşlık konusunda, Kürt meselesi konusunda hiçbir zaman samimi olmadı hep konjoktürel davrandı. Konjoktüre göre zaman zaman sanki bu konularda adım atacakmış izlenimi yarattı ancak hiçbir zaman şeffaf ve kararlı bir iradesi olmadı.

CHP’nin program ve misyonu ise bu anlattığım eşit yurttaşlık anlayışını uygulama ve halka/topluma anlatma noktasına aslında uygun. Bence CHP’nin program ve misyonu açısından burada bir engel yok.

Ama CHP’de şu anda sayın Kemal Bey’den başlayarak edilgen, bürokrat bir siyaset anlayışı hakim. CHP’de bu temel konularda sorumluluk üstlenmeyen, ön almayan bur tutum görüyoruz. Sözgelimi, Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasında olduğu gibi… Böyle bir şey olamaz aslında ama gördük ki olabildi.

Şimdi CHP’de genel merkezden başlayarak illere kadar sirayet etmiş bu oligarşik yapının kırılması gerekiyor.

KONUMUZ ‘KUL HAKKI’ DEĞİL, İNSAN HAKLARI 

Diğer taraftan 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından CHP’de değişim tartışmalarının yaşandığı biliyoruz. Sizin bu alandaki gözlemleriniz nedir? Şu haliyle CHP’de sahici bir değişim mümkün mü?

CHP’de değişim iddiasında bulunan arkadaşların büyük bölümünün son 10 yılda gerek meclis grubunda gerek partinin genel merkezinde 1’inci ve 2’inci derecede görev yaptıklarını biliyoruz. Değişim söylemi dile getirildiğinde bunların büyük bölümünün değişim iddiasıyla ortaya çıktığını görüyoruz. Öncelikle bunun samimi ve siyaseten dürüst bir yaklaşım olmadığını hemen ifade edeyim. Ben buraya da takılıp kalmıyorum. Bir dönem orda görev almışlardır, orada başarılı olmuşlardır olamamışlardır bu başka bir tartışmanın konusu. Ama önceki dönemde kritik konularda bir duruş sergilememişlerse, bunu sorgulamak gerek diye düşünüyorum.

Türkiye’de laikliğin içi boşaltıldı. Laiklik olmadığı zaman demokrasinin zerresi kalmaz. CHP kalkıp bugün ne yapıyor, komisyonda 15 sayfa itiraz şerhi düştüğü Diyanet Akademisi üzerinden gelen teklife genel kurulda ‘evet’ diyor. Böyle bir şey olabilir mi?

Ve kalkıyor ‘kul hakkı’ üzerinden, ‘helalleşme’ üzerinden bir siyasi çalışma yapıyor. Bunu kabul etmiyorum. Konumuz ‘kul hakkı’ değil, insan hakları, insan haysiyeti, insan onuru… ‘Kul hakkı’ dediğiniz zaman tüm bunları belli bir kalıba, bir inanç grubuna sıkıştırmış oluyorsunuz. Olay buralardan başlıyor.

Bu konuda değişim iddiasında olan arkadaşlarımızın eleştirel bir yaklaşımı olmuş mu? Hayır.

MİLLETVEKİLİ LİSTELERİ, DANIŞMANLAR ÜZERİNDEN ŞEKİLLENDİ

CHP’de Özgür Özel’in öncülüğünü yürüttüğünü bildiğimiz değişim yanlısı gruba daha önce de dikkat çekmiştiniz. Tanrıkulu’nun TSK’ya ilişkin açıklamalarını ardından, “Ağızlarını lütfedip açmadılar. Bir zahmet değerlendirme yapsınlar” dediniz. CHP’de sözü edilen değişim kişilerin değişmesiyle olabilecek bir şey mi? Sahici bir değişimin nasıl mümkün olabilir?    

Buradaki ölçüyü ortaya koydum zaten. Birincisi Genel Başkan’ın bürokrat edilgen tavrı. Önce bundan sıyrılmak gerekiyor, yani müesses düzenle uzlaşma arayışına girmemek gerekiyor. Kaldı ki Türkiye’nin şu anda müesses bir düzeni bile yok.

Oligarşik örgüt yapılanmasının ayaklarından biri de bu arkadaşlarımız. Oligarşik yapıdan beslenen kişiler bunlar. Nasıl yapacağız değişimi o zaman?  O oligarşik yapıyı A değil de B yapıyorsa nasıl yapacağız?

Ve bütün bunların yanında ideolojik misyonumuzdan kopmuş durumdayız.

Bugün bakın CHP’nin milletvekili listeleri, danışman ilişkileri üzerinden şekillendi. CHP’nin bu listelerinde aktif olarak sendikal mücadele veren bir kişi var mı mesela Allah aşkına? TOBB ağırlıklı iş adamları var oysaki. İş ilişkileri üzerinden şekillenen bir liste…

CHP’DEKİ OLİGARŞİK YAPI, İDEOLOJİK MİSYONU DA YOK EDİYOR

‘CHP’deki oligarşik yapı’yla kastınız tam olarak nedir? 

CHP’de genel başkanlık makamı son derece saygın ve önemli bir görevdir. Aynı şekilde genel başkan yardımcılığı da öyle. Çünkü genel merkezin yapısı bu görevler ve isimler üzerinden il yönetimlerini oluşturur sonra ilçe yönetimleri oluşur.

Biliyoruz ki genel merkezde 4-5 genel başkan yardımcısı var ki, maalesef genel başkanın bütün bu sürece hâkim olmaması, sorumluluk üstlenmemesi, gerekli denetimleri yapmaması sebebiyle bunlar kendilerine göre bir hükümranlık alanı oluşturuyor.

İlleri paylaşıyorlar mesela, kongrelere müdahale ediyorlar. Ve sonra kendi aralarında becayiş de yapıyorlar. Bunu en son 2023 listelerinde gördük. Onlarca örneğini verebiliriz.

Bu durum, partinin ideolojik misyonunu da yok ediyor. Böyle olunca kamuculuğu, halkçılığı esas alan politikalar da olamıyor. Bürokrasi ve müesses nizam ilişkileri içinde kalmış bir siyaset anlayışı görüyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Değişime, dönüşüme tam da buralarda ihtiyaç var.

KEMAL BEY SÜRECİ YÖNETEMEDİ, OLAĞANÜSTÜ TAVİZLER VERDİ 

‘Altılı Masa’da HDP’de olmalıydı’ değerlendirmesini yapıyorsunuz. Bu neden önemli?

Kemal Bey yönetimindeki 2010-2019 arasındaki yılları, demokrasi ve toplumsal barış açısından Türkiye ve CHP için kayıp yıllar olarak değerlendiriyorum. Bunları sayın Kılıçdaroğlu’na da doğrudan ifade ettim. 2019’dan sonra ise belediyeler üzerinden daha etkili bir siyaset yürütüldü.

Altılı Masa yapılanmasını esas itibarıyla bugün de doğru ama eksik buluyorum. Bugün geniş halk yığınları şunu gördü; CHP’nin şimdiye kadar söylediklerini Saadet Partisi’de İyi Parti’de söylüyor. Bu durum aslında CHP’nin hareket alanını genişletti. Recep Tayyip Erdoğan’ın ezberi bozuldu, kendisinin kutuplaştırma aparatı elinden alındı. Ancak Kemal Bey bu süreci yönetemedi, olağanüstü ve kabul edilemez tavizler verdi. ‘Edilgen siyaset’ derken bunları kastediyorum.

HDP’yi de bu işin içine katmalıydı. HDP demek, HDP’ye oy veren de yurttaşımız demek. İşte eşit yurttaşlık bu anlamda da son derece önemli.

Verilecek mesaj şu olmalıydı, ‘millet ittifakı’ değil ‘demokrasi yoluyla millet ittifakı’, ‘demokrasi dayanışması’… Demokrasi, temel hak ve özürlükler mesajı verilmeliydi. Ancak böyle olmadı.

CHP’DE MUAZZAM BİR POTANSİYEL VAR 

Peki CHP bu potansiyeli barındırıyor mu, bundan sonra partide mevcut statükodan farklı tutumlar kendine yer bulabilir mi?   

CHP, bu potansiyeli barındırıyor. CHP, kitle partisi niteliğindedir. 2011’de kaset operasyonları vardı. Ne yaptı CHP seçmeni? Gitti MHP’ye (o zaman AKP’yle ittifak yoktu)  1-2 puan destek verdi, geldi 2015’te sayın Demirtaş’ın ‘seni başkan yaptırmayacağız’ mücadelesinde ve HDP’ye destek verdi. Neden? Demokratik temsili sağlamak için. Bu, ne kadar önemli bir şey ve bence muazzam bir potansiyel…

Bütün mesele geniş halk kitlelerine ulaşmak… Kürt politikasını sadece Diyarbakır’da anlatmak yetmez, Edirne’de İzmir’de anlatacaksın. Ancak şu haliyle CHP’de bu yapılanmanın, bu iradenin olmadığını görüyoruz. Oysa bunları aşmak mümkün…

KAMU YÖNETİMİNDE ‘HELALLEŞME’ ANAYASAL YOLLA, ADLİ VE İDARİ DENETİMLE OLUR    

Seçimlerin ardından CHP’ye yönelik temel bir takım eleştiriler yapıldığı.  Giderek sağa yaslandığı ve bu haliyle muhalefeti kötürümleştirip toplumsal alanı siyasetsizleştirdiği değerlendirmeleri çokça yapıldı. Katılır mısınız?    

Katılıyorum elbette. Bugün Türkiye’de laikliğin içi boşaltılırken ülke ağırlıklı olarak Diyanet İşleri üzerinden yönetiliyor. Diyanet’e verilmiş bütçeyi anlatmamıza gerek yok, 7-8 bakanlığın bütçesine denk olduğunu zaten biliyoruz. Diyanet’in kadroları yatay geçişle Milli Eğitim, Sağlık Bakanlığı kadrolarına geçiyor. Kamu yönetiminde dini fetva gruplarının oluştuğunu görüyoruz.

Bu söylemlere bugün CHP de, ‘kul hakkı’ ve ‘helalleşme’ gibi kavramlar üzerinden genel başkanlık düzeyinde iştirak ediyor. Kamu yönetiminde helalleşme nasıl olur? Anayasal yolla olur, adli ve idari denetimlerle, yaptırımlarla olur. Kamu yönetiminde yargılama yapılır, yüzleşme yapılır, hesaplaşmalar Anayasal ve adli boyutta yapılır.

Bu aynı zamanda ideolojiden kopmadır. Böyle yaparak toplumsal muhalefet alanını da boşaltıyorsunuz, sonra yaptığınız muhalefetin halk dayanağı kalmıyor.

EY KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI EY EMNİYET, SİZ BU ARAŞTIRMAYI YAPMAK ZORUNDASINIZ

Aynı zamanda Konya Meram katliamında, 7 kişinin katledildiği Dedeoğulları Ailesi’nin avukatısınız. Katliam anına ilişkin kamera kayıtlarının Emniyet aşamasında yok edildiğini ve tetikçi katil Mehmet Altun’un cep telefonunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nden sinyal verdiğini söylüyorsunuz. Daha doğrusu bunların belgelendiğini… Tüm bunlar ne anlama geliyor?

Salı günü 12 Mayıs saldırısının duruşması var. 30 Temmuz katliamı davası da temyiz aşamasında. 12 Mayıs saldırısından itibaren Emniyet maalesef delilleri objektif olarak toplamadı, delilere müdahale edilmesine ve delillerin karartılmasına yol açtı, etkili bir soruşturma yürütmedi. 12 Mayıs saldırısından sonra adım adım 30 Temmuz katliamına gidildi. Tetikçi katil, bu katliamdan 75 gün önce başlayarak ve bu 75 günün 45 günü lüks otellerde konaklayarak bir tür kampa alınmış. Katliamın ekip işi olduğunu gösteren bulgular var. Bunlar belgelendi, otel kayıtları var.

Katliam 18:36’da bitiyor. 18:36 ile 18: 34 arasına ilişkin kamera kayıtları yok. Bu, bütün deliler değerlendirildiğinde ne anlama geliyor? Katili geride koruyan/ kollayan bir yapı var. “Bu yapıda kamu görevini kullanalar var mı, yok mu?”  bunu oraya çıkarın diyoruz.

Bu iki dakikalık görüntü emniyet aşamasında yok edildiğine göre, bunun araştırılması gerektiğini söylüyoruz. Bu, doğrudan buradaki maddi gerçekle ilgili.

Yine katilin son 1 ay içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda nizamiye civarında HTS kayıtları ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kayıtları çıkıyor. Ayrıca katilin Emniyet tarafından arandığı ve yine o tarihlerde Ankara’da bir özel güvenlik şirketinde 2 kez 4’er saat kaldığı ortaya çıkıyor. Bunlar ciddi delillerdir, maddi delillerdir.

Tüm bunlar bizi şuraya götürüyor: Ortada katliamın ırkçı saiklerle işlendiğini gösteren çok somut deliler var. K. K. Komutanlığı’na ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne en son 20 gün önce 3’er 5’er sayfa yazılar yazarak başvurdum. Orada özetle şunu diyorum; “Ey Kara Kuvvetleri Komutanlığı, ey Emniyet siz bu araştırmayı yapmak zorundasınız.”

İddiamız şu; “Bu katliama, bu kurumlar kurumsal olarak iştirak etmiştir” demiyoruz ama “Bu bünyede görevli kişilerin iştirakine dair önemli bulgular var, bunu araştırın, siz bu araştırmayı yapmazsanız kurumların zan kalmasına yol açarsınız” diyoruz. Ve bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz.

CHP KURULTAYI ÖNCESİNDE 3’ÜNCÜ YOL ARAYIŞINDAYIZ

Eklemek istedikleriniz…

Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı öncesinde 3’üncü yol arayışında olduğumuzun bilinmesini istiyorum. Bu konudaki gelişmeleri kamuoyuyla paylaşacağız. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi misyonunu yerine getirme sorumluluğuyla karşı karşıya olduğu kanısındayım. Bu anlayışla mücadele vermeye devam edeceğimizi halkımızın bilgi ve takdirlerine sunuyorum.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.