Babacan: Yüzde 10’luk oyuyla Sayın Bahçeli, ülkenin başında kayyım gibi
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "Erdoğan da her hafta Anayasa ile uğraşacağına artık mevcut pozisyonundan zaman içerisinde bir onurlu çıkışını yapmak durumundadır. ‘Oylarım düşse de başkalarına ihtiyacım olmadan ülkeyi kafama estiği gibi yöneteyim’ diyor. Hemen peşinden de küçük ortak tabii durur mu, arkasında cevap yetiştiriyor, sisteme aşık olduğu için hemen savunmaya geçiyor. Sistemde en büyük kâr onun, böyle bir ortaklık dünyada pek görülmemiştir. Kâra ortak ama zarara karışmıyor. Bir tane kabine üyesi vermiyor. Onun içindir de yüzde 10’luk oyuyla Sayın Bahçeli, ülkenin başında kayyım gibi hareket etmekte” dedi.
- Ege Postası
- 23.11.2023 - 15:06
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Ne diyordu Sayın Erdoğan, hatırlayalım: ‘Başkanlık sistemi gelecek, koalisyonlar bitecek.’ Şu anda iktidar ortağı kaç parti var, kendisi bile bilmiyor. Adına ‘Türk tipi’ denen bu ucube sistem, aslında tek bir kişi için kaleme alınmıştı. Bizzat Sayın Erdoğan, bu ülkeyi kafasına göre yönetsin diye kaleme alınan bir sistemdir bu. Şahsına özel yapılan bu Anayasa’yı, yine kendi bedenine uyacak şekilde kesip biçmenin derdinde. Bizim ülkemizde parti genel başkanları jübile yapmasını, zamanı gelince kenara çekilmesini bir türlü bilmiyorlar, öğrenemiyorlar. Erdoğan da her hafta Anayasa ile uğraşacağına artık mevcut pozisyonundan zaman içerisinde bir onurlu çıkışını yapmak durumundadır. ‘Oylarım düşse de başkalarına ihtiyacım olmadan ülkeyi kafama estiği gibi yöneteyim’ diyor. Hemen peşinden de küçük ortak tabii durur mu, arkasında cevap yetiştiriyor, sisteme aşık olduğu için hemen savunmaya geçiyor. Sistemde en büyük kâr onun, böyle bir ortaklık dünyada pek görülmemiştir. Kâra ortak ama zarara karışmıyor. Bir tane kabine üyesi vermiyor. Onun içindir de yüzde 10’luk oyuyla Sayın Bahçeli, ülkenin başında kayyım gibi hareket etmekte” dedi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bugün, TBMM’de, haftalık değerlendirme toplantısı düzenledi. Babacan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"EMRE GÖKDUMAN, ORHAN GÜLTEKİN VE ZEKAİ CAN ÇALIK’A ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM”
“Bu sabah acı bir haberle uyandık. Bir maden ocağı kazası daha yaşandı. Siirt’in Şirvan ilçesinde, maden ocağında meydana gelen göçükte, üç madenci kardeşimiz hayatını kaybetti. Emre Gökduman, Orhan Gültekin ve Zekai Can Çalık’a Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum. Yaralı madencilerimizin bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyorum. Bu kaza, tüm yönleriyle soruşturulmalı ve ihmali, eksiği, kusuru olanlar da mutlaka yargı önünde hesap vermeli.
"BU SENE 20 KASIM, GAZZE’DE YÜZ BİNLERCE ÇOCUĞUN GÖZYAŞLARI ARASINDA ANILDI”
Geçtiğimiz pazartesi günü, Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü. 20 Kasım, Birleşmiş Milletler (BM) çocuk haklarına dair sözleşmenin kabul edildiği tarihtir. Bu sene 20 Kasım, Gazze’de yüz binlerce çocuğun gözyaşları arasında anıldı. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu vahşetle çocuklar, bebekler can çekişirken pek çok ülke İsrail hükümetine destek verdi, veriyor ya da sessiz kalarak bu zulme ortak oluyor. Bu vahşete destek veren tüm ülkeleri, bu ülkelerin yöneticilerini bir kez daha şiddetle kınıyorum. Bu vicdansızlıkla, bu riyayla insanlık, gözümüzün önünde ölüyor. Mısır ve Katar’ın öncülüğünde bir ara buluculuk yapılmaya çalışıldı. İstenen sadece 4 günlüğüne silahların susması ve bu arada insani yardımların insanlara ulaşmasıydı. Fakat bu sabah aldığımız haberler gösteriyor ki İsrail hükümeti, bu teklifi son dakikada reddetti, savaş tüm acımasızlığıyla Gazze’de devam ediyor.
"2022 YILINDA, ÜLKEMİZDE 81 ÇOCUK İŞ CİNAYETLERİNE KURBAN OLMUŞ DURUMDA”
Çocuk haklarından bahsedince biraz da ülkemize bakmak istiyorum. Ülkemizde milyonlarca aile, şu anda mutlak yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Gittiğimiz her yerde günde tek öğünle beslenen, yeterli gıdaya ulaşamayan çocuklarla karşı karşıya kalıyoruz. Çocukların beslenme çantalarının boş olduğunu görüyoruz. Ekonomik krizin, yoksulluğun en sert vurduğu, ülkemizdeki çocuklar. Tam da bu yaşta ekmek parası için çalışan çocuklarımız var ve çalışırken iş kazalarında ölen çocuklarımız var. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin raporuna göre, sadece 2022 yılında, ülkemizde 81 çocuk iş cinayetlerine kurban olmuş durumda. Yine aynı rapora göre, 62 çocuk intihar sonucu, 60 çocuk şiddet sebebiyle, 37 çocuk şüpheli ölümler sonucu, 30 çocuk bireysel silahlanma nedeniyle, 541 çocuk ihmal nedeniyle yaşamını kaybetmiş, sadece 2022 yılı içinde.
"ÇOCUK İNTİHARLARININ EN ÇOK ŞIRNAK VE MARDİN’DE YAŞANDIĞINI GÖRÜYORUZ”
İnsan Hakları Derneği’nin 2022-2023 raporu ise tam ibretlik. Bu rapora göre, özellikle Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgemizde, kolluk görevlilerinin eylemleri sonucunda 3 çocuk hayatını kaybetmiş durumda. Resmi hata, ihmal sonucu 4 çocuk yaşamını yitirdi. 254 çocuksa çeşitli şekillerde yaralandı. Mayın ve açık alanlardaki patlayıcıların infilakı sonucunda 3 çocuk ağır şekilde yaralandı. 19 çocuk, şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Şüpheli çocuk ölümlerinin en çok yaşandığı iller; Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak. Bölgede intihara sürüklenen 10 çocuk, yaşamını yitirdi. 4 çocuk, intihar teşebbüsünde bulundu. Çocuk intiharlarının en çok Şırnak ve Mardin’de yaşandığını görüyoruz. Bir çocuksa hapishanede intihara sürüklendi. Toplumsal alanda şiddet sonucunda, en az 8 çocuk yaşamını yitirdi; 13 çocuk da yaralandı. En az 279 çocuk, toplumsal alanda cinsel istismar ve saldırıya maruz kaldı. 4 çocuk, kaçırılarak alıkonuldu. 3 çocuk, fuhuşa zorlandı. Çocukların özgürlüğüne ve güvenliğine yönelik ihlaller sonucunda, en az 191 çocuk gözaltına alındı, 3 çocuk tutuklandı. Gözaltındaa 2, hapishanede 1, gözaltı yerleri dışında 16 olmak üzere; en az 19 çocuk işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Bu sayılara sanki peş peşe sıralayınca sanki basit gibi geliyor. Ama verdiğim bu sayıların her biri bir can, her biri bir çocuk. Durum gerçekten vahim.
"ÇOCUKLARIN HUZURLA, GÜVENLE, BARIŞ İÇERİSİNDE BÜYÜDÜĞÜ TÜRKİYE’Yİ İNŞA ETMEDEN REFAHA ULAŞAMAYIZ”
Ülkemizin her bir kilometrekaresini çocuklar için güvenli kılmadıkça, ülkemizin her bir karışını gülen çocukların yuvası yapmadıkça tam demokrasiye ulaştığımızı söyleyemeyiz. Çocukların huzurla, güvenle, barış içerisinde büyüdüğü Türkiye’yi inşa etmeden feraha da kavuşamayız refaha da ulaşamayız. Tüm bu anlattıklarımın, hem Gazze’de hem Türkiye’de yaşananların burukluğu içerisinde söylüyorum: Dünya Çocuk Hakları Günü kutlu olsun.
"CUMHURBAŞKANI, ATTIĞI TEK İMZAYLA TÜRKİYE’Yİ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇIKARARAK BU ÜLKEYE VERİLECEK EN BÜYÜK ZARARI VERMİŞTİR”
25 Kasım Cumartesi günü, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Bu yıl sadece ilk 10 ayda; 253 kadın eşi veya sevdikleri tarafından öldürüldü. Şüpheli ölüm sayısı 194, topladığımız zaman 447 kadın hayatını kaybetti. Partimiz kuruldu kurulalı söylüyoruz, sürekli ısrar ediyoruz: İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmelidir. Bu hükümet, Cumhurbaşkanı, attığı tek imzayla Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkararak Türkiye’de kadına şiddetle ilgili bu ülkeye verilecek en büyük zararı vermiştir, vermektedir. Bu, bir iklim meselesi. Bu ülkede yaşayan insanların genel anlamda bir yaşam kültürü meselesi. Eğer siz siyasetin en tepesinde, ülkenin en başında kadına şiddete karşı sağlam bir duruş ortaya koymazsanız o gevşeklik, devletin bütün kılcal damarlarına kadar nüfuz eder. Kolluğa, yargıya nüfuz eder. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak, Türkiye’de kadına karşı şiddete açık kapı bırakan ve bu konudaki duruşu zayıflatan bir adımdır. İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı yasalar vardır. Bu yasalar yetersizdir. Daha da önemlisi uygulamadır.
"EN ÖNEMLİ HAK EĞER YAŞAMA HAKKIYSA, YAŞAMA HAKLARINI BU ÜLKENİN KADINLARINA VERİN”
Uluslararası sözleşmeler, bizim iç hukukumuza göre, kendi hukuk normlarımızın daha üstünde bir düzenlemedir. Herkes uymakla mükelleftir. İç yasal düzenlemelerimiz, bu sözleşmelere uyumlu hale getirilmek zorundadır. Uygulama da tamamen siyasi iradeye bağlıdır. Eğer Sayın Erdoğan, kadına şiddete karşı sağlam bir duruş ortaya koymazsa bu ülkede her gün daha fazla kadın canını kaybeder, saldırıya uğrar, haksızlığa uğrar. 25 Kasım vesilesiyle ben buradan bir kez daha Sayın Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum: İstanbul Sözleşmesi’ne dönün. En önemli hak eğer yaşama hakkıysa, yaşama haklarını bu ülkenin kadınlarına verin. Biz de DEVA Partisi olarak cumartesi günü, İstanbul’da, Kadın Çalışmaları Koordinatörlüğümüzün başkanlığında bir etkinlikte bulunacağız. Kadına karşı şiddet konusunda hep beraber ‘Hayır’ diyeceğiz, itirazımızı, sağlam duruşumuzu ortaya koyacağız.
"2018’DEN BU YANA, ÜLKEMİZDE İYİYE GİDEN NE VAR? BASKICI, TOTOLİTER BİR SİSTEM YÜZÜNDEN 85 MİLYON SÜREKLİ KAYBEDİYOR”
İktidar ortaklarının son dönemdeki kavgalarını görüyorsunuz. Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli arasındaki meseleye ilgi gösterecek durumumuz da yok üstünde fazla yorum yapacak durumumuz da yok. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, kazanan kişiye olağanüstü yetkiler veriyor. Adına sistem dediğimiz ama kendi içinde tam bir sistemsizlik olan bu ucube durumdan bahsediyorum. Cumhurbaşkanına bilgisinin, görgüsünün, yeteneklerinin ötesinde bir hükmetme gücü veriyor şu anda mevcut anayasa. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret gören, geri kalan hiçbir fonksiyonunu çalıştırmayan, krizlere sebep olan bir durumdan bahsediyorum. İşte biz, tam da bu sebeple partimizi kurduğumuz ilk günden bu yana ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyoruz. Güçlü yasama, güçlü yürütme ve güçlü yargıdan bahsediyoruz. Ama 2017’de apar topar, kimseyle istişare etmeden, yangından mal kaçırırcasına Meclis’e getirilip hızlı bir şekilde geçirilen ve uzmanların uyarılarına aldırmadan uygulanmaya başlanan bir sistem ülkemizi maalesef yokuş aşağı yuvarlamakta. 2018’den bu yana, ülkemizde iyiye giden ne var? Her alanda ülkemiz zemin kaybediyor. Baskıcı, totoliter bir sistem yüzünden 85 milyon, sürekli kaybediyor.
"YÜZDE 10’LUK OYUYLA SAYIN BAHÇELİ, ÜLKENİN BAŞINDA KAYYIM GİBİ HAREKET ETMEKTE”
Ne diyordu Sayın Erdoğan, hatırlayalım: ‘Başkanlık sistemi gelecek, koalisyonlar bitecek.’ Şu anda iktidar ortağı kaç parti var, kendisi bile bilmiyor. Adına ‘Türk tipi’ denen bu ucube sistem, aslında tek bir kişi için kaleme alınmıştı. Bizzat Sayın Erdoğan, bu ülkeyi kafasına göre yönetsin diye kaleme alınan bir sistem bu. Şahsına özel yapılan bu Anayasa’yı, yine kendi bedenine uyacak şekilde kesip biçmenin derdinde. Yeni anayasa dedikleri, tamamı ‘hâlâ bana engel olanlar var, şöyle bir önüm açılsın.’ Bizim ülkemizde parti genel başkanları jübile yapmasını, zamanı gelince kenara çekilmesini bir türlü bilmiyorlar, öğrenemiyorlar. Erdoğan da her hafta Anayasa ile uğraşacağına artık mevcut pozisyonundan zaman içerisinde bir onurlu çıkışını yapmak durumundadır. ‘Oylarım düşse de başkalarına ihtiyacım olmadan ülkeyi kafama estiği gibi yöneteyim’ diyor. Hemen peşinden de küçük ortak tabii durur mu, arkasında cevap yetiştiriyor, sisteme aşık olduğu için hemen savunmaya geçiyor. Sistemde en büyük kâr onun, böyle bir ortaklık dünyada pek görülmemiştir. Kâra ortak ama zarara karışmıyor. Bir tane kabine üyesi vermiyor. İktidarın parçası olarak sürekli devlet kurumlarına nüfus etme, kadrolaşma peşinde. Onun içindir de yüzde 10’luk oyuyla Sayın Bahçeli, ülkenin başında kayyım gibi hareket etmekte.
"EĞER HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANIYORSANIZ ÖNCE MEVCUT ANAYASAYA BİR UYUN. SİZİN İÇİN ANAYASANIN ÖNEMLİ BİR HUKUK METNİ OLDUĞUNA İKNA OLALIM”
Ben buradan iktidara seslenmek istiyorum: Yaşanan tüm krizler, şu an içinde olduğunuz ittifaktaki sorunlar, yargıdaki gruplaşmalar, çeteleşmeler hepsinin çözümü için, size çözümü altın bir tepside sunuyorum. Gelin bu sistemi değiştirilim. 100’üncü yaşına ulaşmış Cumhuriyetimizi güçlendirilmiş parlamenter sistemle taçlandıralım. Meseleyi sadece 50+1 meselesi olarak görmemek lazım. Bu mesele, memleket meselesidir. Sürekli anayasa... Biz bu tartışmaların içine girmeyiz. Burada niyet önemli. Siz hukuka bağlı, gerçek anlamda hukuk üstünlüğünün olduğu bir Türkiye istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Eğer hukukun üstünlüğüne inanıyorsanız önce mevcut Anayasa’ya bir uyun. Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına saygı duyun, uyun. Bunu bir görelim ki sizin için anayasanın önemli bir hukuk metni olduğuna ikna olalım. Ondan sonra anayasa konuşulabilir. Bu haliyle anayasa konusunda, bizim hiç kimseyle konuşacak bir şeyimiz olmaz.
"EĞER KUR-FAİZ-ENFLASYON ŞEYTAN ÜÇGENİYSE ERDOĞAN BU ŞEYTAN ÜÇGENİNİN MÜSEBBİBİ”
Erdoğan ne diyor: ‘Kur-faiz-enflasyon; şeytan üçgeni.’ 2018’den bu yana, tek yetkilisin. Elinde her türlü imkan var. Bağımsız kurum falan da bırakmadın. Merkez Bankası, yargı, TÜİK tamamını kontrol ediyorsun. Elini tutan mı var? Hangi şeytan üçgeninden bahsediyorsun? Eğer kur-faiz-enflasyon şeytan üçgeniyse Sayın Erdoğan bu şeytan üçgeninin müsebbibi. En son, ayakları yere basmazken bazı laflar etmiş: ‘Türk lirası, reel olarak değer kaybettiği sürecin sonuna geldi. Reel olarak değer kazanma ihtimali yüksek. Faziletli bir döngüye gireceğiz’ diyor. Belli ki ya ekonomi yönetiminden sorumlu arkadaşlar, Sayın Erdoğan’ın önüne bir metin koymuşlar, ‘sen bunu oku’ diye. Buram buram tercüme kokan laflar ediyor. Türk lirasının reel olarak değerlenmesinin ne demek olduğunu çıksın, kağıda bakmadan açıklasın, göreyim. Konuşulanlara bakılırsa, asgari ücretle ilgili yine bir algı operasyonunun hazırlığı var. Şimdiden bu yılın enflasyonu kadar değil, gelecek yıl için kendi hedefledikleri o düşük, uydurma enflasyon hedefi kadar asgari ücret artırmanın hazırlığını yapıyorlar. Ben buradan iktidara sesleniyorum: Ortaya koyduğunuz enflasyon hedeflerinizden hangisini tutturdunuz?
"ŞEHİRCİLİK VE AFET YÖNETİMİ BAKANLIĞI KURULMALIDIR”
Geçen hafta, ülkemizin farklı bölgelerinde, büyük sel felaketleri yaşadık. Altyapı sorunları, tedbirsizlik ve doğal afetler karşısında yeteri kadar hazırlığı baştan yapmamak vatandaşlarımızın canına mal oluyor. Batman’da, Diyarbakır’da hayatını kaybeden çok sayıda vatandaşımız oldu. İstanbul’dan Zonguldak’a çok acı haberler aldık. Sel felaketi nedeniyle yaşamını yitiren vatandaşlarımıza ben tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum. Bizim Afet Eylem Planımız, iki numaralı eylem planımızdır. Çünkü bu ülkenin doğal afetlere karşı hazırlanması, en öncelikli meselemizdir. Bununla ilgili hem idari düzenlemeler yapılmalı hem de yeni bir devlet mimarisi gerekmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mutlaka ayrılmalı, Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalıdır. Çevre ve Şehircilik bir arada olduğu zaman rant, bakan olsun, bürokrat olsun hepsinin gözünü karartıyor bir süre sonra.
"İSTANBUL ANADOLU ADLİYESİ BAŞSAVCISININ HSK’YA YAPTIĞI YARGIDAKİ ÇETELEŞME, RÜŞVET VE ÇIKAR ÖRGÜTLENMESİNE İLİŞKİN ŞİKAYETLER NE OLDU”
Yargıdaki krizi ve krize sebep olanları unutmayacağız, unutturmayacağız. Tüm bu krizlerin ortasında, inisiyatif aldığını görmediğimiz ve tam olarak ne yaptığını da henüz anlayamadığımız Adalet Bakanı’na ve Cumhurbaşkanı’na soruyorum: İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısının HSK’ya yaptığı yargıdaki çeteleşme, rüşvet ve çıkar örgütlenmesine ilişkin şikayetler ne oldu? Bunları takip edeceğiz. Sümen altına alınmasına, üzerinin örtülmesine göz yummayacağız. Sadece bağımsız yargı demiyoruz, aynı zamanda tarafsız çalışması gereken bir yargıdan bahsediyoruz.
"SEÇİMDEN ÖNCE SÖZ VERİP SEÇİMDEN SONRA YAN ÇİZMEYİN, MÜLAKATI KALDIRIN”
Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öğretmenlerimizin son derece zor koşullarda çalıştığını, sınıf mevcutlarının -özellikle büyük şehirlerdeki- kalabalıklığını, enflasyon karşısında eriyen maaşlarıyla rahat geçinemediklerini çok iyi biliyorum. Seçimden önce söz verip seçimden sonra yan çizmeyin, mülakatı kaldırın. Mülakatı kaldırmadan bu ülkede kamuya memur alımlarında adaleti, fırsat eşitliğini sağlamak mümkün değildir. Sözlerimin sonunda, A Milli Futbol Takımımızı da tebrik etmek istiyorum. Milli Takımımız, tarihinde ilk kez grup elemelerini lider bitirerek Almanya’da yapılacak olan Euro 2024 Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkını kazandı. Bizlere bu gururu yaşatan ay yıldızlı Milli Takımımızın tüm oyuncularını ve yöneticilerini kutlamak istiyorum.”
Yorum Yazın