Bahçeli'den Kılıçdaroğlu'na adaylık çağrısı
MHP lideri Devlet Bahçeli, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na Cumhurbaşkanlığı adaylığı için "Sayın Kılıçdaroğlu hiç durma, boş hayallerinin peşinden koşmaktan vazgeçme. Kılıçdaroğlu nasıl bir adam olduğunun görülmesini istiyormuş; arife tarif gerekir mi?" dedi. Bahçeli, kimyasal saldırı iddiaları için de "TTB Başkan ve yöneticilerine en ağır cezalar tatbik edilerek kapısına kilit vurulmasını tarihi önemde addediyorum." diye konuştu.
- Ege Postası
- 25.10.2022 - 10:54
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, isim vermeden AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” sözlerini eleştirdi. Bahçeli, “Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler; talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir. Bugünkü Türkçemizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek, gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir” diye konuştu. Bahçeli, Türk Tabipleri Birliği için de “Türk düşmanı bir birliğin isminin başında ‘Türk’ olamaz, ‘Türk’ yazılamaz. Türk askerine hainlerin ve zalimlerin ağzıyla kimyasal silah çamuru atanların, mesela Türk Tabipleri Birliği Başkanı’yla diğerlerinin Türk vatandaşlığından çıkarılması, vatansız ve ülkesiz olmaya mahkum edilmesi, akla en yatkın yollardan birisidir” dedi.
Devlet Bahçeli, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, özetle şunları söyledi:
“YETER Kİ SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN BİR KEZ DAHA CUMHURBAŞKANIMIZ OLSUN”
“Biz, sıra dağları birer birer aşmaya azmettik, bariyerleri yıkmaya söz verdik, kazanmaya da yemin ettik. 2023 yılında, 1923 yılının ilkelerini kesintiye uğratmayacağız. 2023 yılında, 1923 yılının ruh ve mirasını yağmalatmayacağız. 2023 yılında, 1923 yılının eser ve emanetlerini yıktırmayacağız. Batan kayık gibi yan giden zillet taifesine Türkiye’yi rehin bırakmayacağız. Emek veriyoruz, çaba gösteriyoruz, zaman ayırıyoruz, sürekli faal halde bulunuyoruz; bin defa helal olsun. Yeter ki cumhur kazansın, yeter ki Cumhuriyet’in önü açılsın, yeter ki Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha cumhurbaşkanımız olsun. Geldiğimiz yer belli, durduğumuz yer bellidir. Tarafımız belli, tahayyülümüz bellidir. Ve bizim adayımız belli, kararımız nettir. ‘Geliyor gelmekte olan’ diyorlar ya asıl gelenin Cumhur İttifakı, asıl gelmekte olanın MHP olduğunu ne görüyorlar ne de göstermeye ciğerleri yetiyor.
“BUNLARIN HANGİSİ SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’LA BİR TUTULABİLİR”
Ankara’yı yavaşlatması yetmiyormuş gibi, Türkiye’nin hızını da yavaşlatmak için pusuya yatanların umut olarak takdimi, hangi akla, hangi mantığa, hangi makuliyete hizmettir? İstanbul’u mahvı perişan eden aciz, acul, arızalı, aidiyet ve ahlaki sancıları olan başarısız şahsın devamlı ön plana çıkarılması, kimin telkini, kimlerin tembihidir? ‘Kadından imam olmaz, ben başbakan olacağım’ diyen malum siyasetçinin, doğrudan değil de yancıları aracılığıyla cumhurbaşkanı adaylığı için yeniden kulisleri kaynatması fırsatçılık değil midir? Altılı Masa’da fesat çıkarmak şeklinde okunmayacak mıdır? Bunların hangisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la bir tutulabilir? Bunları hangisi Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına layık olabilir? Sayın Cumhurbaşkanımızı ve 2023’te cumhurbaşkanı adayımızı sorunlu isimlerle eş tutmak, onlarla yarıştırmaya niyet etmek, bir defa klasik bir FETÖ yöntemidir. Gözümüzden kaçtı sanılmasın, zillet ittifakının muhtemel cumhurbaşkanı adayı etrafında biriken tartışmaları ilk olarak dış güçler kışkırtmaktadır. İkinci olarak, söz konusu tartışmanın ateşini PKK, FETÖ ve bölücü odaklar körüklemektedir. Üçüncü olarak da ülke içine yuvalanmış menfaat ve müstevli kalıntıları bu tartışmayı diri tutmaktadır.
“CUMHURBAŞKANLIĞI, YAPBOZ TAHTASI, DENEME YANILMA SAHASI DEĞİLDİR”
Kılıçdaroğlu, Sivas’ta yerel bir televizyon kanalına çıkarak vatandaşlarımızın şunları düşünüp söylemelerini istemiş: ‘Bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim, nasıl bir adam bir görelim. Verdiği sözün arkasında durur mu, durmaz mı bir görelim.’ Cumhurbaşkanlığı, yapboz tahtası, deneme yanılma sahası değildir. Cumhurbaşkanlığı, staj yapma yeri, acemi eğitim alanı değildir. Cumhurbaşkanlığı; yalvarmayla, yakarmayla, sızlanmayla, el avuç açmayla oturulacak bir makam değildir. Cumhurbaşkanlığı, cumhurun irade külliyesi, itibar kubbesi, iffet, iddia ve ifade köşküdür. Cumhurbaşkanını seçen millettir, bu milletin adı da Türk milletidir.
Sayın Kılıçdaroğlu, hiç durma, boş hayallerinin peşinde koşmaktan vazgeçme; 2023’te yorulacak, geri dönmemek üzere dinlenmeye çekileceksin. Kılıçdaroğlu, nasıl bir adam olduğunun görülmesini istiyormuş. Arife tarif gerekir mi? Bilinen bir gerçeği tekrar duymaya ihtiyaç olur mu? Uçan kuştan haber sorulur mu? Balsız kovanda arı durur mu? Usta hırsıza kapı dayanır mı? Diyeceğim odur ki Türkiye’nin karşısına dikilen bir şahsa adam denilir mi? Kılıçdaroğlu, açık açık ‘adayım’ diyemiyor veya adayını ilan edemiyor. Zillet ittifakının ortak cumhurbaşkanı adayının kim olacağı belirsizliğini ısrarla koruyor.
“BAŞÖRTÜSÜNÜ ANAYASAL GÜVENCEYE HAYDİ BUYUR BİRLİKTE KAVUŞTURALIM”
Sayın Kılıçdaroğlu, iki de bir meydan okuyacağına, cesaretin varsa milletimizin huzuruna çık da adaylığını ilan et, ‘adayım’ diyerek kararını zikret. Açıkla da Türk milleti seni tartıya alsın, bakalım kilon kaçmış, ederin neymiş, çapın nasılmış. Kılıçdaroğlu, Sivas’ta, ‘Başörtüsünü ben çözdüm’ demiş. Madem bu sorun çözüldü, peki neden kanuni düzenlemeye ihtiyaç duydun? Bu istismara neden heves ettin? Maksadın neydi, nereye ulaşmayı istedin? İşte sana bir fırsat, işte sana bir çıkış, işte sana kalıcı bir çözüm; başörtüsünü anayasal güvenceye haydi buyur birlikte kavuşturalım. Bu meseleyi beraberce ele alalım. Anayasa’nın 24 ile 41’inci maddelerini hep birlikte değiştirelim. Sayın Kılıçdaroğlu; dürüstsen, iyi niyetliysen, başörtüsü üzerinden siyasi rant devşirmeyi aklından geçirmiyorsan merdane gibi dönmeyi bırak. İşte sana demokrasi meydanı, gel burada duruş göstermeye bak.
“TÜRK ASKERİNE DÜŞMANLIK, DÜŞMANA ASKERLİKTİR”
Terörle mücadelemizi karalamak ve kundaklamak isteyen iç ve dış işgal cephesi, her seferinde yalan ve iftirayla bezenmiş iddialarla karşımıza çıkmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin kimyasal silah kullandığını şerefsizce dillendirenlere aldanacak ve kanacak hiç kimse yoktur. Irak ve Suriye’de benzeri karanlık algı oyunlarının görüldüğü, işgal için bahaneler oluşturulduğu bilinen bir geçektir. Türkiye’den bir Irak, bir Suriye çıkarmak için ortam yoklayanlar, sömürge piyonlarıdır, mahcup ve mağlup olmaları da kaçınılmaz bir akıbettir. CHP’li bir milletvekilinden HDP’lilere, terörist Demirtaş’tan Türk Tabipleri Birliği Başkanı’na kadar düşman safında toplananlar, terörün değirmenine su taşıyanlar açıktadır, hepsi de alçaktır. İP Başkanı’nın Türk Tabipleri Birliği’ne övgüleri, bizi de suçlayan sözleri hâlâ hafızalarımızda olup, en son dehşet verici iftiraya ne diyeceği, nasıl bir yorum getireceği pek tabii merak konusudur. Herkesi uyarıyorum; Türk askerine düşmanlık, düşmana askerliktir. Teröristlere basamak olanlar, sözcülük yapanlar, su katılmamış teröristtir. Türk askerine aslı astarı olmayan suçlamalar da bulunanlar, terörizme beşinci kol faaliyeti yapan kansızlardır.
“TÜRK DÜŞMANI BİR BİRLİĞİN İSMİNİN BAŞINDA ‘TÜRK’ OLAMAZ”
23 Ekim 2022 tarihinde, Almanya’nın Köln kentinde, Dayanışmanın Sesi Derneği isimli husumet oluşumu tarafından düzenlenen konferansta PKK-FETÖ ve yeminli Türkiye düşmanları yine sahneye çıkmışlardır. Türk Tabipleri Birliği Başkanı da bu konferansta, terör örgütleriyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle hapis cezası alanların hak ihlaline uğradığını ileri sürmüş, kimyasal silah yalanının ardında olduğunu dile getirmiştir. Şerefli Türk hekimlerini hariç tutuyorum, Türk Tabipleri Birliği’nin başkan ve yöneticileri hakkında en ağır cezai işlemlerin tatbik ve temin edilerek bu birliğin kapısına kilit vurulmasını, doktorlarımızın bu kuruma mecburi üyelik şartlarının kaldırılarak özgürleşmelerini tarihi önemde addediyorum. Türk düşmanı bir birliğin isminin başında ‘Türk’ olamaz, ‘Türk’ yazılamaz. Türk askerine hainlerin ve zalimlerin ağzıyla kimyasal silah çamuru atanların, mesela Türk Tabipleri Birliği Başkanı’yla diğerlerinin Türk vatandaşlığından çıkarılması, vatansız ve ülkesiz olmaya mahkum edilmesi, akla en yatkın yollardan birisidir. Zira tahammülümüz bitmiş, sabır taşımız çatlamıştır. Türk Tabipleri Birliği’nin tıpla, hekimlikle, sağlıkla uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır. Bunların tahrikleri çizmeyi aşmıştır.
“DANIŞTAY 5. DAİRESİ’NİN FETÖ’DEN İHRAÇ EDİLEN 178 HAKİMİ GÖREVLERİNE İADE KARARI YENİLİR YUTULUR ŞEY DEĞİLDİR”
Zillet ittifakının dış bağlantılı senaryoları, FETÖ’nün kumpasları, PKK’nın ve bölücü mihrakların iftiraları devam ederken Danıştay 5. Dairesi’nin FETÖ’den ihraç edilen 178 hakimi görevlerine iade kararı, üstelik faiz ilaveli tazminata hükmetmesi yenilir yutulur şey değildir. Bu kararı milletimize hakaret sayıyoruz. Türkiye’nin kafese sokulmak için tuzak kurulduğunu apaçık şekilde görüyoruz. 15 Temmuz’un rövanşını almak için müsait zaman kollayanlara boyun eğemeyiz, hoşgörü gösteremeyiz, 251 şehidimizin kemiklerini sızlatamayız. Herkes aklını başına alsın, Türkiye’nin istiklali ve istikbalini gerekirse can pahasına sonuna kadar müdafaa eder, bedeli neyse de seve seve katlanmasını biliriz.
“CUMHURİYET, ŞEREFLİ GEÇMİŞİMİZİN BİR ANTİTEZİ DEĞİLDİR”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şuurla idrak edemeyenler için hataya düşmek, çelişkide bocalamak, değişime ve gelişime direnç göstermek kaçınılmazdır. Bizim tarih anlayışımız devrevi, coğrafya algımız dönemsel değildir. Tarih ve coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz, dağınık parçalardan, birbirinden kopuk paydalardan müteşekkil bir yapı da değildir. Tarih birdir ve bütündür, adı da Türk tarihidir. Coğrafya birdir ve bellidir, adı da Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıllık Türk tarihinin ana güzergâhından kategorik bir kopuş, kesif bir ayrılış, keskin bir sapış olarak görülemeyecek, asla gösterilemeyecektir. Yani Cumhuriyet, şerefli geçmişimizin bir antitezi değildir.
“CUMHURİYET’İN TÜRK DİLİNE ZARAR VERDİĞİNİ İDDİA EDENLER TEMELSİZ BİR YANLIŞIN PENÇESİNDEDİR”
Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler; talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir. Bugünkü Türkçemizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek, gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir’de yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet’in milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu söylemişti. Hatta Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporunda, ‘Millet, milli hakimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunun için çalışacaktır’ demek suretiyle milli iradeye dayanarak milletin kaderini çizmişti. Samsun’dan sonra Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyerek, vilayetlere ve kolordu kumandanlarına gönderdiği meşhur Amasya Genelgesi’nde, Türk yurdunun, Türk istiklalinin kurtarılması yolundaki parolayı şu şekilde dile getirmişti: ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.’ Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet fikrini ta Milli Mücadele yıllarına kadar bir sır gibi vicdanında taşımıştı.
Erzurum Kongresi’nin toplanmasından önce, Mazhar Müfit Kansu’nun, ileride kurulmasını düşündüğü hükümet biçiminin ne olacağı sorusuna şu cevabı vermişti: ‘Açıkça söyleyeyim; hükümet biçimi, zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır.’ İşte beklenen o zaman 99 yıl önce gelmiş, 28 Ekim 1923'te Çankaya Köşkü'nde milletvekilleri ve yakın arkadaşlarının bulunduğu yemek masasında, "Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz" diyerek kurtuluşun eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuvveden fiile çıkarmıştı. Cumhuriyet, Türk milletinin bağımsızlık onurudur. Bir başka ifadeyle Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş halidir. Ve Cumhuriyet, milletin üstünde hiçbir otorite veya makam tanımayan, dayandığı esas milli egemenlik olan fazilet demektir. Hüküm milletindir, hükümet millettir.
Türkiye Cumhuriyeti, nice fedakarlıkların, nice mücadelelerin, nice kahramanlıkların mecmuudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu gerçeği şöyle ifade etmişti: ‘Cumhuriyet’imiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmaya hazırız.’ Her karış toprağıyla bölünmez bütün olan Türkiye Cumhuriyeti, Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkari’ye, Sinop’tan Hatay’a devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin, her bir insanımızın ortak iradesi, ortak sevdası, ortak değeridir. Cumhuriyet, Milli Mücadele’nin taçlanmış, milli gönüllerde taht kurmuş halidir. Şehit ve gazilerimizin bedelini çok ağır ödediği kahramanlık beratıdır. Türkiye Cumhuriyeti, duymasını bilene ses, almasını bilene nefes, gitmesini bilene hedef, sevmesini bilene yürek, savaşmasını bilene ebedi zaferdir. Cumhuriyet’in 100’üncü senesine bir yıl kala, Türkiye’nin yükseliş çabası her türlü engellemeye rağmen kararlılıkla devam etmektedir. Cumhur İttifakı, vatan ve millet sevdasıyla yedi düvele direnmektedir.
“CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’YLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ PRANGALARINI KIRMIŞ KRONİK SORUNLARINA NEŞTER VURMUŞTUR”
Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muharrik ve muhkem vasfıyla Türkiye Cumhuriyeti prangalarını kırmış, kronik sorunlarına neşter vurmuştur. Cumhur ile Cumhuriyet ayrılmamak üzere kucaklaşmıştır. Geçmiş ile gelecek, ülke ile ülkü, tarih ile coğrafya, akıl ile duygu, duruş ile yükseliş birleşmiş, bütünleşmiş, kenetlenmiştir. Devlete hakim olan güç ve yetki kargaşası sonlanmıştır. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüne giden süreçte sistemsel aksaklıklar telafi edilmiş, devlet yönetimindeki zaaflar demokratik vasıtalarla giderilmiştir. Türk milletinin karakterine ve tarihi müktesebatına en uygun idare şekli olan Cumhuriyet, en az bu kadar milletimizin ruh kökünü yansıtan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle iyice güçlenmiş, sağlam ve sağlıklı bir bünyeye kavuşmuştur.
Öncelikli stratejik hedefimiz, Cumhur İttifakı’nın devamıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla oturması, devlet ve toplum hayatına kök salarak olgunlaşmasıdır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem amaçlayanların ne hallere düştükleri, nasıl bir tenakuz ve tutarsızlığın içine yuvarlandıkları ortadadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne mesnetsiz eleştiri getirenlerin iddiaları çürük, ithamları güdük, isnatları düşüktür.”
Yorum Yazın