Başkan Soyer kuraklıkla ve yoksullukla mücadelede İzmir Tarımı’nın rolünü anlattı
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Birleşmiş Milletler 2021 Gıda Sistemleri Zirvesi öncesinde düzenlenen uluslararası diyalog toplantısına katıldı. Çevrim içi toplantıda konuşan Başkan Soyer, İzmir Tarımı’nın yoksullukla mücadele ederken doğayı da koruduğunu söyleyerek “Şu anda dünyanın tarım ve gıda pazarında, İzmir’deki gibi hem doğaya saygılı hem de insan sağlığını koruyan stratejik ürünlere talep giderek artıyor” dedi.
- Ege Postası
- 17.06.2021 - 16:10
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve ICLEI (Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler Birliği) öncülüğünde Eylül ayında yapılacak Gıda Sistemleri Zirvesi öncesinde yerel paydaşların deneyimlerini aktarabilmeleri için düzenlenen küresel ölçekteki diyalog toplantılarından biri de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yönetiminde yapıldı.
Başkan Soyer, “Yoksullukla Mücadelede Doğayla Uyumlu Gıda Sistemleri” başlıklı toplantıda İzmir Tarımı stratejisini anlattı.
Çevrim içi düzenlenen uluslararası toplantının açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, ICLEI (Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler Birliği) Yönetim Kurulu Üyesi, İklim Eylemi ve Düşük Emisyon Geliştirme Portföyü’nün Eşbaşkanı Tunç Soyer, “Küresel dev şirketlerle rekabet edemeyen yerel üreticiler, topraklarını terk etmek zorunda kalarak, ucuz işgücü olarak şehirlere göç etmeye başlamıştı. Bu gidişatı tersine çevirmek için ‘Başka Bir Tarım Mümkün’ vizyonumuz çerçevesinde, İzmir Tarımı stratejisini oluşturup hayata geçirmeye başladık. Böylece yaklaşık 1,5 milyon vatandaşın geçimini sağladığı tarım sektöründeki sorunlara çözüm bulmak için kararlı adımlar atmaya başladık. Çiftçilerin gelirlerini artırarak bu toprakların refahını artırmak ve İzmir'de yaşayan herkesin sağlıklı ve sürdürülebilir gıdaya erişimini kolaylaştırmak için yerel bir politika uyguluyoruz” dedi.
İklim krizi vurgusu
İzmir Tarımı’nın en temel özelliğinin bir yandan yoksullukla mücadele ederken, diğer yandan da doğayı koruması olduğunu belirten Soyer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani çok su tüketen ürünler yerine, doğamıza uygun biçimde stratejik ürünleri teşvik ederek henüz planlama aşamasında kuraklıkla mücadele ediyoruz. Örneğin İzmir’in iklimine uygun olmayan çok su tüketen silajlık mısır yerine gambilya, mürdümük, saz çavdarı gibi bu bölgenin iklimine uygun, doğal yağışlarla yetişen atalık yem bitkilerini teşvik ediyoruz. Böylece bugün tarımsal sulamada kullanılan suyun en az yüzde 50 oranında azaltılmasını hedefliyoruz. Tasarruf yapmak istediğimiz yüzde 50’nin büyük kısmını havza planlamasıyla, yani doğru ürünün doğru yerde ekilmesiyle sağlıyor; diğer kısmını ise salma sulama yerine modern tekniklerle gerçekleştiriyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir’de başta üreticiler olmak üzere tarım sektörünün tüm paydaşlarıyla ortaklaşarak tarımsal su kullanım oranını yarı yarıya düşürmek konusunda büyük bir kararlılığa sahip. Böylelikle tarımsal verimlilik, üretim ve kârlılığın artmasını sağlıyoruz. Aynı zamanda kuraklığa karşı çiftçimizin ve şehrimizdeki milyonların korunmasını, meralarımızın daha sağlıklı gelişmesini ve içme suyu kaynaklarımızın teminat altına alınmasını mümkün kılıyoruz. Üstelik bu hedefleri gerçekleştirmek için çok büyük yatırımlar ve büyük paraların harcanmasına da ihtiyaç yok” dedi.
Tohum aşamasından son tüketiciye
Yoksullukla mücadele hedefiyle de tarımı tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan, tarım sektörünün tüm halkalarını içeren bir süreç olarak planladıklarını belirten Soyer, “Bu yeni politika tarımda ürün deseninin planlanmasından lojistik, markalaştırma, satış, ihracat ve eğitim faaliyetlerine kadar çok boyutlu bir süreci kapsıyor. Biz sadece alım garantisi veya makine desteği gibi yardımlarımız ile çiftçiye destek olmuyoruz. Aynı zamanda küresel çarkın içerisinde küçük üreticilerin büyük teşvikler alan dev şirketler karşısındaki haksız rekabetinde şartları eşitliyoruz” şeklinde konuştu.
“Yerel ürünlerin katma değerini büyütüyoruz”
Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak, çiftçinin tek tipleştirilen bu küresel sistemde üreteceği yerel ürünlerin katma değerini büyüttüklerini vurgulayan Soyer, küçük üreticiyi büyük şirketler ile rekabet edebilecek seviyeye taşıdıklarını, emeğinin karşılığını almasını sağlayarak refahını artırdıklarını ve böylece bütününde yoksullukla mücadele ettiklerini belirtti. Soyer aynı zamanda Bayındır’da kurdukları ve günlük 100 ton süt işleme kapasitesine sahip Süt İşleme Fabrikası’nda gelecek yılın başından itibaren yerel üreticilerden satın alacakları koyun, keçi ve manda sütünü işleyip markalaştıracaklarını söyledi.
Yeşil Mutabakat
Tarımsal üretim sırasında aşırı su ve çok fazla kimyasal kullanılmasının sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın sorunu olduğunu söyleyen Soyer, “Dolayısıyla şu anda dünyanın tarım ve gıda pazarında, İzmir’deki gibi hem doğaya saygılı hem de insan sağlığını koruyan bu stratejik ürünlere talep giderek artıyor. Hepimizin bildiği gibi ‘Yeşil Mutabakat’ tam olarak bu amaç için tasarlanmıştır. Dolayısıyla bundan elde ettiğimiz avantajla İzmir tarım ürünlerini sadece iç piyasaya değil ihracata da özellikle yaklaşan ‘Yeşil Mutabakat’ kurallarına uygun olarak üretiyoruz” dedi.
İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi açılıyor
İzmir’in kısa süre önce dünyanın ilk Cittaslow Metropolü ve Türkiye'nin ilk Adil Ticaret Şehri olduğunu aktaran Soyer, “İzmir Büyükşehir Belediyesi çiftçiye sadece alım garantisi vermekle kalmıyor, aynı zamanda satış garantisini de gündemine alıyor. Bu satış garantisinde de en önemli hedefimiz, ihracat. İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar, üreticilerin dünyadaki alıcılar ile buluşturulmasını sağlayacak. Bu kapsamda Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech, Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı Ekoloji İzmir ve Türkiye'de ilk defa düzenlenecek Terra Madre Anadolu gibi uluslararası fuarlarımız ile küçük üreticilerin, doğrudan ihracatçı haline getirilmesi mümkün kılacağız” şeklinde konuştu.
Önümüzdeki hafta İzmir’deki Tarım Programı’mın üssü olacak İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi’ni Sasalı’da açacaklarını da söyleyen Soyer, “Bu itibarla bugünkü toplantımızın yoksullukla mücadele için doğaya duyarlı gıda sistemlerinin geliştirilmesine büyük katkı sağlayacağına ve 2021 Eylül ayında gerçekleşecek Gıda Sistemleri Zirvesi için çok önemli bir zemin oluşturacağına inancım tamdır” dedi.
İzmir’de Cittaslow felsefesi
Uluslararası Cittaslow Genel Sekreteri Pier Giorgio Oliveti ise hem büyükşehirlerde hem de kırsalda gezegen dostu bir gıda sistemi kurmanın önemine değinerek özellikle de yerel gıda üretimine dikkat çekti. Yerel ürünlerin katma değerini arttırmak gerektiğini belirten Oliveti, “Cittaslow felsefesi endüstriyel üretim yerine küçük yerel üreticilerin kümelendiği, geleneksel ürünlerin teşvik edildiği ve pazarlandığı bir sistemi benimsiyor. Bu, küresel bir mücadeledir. İzmir’de yerel tohumlara sahip çıkılması ve tohum takasının yapılması bu açıdan çok değerli. Diğer yandan İzmir gibi büyük bir metropolde sağlık ve yaşam kalitesini arttırmak için Cittaslow metodolojik yollar sunuyor. Tunç Soyer, Cittaslow Metropol projesiyle bu konuda hem teorik hem de uygulamada çok önemli bir çalışma başlattı” dedi.
Adil tarımda İzmir örneği
Dünya Adil Ticaret Örgütü CEO’su Erinch Sahan, dünyada gıdaya erişim konusunda büyük bir eşitsizlik olduğuna değinerek “Dünyada her 8 kişiden biri giderek daha aç hale geliyor. Adil tarım ise sürdürülebilir ve adil koşullarda üretim yapmak anlamına geliyor. Adil tarım vizyonu aynı zamanda küçük üreticilerin sesini yükseltmesini sağlıyor. İzmir, Türkiye’nin ilk Adil Ticaret Şehri. Bu, çok değerli. Çünkü ana akım üretimin ekolojik yıkımı beraberinde getirdiğini görüyoruz” dedi.
“Kurda, kuşa, aşa”
İzmir Köy-Koop Birlik Başkanı Neptün Soyer ise küçük üretici doğduğu yerde doymaya devam edemezse ne yoksullukla ne de kuraklıkla mücadele edilebileceğini söyleyerek “Dünyada milyonlarca insan güvenli gıdaya ulaşamıyor. Ancak bu bir kader değil, bunu değiştirmek mümkün. Bunun için de dayanışma öne çıkıyor. Sürdürülebilir, adil gıda istiyorsak doğayla uyum içinde yaşamalı, doğanın bir parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Anadolu’da tohumu toprağa serperken ‘Kurda, kuşa, aşa’ deriz. Bereketin paylaşılmasında kurdun da, kuşun da hakkı vardır çünkü. Paylaşmayı bilmeli ve adil olmalıyız. İhtiyacımız kadar üretmeli ve sadece hakkımız olanı almalıyız. Elbette doğayla uyum içinde üretmenin ve güvenilir gıdaya ulaşmanın anahtarı küçük çiftçilerin örgütlenmesidir. Bunun yolu da kooperatifçilikten geçer. Kooperatifler yoksullukla mücadelede önemli bir araçtır” şeklinde konuştu.
“Sağlıklı yeme bilincinin oluşturulması gerek”
Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler (ICLEI) Brüksel Ofisi Başkanı Peter Defranceschi, “Gıda sistemlerinin gelecekte nasıl işlemesi gerektiği konuları üzerinde duruyoruz. Avrupa Gıda Sistemleri Zirvesi’nde de gıda sistemleri kapsamında çözümler oluşturmaya çalışıyoruz. Düşük emisyonlu, doğa temelli, adil, esnek ve döngüsel kalkınmaya yönelik beş ICLEI ilkesi, sistematik değişim yaratmak için tasarlandı” dedi.
Dünya Bankası Bölgesel Direktörü Steven Schonberger, Türkiye’nin sürdürülebilir ve dirençli bir gıda sistemi kurmaya yönelik çabasının önemli olduğunu söyleyerek “Türkiye’de seragazı emisyonlarını düşürmek için çalışmalar yürütülüyor. Burada yereldeki faaliyetler de önemli. Özellikle de sağlıklı yeme bilincinin oluşturulması ve genel sisteme entegre edilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Stoyama İnsiyatifi Program Koordinatörü Makiko Yanagiya ise Stoyama İnsiyatifi’nin doğayla uyum içinde olmayı, yerel kültürünün korunması ve bilginin aktarımını desteklediğini söylerken “Satoyama İnsiyatifi için Uluslararası Ortaklık (IPSI), toplumları doğayla uyumlu hale getirmek için birlikte çalışmaya adanmış yüzlerce üye kuruluştan oluşan bir ortaklıktır” dedi.
“İzmir ile çalışıyoruz”
Uluslararası Slowfood Program Koordinatörü Michele Rumiz ise dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 8-9’unun yetersiz beslendiğini belirterek “Dünya çapında üreticiler aslında dünya nüfusunun 1,5 katı kadar ürün üretiyor. Peki, yetersiz beslenme kavramı neden var? Bunun nedeni gıdanın yeterince üretilememesi değil; adil olmayan bir şekilde dağıtılması ve gıdaya erişimin herkes için aynı olmaması. Yoksullukla mücadele kapsamında herkesin gıdaya erişimi sağlanmalıdır. Biz SlowFood olarak iyi, temiz ve adil bir gıda sistemi için çalışıyoruz ve bu gıdalara herkesin erişiminin olmasını istiyoruz. Bu doğrultuda yerel üretimin ve yerel gıda kültürünün gıda sistemleri ile ilgili politikalarda merkeze koyulması gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de işte bunu yapmaya çalışıyor. Bu doğrultuda İzmir ile birlikte çalışıyoruz. İzmir ile Terra Madre Anatolia fuarını yapacağız” dedi.
Yorum Yazın