Başkan Soyer’den canlı yayında çarpıcı açıklamalar: Bunu herkesin hazmetmesi lazım
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, katıldığı bir canlı yayında, gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Geçtiğimiz hafta tamamladığı Gediz Havzası gezisi notlarını paylaşan Başkan Soyer, yaşanan sorunların çözümü için bakanlıklara çağrıda bulundu. Dünya Bankası’ndan alınacak 340 milyon dolarlık kredi konusunda da önemli açıklamalar yaptı.
- Ege Postası
- 28.07.2021 - 10:35
EGEPOSTASI- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, katıldığı bir canlı yayında ülke ve İzmir gündemine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Geçtiğimiz hafta tamamladığı Gediz Havzası gezisine ilişkin notları paylaşan Başkan Soyer, su sorunun çözümü için Tarım Bakanlığı’na çağrıda bulundu.
Öte yandan 30 Ekim 2020’de meydana gelen ve İzmir’de büyük yıkımlara neden olan depremde hasar gören orta dereceli binaların yeniden inşası için Dünya Bankası’ndan alınmak istenen krediye ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulundu.
“BUNU HERKESİN HAZMETMESİ LAZIM”
Son günlerde ülke gündeminin en tartışmalı konularından olan ve ülkeyi ikiye bölgen mülteci krizine değinen Başkan Soyer, “İzmir’de 150 bin civarında göçmen var. Kentsel adalet daire başkanlığı kurduk. Gündelik hayatlarının kolaylaştırmak için. Onların adalet arayışları, sosyal hayata entegrasyonları ne varsa bunlarla ilgileniyor. Bir biçimde hayatı içindeler ve beraber yaşıyoruz. Dolayısıyla bunu herkesin hazmetmesi ve bununla devam etmeyi öğrenmemiz lazım” dedi.
“KURUMLARIN DA İNİSİYATİF ALMASI GEREKİYOR”
Geçtiğimiz hafta tamamlanan 400 kilometrelik Gediz Havzası gezisine ilişkin notları paylaşan Başkan Soyer, havzanın belirli noktalarından aldığı şu örnekleri üzerinden Türkiye’nin ve İzmir’in karşı karşıya kaldığı tehlikeleri 4 başlık altında topladı ve “Kaynarpınar Şelalesi… Murat dağı muhteşem bir coğrafya. Burası Gediz’in doğduğu nokta. Orada bir çeşme yapmışlar. Bir taraf Porsuk’u bir taraf da Gediz’i besliyor. Orada bir şelale var. Pırıl pırıl bir su. Daha sonra 400 km boyunca o güzergahta başına neler geliyor baktık. Daha sonra Gediz’in denize döküldüğü yani Körfez’e döküldüğü noktaya kadar gittik. Gediz Havzası, Türkiye tarımının yüzde 10’unu üretiyor. Meyve ve sebzesinin yüzde 5’ini üretiyor. Aynı zamanda İzmir’in içme suyu kaynaklarının 3’te 1’ini kapsıyor. Dolayısıyla Türkiye için çok önemli. Hepimizi ilgilendiren bir boyutu var. Bu havzanın yüzde 11’i bizim sınırlarımız içinde. O nedenle ne yapabiliriz diye kafa yormaya başladık. Gördük ki 4 ayrı şehirden geçiyor olması nedeniyle çok dağınık bir yetki karmaşası var. Bunu yanında farklı kurumların da inisiyatif alması gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın oraya el atması gerekiyor. Biz, orada inisiyatif almaya ihtiyacı gördük. Biz elimizi taşın altına koyalım istedik. Nerede kirleniyor ne oluyor görelim istedik. Ve bunu da paylaşalım istedik. Maksadımız buydu. Biz u gezide arklı noktalardan numuneler aldık. Henüz analizler tam olarak tamamlanamadı. Çok üzücü bir tablo var ve bu tablo bizi son derece endişelendiriyor. Aslında bütün bu yolculuk oyunca 4 ayrı felaketle yüzleştik. İklim krizi... Bu, yer kürenin ısınması. Gezegenimiz artık hasta ve bizim gezegenimizi tedavi etmemiz lazım çünkü eğer tedavi edilmezse insanlara daha ağır bedeller ödetecek. Yer küre ısındığı ve ısı arttığı için su kaynanalarımız da yok oluyor ve azalıyor. Yani kuraklık tehdidiyle karşı karşıyayız” diye konuştu.
“GEDİZ BU TOPRAKLARIN CAN DAMARIDIR”
Küresel iklim krizinin en önemli etkisi olan kuraklığın ülke tarımını da baltaladığı ifade eden Başkan Soyer, yerel iklim desenine uygun ürün yetiştirilmesi gerekliliğine değindi ve “Gediz öyle bir şey ki… Can damarlarımız vardır ve biz o şekilde yaşarız. Gediz de bu topraklarda can damarıdır ve o şu anda zehir akıtıyor. İklim krizine dönersek… Bu birinci felaketti. Biz bunun etkilerini her gün daha da fazla görüyoruz. Dolayısıyla Anadolu artık iklim krizinden muaf değil. İşte geçtiğimiz İkincisi şu: Biz tarımsal ürün çeşitliliğimizi bu gerçeğe göre ayarlamıyoruz. Suya göre i ürün yetiştireceğiz ürüne göre su mu bulacağız? Ama artık bitti. 10 binlerce kaçak kuyu gördük. Bunlar o rejimi olduğu gibi değiştiriyor. Kısacası tarımsal ürün deseni konsun dayeni bir rejim bulmak zorundayız. Suyu vahşice tüketen ürünler yerine başka ürünler bulmak zorundayız. Mesela karakılçık buğdayız, saz çavdarı… Bu sene ilk defa Ödemiş’te saz çavdarı hasadı yaptık. Biz Ödemiş’te başkanımızla birlikte dikip geçen ay hasadını yaptık. Bir damla su istemeden tamamen doğal yağışla büyüyen bir ürün. Biz artık atalık tohumlarımıza ve doğayla uyumlu ürünlere dönmeli, bu konuda havza bazında ürün planlaması yapmalı. Bunun yanında iyi tarım uygulamaları ve su kullanımı konusunda eğitim lazım. Bizim bir an önce aklımızı başımıza toplayı tarım politikamızı değiştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.
“GEDİZ’İ KORUMUYORSAK BİZ MİLLİYETÇİLİĞİ HİÇ KONUŞMAYALIM”
Tarımda en önemli noktalardan birinin de doğru ve verimli sulama teknolojileri kullanmak olduğunun altını çizen Başkan Soyer, doğayı koruma üzerinden milliyetçilik göndermesi yaptı ve şunları söyledi; “Üçüncüsü… Hala vahşi sulama yapıyoruz. Havza boyunca gittiğimiz yerlerde bunu gördük. Salıyor suyu tarlaya. Sulama teknolojisi konusunda yeni sistemleri hayata geçirmeliyiz. Damlama sisteme. Dördüncüsü de zehirleme. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi biz bir de suyu zehirliyoruz. Bütün yolculuk boyunca özellikle OSB’lerde gördüğümüz şeyler var. Mesela Taytan Çayında mürekkep gibi suyla tarım sulaması yapılıyor ve daha sonra bizim sofralarımıza geliyor. Bizim bu zehirlemeden vazgeçmemiz lazım. Biz hep milliyetçilikle övünüyoruz fakat bu toprağın ovaları, suyu, ağacını sevmek değil mi milliyetçilik. Atalarımızın bize bıraktığı Gediz’i düşünün sonra da şimdikine bakın. Ama sonra mangalda kül bırakmıyoruz. En milliyetçi biziz. Biz eğer Gediz’i, ağaçları, ormanları, gölleri korumuyorsak biz milliyetçiliği hiç konuşmayalım. Hele ki bir belediye başkanının en temel görevi korumaktır. Biz nöbetçiyiz. Görevimiz bitince gideceğiz. Ama üzerinde görev yaptığımız binlerce yılık topraklar var. Biz önce görev yaptığımız toprakları koruyacağız. Asıl milliyetçilik budur. Dolaysıyla bir yandan iklim krizi bir yandan sulama yanlılıkları bir yandan zehirleme… Bütün bunlara dur demliyiz. Kaynar pınar şelalesinin doğduğu yerde o su aktıkça biz yeter ki o suyu kirletmeyelim. Doğa bir şekilde kendini yeniliyor. Biz şu zehirlenmeyi durdurursak, doğu tarım ürünleri ortaya koyarsak doğru sulama yaparsak hem üreticimizin hem tüketicimizin yüzü gülecek hem de çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakacağız. Ama bunun için kirletmeyeceğiz.”
“DENETİM VE YAPTIRIM ÇOK SERT VE ACIMASIZ OLMALI”
Yaşanan felaketlerin geri dönülemez olmadığına da dikkat çeken Başkan Soyer, sert ve caydırıcı yaptırımlar uygulanması gerektiğini söyledi ve “Bunun için sıkı bir çalışma yapmalıyız. Biz gerekli tüm kurumlara yazılarımızı gönderdik. Denetim ve yaptırım olması gerekiyor. Birçok artıma tesisi var ama elektrik parasından imtina etmek için çalıştırmıyor. Bakanlığımız desin ki senin tesis elektrik parası muaftır. Oralardan elektrik faturası parası alınmasın. Hatta teşvik verilmeli. Sen yeter ki o tesis çalıştır. Kısacası ilki denetim. Denetim ve yaptırım çok sert ve acımasız olmalı. Affetmeyecek yaptırımlar olmalı. İkincisi de bu farkındalığın büyümesi lazım. Hepimiz anlamacıyız. Gidecek başka yedimiz yok. Bu topraklar hepimizin” dedi.
TARIM BAKANLIĞI’NA SEFERBERLİK ÇAĞRISI
İzmir’in su rezervleri ve kuraklık sorununa da değinen Başkan Soyer, şunları söyledi; “Bu kuraklık mesesi, ‘Oh ne güzel yağmur yağdı kurtulduk’ demenin çok ötesinde. Artık yeraltı kaynak sularımıza erişim çok zorlaştı. O su o kadar derinlere gitti ki bazı noktalarda 200-300 metrelere indi. Eskine 5-10 metrede su çeken vatandaş bugün 200 metre de su çekemez vaziyette. Böyle bir tehdit var ortada. Biz bunun farkına varalım artık. Bu sene çok yağdı gelecek sene az mı yağacak… Durum bu değil artık. Biz tarımda toplam su tüketiminin yüzde 77’sini tüketiyoruz. Bu yüzden önemli olan tarımsal üretim konusundaki su tercihlerini değiştirmemiz gerekiyor. Bizim atalık tohumlara dönmekten ve sulama tekniklerini değiştirmekten başka çaremiz yok. Kuraklıkla başa çıkmanın yolu tarımsal üretim desenini değiştirmekten ve vatandaşımız değiştirmekten geçiyor. Tarım Bakanlığımız bir seferberlik ilan edebilir. İşsiz ziraat mühendisleri var. Bu kişiler üreticilere eğitim verebilirler. Bu kaynak elimizde var yeter ki inisiyatif kullanılsın.”
GÜVENLİ ŞEHİR VURGUSU
İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen ve 117 kişinin hayatını kaybettiği deprem konusunda da konuşan Başkan Soyer, deprem ve sonrasındaki dayanışma ruhuna dikkat çekerken depremin yaralarının sarılmasıyla birlikte atılan adımlar hakkında bilgi verdi ve “Olay çok büyük bir olaydı. 117 canımız kaybettik. Birçok vatandaşımız çok ağır tahribatlar yaşadı. 50 bin civarında insan evini terk etmek zorunda kaldı. Çok ağır bir travmaydı. Büyük bir dayanışma örneği gösterdi İzmir. Biz kamu kurumları olarak kendi aramızda çok iyi bir iletişim kurduk. Olağanüstü bir koordinasyon ve dayanılmayla konuya hakim olduk, buna vatandaşlarımızı da dahil ettik Bunun yanında bir kira bir yuva kampanyası başlattık ve 42 milyon lira topladık. 4 bin 300 haneye yetecek bir kira yardımcı toplantı. Bunun yanında belediyemize ait Uzundere konutlarını tam satacakken vazgeçtik ve vatandaşlarımız oralara taşıdık. Hilton otelinin odaların açtırdık. Biz 30 kasım günü son çadırı da söktük ve 50 bin vatandaşımın tamamını bir yuvayla buruşturuldu bu, Türkiye’deki felaketlerle tarihinde eşine rastlanmayacak bir başarı öyküsü. Bu hepimizin başarısı. Bu ilk bölümüydü. Ondan sonra bizi asıl yoracak olan ikinci bölüm başladı. O da insanlarımızı bu şekilde nasıl güvenle yaşayacaklar? Biz göreve yeni geldiğimizde iklim değişikliği, toplum sağlığı ve deprem daire başkanlığı kurmuştuk. Deprem daire başkanlığıyla bir çalışma başlattık. İnşaat mühendisleri odamızla bildikte 33 bin 100 konutun deprem güvenliği karnesini çıkartmaya başladık. Şu anda yüzde 86 oranında tamamlanmış durumda. Biz Bayraklı, Bornova, Konak ve Karşıyaka ilçelerimizde yapı envanterini çıkartmaya başladık. Biz vatandaşımıza gönül rahatlığıyla yaşayabileceklerini söylemek istiyoruz. Bunun yanında ODTÜ ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesiz ile zemin etüdü yapıyoruz. İlk bölümü 1 yıl sürecek ve 25 milyon civarı bir maliyeti olacak. Bu da şehrin geçmişte edinilen bilgilerinin bugün itibariyle sınanması haline geliyor. Bilgiler güncellenecek ve bütün bölgeye yayılacak. Özetle burada büyük bir alan çalışması başladı. Protokollerimizi meclisten geçirdik, çalışmalar devam ediyor. İzmir, bütün vatandaşlarımızın içinde güvenle yaşayacakları bir kent olacak” diye konuştu.
KREDİ ONAYLANDI MI MÜZAKERE Mİ EDİLİYOR?
Başkan Soyer, daha önce depremde orta dereceli hasar gören binalar için Dünya Bankası’ndan kredi talebinde bulunduklarını ve onaylandığını söylemiş, konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a açmış ve kendisinden krediyi onaylaması konusunda talepte bulunmuştu. Yaşanan gelişmelerin ardından Dünya Bankası’nca onaylanan bir kredi olmadığı iddiaları kent gündemini sarmıştı. Kredi konusunda da konuşan Başkan Soyer, daha önce onaylandığını ifade ettiği kredi için müzakerelerin devam ettiğini belirtti ve “Daha müzakereler devam ediyor. Yaklaşık 340 milyon dolarlık bir kaynak. 30 yıl vadeli 5 yıl ödemesiz… Hazine Bakanlığımız ve iller bankamızın uzmanları ile Büyükşehir bürokratlarımız çok çalıştı ve son noktaya gelindi. İnşallah tamamlanacaktır” dedi.
ZİRVE SONRASI MANİFESTO YAYINLANACAK
İzmir'de düzenlenecek Kültür Sempozyumu'na da değinen Başkan Soyer, sempozyumun kente önemli bir prestij katacağını da belirtti "Ergene olmasın Gediz diye yola çıkmıştık… Bunlar yapmadığınız aman Müsilaj ile karşılaşıyorsunuz. Bu müsilaj üst tabaka temizlenerek ortadan kaldırılacak bir durum değil… Dünyanın en büyük kültür sempozyumlarından bir tanesini dünya belediyeler birliği düzenliyor. Bu dünyanın en büyük yerel yönetimler organizasyonu. Bu 2021 'de İzmir'de yapılacak. Zirvenin manası şu… Pandemi bize gösterdi ki kültür kalkınma için nemli bir noktada. Kültür zirvesinde dünyanın birçok noktasında kültür politikası bir araya gelecek. Pandemi sonrası kültür üretimin koşullarını konuşacaklar. İzmir'de bu vesile ile çok büyük bir prestij kazanmış olacak ve sonunda yayınlayacağımız manifesto ile dünyaya ışık tutmuş olacağız" diye konuştu.
Yorum Yazın