CHP İstanbul İl Kongresi'nde Blok liste kararı alındı
CHP 38. Olağan İstanbul İl Kongresi, Haliç Kongre Merkezi’nde başladı. Divan Başkanlığı’na eski CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın seçildiği kongrede eski CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat ve Bahçelievler İlçe Başkanı Özgür Çelik, il başkanı olmak için yarışacak. Kongrede blok liste oy çokluğuyla kabul edildi.
- Ege Postası
- 08.10.2023 - 17:00
- Güncelleme: 08.10.2023 - 20:48
CHP’de 4-5 Kasım tarihlerinde yapılacak 38. Olağan Kurultay öncesinde gözler, delege sayısının en fazla olduğu İstanbul’a çevrildi. 38. Olağan İstanbul İl Kongresi, Haliç Kongre Merkezi’nde bugün yapılıyor. Genel Merkez tarafından desteklendiği belirtilen, aynı zamanda eski İstanbul İl Başkanı da olan Cemal Canpolat ile partide “değişimciler” olarak nitelendirilenlerin adayı, mevcut Bahçelievler İlçe Başkanı Özgür Çelik, il başkanı olabilmek için yarışacak.
Kongrenin yapıldığı salona Özgür Çelik’in resminin olduğu ve üzerinde “İstanbul için biz varız” yazılı pankart asılırken Cemal Canpolat’ın pankartında ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da resmi yer alarak “Asla yalnız yürümeyeceksin” yazısı yer aldı. 11.00’de başlayan kongre için salona saat 10.00’dan itibaren giriş yapılmasına izin verildi. Partinin Gençlik Kolları üyeleri, salona “Özgür gelecek, gençlik özgürleşecek” ve “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler” sloganlarıyla girdi.
İMAMOĞLU DA KONGREDE
Kongrenin Divan Başkanlığı’na da eski CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal seçildi. CHP Grup Başkanı ve Genel Başkan aday adayı Özgür Özel, Antalya İl Kongresi’nde olduğu için İstanbul’dakine katılmadı. Kongreye CHP Genel Başkanı aday adaylarından Prof. Dr. Örsan Kunter Öymen ile Ünal Karahasan, Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre, Devrim Çelik, Zeynel Emre, Hasan Efe Uyar, Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, çok sayıda milletveki ve Parti Meclisi (PM) üyeleri de katıldı.
KILIÇDAROĞLU'NDAN MESAJ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kongreye gönderdiği mesaj okundu.
CHP lideri mesajında şu ifadeleri kullandı:
"Cumhuriyet Halk Partisinin cesur üyeleri değerli yol arkadaşlarım. Cumhuriyetimizin temel değerlerine gönülden bağlı, büyük Atatürk'ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine aşma doğrultusunda çalışan siz değerli yol arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Büyüyen kalkınan bilimde ve teknolojide dünyaya meydan okuyan bir sığınmacı deposuna dönüştürülmeyen özgür ve adil bir Türkiye için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Çünkü bizler kişisel çıkarlar peşinde koşanlar değil güçlü ve mutlu Türkiye davasına inanmış insanlarız. Bu bağlamda bu yolda atılan her adım demokrasi için verilen her oy sadece çocuklarımızın geleceğini şekillendirmekle kalmayacak.
Tarihinin en zorlu dönemini geçiren ülkemizin geleceğini şekillendirecek önemli bir tercih olacaktır. Değerli yol arkadaşlarım hepimiz cumhuriyetimizin kurucu partisi olmanın getirdiği büyük tarihi sorumluluğun bilincindeyiz. Bu doğrultuda ülkemiz ve partimiz için çalışan cumhuriyet halk partililer bugün de demokratik bir olgunlukla iradelerini ortaya koyacaktır. Hedeflerimize ulaşmak ülkemizi aydınlığa çıkarmak için daha büyük bir güç ve azimle çalışacağımıza yürekten inanıyorum. Bu vesileyle şimdiye kadar görev yapan tüm yöneticilerimize emekleri ve çalışmaları için teşekkür ediyor, yeni görev üstlenecek arkadaşlarıma da başarı dileklerimi iletiyorum. Kongremiz partimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum."
Eski CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat ile Bahçelievler İlçe Başkanı Özgür Çelik’in il başkanı olabilmek için yarıştığı kongrede açılış konuşmasını CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu yaptı. Kaftancıoğlu, konuşmasına başlarken bir grup tarafından balkona “Kayyumcu yönetim İstanbul’dan gidecek” yazılı pankart asılarak protesto edildi. Kaftancıoğlu’nun konuşması da İl Başkan adayı Özgür Çelik’i destekleyen gruplar tarafından sık sık kesilmeye çalışıldı.
“İstanbul örgütüne teşekkür ediyorum. Bugün o örgütün hakkında ilçe başkanlarımızla ilgili, delegelerimizle ilgili, üyelerimizle ilgili, trollerin, birilerinin kendilerine gazeteci diyenlerin attığı iftiraları İstanbul delegesi tehditle teklif arasında sıkışmaz. Hür iradesiyle karar verir diyeceğine sonuna kadar inanıyorum” diyen Kaftancıoğlu, AKP’nin dün yapılan 4. Olağanüstü Kongresi’ne değinerek şunları söyledi:
“BU MEMLEKETİ TEK SES BU HÂLE GETİRDİ: Yaklaşık 6 yıldır sürdürdüğüm il başkanınız olarak bu kürsüden son kez sesleneceğim size ve son kez karşınızdayım. Kaç gündür yazıyorlar, çiziyorlar. Dün Ankara’da bir kurultay oldu. Ankara’daki kurultayda bir tek adam çıktı. Bir şeyler söyledi, söyledi, söyledi. Ne söylediğinin çok da önemi yok çünkü söylediği hiçbir şeyi yapmıyor ama bir şey dikkatinizi çekmek için o kurultaya atıf yapıyorum. Karşı düşünce, müzakere yok. Ortaklaşma yok. Tek adam çıktı, listesini verdi geçti. Bunun adı da demokrasi oldu. Şimdi İstanbul’a gelelim. İstanbul İl Örgütü’nün kongresi başlıyor. İstanbul örgütü, nasıl bir örgüt var? Fikri olan, her fikri özgürce söyleyen, adaylarımız var, adaylar arasında kıymetli bir yarış var. İstanbul örgütünün delegesi ve İstanbul örgütü sadece ve sadece kongre zamanlarında değil, her zaman çalışan, çalışkan İstanbul örgütü, özgür, özgün ve hür iradesiyle bugün demokratik yarışını gerçekleştirecek. Tek adamların kurultaylarına şuradaki alkışlarınızla selam olsun. Diyorlar ya, Cumhuriyet Halk Partisi kongrelerinde ses var, çok ses var. Bu memleketi zaten tek ses bu hâle getirdi, tek adam.
İSTANBUL ÖRGÜTÜ FARKINI BİR KEZ DAHA GÖSTERECEK: Sizden bir şey isteyeceğim. İl başkanınız olarak sizden bugün son şey isteyeceğim. Hepiniz harikasınız. İstanbul örgütü bugün bir kez daha farkını gösterecek. Nasıl gösterecek, biliyor musunuz? Aramızda genel başkan adaylarımız, il başkan adaylarımız var. İstanbul örgütü, farkını saraya ve Ankara’ya şöyle gösterecek. İstanbul örgütü, genel başkan adayımız konuşurken de bütün konuşmacılar konuşurken de adaylarımız konuşurken de dinleyecek. Fikirlerine katılmasa bile alkışlarıyla destekleyecek. O yüzden sizden, İstanbul örgütünden bütün konuşmacıları, adaylarımızı büyük bir dikkatle dinleyeceğiz ki başka yerlerde olan, birtakım başka kongrelerde, başka partilerde nahoş şeyler İstanbul örgütünde olmaz.
SORUMLU DEVLETİ HEP BERABER OLUŞTURMAMIZ LAZIM: Hep yarını konuşmamız lazım dedik. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken 21’inci yüzyılda karşı karşıya olduğumuz sorunlar çok karışık. Sınırları aşan ama aynı zamanda birbirleriyle bağlantılı sorunlardır. Bugün ekonomik, sosyal ve dijital eşitsizlikleri, iklim değişimini, ekolojik faaliyetleri, kanıksanmış yoksulluğu, ayrımcılığı, ırkçılığı ve yükselen ve meşru olmayan ahlâki ve siyasi olan saraydakileri tartışıyor olmaz zorundayız 85 milyon adına. Bizim artık kutsallaştıran durumlar yerine, içi boşaltılan devlet kurumları yerine güçlü yurttaş, güçlü birey, sorumlu yurttaş, sorumlu devleti hep beraber oluşturmamız lazım. Bizim hep beraber, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğiyle demokraside son kalan kale olan partimizle birlikte bu ülkeye demokrasiyi getirerek Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılla taçlandırmış olmamız lazım. Bunu yapacağız. Sizler sayesinde yapacağız.
UMUDU DİRİLTMEMİZ LAZIM: Aramızda bulunan bulunmayan, hayatını kaybetmiş İstanbul örgütüne sonsuz teşekkür ediyorum, önünde saygıyla eğiliyorum. Sizin il başkanı olmak hayatım boyunca en gurur duyacağım paye olarak hep burada kalacak. Yarını konuşmamız lazım dedik. Yarına umudu yine hep birlikte diriltmemiz lazım dedik. Umudu diriltmenin yolu, popülist siyasetin karşısında dönüştürücü siyaset inşa etmek. Dönüştürücü siyaseti inşa etmek için konuşmak değil; konuşulanı yapmak, samimi olmaktır. Dönüştürücü siyaseti inşa edebilme adına İstanbul örgütünün yaptıklarımız var, yapamadıklarımız var ama ben İstanbul örgütünün sokakta sesini duyurdum. Parti içi süreçlerde hak ettiği yere gelmesi için yapamadım. Bizden sonraki adaylarımıza, benden sonraki il başkanlarımıza, hangisi seçilirse seçilsin daha çok sesi duyurmaya çalışacaklarından hiç kuşkum yok.
KILIÇDAROĞLU’NA TEŞEKKÜR EDİYORUM: İkinci teşekkürüm, dönüştürücü siyaset, sahici ve samimi siyaseti toplumda yerleştirmek için her türlü eleştirimi, tahmin ediyorum en sert ve en ve yüzüne karşı yapmama rağmen ‘Siyasette kadınlar da olmalı’ deyip eleştirileri büyük bir olgunlukla karşılayan ve kadınların da siyasette var olmasının bu şekilde önünü açtığına inandığım Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. Kendisine yaptığım eleştirileri, yarısını birisine yapsam herhalde düşman olurdu. Son teşekkürüm, çocukluğunu bensiz geçiren annemin başına bugün ne gelecek kaygısını yaşayan ama bir gün bile hissettirmeyen ve ona aynı zamanda annelik yapan, maddi ve manevi olarak her zaman yanımda duran sevgili kızıma ve sevgili eşime teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.”
Kongrede, 23. Dönem İstanbul Milletvekili Çetin Soysal divan başkanı seçildi. Soysal açılış konuşmasında şunları söyledi.
"MAALESEF ANTİ DEMOKRATİK UYGULAMALARLA TÜRKİYE AİT OLDUĞU YERDE DURAMIYOR"
"Hukuk katledildi, ifade özgürlüğü engellendi, haksızlığa karşı mazlumun ve mağdurun yanında her zaman CHP olmuştur, olmaya da devam edecektir. Haksızlıkların karşısında durmak, demokrasi mücadelesi vermek yürek ister, emek ister, güç ister, kararlılık ister. Gerekirse bedel ödenir. Bu bedeli ödemeye her birimiz hazırız. Biz korkmadık, yılmadık, yılmayacağız. Mücadeleye devam edeceğiz.
Maalesef ülkemizde etkisiz, tepkisiz bir yapı oluşmuştur. İşte bu yapıyı ortadan kaldıracak, aç bırakan, cahil bırakan, bu yönetim anlayışına karşı özgür birey, örgütlü toplum, demokratik devlet yapısını inşa edeceğiz. Türkiye'de taşının, toprağının, insanın hak ettiği değer demokrasiyle, hukukuyla dünyada parmakla gösterilmesi gereken bir Türkiye'dir. Türkiye çağdaş medeniyetler seviyesinin layığıdır. Ama ne yazık ki maalesef ülkemizde anti demokratik uygulamalarla Türkiye ait olduğu yerde duramıyor.
"SADECE 28 MAYIS SEÇİMİNDEN SONRA BENZİN, MAZOT, DOĞALGAZ 3 AYDA 2 KATI FİYATINA YÜKSELDİ"
Bir bardak çay, bir simidi bize, aziz millete layık görmeyen bu iktidar yıllar önce elektrik parasını, su parasını, kira parasını kimin ödeyeceğini soran bu iktidar. Oysa bugün simit 10 TL, 200 gram ekmek 8 TL, dolar 1 Türk lirasından 28 Türk lirasına geldi. Sadece ve sadece 28 Mayıs seçiminden sonra benzin, mazot, doğalgaz 3 ayda 2 katı fiyatına yükseldi. Önce yüzde 8'lere düşürülen faizler sonra 30'lara çıkarılan faizler. 'En iyi ekonomist benim' diyenlerin gelgitlerle dolu bu ekonomi anlayışı halkın ekmeğini ne yazık ki elinden aldı.
500 milyar dolarlık varlık satışı ve özelleştirme yapıldı. Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşları satıldı. 'Çıraktım, kalfa oldum, usta oldum' diyordu. Ekonomik olarak göz göre göre bu ülkenin batışına neden oldu. Maalesef bu ekonomi yönetimi Türkiye'yi öyle bir batırdı ki 85 milyon insan bir avuç karuna çalışır oldu. Ve maalesef ekonomi yönetiminin bedelini en ağır ödeyen yine halkımız oldu. Ev sahibi ile kiracıyı, iş verenle işçiyi birbirine düşman eden bu iktidarla aile içi şiddet korkunç bir boyuta ulaştı.
"İKTİDARIN KULLANDIĞI NEFRET, ÖFKE DİLİ TOPLUMU HİÇ OLMADIĞI KADAR AYRIŞTIRDI"
'Et tırnaktan ayrılmasın, kardeş kardeşe küsmesin' diyerek yıllarca mücadele ederken; iktidarın kullandığı nefret, öfke dili toplumu hiç olmadığı kadar ayrıştırdı. Birlik ve beraberlik yerini kin ve nefrete bıraktı. Çocuklarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın yarınları canice, vahşice, hunharca işlenen cinayetlere kurban gitti. Yaşamak ve yaşatmak için direnecek ve bu mevcut düzeni yıkacağız. Biz gençlere yalan üzerine kurulmuş bir siyaset anlayışını, akılsız bir çağın aklını, merhametsiz dünyanın ruhunu bırakmayacağız. Aklın ve bilimin ışığında çağdaş medeniyetler seviyesinde demokratik bir Türkiye'yi hayata geçirmek için çalışmaya sonuna kadar devam edeceğiz.
Yıllardır verdiğimiz mücadelede zincirlerimizden başka kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Halkımıza miras bırakacağımız eşitlik, hak, hukuk, adalet dolu özgür bir Türkiye özlemi içerisinde bu çalışmalarımıza ve mücadelelerimize devam edeceğiz. Şiddete maruz kalan sağlık emekçilerimize, yaşam mücadelesi veren saygıdeğer öğretmenlerimize, maden işçilerimize, tersane işçilerimize, özelleştirilen ve 89 gün süren tekel direnişindeki işçilerimize, alın teriyle ve emeğiyle çalışanlara, toplumun sesi olan sanatçılarımıza İstanbul İl Kongresi'nden selam olsun.
"SOSYAL DEMOKRAT ANLAYIŞIMIZI HAYATA GEÇİRECEK BİR ANLAYIŞ İÇERİSİNDE OLACAĞIZ"
Biz gücümüzü Hacı Bektaş’ı Veli'nin hoşgörüsünden alıyoruz. Biz gücümüzü milli mücadelenin önderi, 'Benim iki büyük eserim var. Biri Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi' diyen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ten alıyoruz. CHP bir okuldur. Ve bu okulun başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk'tür. Mustafa Kemal Atatürk'ün öğrencileri olarak üzerimizde tarihi, büyük bir sorumluluk var. Bu tarihi sorumluluğun bilincinde ve Türkiye'nin düzenini değiştirecek, sosyal demokrat anlayışımızı hayata geçirecek bir anlayış içerisinde olacağız.
Türkiye'nin en demokratik partisi olarak katılımcı anlayış ile delege seçimlerini bitirdik, ilçe kongrelerimizi bitirdik. Şimdi İstanbul kongremizde nitelikli, beyin fırtınası yapacağız, ülkemizin geleceğini şekillendireceğimiz bir kongre olacaktır. Bu kongre partimizin birliği, dirliği açısından halkımızı İstanbul'dan Türkiye'ye selam vermemizi sağlayacağız. CHP’ye yakışan bir kongreyi hayata geçirmek durumundayız."
Kongrede konuşan CHP Genel Başkan aday adayı Örsan K. Öymen, şunları söyledi:
"PARTİMİZİN SORUNLARINI AÇIK VE SEÇİK BİR BİÇİMDE ORTAYA KOYARAK BURADA TARTIŞMALIYIZ"
"İl kongreleri aynı zamanda partimizle ilgili özeleştirinin yapıldığı, eleştirilerin gündeme getirildiği ortamlardır. İki yılda bir yapılıyor, uzatmayla üç yılda bir yapılıyor. Bizim üç yıl daha bekleme lüksümüz yok. Partimizin sorunlarını açık ve seçik bir biçimde ortaya koyarak burada tartışmalıyız. Bugüne kadar ne yazık ki dost acı söyler derler; Cumhuriyet Halk Partisi'nin dostları doğruları ortaya koymalıdır. Algıları bir kenara bırakmalıyız. Mevcut yönetimin, mevcut genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun yönetiminde girilen tüm seçimler, 13 yıldaki bütün seçimler ne yazık ki kaybedilmiştir. Birinci olgu bu. 13 yılda 12 seçim kaybedildi, 5 milletvekilliği seçimi, 3 cumhurbaşkanlığı seçimi, 2 referandum, 2 belediye seçimi...
Belediye seçimlerinin birisinde önemli, göreceli bir başarı elde ettik. İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin'i aldık. Fakat biz birazda yenilgiyi alıştırılmış bir ruh hali içindeyiz. 1989 yılında Prof. Dr. Erdal İnönü liderliğinde SHP döneminde CHP açılmadan önce SHP Türkiye çapında birinci parti olmuştu. Bir başka sorun; partimiz yüzde 22-26 bandına sıkışmış durumda. Bu mevcut yönetime özgü bir durum değil. Daha önceki yönetimde de böyleydi. Ne yazık ki kişiler değişti, sorunlar değişmedi. Özellikle parti içi demokrasi ve partinin ilkelerinden uzaklaşılması konusunda çok ciddi sorunlar yaşıyoruz.
"MEVCUT YÖNETİM VE BİR ÖNCEKİ YÖNETİMİN ORTAK ÖZELLİĞİ NEDİR, NE BİZ BİR TÜRLÜ YÜZDE 26'NIN ÜZERİNE ÇIKAMIYORUZ"
1957 yılında İsmet İnönü genel başkanken, 1977 yılında Bülent Ecevit genel başkanken partimizin oyu yüzde 41'di. 50'lerde, 60'larda, 70'lerde partimizin oyu nadiren yüzde 30'un altına düşmüştü. Bizim şunu iyi düşünmemiz lazım: Şu andaki mevcut yönetim ve bir önceki yönetimin ortak özelliği nedir, ne oluyor da biz bir türlü yüzde 26'nın üzerine çıkamıyoruz. İki temel özellik var. Birincisi; oligarşik bir yapı, mahalle, il, ilçe örgütlerine danışılmadan kritik kararları oligarşik bir yapı yukarıda almakta ve örgütler baypas edilmektedir. Onlara yeterince danışılmamaktadır. Birinci sorun parti içi demokrasi sorunu.
İkinci sorun da; partinin ilkelerinden uzaklaşması, tutarsızlaşması. Bir önceki yönetimde bu sorun başlamıştı, mevcut yönetim de ne yazık ki azami seviyeye ulaşmış durumda. İlkeleriniz, tutarsız olduğu zaman konjonktüre göre ilke değiştirdiğiniz zaman halka güven veremiyorsunuz. Liderlerin görevi konjonktüre göre siyaset yapmak, koşullara göre siyaset yapmak değil; koşulları değiştirmektir, konjonktürü değiştirmektir ve bu yönde çalışmaktır. Yüzde 48 değerli bir oydur fakat bundan önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bir önceki ve ondan önceki seçimlerde muhalefet partilerinin gösterdikleri adayların toplam oyu da yüzde 48'di, orada da bir artış yok.
"OLİGARŞİK BİR YAPI KİLİT KARARLARI ALIR HALE GELDİĞİ ZAMAN ÇOK CİDDİ LOJİSTİK, STRATEJİK, İDEOLOJİK HATALAR YAPILIYOR"
Parti içi demokrasi olmadığı zaman oligarşik bir yapı kilit kararları alır hale geldiği zaman çok ciddi lojistik, stratejik, ideolojik hatalar yapılıyor. Yine aynı şeyi yaşadık. Oy oranı yüzde 1'i, 2'yi geçmeyen siyasi partilere seçilebilecekleri yerleden 39 milletvekillinin hediye edilmiş olması temsiliyet ilkesine aykırıdır. Halkın egemenliği ilkesine aykırıdır. Oy oranlarıyla milletvekili sayısı arasında bir orantısızlık olduğu zaman bunu sorgulamamız gerekiyor. Şimdi anayasa değişiklikleri gündeme gelecek, bu milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminden farklı bir yol izlerse AKP'nin dikta rejimini pekiştirecek yönde anayasa değişiklikleri yapılırsa ve bu milletvekilleri bu konuda AKP'nin dikta rejimiyle işbirliği yaparlarsa bunun sorumlusu kim olacak?
Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi, yine bunun ilçe, il örgütlerinde tartışılabiliyor olması gerekirdi. Kimin seçilme olasılığı daha yüksekse, bilimsel araştırmalar üzerinden bu şekilde bir yol alınması gerekiyordu. Cumhuriyet Halk Partisi ne yazık ki eski sistemde yüzde 20 ile 25 ile parlamenter sistemde başbakan olunabiliyordu, hükümet olunabiliyordu. Fakat şimdi bu 50 artı 1 ucube sistem yüzünden farklı hesapların yapılması gerekiyor. CHP Genel Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı seçimini iki ayrı kategoride değerlendirmek gerekiyor. Elbette Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı da eğer onun seçilme olasılığı daha yüksekse tercih odur, onun aday gösterilmesi gerekiyor ama bir başkası ise ona yönelmek gerekiyordu.
"CUMHURİYET HALK PARTİSİ'NİN İLKELERİ BELLİDİR, KİŞİLER KENDİ KENDİNE İLKE İCAT EDEMEZ"
Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkeleri bellidir. Parti programında temel ilkelerimiz ortaya konmuştur. Kişiler kendi kendine ilke icat edemez. Bir düşünce kuruluşu olursunuz ya da akademik bir ortam olur, akademik ortamda her şeyi tartışırız. Ama bir siyasi partiye üye olduğunuz zaman o siyasi partinin ilkelerine uymakla yükümlüsünüz. İlkeleri de kişiler yapmaz, genel başkan ilkeleri değiştiremez. Kurultay delegeleri, program kurultayında bu ilkeleri onaylarlar. Onlar da bellidir. Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik, devrimcilik, sosyal demokrasi, demokratik solculuk.
Şöyle bir şey deniliyor, 'Biz 20'lerin, 30'ların CHP'si değiliz.' Bu ne demek? Bugün bir karşı devrim süreci yaşıyoruz. AKP iktidarı monarşik bir düzen kurmuş, tek kişi yönetimi. Bunun karşıtı nedir? Biz buna karşı hangi ilkeyle mücadele edeceğiz? Cumhuriyetçilik ilkesiyle yani halk egemenliği ilkesiyle. AKP bu tek adam yönetimine bir azınlığı eklemlemiş, imtiyazlı bir azınlık, oligarşik bir düzen kurmuş. Buna karşı hangi ilkeyle mücadele edeceğiz? Halkçılık ilkesiyle. AKP, serbest piyasacı, özelleştirmeci bir düzen kurmuş. Her şeyi serbest piyasaya havale etmiş buna karşı neyle mücadele edeceğiz? Devletçilik ilkesiyle, kamucu ekonomi politikalarıyla. AKP, teokratik bir düzen kurmuş, din devleti kurmuş kurmaya da devam ediyor. Buna karşı nasıl mücadele edeceğiz? Laiklik ilkesiyle. Parti yönetiminin en fazla ihmal ettiği ilke. Eğitimin dinselleşmesi, siyasetin dinselleşmesi, devlette kadrolaşmanın dinselleşmesi konusunda etkili bir muhalefet yapamadık.
"DEVRİMCİLİK, STATÜKOCULUĞUN, MUHAFAZAKARLIĞIN ANTİTEZİ DEVRİMCİLİKLE BİZ BU MUHAFAZAKAR DAYATMAYI AŞABİLİRİZ"
Milliyetçilik asla ırkçılık değildir. Milliyetçilik, ümmetçiliğin anti tezidir. Bu anlamda laiklik ilkesini tamamlar. Öncelik vatandaş olmaktır. Türkiye Cumhuriyeti etnik kökeni, dini, mezhebi, felsefi görüşü ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. Öncelikli olan vatandaşlık bilincidir. Onunda temeli, omurgası anayasadır. Bizi Somalili, Sudanlı, Afganistanlıdan ayıran bir şeyin olması lazım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı. Ne yazık ki milliyetçilik kavramını 'ırkçılık' olarak kullanan odaklar var. Ama Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin programı milliyetçiliği böyle tanımlamıyor. Devrimcilik, statükoculuğun, muhafazakarlığın antitezi devrimcilikle biz bu muhafazakar dayatmayı aşabiliriz. Sosyal demokrasi, demokratik solculuk; ekonomik ve sosyal adaleti hedefler, karma ekonomik modeli hedefler. Bu anlamıyla halkçılık ve devletçilik ilkelerini tamamlar.
Altı ok ile sosyal demokrasi arasına bir karşıtlık yaratmak bu partinin bölünmesine, parçalanmasına yol açar. Emperyalizm bunu istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir tarafta 'sosyal demokratım' diyenler, bir tarafta altı oku savunanlar. Bunları bir bütün olarak savunmalıyız. Birleşip bütünleşmek istiyorsak, partinin bölünmesini önlemek istiyorsak bunların parti programında ortaya konan sentezini özümsememiz gerekiyor. Kendi kendimize ilke icat edemeyiz. 1921 anayasasının övüldüğü bir 'kapsayıcı anayasa' dendi altılı masanın metinlerinde. Türkiye Cumhuriyeti'nin en özgürlükçü anayasası olan 1961 anayasasına 'vesayetçi anayasa' dendi. Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir şeyin altına nasıl imza atar?
"PARTİ İÇİ EĞİTİM OLMADAN PARTİ İÇİ DEMOKRASİ OLMAZ"
Cumhurbaşkanı 'nas' diyor ona göre ekonomi politikası belirliyor, faizleri indiriyor. Biz genel başkanımızın ya da yöneticilerimizin şunu demesi gerekiyor: 'Burası demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti, burada anayasalar, yasalar var.' Bu söyleneceğine 'din kitapları, ayetler üzerinden ekonomi politikası belirlenmez' diyeceğimize 'madem nas var faizi daha fazla indir' deme noktasına geldik. Anayasanın 24'üncü maddesi neyi söyler: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik, siyasi, hukuki, sosyal yapısını kısmen bile din kurallarına dayandıramazsınız.' Biz ne zaman anayasanın 24'üncü maddesini ön plana çıkartarak laiklik ilkesini savunduk? Biz altı oku bertaraf edersek karşı devrime bilinçli ya da bilinçsiz hizmet etmiş oluruz.
Parti içi eğitim olmadan parti içi demokrasi olmaz. İlçelerimiz konusunda üyelerimizin mutlaka parti içi eğitim sürecinden geçmesi gerekiyor. Sağlıklı bir üye yapılanmasında yüzde 5 genel kontenjan hariç milletvekilleri adaylarının ve adayların ön seçimle belirlenmesi gerekiyor. Partinin organlarının çalıştırılması gerekiyor. Birden fazla adaya kongrelerde, kurultayda imza verilebiliyor olması gerekiyor. Seçimlerin herkesin aday olabildiği çarşaf listeyle yapılmasının kolaylaştırılması, blok listeyle seçime gidilmesinin zorlaştırılması gerekiyor. Mahalle kongrelerinin demokratik bir biçimde tüm üyelerin oy kullanabildiği tek yer. Bunların demokratikleştirilmesi gerekiyor. İki genel seçim üst üste kaybeden bir genel başkanın bir daha genel başkan olmaması gerekiyor. Bunun tüzükle düzenlenmesi gerekiyor.
"PARTİ İÇİ DEMOKRASİYİ TESİS EDECEĞİZ, PARTİNİN İLKELERİNE DÖNMESİNİ SAĞLAYACAĞIZ"
Parti içi demokrasiyi tesis edeceğiz, partinin ilkelerine dönmesini sağlayacağız, partinin özüne dönmesini sağlayacağız ve Türkiye'nin sorunlarına bu ilkeler doğrultusunda çözüm önerileri bulacağız. Önümüzde belediye seçimi var. Bir araştırılma yaptırılsın, bilimsel, 60 ilde 10 bin 15 bin kişiyle. 'Sayın Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olarak görevine devam ederse, önümüzdeki belediye seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin belediye başkan adaylarına oy verecek misiniz?' Tek soru. Cevabı ne ise bulunsun ona göre bir strateji belirlensin. Hatta bu diğer adaylar için de sorulsun. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi hoşumuza gidecek ya da bizim gönlümüzü hoş tutacak anket sonuçlarından bahsetmiyorum. Gerçeklerden söz ediyorum.
Medya kamuya hizmet vermekle hükümlüdür. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanlığına aday olanlar varsa bunlara eşit bir biçimde yer vermek zorundasınız. Biz AKP'nin yandaş medyası diye eleştiriyoruz, peki kendimiz ne yarattık? Medya siyasi partilerin yönetimleriyle bu kadar içli dışlı olabilir mi? Böyle bir model hangi demokrasi de var? Yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı diyoruz, medya ile siyasi partilerin arasında güçler ayrılığı olmadan kamuyu nasıl bilgilendireceğiz? Cumhuriyet Halk Partisi sadece bu kongre salonlarından ibaret değil. Cumhuriyet Halk Partisi aynı zamanda, seçmeniyle, tabanıyla, tüm üyeleriyle var olan bir yapı. Bu salonlar çok önemli fakat salon dışındakilerin de sesini kulak verilmesi gerekiyor. Vatandaşla, CHP seçmeniyle, CHP üyeleriyle inatlaşamazsınız. Bu belediye seçimlerinde tabanımızı konsolide etmemiz gerekiyor.
"ÖNCE CUMHURİYET HALK PARTİSİ'NDE DEVRİM SONRA TÜRKİYE'DE DEVRİM DİYORUM"
Bizim arkamızda genel merkez yok, belediye yok, sermaye sınıfı yok, medya-ticaret-siyaset üçgeni yok. Bizim sadece düşüncelerimiz var, ilkelerimiz var, ideolojimiz var, davamız var, hayallerimiz var. Başka da hiçbir şeyimiz yok. Benimle yola çıkmak isteyen herkesi burada yolumuza davet ediyorum. Önce Cumhuriyet Halk Partisi'nde devrim sonra Türkiye'de devrim diyorum."
UYAR'DAN 'DEĞİŞİMCİ'LERE SERT YANIT
Daha sonra söz alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar ise, konuşmasında "değişimci" olarak nitelenen tarafa yönelik sert mesajlar verdi.
Uyar konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"CHP olarak AKP rejiminin yarattığı sorunlara hepimiz paravan oluyoruz. Hepimizi tebrik ediyorum. Değişim tartışmaları başladı ancak neyi değiştirip dönüştüreceğimizi vallahi anlayamadım. Genç bir yoldaşınız olarak neyi değiştireceğinizi vallahi anlamadım. Altı tane genel başkanla, iki tane büyükşehir belediye başkanıyla müşterek inşa edilen bir sürecin sorumluluğu tek bir adama atfedilemez. Bu adil değildir. Buradan bir değişim çıkarılamaz. Eğer değişim dediğiniz ahbap çavuş ilişkileriyle milletvekili listeleri, belediye başkanlıkları pazarlayabilmekse kusura bakmayın biz orada yokuz. Bunları yaparken sizin değişim dediğiniz vurun abalıya demekse, şu kişinin (salondaki Kılıçdaroğlu afişini göstererek) kellesini istemekse, biz orada yokuz arkadaşlar. O kelleyi de size vermeyiz." (ANKA)
Yorum Yazın