CHP'li Böke: Faizler, faizi azarlayarak, faizle kavga ederek düşürülemez
CHP Parti Meclisi Üyesi (PM) ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, iktidari faiz üzerinden eleştirip, "Faizler, faizi azarlayarak, faizle kavga ederek düşürülemez. Belirsizliği, siyasi riski ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu iktidarın kendisi siyasi risk olduğu için istikrar getirmesi mümkün değil. Faizler OHAL döneminde neredeyse iki katı artmış durumda" dedi. CHP'li Böke, iktidarın ekonomi politikasını eleştirdi
- Ege Postası
- 19.06.2018 - 10:11
CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, iktidarın 24 Haziran seçimlerini kazanıp yeniden hükümet kurması halinde, Türkiye'yi ciddi bir krizin, Uluslararası Para Fonu (IMF) kapısının beklediğini savundu. Ülkeyi, Türkiye'nin geçmiş deneyimlerinden bildiği karanlıkların beklediğini ileri süren Selin Sayek Böke, sahada gördükleri atmosferi değerlendirdi.
Böke, "Sahada gördüğümüz dinamik, gerçekten sandığa yansır ve bugünkü muhalefet gücü iktidara taşınırsa, o zaman Türkiye'de bu krizin olması gerekmiyor. Yani krize engel olmamız mümkün. Bugün ekonomi faiz, kur, enflasyon üçgenine sıkıştık. Normalde faiz, kur, enflasyon sonuçtur. Kur ve faizde olan gelişmeler, aslında ekonominin reel tarafında, üretime dair tarafında olup bitenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Türkiye'nin ihtiyacı da aslında fiyatlar üzerinden ekonomiyi tartışan değil, üretim, istihdam ve teknoloji üstünden, bir yarın üzerinden ekonomiyi tartışan siyasi anlayışa ihtiyacımız var" diye konuştu. Normal bir ekonomide faizler arttığı zaman o ülkenin parasının değer kazanması gerektiğini, fakat Türkiye'de faizler arttığı halde Türk parasının değer kaybettiğini vurgulayan Böke, "Demek ki bir şeyler normal gitmiyor. Bugün biz hem kurun, hem de faizin arttığına şahit oluyoruz. Bir şeyler iyi ve normal gitmiyor. Normal gitmemesinin nedeni de belirsizliktir, güvenin ortadan kalkmasıdır, öngörülebilirliğin ortadan kalkmasıdır" diye konuştu.
'EKONOMİNİN KURTULUŞU YENİ BİR SİYASİ ANLAYIŞTA'
Türkiye'de neyin güveni bozduğunu soran Selin Sayek Böke, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Londra'ya yaptığı seyahatte bu güven kaybı çok belirginleşti. Erdoğan bütün dünyaya şunu duyurdu: Biz öyle bir sistem kurduk ki; 'Bugün de kurumları ben yönetiyordum, tek başıma karar veriyordum. Bundan sonra da yine ben seçilirsem sadece ben karar vereceğim. Merkez Bankası bağımsızlığı da neymiş' dedi. Biz bunu biliyoruz, ama bunu dünyaya da duyurmuş olması, bundan sonra bunu daha da keskinleştireceğini itiraf etmiş olması, Türkiye'nin kurallı ve kurumlarla işleyen bir piyasa düzeninden tamamen uzaklaştığının itirafı anlamına geliyor. Kural yoksa, kurum yoksa, kuralların yerini keyfilik, kurumlarını yerini şahıslar almışsa, bir ekonomide karar verecek olanların kendi önünü görüp karar vermesi mümkün olmuyor. O zaman da üretim olmuyor, yatırım olmuyor, istihdam yaratılmıyor. Bu da ciddi bir biçimde ekonominin borç ihtiyacını tetikler hale geliyor. Borç ihtiyacı neyi tetikliyo? Size borç verenleri bu kez ikna etmeniz gerekiyor. Eğer güven yoksa, belirsizlik varsa 'Kusura bakma bu faiz bile bana yetmez. Daha da yükseğini talep edelim' diyor. Ve siz faizi yükseltmenize rağmen buraya yatırım yapmaya, borç vermeye ikna edemez hale geliyorsunuz."
Meselenin güvensizlik, belirsizlik meselesi olduğunu, bunu yaratanın da siyasi iktidarın kendisi olduğunu savunan Böke, "Bugün ekonominin kurtuluşu yeni bir siyasi anlayışta. Yeni bir ekonomik düzenin kurulmasında, üretimi canlandıracak tekonoloji ve istihdam temelli, insanla ilgili işler yapmaktan geçiyor. Bu iktidarın bunu yapması mümkün değil" dedi.
'HER 1 KURUŞ DEĞER KAYBI 4 MİLYAR LİRA ZARAR'
Ak Parti'nin, 'İstikrar sürsün Türkiye büyüsün' sloganının, içi boş bir slogan olduğunu ileri süren CHP'li Böke, bunu bir siyasi parti karşıtlığı üzerinden söylemediğini, veriler ile konuştuğunu belirtti. OHAL ilan edildiği gün Türkiye'de Türk parasının dolar karşısında değerinin, 3.02 TL olduğunu, bugün ise 1 dolar alabilmek için 4.62 TL vermenin gerekli olduğunu söyleyen Böke, "OHAL rejiminin kurulduğu dönemde istikrar arıyorsak eğer, büyük bir istikrarsızlık ile karşı karşıya kalmışız demektir. Türk lirası değer kaybettiğinde 81 milyon kaybediyor. İstikrarsızlık buradan doğuyor. Türk lirasının her 1 kuruşluk değer kaybı, 12 ayda ödememiz gereken kısa vadeli 186 milyar liralık borcun durduğumuz yerde daha pahalı hale gelmesi demek. Durduğumuz yerde 222 milyar dolarlık net döviz pozisyon açığı olan şirketlerin zarar yazması demek. Her 1 kuruş değer kaybı 4 milyar lira zarar Türkiye'de. Türk lirası OHAL süresince 1 lira 62 kuruş değer kaybetmiş. 1 lira 62 kuruşu 4 milyar ile çarptığımızda 648 milyar lira gibi bir zarar ortaya çıkıyor. İşte istikrarsızlık burada. 648 milyar liralık kaynak. Biz her Türkiye'de başka iş yapılabilir dediğimizde, bize kaynak soranlara göstermemiz gereken kaynak. Türkiye'ye gerçekten istikrar geldiğinde, Türk lirası bu kadar hızlı değer kaybetmediğinde, faizler bu kadar keskin artmadığında, Türkiye kendi kaynağını yaratan bir kapasiteye sahip olacak. Ve istediği yatırımları yapabilecek. İstikrarsızlığı, faizlerde de görüyoruz" dedi.
iktidari faiz üzerinden eleştirip, "Faizler, faizi azarlayarak, faizle kavga ederek düşürülemez" diyen, faizlerin düşmesinin tek yolunun güven duygusunu yaratmaktan geçtiğini belirten Böke şunları söyledi:
"Bu iktidarın kendisi, siyasi risk olduğu için, istikrar getirmesi mümkün değil. Faizler OHAL döneminde neredeyse iki katı artmış durumda. Mehmet Şimşek fazilerin nasıl zarar yarattığını kendisi söyledi. Bugün milyarlarca lira kayıp yaşanıyorsa Türkiye'de bu iktidarın yarattığı istikrarsızlıktan kaynaklanıyor. İstikrarsızlık nerede diyorsanız, Türk lirasının değer kaybında, faizlerin artmasında, enflasyonun çift hanede olmasında. Sebebi de bu iktidarın kendisi. Bugün Türkiye'nin çözemeyeceği hiçbir sorun yok, ama bugün Türkiye'nin iktidar sorunu var. Çare belli; iktidarı değiştirmek gerekiyor."
'TEK DERTLERİ, KENDİ İKTİDARLARININ DEVAM ETMESİ'
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in, '453 milyar dolar borcumuz var ,ama bu borç bizim değil' dediğini, Şimşek'in bu açıklamasının devlet ile halkı birbirinden ayrı gören anlayışın ürünü olduğunu öne süren Böke, "Bu borç Türkiye'nin borcudur. Üstelik de özel sektörün bu borcu, Mehmet Şimşek'in altında imzası olduğu bir genelge ile önü açılmış olan bir adımla bu kadar birikti. 2009 yılıydı, Şimşek'in de içinde olduğu Bakanlar Kurulu bir genelge yayınladı. Genelge 'Döviz geliri olmayan şirketler de artık dövizle borçlanabilirler' dedi. Dünyada faizin çok düşük olduğu bir dönemde siz şirketlerinize 'Gidin dışarıdan borçlanın' deyip, sonra da borçlanmış olan şirketlere dönüp 'Kusura bakmayın bu borç devletin değil, sizin' diyorsa, burada iki temel sorun var. Biri; sorumluluktan kaçıyorlar. Diğeri de devlet ile halkı birbirinin karşısında iki unsur olarak gören bir anlayış var demektir" diye konuştu.
İktidarın 'Yerli ve milli' söylemlerine de atıfta bulunan Selin Sayek Böke, "İçi boşaltılmış kıymetli kelimeler var. Bana sorarsanız yerli ve milli de bu iktidarın elinde siyasete malzeme edilmiş ve içi boşaltılmış kıymetli kavramlara dönüştü. Kıymeti şu; normalde bir iktidarın derdinin Türkiye olması gerekiyor. Bu iktidarın tek derdi var, kendi iktidarının devam etmesi. Bunu en somut olarak şeker fabrikalarında gördük" dedi.
'YERLİ VE MİLLİ ÇOCUKLARININ GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜR'
Şeker fabrikalarının bir ülkenin en önemli unsuru olan gıda güvenliğini ve sağlığını tehdit eder biçimde alındığını ve satıldığını ileri süren Selin Sayek Böke, "Kime satıld? Sanki Türkiye'de satılmış gibi görünüyor ama çok iyi biliyoruz ki; aslında uluslararası tekel şirketlerinin güçlü olduğu bir piyasa yapısının kurulması yönünde bir adım olarak satıldı. Şeker fabrikalarının satılması, binlerce şeker pancarı üreticisini yok saydığı gibi hepimizin çocuklarının da yarın şeker ile değil, zehirle dolu gıdalarla besleneceği bir geleceğe hapsolması anlamına geliyor. Yerli ve milli iseler her şeyden önce kendi çocuklarının sağlığını gözeten bir iktidar anlayışı olması lazım. Şeker fabrikalarında bence çok somutlaşan bir anlayış var. 'Bu çocukların sağlığı da neymiş. Benim için önemli olan kendi iktidarım' diyen bir anlayış ile karşı karşıyayız. Değişmesi gereken bu. Bizim için yerli ve milli, çocuklarının sağlığını ve geleceğini düşünenlerdir. Gerçekten yerli ve milli, çocuklarının eğitim, sağlık hakkını, özgüvenini ve sağlığını koruyan bir anlayışı getirmekten geçiyor" diye konuştu. (DHA)
Yorum Yazın