CHP’de kurultay günü
CHP'nin 38. Olağan Kurultayı, "İkinci Yüzyılda Demokrasi ve Birlik Kurultayı" sloganı ile Ankara Spor Salonu'nda toplandı.
- Ege Postası
- 04.11.2023 - 00:01
- Güncelleme: 06.11.2023 - 12:30
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı, “İkinci Yüzyılda Demokrasi ve Birlik Kurultayı” sloganı ile Ankara Spor Salonu’nda bugün toplandı. Parti Meclisi (PM) seçimi yarın yapılacak.
Kurultayda Genel Başkan olarak konuşan Kılıçdaroğlu, adaylık konuşması yapmadı.
ÖZGÜR ÖZEL: “HİÇ ÜSTÜME ALINMADIM. CHP'DE HANÇER YOK, HANÇERLEYECEK DE KİMSE YOK”
Özgür Özel, CHP Genel Başkan Adayı olarak delegelere şu konuşmayı yaptı:
“973 ilçede biri uyandı bu sabah, gitti partiyi açtı, televizyonu açtı, çayı demledi ve dedi ki ‘Birazdan gelir bizimkiler, kurultayı izleriz.’ 81 il 973 ilçede CHP’de, baba evimizde çayı demleyenlere, bacayı tüttürenlere, bayrağı sallayanlara kurultayımızdan selam olsun. Memleketim Manisa’ya ikinci memleketimdir deyince kafasındaki kaskete çıkarıp, koşup gelip başıma geçiren Ökkeş amcanın Osmaniye’nin, İsmet Paşa’nın Malatyası’na, Ecevit’in Zonguldak’ına, Genel Başkanımızın Tunceli’sine, Dersim’ine, Uşak’ına, Gümüşhanesi’ne, divan başkanımızın Trabzon’una, Karadeniz’ine selam olsun. Efelerin Ege’sine, soğuk ve mert İç Anadolu’ya, soğuk ama yüreği sıcak Doğu Anadolu’ya, sandığa yansıyan iradelerin kayyum atanan Van’a, Diyarbakır’a, Mardin’e, bölgeye, Güney Doğu’ya selam olsun.
Memleketimin dört bir yanında altı oklu bayrağı sallayanlara, yerin yüzlerce metre altında canı pahasına çalışanlara, İzmir’de Agrobay’da direnen kadın işçilere, İstanbul’da ve Ankara’da Sputnik önünde direnen gazetecilere, Silivri’de Bakırköy’de hepimizin yerine yatan Tayfun Kahmraman’a, Can Atalay’a, Tolga Şardan’a, Selçuk Kozağaçlı’ya, Osman Kavala’ya, Çiğdem Mater’e, Mine Özerden’e, Selçuk Mızraklı’ya, Selahattin Demirtaş’a selam olsun. İleri yaşlarına rağmen tek adamın bitmez kiniyle cezaevlerinde tutulan Fevzi Türkeri’ye, Çetin Doğan’a, Yıldırım Türker’e, Cevat Temelözkaynak’a, Erol Özkasnak’a utanarak selam olsun.
Atölyelerde, tersanelerde, fabrikalarda çalışan mavi, gri yakalılara; plazalarda emekleri sömürülen beyaz yakalılara, buraya 1,5 milyon üyemizi temsilen gelen şahdamarında Atatürk sevgisi atan, her biri sadece Atatürk’ün askerleri olan delegelerimize merhaba. Sizlerle aynı çatı altında olmak, aynı partide siyaset yapmak büyük onurdur. Hepinize merhaba.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR DİYEN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN PARTİSİYİZ”
Bugün buraya dalları ülkemizin her köşesini saran, yaprakları her bir insanımıza umut olan 100 yıllık ulu çınarın gölgesine geldik. Biz geçmişten gelen büyük bir emaneti taşımanın yanında gençlerin gelecek hayalini hedefimiz sayan, onların kaygılarının, korkularının yükünü sırtlarında taşıyanlarız. Bizler 1 Mart tezkeresinde ABD’de verdiği sözü tutmak için BOP Eş Başkanı’nın gelip de Meclis’e dayattığı 1 Mart tarihinde görülen tezkerede, eğer o olmasaydı 1 milyon Amerikan postalının memleketimize basacağı tarihte buna engel olan Deniz Baykal’ın partisiyiz. Biz, milliyetçiliği sokak duvarlarına değil Ege’nin, Akdeniz’in derin sularına, Afyon’un haşhaş tarlalarına, Kıbrıs’ın Beş Parmak dağlarına yazan Karaoğlan Bülent Ecevit’in partisiyiz. Biz ülkemizi çok partili rejimle tanıştıran, kaybettiği ilk seçimden sonra benim en büyük zaferimdir diyebilen, ne ezen ne ezilen, Garp Cephesi komutanı, Lozan kahramanı İsmet Paşa’nı partisiyiz. Ve biz Türkiye Cumhuriyet ve CHP iki büyük eserimden biridir diyen, vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz.
“CHP KURULTAYLARI SADECE KENDİ PARTİMİZ İÇİN DEĞİL ÜLKE SİYASETİNİ DE ŞEKİLLENDİRMİŞTİR”
38. Kurultay’ımızdayız. Ne yapmaya geldik? CHP’liler için kurultay nedir? Partilerin iki yılda bir toplanıp Siyasi Partiler Kanunu’nun 14’üncü maddesini yerine getirdikleri bir yasal zorunluluk mudur? Delegelerin toplanıp, mevcut liderlerinin devamını tasdik ettikleri, onları belirlediği listeleri onayladıkları bir birliktelik midir? Başka partiler için böyle olabilir ancak CHP için hiçbir zaman böyle olmadı, olmayacaktır. Atatürk, ilk kurultay olarak toplanan 1927 kongremizin açılış konuşmasında şöyle der; ‘Bu CHP’nin ikinci kurultayıdır.’ Atatürk bunu söylediğinde hazirun durur bakar, paşa der ki; ‘İlkini Sivas’ta yapmadık mı? CHP’nin ilk kurultayı 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’dir.’ İşte bu ifade bizim kurultayımızın diğer tüm partilerin kurultaylarından farklılaştırır. Bizim kurultaylarımızın en önemli özelliği liderden, yöneticiden talimat almaz ancak onlara görev verir. CHP kurultayları sadece kendi partimiz için değil ülke siyasetini de şekillendirmiştir.
“GÖREV TÜRKİYE’NİN İKİNCİ YÜZYILINDA CHP’Yİ YENİDEN İKTİDAR YAPMA GÖREVİDİR”
Biz bugün sadece partimizin yönetim kadrosunu belirlemeye, partimize bir genel başkan seçmeye gelmedik. Yeni bir hikayeye başlamak, Türkiye siyasetini yeniden şekillendirmek için hep birlikte buradayız. Özellikle tarihimizdeki iki büyük kurultay memleketimizin önüne önemli hedefler koydu ve ardından da partimizi iktidar yaptı. Gazi Mustafa Kemal’in liderliğindeki Sivas Kongresi bize mandayı, himayeyi reddetme, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme görevi vermişti. Sivas Kongresi yoksul, çaresiz bir halktan kurtuluş savaşçıları yaratmanın ilk adımıdır. Bugün Türkiye’nin ikinci yüzyılının ilk kurultayını yapıyoruz. Burada bize ve kendinize yeni bir görev vereceksiniz. Bu görev Türkiye’nin ikinci yüzyılında CHP’yi yeniden iktidar yapma görevidir.
“İSMET İNÖNÜ’NÜN DAHİ KARŞISINDA DURAN BİR İRADEYİ GÖSTEREBİLEN CESARETTEN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR”
1972 kurultayımız ise önümüze yeni bir vizyon koyan, hayatın, siyasetin akışını değiştiren diğer kurultayımızdı. Kurultay Bülent Ecevit’i Genel Başkan seçmiş, ona partimizi sosyal demokrat bir çizgiye taşıma, işçi sendikalarıyla, ezilenlerle, hak arayanlarla buluşma, buluşturma, sosyal demokrasiyi iktidar yapma görevi vermiştir. Bu kurultaydan çıkan sonuç bizi iktidara taşımıştır. 1972 kurultayı dünyada esen sol rüzgarları gören, anlayan, Türkiye’nin ihtiyaçlarını doğru tespit eden, siyasi kümelenmeleri doğru okuyan, doğru hedef koyan bir kurultaydır. 1972 kurultayının bu öngörüsünden alınacak önemli derslerimiz var. Özellikle çok sevilen, hayranlık duyulan, Atatürk’ün silah arkadaşı Garp Cephesi kumandanı İsmet İnönü ile zamanı gelmiş, vefalı vedasından alacağı büyük bir ilham var. Parti ve ülke söz konusu olunduğunda İsmet İnönü’nün dahi karşısında duran bir iradeyi gösterebilen cesaretten öğrenecek çok şeyimiz var.
“BUGÜN KARŞIMDA SOSYAL DEMOKRASİYİ İKTİDAR YAPAN 1972 KONGRESİNİN İNANCINI GÖRÜYORUM”
Partimiz 1979’dan bu yana 44 yıldır ağız tadıyla iktidar olamadı. Kurultaylarımız 44 yıl bizlere görev veriyor. İyi niyetli çabalara rağmen 44 yıldır bunu başarmayı hep birlikte beceremedik. Bugün burada 38. Kurultayımızdayız ama aslında ikinci yüzyılın ilk kurultayındayız. Ben sizi sadece bir genel başkan, bir Parti Meclisi seçecek 38. Olağan Kurultay’ın olağan delegeleri olarak görmüyorum. Ben sizde kuruluş iradesinin, cumhuriyet devrimlerinin sahibi, Sivas Kongresi delegelerinin ruhunu görüyorum. Bugün karşımda sosyal demokrasiyi iktidar yapan 1972 kongresinin inancını görüyorum. Ben bugün tribünlere baktığımda, sahaya baktığımda sizlerin gözlerinizin içine baktığımda parti tarihini bile, her biri tertemiz, hiçbir bagajı olmayan, sosyal demokrasiyi benimsemiş delegeleri, pırıl pırıl partilileri, gençleri görüyorum.
“CHP İKTİDAR OLAMADIKÇA ARDI ARDINA SAĞ PARTİLER ÜLKEYİ YÖNETTİLER”
44 yıldır delegelerimizin verdiği görevi yerine getiremediğimizden hem parti hem ülke ağır bedeller ödedi. CHP iktidar olamadıkça ardı ardına sağ partiler ülkeyi yönettiler. CHP’siz iktidarlar ülkeyi yoksullaştırdı. Yoksulluğu siyasallaştırdı. Kimlikler arası gerilimlerle ülkeyi kutuplaştırdı. Devletin temeli olan adaleti çürüttüler, eğitimi çökerttiler. Bunun sonucunda bizden daha geri kalmış ülkeler yanımızdan geçerek gittiler. Birer birer zenginleştiler, demokratikleştiler. Biz ise yoksullaştık ve otoriterleştik. Bugüne dek değişimi başaramadığımız, iktidar olamadığımız için kuruluşundan büyük rol oynadığımız cumhuriyetin ikinci yüzyılına, köklü kurumları zayıflamış bir devletle, işlevsizleşmiş bir Meclis’le, liyakatsiz bir bürokrasiyle, çürümüş bir adalet sistemiyle, demokratik dünyadan uzaklaşmış bir ülkeyle ve yarısı yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusla giriyoruz.
“HESABI NE KEMAL BEY ÖDÜYOR NE ÖZGÜR ÖZEL...”
Kurucumuzun verdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefini yerine getiremedik. Onun işaret ettiği yönde ne var? Orada güçlü parlamentolar var, hukukun üstünlüğü var, mütevazi liderler zenginleşen bir halk var ve kişi başına düşen 45 bin dolar var. Oysa biz iktidar olmadığımız için iktidara gelenler rotayı Batı’dan Doğu’ya çevirdiler. Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmeyi hedef bildiler. Peki o tarafta ne var? Tek adam rejiminden ibaret otoriterlikler, toplumu bölüp parçalayan ortak vatan duygusunu çürüten bir kutuplaşma, aklın, bilimin, liyakatın yerine lidere ve rejime sadakat, her türlü hak ihlali ve 4 bin 500 dolar milli gelir var. Kurucumuzun, Atatürk’ün gösterdiği yerde 45 bin dolar, bu tarafta 4 bin 500 dolarlık bir fakirlik var. Şimdi biz 44 yıllık yenilgilerin siyasi, ekonomik ve sosyal ağır maliyetlerini yaşıyoruz. CHP’nin seçim kaybının maliyeti deyince bazı arkadaşlarımız dar bir çerçeveden bakıp, ‘Seçime hep beraber girdik, birlikte kaybettik, hesabı niye sadece Kemal bey ödüyor’ diyor. Ben bu yaklaşıma itiraz ediyorum. Hesabı ne Kemal bey ödüyor ne Özgür Özel...Ne geçmiş yönetimler ne bugünkü yönetimler. Ancak hesabı dünyanın en güzel ülkesinde, bu ülkede yaşadığı halde dünyanın başka ülkelerinde yaşama hayali kuran gençlerimiz ödüyor. Hesabı kredi borcunu ödeyemeyen, siftahsız dükkan kapatan esnaf, sürekli yardım muhtaç kalan yoksullar bunu fakirleşerek, işsiz kalarak ödüyorlar. Barınamayan üniversite öğrencilerimiz ödüyor. Adaletten yoksun siyasi kararlarla cezaevine atılan siyasilerimiz ve gazetecilerimiz ödüyor.
“KADIN CİNAYETLERİNE KURBAN GİDEN KADINLAR CANLARIYLA ÖDÜYORLAR CHP’NİN İKTİDARDA OLMAMASININ BEDELİNİ”
Birileri de var ki bu hesabı canıyla ödüyor. Güvenli olmayan madenlerde hayatını kaybeden emekçilerimiz, tren kazalarında yitip giden evlatlarımız, depremlerde güvende olmayan konutlarda oturmaya mecbur bırakılan yurttaşlarımız, sel sularında can veren insanlarımız ve cinayetlere kurban giden, kadın cinayetlerine kurban giden kadınlar canlarıyla ödüyorlar CHP’nin iktidarda olmamasının bedelini. Cumhuriyet yas tutma rejimi değildir. Cumhuriyet yasları bahane edip milli bayramları yasaklama rejimi hiç değildir. Marifet yas tutulacak acıları bitirmek, yas tutan yaşlı gözlerin göz yaşını silmek, anaları da gençleri de babaları güldürmektir cumhuriyet.
“BU YOLCULUK ‘SANA SÖZ’ DEYİP BOYNUNU BÜKÜK BIRAKTIKLARIMIZDAN HELAL İSTEME YOLCULUĞUDUR”
Tüm bu sebeplerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin ikinciliklerle yetinmesine itirazım var. Otoriter bir iktidarın merhametine terk edemeyeceğimiz bir memleketimiz var. Sokağın sesini duymazdan gelemeyecek yüreklerimiz var. Umutsuzluğa kayıtsız kalmayacak delegelerimiz var. Biz altı okumuzdan mahcup olmayacak, cesur davranacak, sokaktan ve meydandan korkmayacak, örgütü bir yük ya da bataklık olarak görmeyecek bir parti anlayışına hızla evrilmek durumundayız. Kaybedilen seçim sonrası hiçbir şey olmamış gibi davranılmasına, özeleştiri yapılmamasına hatta bu ağır yenilginin sorumluluğunun alınmamasına karşı çıkanlarız. Bir yoldayız. Bu yolculuk ‘Sana söz’ deyip boynunu bükük bıraktıklarımızdan helallik isteme yolculuğudur. Bu babasına kavuşturamadığımız Vera’nın yolculuğudur. Bu adalet getiremediğimiz Şenyaşar ailesinin yolculuğudur. Bu kapısının önünde göz yaşı döküp, ant içip hesap soramadığımız Somalı 301 madencinin adalet yolculuğudur.
“SEÇİM OLDUĞUNDA İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPILAN KAVGALAR SEÇİM SONRASI TÜRKİYE’NİN EKONOMİK ZORLUKLARINA DÖNÜŞTÜ”
Cumhuriyetimizin birikimi, kültürü tüm alanlarda olduğu gibi dış politikada da terk edildi. Uluslararası ilişkiler bir devlet politikası olmaktan çıktı, kişisel hesapların, egoların, pazarlıkların yürütüldüğü bir alan dönüştürüldü. Seçim olduğunda iç politika malzemesi yapılan kavgalar seçim sonrası Türkiye’nin ekonomik zorluklarına dönüştü. Bu şahsi kararlar ayrıca ülkemizi bir sığınmacı deposuna dönüştürecek olmadık bir didişmenin, lüzumsuz bir çekişmenin ve komşumuzun içişlerine karışan 4,5 milyon mülteciyi Türkiye’ye getirecek bir süreci tetikledi. Bugün de dış politikadaki durum son derece can yakıcıdır.
“CHP KISA BİR SÜRE ÖNCE YAPILAN SEÇİMİ KAZANAMAMIŞKEN, ‘İKTİDARI BİZE DEVREDİN FİLİSTİN SORUNUNU ÇÖZECEĞİZ’ DEDİĞİNDE TOPLUMDA GAYRI CİDDİ OLARAK ALGILANIYOR”
Bakın Orta Doğu yine ateş çemberi. Bir terör örgütü olan Hamas’ın bir gece yarısı sivillere attığı füzelerle yaptığı katliam bunu araçsallaştıran İsrail devletinin devlet terörüne dönüştü. Biz CHP olarak kimden gelirse gelsin terörün her şekline ve İsrail’in devlet terörüne asla ve asla seyirci kalamayız, meydan okuyoruz, kınıyoruz ve lanetliyoruz. Ancak CHP kısa bir süre önce yapılan seçimi kazanamamışken, ‘İktidarı bize devredin Filistin sorununu çözeceğiz’ dediğinde toplumda gayrı ciddi olarak algılanıyor. Oysa CHP’nin yurtta barış dünyada barış ilkesiyle dış politikada yapıcı, yön gösterici, katkı sağlayıcı ve eleştirilerinde ayağı yere basan bir yaklaşımı göstermesi gerekir.
“CHP GENEL BAŞKANIMIZIN AÇACAĞI TELEFONU TAYYİP ERDOĞAN AÇTIRMAKTADIR”
Dış politika iktidara bırakılmayacak kadar mühim ve önemli bir alandır. Biz sol ve sosyal demokrat bir partiyiz. İçim acıyor. Filistin-İsrail arasında olanlar var, alt yazıda Erdoğan Putin ile görüştü, Erdoğan Almanya ile görüştü, Erdoğan Lula ile görüştü...Lula, Brezilya’nın sol lideridir. Bugüne kadar Lula ile kurulmamış diplomatik bir temas böyle bir süreçte sayın CHP Genel Başkanımızın açacağı telefonu Tayyip Erdoğan açtırmaktadır. Almanya’da siyasi akrabamız Olaf Scholz Şansölyedir. Onun ilk teması kurması gereken biziz. Fransa’daki muhalefet sosyalist partiyle, Yunanistan’ın Syrza’sıyla, İngiliz İşçi Partisi ile diplomatik temasların yürütülmüyor olması, dış gezilerin sadece seçime kala üç tane ve tartışma yaratan bir sürece indirgenmesi CHP gibi köklü bir partinin siyaset yapış biçiminde kabul edilebilecek bir süreç değildir.
“ATATÜRK’ÜN KOLTUĞUNU İSTEDİĞİ BİR KİŞİYE DEVREDEBİLECEĞİNE DÜŞÜNMEK KURULTAYIN İRADESİNİ DEĞERSİZLEŞTİRMEK, BURAYA GELEN DELEGEYİ HİÇE SAYMAKTIR”
Biz CHP olarak tüm siyaset anlayışımızla değişmeliyiz. Evet değişmeliyiz. Halkın sesine kulak vererek değişmeliyiz. Partimizin kaderini değiştirmek için değişmeliyiz. Nasıl ki mücadelemiz cumhuriyetle mazlum halklar örnek olduysa dünyadaki tüm sosyal demokratlara örnek ve moral olmak için değişimi gerçekleştirmeliyiz. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Biz emeğin partiyiz. Partimiz iktidara benzeyen yöntemlerle ortak aklı reddeden kararlarla yönetilemez. Toplumun sesine kulak tıkayarak hatalarda ısrar ederek, değişime direnerek yönetilemez. Genel Başkanlığını, Atatürk’ün koltuğunu istediği bir kişiye devredebileceğine düşünmek kurultayın iradesini değersizleştirmek, buraya gelen delegeyi hiçe saymaktır.
“ADAYLAR İÇİN YAPILAN TANIM KIRICIDIR”
Elbette adı geçen adaylar için yapılan tanım kırıcıdır. ‘Sosyal demokrasiyi bilen, bagajı olmayan, parti tarihini bilen’ sınıflandırmasında adı geçen adaylar bu sınıfın dışındaysa sayın Genel Başkanın bütün yol arkadaşları bu sınıfın dışındaysa, ben bunu kabul etmiyorum, böyle bir sınıflandırmanın dışında kalacak kimse bu salonun içinde değildir.
Aldığım en çok tebrik, destek böyle zorlu bir süreçte, böyle gergin bir süreçte eleştirilerimizin kişiselleşmemesi ve tutturduğumuz dilin seviyesidir. Kimse bizden bugün bu seçimi kazanmak için pazartesi sabahı partinin sırtına yük olacak bir konuşma, partinin taşıyamayacağı bir yükün bu salonlarda konuşulmasını beklemesin. Son 4 yılda gitmediğim il kalmadı, partim için çalıştım, Genel Başkanım için çalıştım, Cumhurbaşkanı adayım için çalıştım, Özgür Özel olarak çalıştım, partinin bir neferi olarak çalıştım. Bundan sonra da çalışmaya ve saygıda kusur etmemeye önem vereceğiz.
“CHP'DE HANÇER YOK, HANÇERLEYECEK DE KİMSE YOK”
“Şunu ifade etmek isterim ki elbette kırıldığımız üzüldüğümüz hususlar oluyor. Biz yaş olarak, mevki olarak bu sıkıntıları göğüslemek durumundayız. Ancak biraz önce sayın Genel Başkanımızın kullandığı bir ifade kapının önünde onlarca mikrofona, onlarca kameraya dönüştü. Diyorlar ki, 'Sayın Genel Başkan bir hançerden bahsetti, bu hançer konusu sizinle ilgili mi' vallahi hiç üstüme alınmadım, hiçbirimizin üstüne alınmadım. CHP'de hançer yok, hançerleyecek de kimse yok. Ama sayın Genel Başkanım, hani benim de şu kadarcık diyecek bir şey varsa en iyi siz biliriniz ki bizim ne partide ne partililerde hançer olmaz ama bizim partide kılıç da olmaz. Seçimlere iki gün kala sizin atadığınız önce Atatürk'e sonra da son Genel Başkanımız size olmadık laflar söyleyen kadını sizin bir arkadaşıma sorduğunuz kişi Hasan Cengiz çıktı, bu Hasan Cengiz geçtiğimiz günlerde, güya bütün danışmanlar gitmişti 80'i birden, sayın Genel Başkanımıza bir kılıç getirmiş, üstüne de şöyle paylaşmış, 'değişimciler için kılıçlar çekildi'... lafım sayın Genel Başkana olamaz ama CHP'de danışmanım diyen ama profil resminde Recep Tayyip Erdoğan olan, 'değişim' diyenlere kılıç çekecek olanlara alnını karışlarım...
“BİZ PARTİYİ DAHA İYİ YÖNETECEĞİMİZİ İDDİA EDİYORUZ”
Bu partinin ilk delegeleri Sivas Kongresi delegeleridir. Onlar tarihin akışını değiştirdiler, bu coğrafyayı şekillendirdiler; bu ülkeyi, devleti kurdular. Bugün birkaç saat sonra oy kullanacak olan sizleri kurultaydaki zarfı sandığa atana kadar tanıyan sonra değersiz gören bir yaklaşımı asla kabul etmiyorum. Biz partiyi daha iyi yöneteceğimizi iddia ediyoruz. Öyle ya, geçtiğimiz döneme bir bakalım; geçtiğimiz dönemde partide çok kritik bir süreç vardı. Yukarıda Rusya-Ukrayna savaşı, doğuda Azerbaycan-Ermenistan meselesi, aşağıda Mavi Vatan Kıbrıs-Libya münhasır ekonomik bölgeler anlaşması, Ege’de silahlandırılan adalar sorunu, CHP'de Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yoktu. Covid krizinde sağlıktan sorumlu yoktu; covid sonrası beslenme krizi vardı, tarımdan sorumlu genel başkan yardımcımız yoktu. Tayyip Erdoğan tahıl koridoru ile dünyaya caka sattı ama bunu toplantıda bize anlatacak genel başkan yardımcımız yoktu. Dünyanın en büyük algı operasyonları ile yürüyen büyük bir yalanın sürdürüldüğü bu seçimler boyunca bizim medya ve iletişimden sorumlu genel başkanımız yoktu. Bütün gençler Teknofest ile ilgilenirken bizim teknoloji-ARGE konusunda ve özellikle İHA'lar SİHA'lar ile ilgili savunma sanayi konusunda bir uzmanımız yoktu.
“HANGİ ALAN BOŞSA CHP'YE ATATÜRK'E, SOL'A DİL UZATMIŞLAR DEĞİL, BU PARTİNİN EVLATLARINI GÖRECEKSİNİZ”
Şimdi biz bu ülkeyi, bu partiyi daha iyi yöneteceğimizi söylerken yarınki Parti Meclisi listelerinde ne göreceksiniz? Dün yalan bir tweet dolaşıyordu, o tweet ile hiçbir ilgimiz yok. Bizim Parti Meclisi listelerimizde yarın baktığınızda bilim yönetim kültür platformunda, boş neresi varsa Türkiye çapında bir dış politikacı Türkiye çapında bir makro-ekonomist, Türkiye'nin en önemli üniversitenin başındaki bir maliyeci, bir teknoloji şirketinin 180 ülkeye ihracat yapan ARGE’sinin başındaki birisi, savunma sanayi stratejilerinde uzman ve dünyanın dört bir tarafında görev yapmış stratejist bir emekli, tümamiral ve hangi alan boşsa o alana yönelik bilim insanlarından, öyle geçmişinde CHP'ye Atatürk'e, Sol'a dil uzatmışlar değil, bu partinin evlatlarını göreceksiniz.
“SEÇİLECEK GENEL BAŞKANI SINIRLAYABİLEN, DENETLEYEBİLEN, YÖNLENDİREBİLEN, AÇIK, ŞEFFAF, KATILIMCI KARAR KANALLARI İLE PARTİMİZİ YÖNETECEĞİZ”
Seçilecek Genel Başkanı sınırlayabilen, denetleyebilen, yönlendirebilen, açık, şeffaf, katılımcı karar kanalları ile partimizi yöneteceğiz. Seçmenin ve üyenin gündemini delegelere, delegelerin eğilimini Parti Meclisi’ne, Parti Meclisi’nin kararlarını MYK'ya taşıyan yeni bir katılım mekanizmasından bahsedeceğim. Halka kendimizi dayatarak, halka rağmen değil; üyenin, delegenin, halktan temasından aldıklarını, genel merkeze taşıdığı bir katılımcılıktan bahsediyorum. Bu delegeler, sadece iki gün görevlerini yapıp gidemezler. Hatta delegeleri seçimli, kurultaylarda delegelerin bilgisinden, donanımlarından, yönlendirmesinden yararlanamıyoruz. Her biri bizim kadar aydın, çalışkan, bilgili, kendi bölgesini hepimizden iyi bilen delegeleri mutlaka ve mutlaka karar alma süreçlerine katkı yapması son derece önemlidir. Biz altı ayda bir, bu delegeyi Ankara'ya getirip onlarla üç dört gün ülkenin temel meselelerini konuşacağımız, politikaları tartışacağımız gerekirse gruplara ayrılacağımız, sonra mutabakata varacağımız bu ülkeyi, bu partiyi yönetir diyeceğimiz bir katılımcılığının sözünü ve müjdesini veriyorum.
“VERMEK İSTEDİĞİM BİR DİĞER MÜJDE, DİJİTAL DEMOKRATİK KATILIMA DAİRDİR”
CHP'nin dijitalleşen çağın getirdiği yeni sorunlara eğildiği, emekçinin yanında olduğu yeni projeleri sizlerle birlikte uzun uzun konuşacağız. Ancak, vermek istediğim bir diğer müjde ve haber dijital demokratik katılıma dairdir. Dijital demokratik katılım, cep telefonlarınız üzerinden kullandığınız bir uygulama ile önce politikalar nasıl gidiyor, saha nasıl, partinin durumu nasıl, açılım yaptıysak sahadaki durum nedir, hepsini üyelerimizden haftalık anketlerle işin nabzını alacağız. Delegelerimizin özel kayıtlı hesaplarına her ay Parti Meclisi’nin gündemi gelecek. Parti Meclisi’nde alınacak standart kararlar dışındaki, kritik siyasi kararlarda görüşünüzü oylayacaksınız. Parti Meclisi’nin yaptığı toplantı, genel sekreterin sunumu ile açılırken, genel sekreter 1200 seçilmiş delegemize gündemin üçüncü maddesini gönderdik, yüzde 68'i böyle dedi, yüzde 25'i bunu dedi, şu kadarı yanıtlamadı. Şu kadarı yanıtlamadı. Cevabın illere, bölgelere ya da cinsiyete göre dağılımı budur deyip, seçtiğiniz Parti Meclisi üyesi alacağı kararı, sizin ne düşündüğünüzü bilerek karar verecek. Üyenin delegeye, delegenin PM'ye, PM'nin MYK'ya anlık katkı ve denetim yağacağı dijital demokratik katılımın sözünü veriyorum.
“BİZ, ÇOK OLACAĞIZ BUGÜNÜN SONUNDA VE KADERİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ BU ÜLKENİN”
1972 kongresinin delegeleri, Türkiye'ye neyi kazandıracaklarını biliyorlardı. O dönem CHP emeği, emeğin örgütlenmesini, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, onlardan güç almayı ve vermeyi, fabrika ve tarlada çalışanlar için, madende çalışanlar için umut olmayı istiyordu. Başardılar... Halkçı Ecevit oldu, Karaoğlan oldu, emek dostu oldu... Hatta madencilerin can kardeşi oldu. Yerin derinliklerinden geldiler, ellerinde susmak bilemeyen bir yeraltı güneşi ile. Ne kadar diplere bastırılsa o kadar boğulmak bilmez yankısı ile yüreklerinin ağır ağır geldiler. Sonra her gün geldiler. Kadınları, çocukları ve alkışları işe. Yoğurt mayalar gibi geldiler, pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi, su gibi, ateş gibi... Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına yeni yollar ile tanıştı ayakları, yeni kabuklar çatladı, yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini, bir kent oldular sonunda ve adını değiştirdiler ülkenin. Biz, çok olacağız bugünün sonunda ve kaderini değiştireceğiz bu ülkenin.
“BEN SİZE TAYYİP ERDOĞAN'IN KARŞISINA DİKİLECEK DEĞİL, ONU ARKADA BIRAKACAK BİR LİDER SEÇMENİZİ ÖNERİYORUM”
Ecevit ve arkadaşlarının yaptığı aslında zor bir şey değildi. Çok önemli bir şeyi, çok doğru tespitlerle, büyük bir özgüven ile yaptılar. Dünyayı gördüler, esen son rüzgarların ne manaya geldiği gördüler. Türkiye'deki siyasi kümelenmeyi doğru tespit ettiler ve dediler ki; CHP, Türkiye'ye gereklidir. Onlara 'komünistsin' diyenlere meşgul olmadılar. 'Gayrimilli' diye suçlayanlara laf yetiştirmeye uğraşmadılar ama şunu yaptılar; o dikine kesen kimlik siyaseti yerine enine kesen bir siyaset yaptılar. Şimdi, bu kongrede boyu Tayyip Erdoğan'a daha yakın, onun gibi sert konuşabilecek, ona laf yetiştirecek bir lider seçmenizi önermiyorum. Buna ihtiyaç yok, ben size Tayyip Erdoğan'ın karşısına dikilecek değil, onu arkada bırakacak bir lider seçmenizi öneriyorum. O, kesiyor bölüyor; bize öbür tarafı ittiriyor. O; sağcı-solcu der, Türk-Kürt der, Alevi -Sünni der, Milli-Gayrimilli der, büyük tarafı alır; küçük tarafı 50 artı 1 yapmak için ittifaklara seni zorlar. Çünkü sen başının üstündeki cam tavana inandıysan Tayyip Erdoğan seçimi kazanır ama sen, AKP'linin de MHP'linin de CHP'linin de İYİ Partilinin de HDP'linin de yoksuluna, işsizine, çalışanına, güvencesine, kimsesizine dokunabilirsen Tayyip Erdoğan'ın dokunmadığı, onu ittirdiği tarafta senin değdiğin yerde halk var, halkın iktidarı var.
“SOKAKTAN KORKMAYAN, MEYDANDAN KORKMAYAN, CHP'NİN ÖNÜNDE YÜRÜYECEK BİR GENEL BAŞKANIN SÖZÜNÜ VERİYORUM”
Ben mitinglere karşıyım. Miting yapmak karşı tarafı konsolide eder. Bu mitingin ne için yapıldığı, ne amaçla yapıldığı, nerede yapıldığı ve derdin nasıl anlatıldığı önemli. Memlekette her akşam, zam furyası esecek, memlekette bir yılda yüzde 200'er zam gelecek, her şey ateş pahası olacak. Sen çıkacaksın zamlara, hayat pahalılığına karşı 2 milyon kişi miting yapacaksın bakalım AKP'li MHP'li ev hanımı, onun arkasında konsolide oluyor, senin arkanda mı konsolide oluyor? Sen mazot zamlarına karşı çık bakalım yollara, yap bakalım mitinge. MHP'li taksici, AKP'li çiftçi Tayyip'in arkasına mı geçiyor, senin mi arkana geçiyor? Sokaktan korkmayan, meydandan korkmayan, toplumun tepkilerinin örgütlenmesine katkı sağlayan barışçıl yollar ile yapılacak her protestonun teminatı olan bir CHP'nin önünde yürüyecek bir genel başkanın sözünü veriyorum.
“TÜRKİYE'DE BÜTÜN PARTİLER KONUŞUR AMA EMEK 5.0'I KONUŞMAK CHP'YE DÜŞMEZSE KİME DÜŞECEK?”
Ecevit bunları yaptı, 2023'te ne anlatacaksınız? Elbette şunu anlatacağız; bir, tersane işçisinin, maden işçisinin, kol işçinin, sanayi işçisinin, tarladaki işçinin hakkını savunacağız. Ancak, bütün Türkiye bütün dünya 4.0 konuşuyor, hatta endüstri 5.0 konuşuyor. Türkiye'de bütün partiler konuşur ama emek 5.0'ı konuşmak CHP'ye düşmezse kime düşecek? Bunu şöyle anlatmak isterim, endüstri 4.0'la, ışıksız fabrikalar gelecek, robotlar çalışacak, kar artacak. Patron payı alacak... Peki işsiz kalan işçiler ne olacak? Emeğin payı ne olacak? Emek 4.0'da her işsiz kalan işçinin istihdam edilmesi için CHP, emek 4.0 dahilinde haftada 3 gün hafta tatilini, dünyadaki siyasi akrabaları ile birlikte günde 5 buçuk saat çalışmayı, 3 vardiya yerine 4-5 vardiyayı, işsiz kalan işçilerin buralarda istihdamı, artan karlılıktan emeğin payını talep etmek bizim işimizdir. Ayrıca yapay zeka geldiğinde yüzde 20 ile yüzde 80 işsizlik artacak belli alanlarda. Oralara müdahale edecek ve oralarda emeğin hakkını savunacak olan CHP'dir.
“2014'TEN BERİ ÖRGÜTE YOLLANMASI GEREKEN PARAYA KAYNAK, HAZİNE YARDIMI 9 BUÇUK KAT ARTMIŞ OLMASINA RAĞMEN AYNI TL YOLLANIYOR”
Bütün örgütümüzü gezdiğimizde gördüğümüz, çok konuştuğumuz husus var. O hususlardan en önemlisi, madden ve manen yalnız bırakılmış olmadı. 2014 yılının alınan tüzük kararı gereğince partinin aldığı hazine yardımının yüzde 40'ının örgütlere yollanması gerekiyor. Bu para yollanıyor mu? Yollanıyor ama 2014 yılından beri aynı para yollanıyor. 2014'ten beri örgüte yollanması gereken paraya kaynak, hazine yardımı 9 buçuk kat artmış olmasına rağmen aynı TL yollanıyor. O dönem dolar 3 lira 70 kuruşmuş, bugün 30 lira olmuş ama çayı demlemek için alınan tüp 16 kat artmış, aynı para geliyor. O yüzden benim genel başkanlığımda önümüzdeki hafta, MYK'da alınacak karar, fiyatın güncellenmesidir. Gelen paranın yüzde 40'ı, tam 9 katı örgütlere yollanacak. Söz veriyoruz.
“SABAH ÇAYINIZI İÇMEDEN KANAAT ÖNDERLERİNE GİTMEYECEK BİR GENEL BAŞKAN VAAT EDİYORUM”
Ben bugüne kadar 81 ilde, sayısız ilçeye gittim. Burada bu alanda tam 367 ilçe başkanı var. Tahminime göre, 320'sinin ilçesine gittim. İçlerinden bir kişi, çıkıp da şunu söyleyemez, 'Özgür Özel, ilçeme geldi, ilime geldi ama ilçeye uğramadan buradan ayrıldı' diyoruz ya baba evidir diye... Ben sizin ilinize geldiğimde, çalışmaya başlamadan önce hepinizin adına ilçe başkanının, il başkanının bir bardak çayını içecek, çalışma bittikten sonra yorgunluk kahvesini içecek, bunu yapmadan ilçeyi terk etmeyecek ya da sabah çayınızı içmeden kanaat önderlerine gitmeyecek bir genel başkan vaat ediyorum.
“GENEL BAŞKAN SİZ TAKDİR EDERSENİZ, GENEL BAŞKAN OLURSAM ÜÇ HAFTA SONRA BURADASINIZ, TÜZÜĞÜ DEĞİŞTİRİYORUZ”
Tüzük değişikliği hepimizin beklentisiydi. Aslında biz, Zeynel Emre'nin yaz boyunca açıklamalarını okuduk. Ne diyordu? 'Genel başkanımız, öyle bir tüzük değişikliği getirecek ki Türkiye'de gündem olacak', ne zaman yapacaktık bunu? Dün yapacaktık. Neden yapmadık? Farklı siyasi endişelerden yapmadık. Şimdi, üç hafta sonrası söyleniyor... Eğer, genel başkan siz takdir ederseniz, genel başkan olursam üç hafta sonra buradasınız, tüzüğü değiştiriyoruz. Söz veriyorum.
Başta genel başkanımın müjdelediği her şey, sizlere gönderdiğim 'Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişim' diye özetlediğimiz tutum belgesinin 51, 52, 53'üncü sayfalarında var. Burada ne öneriyorsak tüzüğe yazacağız. Ama yetmez. Tüzük, alelacele olmaz. Ben Zeynel'in sözünü yerde bırakmamak için önce bunu yapacağım ama esas tüzüğü yerel seçimlerden sonra düşünerek, dünyadaki iyi örneklere bakarak, Türkiye'ye uyarlayarak ve bir daha aşındırılmayacak, yıpratılmayacak bir hale getirerek yapacağım. Ben 2015 yılında Manisa'da yapılan önseçimde tüm zamanların Türkiye rekorunu kırarak yüzde 86 oyla önseçimden birinci çıkmış ondan sonra var olmuş bir evladınızım. 2011'de Türk Eczacıları Birliği genel sekreteriyken, 2009 Manisa Yerel Seçimi'nde örgütün takdir ettiği Özgür ile 2007-2011 arası Ethem Sancak'ın zincir eczanelerine mani olan, Cüneyt Zapsu’nun market eczanelerine engel olan, Türkiye'deki 24 bin eczacıyı ayağa kaldıran o Özgür'ün aynı Özgür olduğu görülünce sayın genel başkanımızın daveti ile partiye geldim. Dört yıl Cezaevi Komisyonu, Soma Komisyonu mücadele ettim. 2014'te Manisa Büyükşehir adayı oldum, tam bir mutabakatla en az isteyen bendim. Ama o tarihlerde hatırlayacak başkanlarım; Vahap başkanım Mersin'de, Adana'da ve Manisa'da MHP'ye diğer yerlerde CHP'ye kampanyasıyla o 3 şehir MHP'ye gitti.
“13 BİN OYUN 11 BİN 650'SİNİ ALARAK ÖN SEÇİMDE ŞAMPİYON OLDUM”
Biraz önce televizyonda izledim. Bülent Kuşoğlu abim burada, 2015 seçimleri gelince şöyle bir şey oldu Genel Başkanı'mız ekrana yansıttı: Manisa'da, Trabzon'da, Bartın'da ön seçim. Bülent Bey usul yönünden söz aldı. Dedi ki, '7 adaya gösterdik', o zaman Edirne, Kırklareli, Odunpazarı, bir yer daha. 'dördü seçildi üçü seçilemedi. Trabzon'a, Manisa'ya, Mardin'e, Bartın'a birinci sıra kontenjan koyalım.' PM'de alkış koptu, teşekkür edenler oldu. 'Sayın Genel Başkanı'm mutabakat varsa değiştirin' dedi, söz istedim. Dedim ki, 'Sayın Genel Başkanı'm, siz beni 2011'de kontenjana koydunuz. Ben 2011'de geldim, kimsenin siyaseten tanımadığı birisiyken, var oldum. Şimdi benim yerim gitmek, örgüte teslim olmaktır. Siz bu hakkı şu anda partide olmayan başka gençlere kullanın.' Hatta o gün dedim ki, 'Yanınızdaki yönetici arkadaşlar kendi illerinden ön seçime girsinler. Boşalan yerlere gençleri koyalım.' Gittim, Manisa'da örgütüme teslim oldum. 13 bin oyun 11 bin 650'sini alarak ön seçimde şampiyon oldum.
"ÖN SEÇİMİN TEMİNATI OLAN BİR GENEL BAŞKAN OLACAĞIM"
Şimdi hepinize ekranlar önünde namus ve şeref sözü: Bundan sonra karar, güç, yetki örgütündür. Ön seçimin teminatı olan bir genel başkan olacağım, söz veriyorum. Ayrıca, bu ön seçimin çok düşmanı var. Rastgele bir örnek vereyim; Balıkesir, Gaziantep, Kocaeli, Hatay diyorlar ki, 'Balıkesir'de ön seçim iyi sonuç vermez.' Neden? 'Üyeler körfezde; Edremit'i, Ayvalık'ı. Ön seçimde körfezdekiler hep birbirine verir. Körfez öne çıkar. Biz Marmara'ya gidince, 'Hadi oyu körfezden alın' diyorlar. Oysa AKP ve MHP, bir körfez, bir merkez, bir Marmara. Öyle yerleştiriyor. Olmaz.' Öbür tarafta, 'Ön seçim olursa, Hatay'da ilçe dağılımı olmazsa sıkıntı olur.' Öbüründe başka bir mazeret. Dünya böyle değil ki arkadaşlar. Oturacağız, getireceğiz, fikrinizi alacağız, doğrusunu yapacağız. Nasıl yapıyor biliyor musunuz? Şöyle yapacağız ön seçimi: Pusulanın altında yazıyor. 1 oyu merkeze, 1 oyu körfeze, 1 oyu dağa kullanacaksın. Kullanacağın her 3 oydan birini kadına kullanacaksın. Hangi bölgede seçime katılım oranı yüksekse o bölgeyi de başa taşıyacaksın. Mesela Kocaeli'nde diyor ki Tahsin Tarhan, 'Kocaeli, Almanya'da Bavyera. Burası sanayi bölgesi, buradan bana bir sendikacı lazım. Attığın ilk 5 oydan birini sendikacıya atacaksın.' İddia ediyorum, en kötü ön seçim, en iyi merkez yoklamasından iyidir. Ön seçimin mahsur görülen yerlerini kaldırmayı, bir daha ön seçim için yapmama bahanesini bundan sonrakilerin elinden almayı en doğru yol olarak biliyorum.
"DANIŞMANLARA VERİLEN OFİSLERİ İL VE İLÇE BAŞKANLARIMA VERECEĞİM"
Çok tartışmalı bir grubumuz var, çok üzülüyorum. Hepsi kardeşim, büyüğüm. İlk seçildiler, geldiler, dendi ki 'Bunu 8'li masa yaptı.' Biraz önce de Genel Başkanı'mız dedi ki, 'İlk olarak onları gönderdim.' Herkes gruptan şikayet ediyordu, Sayın Genel Başkanı'mız da ediyordu. Son dönem imzalar olunca grup kıymete bindi. Bu sefer dendi ki, 'Gruptan 95 imza alındı.' Biraz önce çıktı gruptan kaç alınmış, başka yerden kaç alınmış ama esas mevzu şu merkez yoklamasıyla yapıldığı halde grupta bir tane sendikacı, veteriner yok. Biz hem meslek dağılımını, hem bölge dağılımını, hem örgütün iradesini ön plana alan bir ön seçimi mutlaka yapacağız. Öyle bir tüzük yapacağız ki hem merkez yoklamasının avantajını taşıyacak hem de karar delegede, üyede olacak. Hani biraz önce kılıçcı bir danışmandan bahsettim. Onun yan odasında başkası, öbür tarafta başkası. Ben gelince ne yapacaklar? Gidecekler. Bir kat boşalıyor ya, sağcı danışmanların katı. O katta 12 oda var, 12 odada 12 sekreter olacak. İl Başkanı, İlçe Başkanı Ankara'ya gelince 12 ofis, örgütün ofisleri olacak. Genel Başkan Yardımcısı'nı beklerken yorulup da duvarın dışına çökmek yok. Odanızda bilgisayarınız, çayınız, kahveniz, faksınız, telefonunuz. Sekreteriniz diyecek ki, 'Sayın Başkanı'm Genel Başkan Yardımcı'mız müsaitmiş, ben size eşlik edeyim.' Bundan sonra sağcı danışmanlara verilen odaları ilçe başkanlarım, il başkanlarım ofis olarak kullanacak.
"EĞER VEFA OLACAKSA, GENEL BAŞKANI'MIZ GÖREVİ BIRAKTIKTAN SONRA GÖSTERİLİR"
Siz gelmeden önce dedim ki, 'Lütfen gelmeden önce sokağa gidin, sorun. Sokak ne diyor, ona göre gelin, karar verin.' Sevdiklerinize danıştınız, aklına güvendiklerinize, vicdanına güvendiklerinize danıştınız. Berberinize, fırıncınıza, bakkalınıza danıştınız. Sokak, CHP'nin iktidarını istiyor. Sokak, değişim istiyor. Sokak, CHP'de bir büyük devrim istiyor. CHP; iyi, dürüst insanların, haramdan ve yalandan uzak duranların, insanı sevenlerin siyaset yoludur ve unutmayın yol cümleden uludur. Hiçbirimiz kibrimizle, egomuzla, hırsımızla kendimizi yoldan ulu görmeye haklı değiliz. Yolu açık tutmak, gençlere yolu açmak yolu hizmettir. Yol cümleden, cümlemizden uludur. Bir vefa tartışmasıdır gidiyor. Bu vefayı çok konuşan bazı arkadaşlarımın gözünün içine bakarak konuşmak isterim. Vefa, Genel Başkanı'mız 13. katta otururken, Genel Başkanı'mız PM listesi yaparken, vefa Genel Başkanı'mız belediyelerde karar verecekken gösterilmez. Eğer vefa olacaksa, Genel Başkanı'mız görevi bıraktıktan sonra gösterilir. 'Ben vefalıyım' diye konuşanlara şunu söyleyeyim. Bir insan vefalı mıdır, değil midir? Özgür Özel'in 86 yaşındaki ilkokul öğretmeni Gülseren Asyamanlar, ona yatılı okulda ilk Almanca kelimeyi öğreten öğretmeni Asuman hoca hayatta, ilk eczacı odasına onu alan, onun önün açan Nükhet abla şu anda yatakta, gözü televizyonda, hayatta. Türk Eczacıları Birliği'nin geçmiş yöneticileriyle ilişkisi nasıl diye bakarsanız. Arman Üney, protokolde, hayatta ve keşke hayatta olsaydı önceki Genel Sekreter, önceki Grup Başkanvekili Ali Topuz'a sorabilseydik. Dün akşam Başkent Hastanesi'nde olup, biraz önce taburcu olup hepinize sağlık haberini selamlarıyla yollayan Kemal Anadol'a sorun Özgür Özel'in vefasını.
"39 MİLLETVEKİLİ VERİLİRKEN BİZ YOKTUK, OĞUZ KAAN SALICI VARDI YANINIZDA; GİZLİ PROTOKOL YAPILIRKEN BİZ YOKTUK, DANIŞMANINIZ VARDI YANINIZDA"
Sayın Genel Başkanı'm size hiç saygısızlık yapmadım, yapmam. Videoda Adalet Yürüyüşü var. Siz dediniz ki, 'Birileri vardı, değişmesi gerekiyordu, değişmiyorlardı, değiştirdim.' Adalet Yürüyüşü'nde Özgür Özel vardı, anons yapıyordu. Veli Ağbaba vardı, kortej açıyordu. Bülent Tezcan vardı, fikrini vermişti. Tekin Bingöl ve bütün arkadaşlar oradaydı. Çubuk'ta Murat Emir yanı başınızdaydı. Şavşat'ta Seyit Torun sizinle birlikteydi. Yani nerede olmamız gerekiyorsa oradaydık ama sırtımıza da bu yükü vurmayın. 39 milletvekili verilirken biz yoktuk, Oğuz Kaan Salıcı vardı yine yanınızda. Gizli protokol yapılırken biz yoktuk, danışmanınız vardı yine yanınızda. Elbette hatamız, yanlışımız vardır ama çok dönemlilikler denilen 25 kişi. 17'si sizin yanınızda, 8'i bizim yanımızda. Bizim arkadaşlarımız, 'Değişim bizden başlayacak, hiçbir görev almayacağız.' Benim listelerimde PM'de bir tane geçmiş dönemde olan arkadaş olmayacak, gençler olacak, örgüt olacak. Bu mücadele, kendimizi değiştirerek var edeceğimiz bir Türkiye mücadelesidir. Unutmayın ki milletin sesini duymadan siyaset yapamayız. Biz ileri gitmezsek hiçbir yenilgi geride kalmayacak, yenilgilerin geride kalması için bizim ileriye gitmemiz gerekiyor. Değerli delegeler kullanacağınız oy, bundan sonra Türkiye'yi ikinci yüzyılda hangi genel başkanın, kadronun değil, hangi anlayışın yöneteceğine karar verecek."
ÖZEL'İN KONUŞMASINDAN SONRA KILIÇDAROĞLU SÖZ ALDI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Adayı Özgür Özel'in konuşması bittikten sonra Özel’in konuşmasında kendisine yönelttiği eleştirilere yanıt vermek üzere söz talep etti.
KILIÇDAROĞLU: KEŞKE BURADA ANLATTIKLARINI, UZUN SÜREDİR BERABER ÇALIŞIYOR, YÜZÜME KARŞI SÖYLESEYDİ...
Kılıçdaroğlu, konuşmasında şunları söyledi:
“Uzun yıllardır beraber çalışıyoruz. Eğer uzun yıllardır beraber çalışıyorsak ve CHP'nin bir dış politika danışma kurulu olduğunu bilmiyorsa bir arkadaşımız ve o dış politika danışma kurulunda iki genel başkanımızın da yer almasını bilmiyorsa oraya bir soru işareti koymak zorundayım. Dış politika konusunda hem büyükelçilik yapmış arkadaşımız, uzun süre danışmanlığımı yaptı evet listeye koyduk seçilmedi. Örgüt izin vermedi. Örgütün Parti Meclisi’ne seçmediği emekli bir büyükelçiyi ben hangi gerekçeyle MYK'ya taşıyacağım. Eleştiriye açığım. Benim kadar eleştiriye açık olan kimse yoktur. PM'de beni eleştiren hiç kimsenin sözünü kesmem ve dinlerim. Olur ya eleştiriden yararlanacağım bir şey olur mu diye? Keşke burada anlattıklarını uzun süredir beraber çalışıyor, yüzüme karşı söyleseydi.
“BU ÜLKEYE DEVRİMİ, TEKNOLOJİ DEVRİMİNİ GETİRMEK İÇİN MÜCADELE EDİYORUM. BURA DAHA HÂLÂ KISIR BİR POLİTİK TARTIŞMA KONUSU OLUYORSA O ARKADAŞLAR TÜRKİYE'Yİ DEĞİŞTİRMEZLER VE DÖNÜŞTÜREMEZLER”
Hangi aşamada hâlâ benim Amerika'ya, İngiltere'ye gittiğimi arkadaşım öğrenmemişse yahu çipin yatırımını yapacağız. Türkiye'ye teknoloji getireceğiz. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gidiyorum. MIT'ye gidiyorum. Hâlâ ondan haberi olmayan bir kişi varsa ve partide görev yapıyorsa beni dinlemiyor demektir. Benim ne yaptığımı bilmeyen, bu ülkenin bakınız Osmanlı, sanayi devrimini kaçırdığı için battı. Türkiye'nin teknoloji devrimini yakalaması lazım. Dünyanın e önemli hocalarıyla, dünyanın en önemli üniversiteleriyle görüştüm. Benim İngiltere'ye benim Almanya'ya gittiğimi Almanya yapay zeka merkezi... 60 yıldır kurulan İngiltere'deki yapay zeka merkezi. Ben oraları geziyorum. Bu ülkeye devrimi, teknoloji devrimini getirmek için mücadele ediyorum. Defalarca söylüyorum. Bura daha hala kısır bir politik tartışma konusu oluyorsa o arkadaşlar Türkiye'yi değiştirmezler ve dönüştüremezler.
“SİZ, EĞER YÜKSEK YETENEK İNŞASI KAVRAMINI DAHİ BİLMİYORSANIZ CHP'Yİ TANIMIYORSUNUZ DEMEKTİR”
Türkiye, akılla, bilgiyle, birikimle büyüyecektir. Bakınız CHP'nin geliştirdiği bir kavram var. yüksek yetenek inşası. Yüksek yetenek inşası, toplumun en zeki çocuklarını devlet desteğiyle yurt dışına göndermek ve o çocukların tamamını Türkiye'ye getirip, Türkiye'ye hizmet eder noktaya taşımaktır. Siz, eğer yüksek yetenek inşası kavramını dahi bilmiyorsanız CHP'yi tanımıyorsunuz demektir.
“HER KURUŞUN HESABINI VERİRİZ. ELEŞTİRİYE EYVALLAH. HİÇBİR SORUNUM YOK AMA ELEŞTİRİNİN KENDİ İÇİNDE TUTARLI OLMASI LAZIM”
Örgütlere gönderilen para... Yahu tüzükte yüzde 40 diyor zaten. Biz de yüzde 40'ını gönderiyoruz. Ama bina da alıyoruz. Yüzde 40 onun içinde de var. Peki yüzde 40 göndermediysek neden mali rapora hep beraber el kaldırıp evet dediniz? Bu partinin bütün hesapları tüzüğümüz de dahil olmak üzere denetlenir. Bütün hesapları... Sayıştay tarafından denetlenir. AYM tarafından denetlenir. Her kuruşun hesabını veririz. Dolayısıyla eleştiriye eyvallah. Hiçbir sorunum yok ama eleştirinin kendi içinde tutarlı olması lazım.
“OLAYLARI ÇARPITARAK ANLATIRSANIZ DOĞRU DEĞİL. GENEL BAŞKAN OLACAK KİŞİNİN OLAYLARI ÇARPITMANIN SİZİN ÖNÜNÜZE SAĞDUYUYLA, GÜLER YÜZLE ÇIKMALI”
Bakın dedim ki ömür boyu beni genel başkanlık yapma gibi bir şeyim yok zaten. Olamaz da buna kararı örgüt verir ama ben günü gelecek, güçlü bir sosyal demokrat arkadaşımıza devredeceğim görevi. Vay efendim bunlar nerede saklanıyor, bunlar nerede duruyor? Daha bir ay önce İstanbul'da iki il başkanımız devir teslim töreni yaptı. Nasıl yaptı? İstanbul'da eski il başkanımızla yeni il başkanımız devir teslim töreni yaptılar. Yahu arkadaşlar ben de yeni seçilen bir genel başkana devir teslimi yapmayacak mıyım? Bunun odayla ne alakası var? Bunun sağla solla ne ilgisi var? Bunun eleştiriyle ne ilgilisi var? Elbette Kurultay gelecek; kurultay bir genel başkan seçecek; ben de eski genel başkan olarak diyeceğim ki: Gel devir teslim töreni yapacağız. Örgütleri çağıracağız; orada uygar bir şekilde tokalaşacağız ben ona çiçek vereceğim. O bana çiçek verecek. Ne odası arkadaşlar? Ne arka kapı planları? Seçecek olan sizsiniz yahu. Seçecek olan ben değilim, bu partinin örgütleri seçecek. Partinin örgütleri seçecek, bizler de devir teslim töreni yapacağız. Uygar insanlar gibi... Bakanlar, il başkanları devir teslim töreni yapar. Bunlar uygar bir devletin gerekleridir zaten. Bunu alıp da başka yerlere çekmenin mantığı var mı Allah aşkına? Sanki örgüt hiç yok, ben tek başıma genel başkan seçiyorum. Bu genel başkan nerede? Genel başkanı siz seçeceksiniz. Eğer olayları çarpıtarak anlatırsanız doğru değil. Genel başkan olacak kişinin olayları çarpıtmanın sizin önünüze sağduyuyla, güler yüzle çıkmalı. Sağlıklı eleştiriler yapmalı.
“BERABERDİK, O ARKADAŞLARLA BERABERDİK. BÜTÜN O ELEŞTİRİLERİ KEŞKE MYK'DA, PM'DE SÖYLESELERDİ”
Ben Özgür kardeşimi severim. Uzun süredir beraberiz. Birlikteyiz. ‘Belediye başkan adayı olacağım’ dedi. Belediye başkan adayı oldu. ‘Milletvekili olacağım’ dedi milletvekili adayı oldu. Yeri geldi ön seçim yeri geldi merkez yoklaması... E beraberdik, o arkadaşlarla beraberdik. Bütün o eleştirileri keşke MYK'da, PM'de söyleselerdi. Ben de dinleseydim ve beraber o mücadeleyi yapsaydık. Orada evet diyeceksin buraya gelince 'hayır' diyeceksin. Olmaz olmaz. Genel başkanlarda çifte standart olmaz. Dün neyse bugün de aynısı olacaksın. İşin özü budur. Size inanıyorum. Akla inanıyorum, mantığa inanıyorum, güzelliğe inanıyorum. Hiç endişe etmeyin her kuruşun hesabını vermeye hazırız.”
SALONDAN NOTLAR...
Kurultayın yapıldığı Ankara Spor Salonu’nun çevresi trafiğe kapatıldı. Salona, üç ayrı arama noktasından geçilerek girildi. Partililer, günün erken saatlerinden itibaren salonu doldurdu.
Kurultay salonunda kürsünün arkasına dev bir ekran kuruldu. Tam kürsünün arkasında “Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultayı, İkinci Yüzyılda Demokrasi ve Birlik Kurultayı” yazısı yer aldı. Ekranın bir yanında Mustafa Kemal Atatürk, bir yanında ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğraflarına yer verildi. Yine dev ekranın bir tarafında Türk bayrağı, bir tarafında ise CHP logosu yer aldı.
Salona ayrıca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü sırasında çekilmiş fotoğrafının yer aldığı dev bir pankart da asıldı. Pankartta, “Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça bir düzen” ifadeleri yer aldı.
Salonda tribünler partililere, ortası ise delegelere ayrıldı. Salonda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenlere ayrılan tribünlerde; “Durmayacağız, çalışacağız, birlikte başaracağız”, “Bay Kemal’in arkadaşı olmak kolay değil”, “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız”, “Kılıçdaroğlu halktır, halk yenilmez”, “Kılıçdaroğlu halktır, halk susmaz”, “emekçiler, kadınlar, gençlik; Bay Kemal’de birleştik”, “Hak, hukuk, adalet” pankartları asıldı.
CHP Genel Başkan Adayı Özgür Özel’in destekçilerinin bulunduğu tribünlerde ise “Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişimi”; “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız”, “Birleşerek Güçleneceğiz, Yenilenerek Başaracağız”, “Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde özgür CHP”, “Geleceği, Partiyi, Ülkeyi Özgür Bırak” pankartları görüldü.
ÖZEL SALONA GELDİ
CHP Genel Başkan adayı Özgür Özel’i, salonun girişinde karşılayanlar arasında CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de vardı.
Özgür Özel ve eşi Didem Özel, kurultay salonuna “Ey Özgürlük” şarkısı ile birlikte girdi, tribünlerden “Özgür başkan” sloganları atıldı. Özel, salona selam verirken “Özgür gelecek” pankartı açıldı.
KILIÇDAROĞLU DA SALONA GELDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu salona, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte girdi ve tribünleri selamladı. Bu sırada “Atamızın emaneti her yürek taşıyamaz. Adaletin simgesidir haydi Kılıçdaroğlu. Dürüstlüğün simgesidir haydi Kılıçdaroğlu” sözlerini de içeren, yeni bir şarkı çalındı. Kılıçdaroğlu, salonu selamlarken kürsünün arkasına kurulan dev ekrana; Adalet Yürüyüşü’nden, Kılıçdaroğlu’nun çeşitli konuşmalarından çeşitli görüntüler yansıtıldı. Bu sırada tribünlerden “Halkın umudu Kılıçdaroğlu” sloganları atıldı.
KILIÇDAROĞLU, KURULTAYIN AÇILIŞ KONUŞMASINI YAPTI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kurultayın açılış konuşmasını yaptı.
YAKASINDA, "GAZETECİLERE ÖZGÜRLÜK" KOKARTI İLE KONUŞTU
Kılıçdaroğlu, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin tutuklu gazeteci Tolga Şardan’a destek için hazırladığı ve kurultayı takip eden gazetecilerin yakalarına taktığı, üzerinde “Gazetecilere Özgürlük” yazan kokartı taktı.
Kılıçdaroğlu, “100 Yaşımızı doldurduk. Dünyada 100 yaşını dolduran ender partilerdeniz. Çünkü, bizim partimizi kuran kişi dünya siyaset tarihine altın harflerle yazılan bir kişidir. O kişinin adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür” dedi.
Kılıçdaroğlu daha sonra kurultay gündeminin bir ve ikinci maddelerini okudu. Kılıçdaroğlu, “Hepinizi, tümünüzü; Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere silah arkadaşları, hayatını yitiren CHP’liler, gazilerimiz ve şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’na davet ediyorum” dedi. Saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu.
Kılıçdaroğlu, daha sonra gündemin “Başkanlık Kurulu seçimi” maddesine geçti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun divan başkanlığına aday gösterilmesine ilişkin dilekçeyi okudu. Kılıçdaroğlu; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre tarafından imzalanan dilekçeyi, delegelerin oylarına sundu. İmamoğlu, oybirliği ile Kurultay’ın divan başkanlığına seçildi. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nu kürsüye davet etti.
İMAMOĞLU: BU KURULTAY, TARİHİ BİR KURULTAYDIR. ÇÜNKÜ BU KURULTAY, SADECE CHP KURULTAYI DEĞİL, TÜRKİYE MUHALEFETİNİN TOPTAN ŞEKİLLENECEĞİ BİR KURULTAYDIR
Divan Başkanı seçildikten sonra kürsüye gelen İmamoğlu, şöyle konuştu:
“BİZLER, HER ŞART ALTINDA BU ÜLKEYE, HALKA OLAN GÖREVİMİZİ HER DÜŞÜNCENİN ÜSTÜNDE TUTARIZ”
“Her biriniz partimizin değerlerine olan inancınızla bugün burada 38. Olağan Kurultay salonunda bulunuyorsunuz. Mensubu olmaktan onur duyduğumuz, CHP, bir kongreler ve kurultay partisidir. Çünkü 100 yıllık Cumhuriyetimiz kongreler, kurultaylar ve meclisler üzerinde yükselmiştir. Bu, millet egemenliğine duyulan saygının önemli bir gereğidir. Partimizin ilk kongresini Eylül 1919’da Sivas’ta bir okulun dershanesinde yapmıştık. Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk o ilk kongremizi şöyle özetlemişti. ‘Kongre heyeti milli görevini tamamlama gereğini her düşüncenin üstünde tuttu.’ İşte bu net anlayış 100 yıllık CHP’nin varlığının da bir özetidir. Bizler, her şart altında bu ülkeye, halka olan görevimizi her düşüncenin üstünde tutarız. Bugün bu salonda toplanan, Türkiye’nin dört bir köşesinden seçilip gelmiş, bir kez daha hep birlikte bunu kanıtlamak için bir aradayız. Elbette ilk görevimiz, CHP’yi bugünlere ulaştıran herkese duyduğumuz saygı ve minneti dile getirmektir. Sizlerin de en samimi duygularına aracılık ettiğimi bilerek, büyük önderimiz, kurucumuz, ilk genel başkanımız, aziz Atatürk’ü rahmetle, saygıyla, minnetle anıyorum. Genel Başkanlarımız İsmet İnönü’yü, Bülent Ecevit’i, Deniz Baykal’ı rahmetle, saygıyla anıyorum. Çeşitli dönemlerde bizlere liderlik eden değerli genel başkanlarımız Murat Karayalçın’ı, Hikmet Çetin’i ve Altan Öymen’i de sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Mayıs 2010’dan beri partimize ve davamıza büyük emek vermiş saygıdeğer genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Cumhuriyetimiz ve partimiz için her kademede görev üstlenmiş ve yitirdiğimiz tüm partililerimizi saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Yine partimiz örgütlerinde sorumluluk üstlenen tüm örgüt emekçilerimize saygılarımı sunuyorum. Buradan her birini selamlıyor, sevgilerimi iletiyorum.
“CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILIN BU İLK GÜNLERİNDE, BİZİ YİNE HAYATİ BİR GÖREV BEKLİYOR”
CHP, bu ülkenin kurucu ve birleştirici gücüdür. Bu toprakların en köklü, en kapsayıcı siyasi geleneğidir. Bu eşsiz parti bir yanıyla Anadolu’nun insan odaklı, sevgiye, hoşgörüye dayalı kadim kültüründen bir yanıyla insanlığın evrensel değerlerinden beslenir. CHP, altı ok ilkeleriyle kendini ifade eden eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi ve insan hakları kaygısı taşıyan, insanca ve hakça bir düzen talep eden herkesin partisidir. CHP, Anadolu gibi renkli ve bereketli, Türkiye gibi cesur ve güçlüdür. Bütün eksikleri ve hatalarıyla yüz yıllık tarihimiz bizim onur ve gurur tarihimizdir. Biz hepimiz, Cumhuriyet’i kurmanın, çok partili hayata, sosyal demokrasiye, laikliğe, sosyal devlete ve hukuk devletine öncülük etmenin onurunu ve sorumluluğunu taşırız. Bu ülkenin kurtuluş ve kuruluş süreçlerini yönetirken, bu topraklar üzerinde yaşayan tüm halkımızı birleştirerek, milli görevimizi her düşüncenin üzerinde tutarız. Bugün, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılın bu ilk günlerinde, bizi yine hayati bir görev bekliyor. Bugün, Cumhuriyet ve demokrasinin ilke ve idealleri etrafında yeniden, milletçe kayıtsız ve şartsız hep birlikte buluşmaya ihtiyacımız var. İnançlara saygılı laikliğin, herkesi özgürleştiren o güçlü teminatını eksiksiz bir biçimde hayata geçirmeye hep birlikte ihtiyacımız var. Bu topraklarda yaşayan her bir yurttaşı, eşit ölçüde değerli ve saygın görmeye dayalı bir toplumsal bütünleşmeye ihtiyacımız var. Ülkemizi zenginleştirmeye ve zenginliklerimizi adil bir biçimde paylaşmaya ihtiyacımız var. Gücünü demokrasi ve hukuka bağlılıktan alan etkili bir sosyal devleti yeniden inşa etme prensibine ihtiyacımız var. Bunları gerçekleştirmek için gereken her şey, CHP’nin yüz yıllık tecrübesinde, genetik kodlarında ve hafızasında bütün tazeliğiyle vardır. Çünkü Cumhuriyet’i kuran, adında Cumhuriyet ve halk olan tek parti CHP’dir.
“BU PARTİ, 600 YILLIK BİR İMPARATORLUK ÇÖKERKEN 1923 ŞARTLARINDA NASIL DÜNYANIN EN DEVRİMCİ HAREKETLERİNDEN BİRİNİ YARATTIYSA BUNU ŞİMDİ HEP BİRLİKTE BİR KEZ DAHA BAŞARMALIYIZ”
Bu yüzden ilk günden beri Cumhuriyetçi, hep birlikte halkçıyız. Bu büyük ve sarsılmaz gücün bir üyesi, delegesi olmak hepimiz için başlı başına bir onurdur ve şereftir. Bu gücün bir üyesi olmak aynı zamanda toplumsal bir görevdir. İnanın ki bu göreve bugün hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Bu parti, 600 yıllık bir imparatorluk çökerken 1923 şartlarında nasıl dünyanın en devrimci hareketlerinden birini yarattıysa imkansız diye düşünülen şartlarda nasıl ülkemizi işgal etmiş olan birleşik emperyalist güçleri yenip dünyanın tüm esir ve mazlum milletlerine ilham kaynağı olmuşsa, 1960’ların, 1970’lerin fırtınalı dönemlerinde zamanın ruhuna ayak uydurarak nasıl demokratik siyasete yön verdi ve hatta dünya sosyal demokrat hareketinde büyük söz sahibi olmuşsa bunu şimdi hep birlikte bir kez daha başarmalıyız.
“BU BASKICI İKTİDAR, YARGI SİSTEMİNİ BİR SİLAH GİBİ KULLANARAK BUGÜNLERDE GAZETECİLERE YAPTIĞI GİBİ KENDİSİNE MUHALEFET EDEN KİM VARSA HERKESİ İÇERİ ATTI”
Ne yazık ki vatandaşlarımızı kutuplaştıran, ayrıştıran, tahammülsüz, toleranssız, hukuksuz, eğitimi çökertmiş ve bizi eşi görülmemiş derecede hayat pahalılığına mahkum etmiş iktidarla ikinci yüzyıla adım attık. Ne yazık ki 21 yıldır iş başında olan bu baskıcı iktidar, Cumhuriyetimizi, demokrasimizi, devletimizi ve birbirimize olan inancımızı tahrip etti. Demokratik kurumlarımızdan, hukuk sistemimize, eğitim kurumlarımızdan sağlık sistemimize kadar, devletimi, asırlık yapılarımızı darmadağın etti. Eşsiz ülkemizi dünyadan uzaklaşmış yönetim anlayışına mecbur etti. Gençlerimizin kendilerine ve ülkemize olan inancını yerle bir etti. Gelir dağılımını çok tehlikeli biçimde bozdu ve çalışan nüfusumuzun yüzde 60’ını asgari ücrete mahkum etti. Öyle ki, toplumun yüzde 10’u zenginliğin yüzde 70’ine sahip olan bir ülke olduk. Ülkemizin en önemli üretim gücü olan yetenekli ve girişimci orta direği yok etti. Dahası, yargı sistemini bir silah gibi kullanarak bugünlerde gazetecilere yaptığı gibi kendisine muhalefet eden kim varsa herkesi içeri attı. Başımızdakiler ne yazık ki adaletsiz bir ortam, baskıcı ve sadece işi bilmeyen insanlar değiller. Aynı zamanda paramızı pul ettiler ve halkımızı içinden çıkılması zor bir borç batağına soktular. Ukrayna’da devam eden savaştan Gazze’deki insanlık dışı kıyıma, Irak ve Suriye’deki kaostan global güvenlik risklerine kadar dış tehditler yükselmişken, dört bir yanımız ateş çemberine dönmüşken ne yazık ki, bu beceri yoksunu ve baskıcı iktidarla ikinci yüz yılımıza adım atıyoruz. CHP’nin inançlı kadroları olarak bizler, bu fotoğrafı kabullenmeyiz, kabullenmiyoruz, kabullenmeyeceğiz. Ülkemin de partimin de bundan çok daha iyisini yapabileceğine tüm kalbimle inanıyorum. Türkiye’nin yönetilmesinde, ilerlemesinde ve milletin zenginleşmesinde çok daha başarılı olabileceğimizi, ülkenin makus talihini bir kez daha yenebileceğimizi çok iyi biliyorum.
“BU KURULTAY, SADECE CHP KURULTAYI DEĞİL, TÜRKİYE MUHALEFETİNİN TOPTAN ŞEKİLLENECEĞİ BİR KURULTAYDIR”
İşte bu yüzden bu kurultay, tarihi bir kurultaydır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının başladığı bu haftada bu kurultay milletimiz, devletimiz ve partimiz adına tarihi bir kurultay olacak. Bugün ve yarın, ikinci yüzyılın inşasına giden büyük bir yolculuğun büyük bir adımını atacağız. Çünkü bu kurultay, sadece CHP kurultayı değil, Türkiye muhalefetinin toptan şekilleneceği bir kurultaydır. Bu kurultay sadece CHP olarak siyaseti değil, sendikalardan sivil topluma, gençlerden kadınlara, çalışanlardan emeklilere kadar herkesi umutlandıracak. Bu kurultay toplumsal muhalefete büyük güç ve moral verecektir. Bu halk bundan sonra bakın artık her zaman diri, dipdiri, dimdik ayakta olmak istiyor.
“BU KURULTAYDA HALKIMIZA KARŞI HER BİRİMİZİN TARİHİ SORUMLULUĞU VARDIR”
Sadece 6 gün önce, her türlü engellemeye rağmen duruma el koyarak Cumhuriyet’in 100. yılını 100 yıldır görülmemiş kalabalıklarla nasıl kutladıysa, o gün Anıtkabir nasıl milyonların ziyaret mekanı olduysa, o gün kent ve kasaba meydanları nasıl en küçüğünden en büyüğüne halkımızın bayram yeri ve dayanışma alanları olduysa, bu aziz millet ülkeyi yeniden ve baştan inşa etmeyi bilecektir. Çünkü her birisi haykırdı. ‘Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Atatürk.’ Çünkü bu büyük halk, özgür, bağımsız, bir arada, kardeşçe ve huzurla yaşamak istiyor. Bu yüzden bu büyük halk bizim en büyük gücümüzdür. Bizler her şeyden önce halkımızın ferasetine güvenecek ve onunla birlikte yürüyeceğiz. İşte bu yüzden bu kurultayda halkımıza karşı her birimizin tarihi sorumluluğu vardır. Bu kurultay geleceğin Türkiye’sini adım adım kuracağımız, yeni yüzyılın harcını hep birlikte atacağımız, büyük ve şanlı yolculuğumuzun ilk adımıdır. Burada sorumlulukla davranmak, dostluğumuzu ve dayanışmamızı, birliğimizi ve beraberliğimizi güçlendirmek ve geleceğe güvenle bakmak gerekir.
“2024 SEÇİMLERİNİ KAZANDIKTAN SONRA 2028, 2029, 2033 VE 2038’İ DE BİZ KAZANACAĞIZ”
Sadece 5 ay sonra yerel seçimler var. Kurultayımız biter bitmez, 2024 yerel seçimleri için hep birlikte omuz omuza vereceğiz. Kurultayımız biter bitmez, her sokakta, her mahallede, her fabrikada, her okulda ve her tarlada halkımızla buluşacağız. İkinci yüzyılın Türkiye’sini hep birlikte inşa etmeye başlayacağız. Pek çok ilçede, ilde ve metropolde yerel seçimleri hep birlikte kazanacağız. Son beş yılda ortaya koyduğumuz halkçı, dayanışmacı ve adil yerel yönetim başarısını ülke sathına yayacağız. Yeter ki biz, ne yaptığımızı bilelim. Yeter ki biz, vatandaşın sesine kulak verelim ve çok çalışalım. Biliyorsunuz, milletimizin önüne çeşitli tarihleri vizyon diye koyanlar oldu. Bundan sonra o tarihleri biz belirleyeceğiz. CHP’liler belirleyecek. 2024 seçimlerini kazandıktan sonra 2028, 2029, 2033 ve 2038’i de biz kazanacağız. Milletçe kazanacağız. Türkiye’nin geleceğini kurmaya kentlerdeki tecrübemizle birlikte başlayacağız. Buna yürekten inanıyorum. Zira partimizin bir neferi olarak görüyorum ki. Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Hatay’a kadar vatandaşlarımız Türkiye’yi zengin, güçlü ve adil kılacağına inandığında, partimizi desteklemeye dünden hazır olduğunu hepimiz biliyoruz. O yüzden çok çalışacağız, çok terleyeceğiz, hiç durmayacağız. Önümüzdeki demokrasi sınavlarını birer birer aşacağız. Bu ülkedeki seçimler ne kadar adaletsiz olursa olsun, seçim geceleri ne denli güvenilmez olursa olsun, etrafımızdaki ateş çemberi ne denli küresel riskler içerisine girerse girsin, kapitalist düzenin derinleşen çoklu krizleri karşısında, yeni bir sosyal ekonomik program ortaya koymak, ne denli zorlaşırsa zorlaşsın başaracağız.
“86 MİLYONUN ONURLU VE EŞİT HİSSEDARI OLDUĞU BİR CUMHURİYET’İ SİL BAŞTAN HEP BİRLİKTE AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
Türkiye’nin ihtiyacı olan büyük ekonomik sıçramayı sağlayacağız. Kamunun kaynaklarını, insanlarımızın yeteneklerini ve dünyanın bilgi birikimiyle harmanlayacağız. Emeğin asli temsilcisi olarak, çalışanların, üretenlerin, emeklilerin dostu ve umudu olacağız. Bu ülkede unutulanların, kırılanların, ötekileştirilenlerin, yok sayılanların, haksız yere özgürlüğünden mahrum edilenlerin yanında, öncelikle haklarını savunan biz olacağız. 86 milyonun onurlu ve eşit hissedarı olduğu bir Cumhuriyet’i sil baştan hep birlikte ayağa kaldıracağız. Hiç kuşkunuz olmasın, hep birlikte bunları başaracağız. Başarmak için azmimiz, irademiz, kadrolarımız ve entelektüel kaynaklarımız vardır. Kişisel özgürlükleri ve ulusal bağımsızlığı esas alan cumhuriyetçiliğimizle, fikri ve vicdanı hür insanlar olmamızı esas alan laiklik ilkemizle, demokrasinin ve sosyal adaletin temelini oluşturan halkçılık ilkemizle, kamu yararını öne çıkaran devletçilik ilkemizle, her görüşten her kimlikten vatandaşlarımızın eşitliği ve birliğini temel prensip kabul eden milliyetçilik ilkemizle, toplumun ve kurumların düzenli olarak kendini yenileme iradesini esas alan devrimcilik ilkemizle, ihtiyacımız olan her şeye sahibiz.
“BU ÜLKEDE DEMOKRASİYİ, DEVLETİ, ADALETİ VE REFAHI BİZDEN DAHA İYİ İNŞA EDECEK VE DAHA İYİ TEMSİL EDECEK BAŞKA BİR PARTİ YOKTUR”
Bu ülkede demokrasiyi, devleti, adaleti ve refahı bizden daha iyi inşa edecek ve daha iyi temsil edecek başka bir parti yoktur. Bizim temsil ettiğimiz anlayış, sadece Cumhuriyet ideali, sadece özgürlüğün, eşitliğin ve dayanışmanın güvencesi değildir. Aynı zamanda toplumsal barışın ve uluslararası barışın da güvencesidir. Büyük şairin dediği gibi, ‘Güzel günler göreceğiz çocuklar. Güneşli günler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz.’ ve günü geldiğinde çocuklarınıza, torunlarınıza ‘o kurultayda ben de vardım’ diyeceksiniz. ‘O kurultayda benim de verdiğim kararlarla bugün mutlu ve huzurluyuz’ diye gururla geriye bakacaksınız. Buradan halkımızın umutla ve heyecanla geleceğe bakmasını sağlayacak yegane adres CHP olarak çıkacağız.
“ÜLKEMİZİN TÜM KESİMLERİNİ BİRLEŞTİRECEK YENİ VE GÜÇLÜ BİR VİZYONUN HİKÂYESİNİ YAZMAYA BAŞLAYACAĞIZ”
Bu salondaki herkesin Cumhuriyetimizi ve demokrasimizi yeni baştan inşa edecek bir sürecin başında olduğumuz şuuru ile hareket edeceğine eminim. Sizleri, Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partimiz ve milletimizle kurduğu Cumhuriyetimizin coşkusunu yüreklerinizde hissetmeye çağırıyorum. Bugün ve yarın sizlerin iradesiyle, ülkemizin tüm kesimlerini birleştirecek yeni ve güçlü bir vizyonun hikâyesini yazmaya başlayacağız. Bu irade ikinci yüzyılda ülkemize çoğulcu demokrasiyi, sıçrayarak kalkınmayı ve adil paylaşmayı armağan edecek. Hiç şüphem yok ki 38. kurultayımız Ata’mızın 100 sene önce yaptıklarından ilhamla yeni zaferlere giden yolun açıldığı önemli ve tarihi kurultayı olacak. Hep beraber geleceğe ve umuda yürümeyi diliyorum.”
DİVAN ÜYELERİ SEÇİLDİ
İmamoğlu’nun konuşmasının ardından kurultayın Divan Üyeleri de belirlendi. Divan Başkan Yardımcılığı’na Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal ve Kütahya İl Başkanı Zeliha Aksaz Şahbaz seçildi. Uşak İl Başkanı Sevinç Yazgan, Gümüşhane İl Başkanı Bedri Ağaç, Uzunköprü Belediye Başkanı Özlem Becan, Giresun İl Başkanı Gökhan Şenyürek, Kırıkkale İl Başkanı Onur Yüksel Bozdağ ve Kars İl Başkanı Onur Uludaşdemir ise yazman olarak seçildi.
KILIÇDAROĞLU: SIRTIMDAKİ HANÇERLERLE SEÇİME GİRMEK ZORUNDA KALDIM
Kurultay'da konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Bu yıl CHP'mizin 100. yılı. 100. yaşımızı kutladık yani ikinci yüzyılın arefesindeyiz. 100 Yıllık bir tarih, bugüne kadar pek çok tarihçinin aktardığı, ortaya koyduğu gerçeklerle bize şunu gösterdi: 100 yıllık bir tarih her siyasal partiye nasip olan bir tarih değildi. 100 yıllık tarih içerisinde kapatıldık; arşivlerimize el kondu; genel başkanlarımız tutuklandı, hapse girdi. Yılmadık, direndik ve 100. yılımızı şimdi kutluyoruz. Hiçbir partiye nasip olmayacak bir tarihi yaşıyoruz. Beraber yaşıyoruz. Birlikte büyüteceğiz CHP'yi. CHP'yi 100 yıl yaşatan gerçek, kuruluşunun savaş meydanlarında Kuvayi Milliye'ciler tarafından gerçekleştirilmesidir. Biz, sıradan bir parti değiliz. Bizim mücadelemizi dünyanın pek çok saygın partileri örnek almıştır. Örnek olmaya da devam edeceğiz. Biz Kuvayi Milliye’cilerin partisiyiz; biz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. Biz, 'Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen' diyenlerin partisiyiz. Biz, hiçbir evladımızın yatağa aç girmemesi için mücadele eden bir partisiyiz. Biz, çağdaş uygarlığı hedeflemiş ve onu aşmak için mücadele edenlerin partisiyiz. Biz, herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duyan bir partisiyiz.
“BEN DAHİL HİÇ KİMSE KENDİSİNİ PARTİNİN ÜSTÜNDE GÖREMEZ”
100 yılı yaşatanın örgütlerimiz olduğunu da unutmamamız gerekir. Örgütlerimiz 100 yıllık mirasın çimentolarıdır onlar. 100 yıllık mirası yaşatanlardır onlar. Bu salon, diğer partilerin kurultaylarına benzemez. Bu salonda olanlar da diğer partilerin liderlerine veya üyelerine benzemez. Çünkü, bu salonda beşli çeteler yok, sarayın oligarkları burada yok; uyuşturucu baronları burada yok. Bundan sonra da bu salonda onlar asla olamayacaklardır. Bu salonda mafya bozuntuları yok, harama ekmek doğrayanlar yok, beytülmale el uzatanlar yok; bundan sonra da olmayacaktır. Bizim kurultaylarımız her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı ve sorgulandığı kurultaylardır. Çünkü biz, demokrasiyi içselleştirmiş bir partiyiz. Tartışmaları bir zaaf değil canlılık olarak gören bir gelenekten geliyoruz biz. Bu aynı zamanda aydınlanmanın güvencesi ve sürekliliğini gösterir. Onların kurultayları ise haber değeri olmayan kurultaylardır. Bizim örgütlerimiz de onların örgütlerine benzemez. Tartışırız, parti disiplini gözetiriz ama unutmayız. Üç temel noktayı ifade edeyim. Bir, partinin yükünü taşıyan örgütlerdir. Dolayısıyla örgütler, 100 yıllık birikimimizin temel taşlarıdır. Hiç kimse örgütün gücünü, otoritesini dayanışma ruhunu asla sarsamaz. Üç, ben dahil hiç kimse kendisini partinin üstünde göremez.
“ASLA VE ASLA SİZLERİ ÜZECEK, SİZİ UTANDIRACAK BİR ŞEY YAPMADIM”
Biliyorum. Sizleri zaman zaman üzdüm ama bir şeyi bilmenizi isterim. Asla ve asla sizleri üzecek, sizi utandıracak bir şey yapmadım. Hep sizlerle beraber ve sizler için, Türkiye için mücadele ettim. Bu parti, bütün kurultaylarında tartışarak ve güçlenerek çıkmıştır, yine güçlenerek çıkacaktır.
“İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ KOŞULLARDA ANAYASA FİİLEN ASKIYA ALINMIŞTIR”
Bir de Türkiye'nin içinde bulunduğu tabloyu 7 madde halinde bilginize sunacağım. Örgütümün bu 7 maddeyi Türkiye coğrafyasının her yerinde seslendirmesini istiyorum. Bir, bugün içinde bulunduğumuz koşullarda Anayasa fiilen askıya alınmıştır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti artık Türkiye'de işlememektedir. Saray devleti, çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyadır. Güçler ayrılığı ilkesi, tümüyle fiilen bitmiştir. Üç, yoksulluğu yaymak ve derinleştirmek ve milyonları yardıma muhtaç hale getirmek saray devletinin politikasına dönüşmüştür. Üzülerek görüyoruz ki yoksulluk, kabullenilen bir kültür haline dönüşmek üzeredir. Yoksulluğun meşrulaştırılması aynı zamanda eşitsizliklerin de meşrulaştırılmasına yol açmaktadır. Bu sosyal devlet anlayışına aykırıdır ve herhangi bir yurttaşın hak arama talebini önlemektedir. Yoksulluğu kabullenme kültürünün aşama aşama iktidar tarafından yerleştirildiğini bilmeniz lazım. Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye'yi bireysel, yasadışı zenginleşme adeta bir başarı olarak hayranlıkla izlenir hale getirildi. Dört, Türkiye fiilen yarı açık cezaevi haline döndürülmüş durumdadır. Gazeteciler görevlerini yapamaz halededirler. Bu kurultayımızda şuan tutuklu olan Tolga Şardan'a, Can Atalay'a, Osman Kavala'ya, Selahattin Demirtaş'a, Tayfun Kahraman'a, Çiğdem Mater'e, Mine Özerden'e, Yiğit Ali Ekmekçi'ye, Hakan Altınay'a ve Barış Pehlivan'a selam gönderiyoruz. Selam olsun size demokrasi kahramanları. Beş, iktidarda kalmak için her türlü hile ve sahtekarlığı yapma, adeta sarayın meşru politikası haline gelmiştir. Altı, ülkenin dış politikası fiilen iflas etmiştir. Bir kan denizine dönüşen Filistin'de bile Türkiye'nin sözü geçmemiştir. Orta Doğu'da yaşanan bütün sorunları çözüm adresi, bir dönem Türkiye'ydi. Türkiye bu şansını yanlış dış politikayla kaybetmiştir. Yedi, yanlış dış politikanın bedeli olarak Türkiye bir sığınmacı deposu haline dönüştürülmüştür. Para karşılığı dönüştürülmüştür. Türkiye'nin 85 milyonun iradesi sığınmacı deposu olsun diye Avrupa'ya satılmıştır. Bunu gittiğiniz her yerde anlatmanız gerekir.
“TABLONUN DİĞER YÜZÜ, TARİHİN BİZE YÜKLEDİĞİ BİR SORUMLULUKTUR”
Bu yedi madde, tablonun bir yüzüdür. Acıdır ama bir gerçektir. Yedi maddeye baktığımızda sarayın ahlaki ve siyasi meşruiyetinin artık sorgulanması gerekir. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan iktidarın Türkiye'yi sağlıklı yönetme şansı yoktur. Bu tablonun diğer yüzü, biz CHP'lilere verilen görevi göstermektedir. Tablonun diğer yüzünde biz bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirmek ve bu ülkede var olan sorunları çözmek durumundayız. Tablonun diğer yüzü, tarihin bize yüklediği bir sorumluluktur. Elbette bütün bunlar olurken asla ve asla umutsuzluğa kapılmayacağız. Umutsuzluk, bizim kitabımızda yoktur. Biz umudumuzla, bilgimizle, birikimimizle tarihe yön vereceğiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün böyle bir umutsuz tabloyla karşılaştığında söylediği güzel bir cümle vardır, “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.' Bu salondakilerin hiçbirinin umudunu yitirmeye hakkı da yoktur yetkisi de yoktur.
“SIRTIMDAKİ HANÇERLERLE SEÇİME GİRMEK ZORUNDA KALDIM”
Tarihin bize yüklediği sorumluluk dedim. Altı lider oturduk ilk toplantı... Bu tabloyu kısmen anlattım ve kendilerine şunu söyledim: Ülkede demokrasi yok. Bir sorunlar yumağı haline geldi ve bize tarihin yüklediği bir sorumluluk var. Biz altı lider, tarihin bize yüklediği sorumluluğun gereğini yapmak zorundayız. Demokrasiyi getirmek zorundayız. İnsan haklarını getirmek zorundayız. Altı parti, bir araya geldik. Ülkeyi nasıl yöneteceğimiz için oturduk çalıştık. Ortak mutabakat metni hazırladık. Hemen hemen her alanda bir ortak mutabakat metni hazırlandı. Bu yetmedi, metni halkımızla paylaştık. Arkasından gerçek bir demokrasiyi getirmek, güçlendirilmiş parlamenter sistemi inşa etmek için çaba harcadık. Anayasa değişikliklerinde ne yapmalıyız? Nasıl olur da Türkiye gerçek anlamda demokrasiyle inşa edilen bir Türkiye olur? Bunun için de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmasını yaptık. İş, cumhurbaşkanlığı adaylığının seçimine gelince hepinizin malumu olan masadan kalkmalar ve masaya yeniden dönmeler geldi. Fazla ayrıntılara girmek istemiyorum. Ancak sırtımdaki hançerlerle seçime girmek zorunda kaldım. Usta Nazım'ın dediği gibi ateşi ve ihaneti gördük ama yılmadık, yıkılmadık, çalıştık. Yapılan bütün kumpaslara rağmen, beşli çetelere rağmen, vatandaşlık verilen milyonlarca sığınmacıya rağmen, saray devletinin harcadığı milyarlara rağmen çalıştık, yılmadık, yıkılmadık, asla ve asla boyun eğmedik. Çünkü, şuna inanıyordum ve hep inandım: Yolu doğru olanın yükü ağır olur. Yükümüz ağırdı. Üstelik hançerlerle beraber yükümüz ağırdı. Ama beni asıl üzen sırtımdaki yük değildi arkadaşlar. Sırtımdaki hançerlerdi.
“SEÇİM BİTTİ. KAZANAMADIK. DAHA NEFES ALMADAN DEĞİŞİM SÖYLEMLERİ BAŞLADI”
Seçim bitti. Kazanamadık. Daha nefes almadan değişim söylemleri başladı. Değişim söylemini dillendirenler, uzun süredir değişmeyenlerdi. Ama seçimden sonra ilk işim, onları değiştirmek oldu. Değişim… Herkesin, aklı olan herkesin bilmesi gereken bir gerçek var. Değişmeyen tek şey, değişimin değil. Değişim hayatın kendisidir. Hayatın kendisidir değişim. Değişim, değişmez demek değildir. Şimdi burada da ayrıntıya gireceğim. İlk değişimi ne zaman söyledim? 2019... En büyük değişimi yaşayan parti, CHP'dir. 2019, 2020, 2021, 2022, 2023... En büyük değişimi yaşayan parti, CHP'dir. Örnek, ne diyorlardı? Her salı konuşması çıkarlardı değil mi beyler? Bu CHP var ya bu CHP. Evet ne olmuş? Sivas'ın ötesine gidemiyor diyordu. Sivas'ın ötesine gidemiyorduk. Rozet takamıyorduk. Diyarbakır'a, Hakkari'ye, Mardin'e giremiyorduk. Bugün oradan milletvekili çıkardık. Hangi değişimden bahsediyorsunuz? Girilemeyen evlere girdik. Girilemeyen mahallelere girdik. Girilemeyen illere ve ilçelere girdik. CHP, Türkiye coğrafyasının her yerinde konuştu, her yerinde tartıştı. Değişimin içinde olanlar değişimi fark edemezler. Onun için bu ayrıntıya girdim. Asla yan yana gelemezler dedikleri insanlarla yan yana geldik. Asla kucaklaşamaz dedikleri insanlarla kucaklaştık. Çünkü, dilimizi değiştirmek zorundaydık. Milan Kundera'nın çok güzel bir sözü vardır, 'Vurduğun yer, insanın kimliği haline gelir.' İnsanların değerlerine, inançlarına, düşüncelerine ön yargıyla vurgu yapılır ve alay edilirse o özellik bir süre sonra o insanın kimliğine dönüşür. Asıl tehlike budur. Biz, bu tehlikenin farkında olarak hiç kimsenin kimliğine inancına ve yaşam tarzına müdahale etmedik. Söz söylemedik. Söylemeyi de aklımızdan dahi geçirmedik. Bir şey daha... Biz sadece muhalefet eden parti görünümündeydik. Her şeye itiraz eden parti olarak bizi dillendiriliyorduk. Ama öyle bir değişiklik yaptık ki Türkiye’nin en temel sorunların çözüm üreten bir parti olduk. Bizim seçim bildirgemizi AKP ve MHP kopyalamak zorunda kaldı. Biz, hangi sorun varsa Türkiye coğrafyasında o sorunlar akılcı çözüm üreten tek partiyiz.
“DEĞİŞİMCİ OLUP DA DEĞİŞMEYEN ARKADAŞLARIM VE BAZI GAZETECİLERİN DE ÇOK SIK DİLLENDİRDİKLERİ BİR ŞEY VAR: EFENDİM CHP SAĞA KAYDI. BUNLAR, SAĞIN DA SOLUN DA NE OLDUĞUNU BİLMİYORLAR”
Değişimci olup da değişmeyen arkadaşlarım ve bazı gazetecilerin de çok sık dillendirdikleri bir şey var: Efendim CHP sağa kaydı. Bunlar, sağın da solun da ne olduğunu bilmiyorlar. Bakınız, çok açık ve çok net söylüyorum: CHP, halkın partisidir. Altı okumuzdan birisi halkçılıktır. Avrupa'nın en güçlü sosyal demokrat partisi CHP'dir. Aldığı oy itibariyle, ürettikleriyle, üyeleriyle dünyaya ve diğer sosyal demokrat partilere örnek olan bir partidir. Bir dönem CHP, Sosyalist Enternasyonel'e girmesin, CHP'yi Sosyalist Enternasyonal'den atın oraya başka parti girsin diyenler, şunu görmeliler: CHP, Sosyalist Enternasyonal'in en saygın ve onurlu bir üyesidir. Bir şey daha... Bazen değişimin içinde olanlar değişimi fark edemezler. Biz muhalefet politikamızı da değiştirdik. Her önüne gelen muhalefet olan değil öyle bir anlayış olmadı. Sosyal kimlikler üzerinden politika üretmeye başladık. Bazı arkadaşlarımızın sosyal kimliklerde hiç haberleri bile yok. Taksici bir sosyal kimliktir; apartman görevlileri bir sosyal kimliktir; sanayiciler bir sosyal kimliktir. Değiştirdik politikamızı. Her bir sosyal kimliğin sorunlarını masaya yatırıp, sorunlarını akılcı politikalarla çözmek için seferber olduk. Bakınız bizim sağa kaydığımızı söyleyenlere sormak isterim: Çöpten kağıt toplayanların yanına kim gitti? Onların hakkını, hukukunu kim savundu? Onların ellerinden alınan arabaları onlara kim verdi? Bu kardeşiniz yaptı. Taşeron işçiler.. Ya hu sendikaların bile doğru dürüst sahip çıkmadığı taşeron işçileri önce Erzurum'da sonra değişik illerde örgütledik. Bunlara dernek kurdurduk. İstanbul'da dernek başkanlarını topladım. Bunlarla eylemler yapıldı ve en son iktidar taşeron işçilere kadro vermek zorunda kaldı. Şimdi soruyorum bu sağcılık mıdır, solculuk mudur? Bu politikayı öngörmemizin temel bir felsefesi var. Ne diyor Gazi Mustafa Kemal? 'Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir' diyor. Biz o kimsesizlere sahip çıktık. Kimsesizlerin sesi olduk. Apartman görevlileri... Allah aşkına söyler misiniz hangi parti onların sorunlarıyla ilgilendi? Temel felsefe, halklılaşmak... Halkla birlikte olacağız. 6 milyon sokak esnafı var. Simitçisinden köftecisine kadar. Sokak esnafıyla ilgilenen, onların sorunlarıyla ilgilenen CHP değil mi? Yahu şimdi biz sağcı mı olduk arkadaşlar? Bu nasıl bir kindir? Bu nasıl bir önyargıdır anlamakta zorluk çekiyorum.
“ÇANKAYA’DA PROPAGANDA YAPMAK, ÇALIŞMAK ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL. SİNCAN'DA ÇALIŞACAKSIN, PURSAKLAR'DA ÇALIŞACAKSIN”
Ben haramzadelerin sofrasına oturmadım. O insanların sofrasına oturdum. Onlarla beraber yemek yedim. Onlar da bizim Halil İbrahim sofrasına oturdular. Onlarla beraber dertleştik. İktidar olmanın yolu, toplumun tüm kesimlerine ulaşmaktır. Çankaya’da propaganda yapmak, çalışmak çok önemli değil. Sincan'da çalışacaksın, Pursaklar'da çalışacaksın, Şanlıurfa'da çalışacaksın. Şunu açık ve net söylüyorum: Türkiye coğrafyasının her adımını karış karış gezdim, gezmeye de devam edeceğim. Peki ne oldu? Bugün geldiğimiz noktadan bakarsak, sorun yaşayanların ilk başvuru adresi CHP oldu. Hatırlıyorsunuz değil mi? Sorun yaşayanlar seçim öncesi ne olur şu sorunu da dillendir diye sürekli bizi uyarıyorlardı ve ben o kesimlerin sözcüsü olarak onların sorunlarını her aşamada dillendirdim ve dillendirmeye de devam edeceğim.
"BİRİLERİNİN MUHALEFETİ OLMADIM"
Ücra bir köyden çıktım. Okudum, mücadele ettim, üniversiteyi kazandım, en ağır sınavları kazandım ve devlette önemli görevlere geldim. Bu imkanı bana sağlayan ve benim gibi binlerce kimseye bu imkanı sağlayan büyük Atatürk'e şükran borçluyum, cumhuriyete şükran borçluyum. Bu fırsatlar olmasaydı bizim okuma şansımız hiç olmayacaktı. Bütün bunlara rağmen bir an olsun namerde boyun eğmedim ve namerde boyun eğmeyeceğim. Bir kere bile olsa haramzadelerin sofrasına oturmadım ve asla oturmayacağım. Benim sofram Halil İbrahim sofrasıdır. Mustafa Kemal'in kurduğu bu partide hiçbir zaman majestelerinin muhalefeti olmadım. Birilerinin muhalefeti olmadım. Halkın sorunlarını dillendirdim ve halkla beraber oldum, onlar gibi yaşadım. Benim sırça köşklere ihtiyacım yok. Benim evim benim sarayımdır, benim mutfağım benim mutfağımdır. Helal lokma benim başımın üstünde yeri olan bir lokmadır. Sarayın sofrasına gidip diz çökmedim. Doğru bildiğimi hep savundum, bundan sonrada doğru bildiğimi hak için adalet için savunacağım.
"BU HAREKETLER CHP'Yİ GENİŞ KESİMLERİN TANIMASINA YOL AÇTI"
7 Mart 2023 grup toplantısında şu cümleyi kurdum: Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için emeklinin, memurun, işçinin sahte enflasyon hesaplarıyla hakları yendiği zaman Bay Kemal gibi gidecekseniz TÜİK'in önünde direnecekseniz ve sorunu gündeme getireceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Bay Kemal'in yol arkadaşı olacaksanız; mülakatta hakları yenilen gencecik filiz gibi çocuklarımızın hakları yendiğinde Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne gidip mülakatları kaldırın diyecekseniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için yoksul kesimlerin, apartman görevlilerin, taşeron işçilerin, sigortasız kayıt dışı çalışanların, mevsimlik işçilerin sesi olacaksanız. Aksi halde Bay Kemal'in yol arkadaşı olamazsınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için hiç kimsenin inancını hiç kimsenin kimliğini hiç kimsenin yaşam tarzını sorgulamayacaksınız, insana insan gibi bakacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için deprem olduğunda bölgeye giden ilk genel başkan olacaksınız, deprem bölgesinde iki gece geçireceksiniz ve onların sorunlarını dillendireceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için yaşanan derin yoksulluğu anlatmak, çocuğuna et, süt veremeyen bir annenin dramını anlatmak için Et ve Balık Kurumu'nun önüne gidip derin yoksulluğun Türkiye'yi nereye getirdiğini orada anlatacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için elektriği kesilen, suyu kesilen, doğalgazı kesilen milyonlarca insanın sesi olacaksınız. Elektriğinizi keseceksiniz, bir hafta elektriksiz yaşayacaksınız. Bunu biz yaptık yani şimdi biz sağcı mı olduk. Bu hareketler CHP'yi geniş kesimlerin tanımasına yol açtı. CHP'ye geniş kesimlerin saygı duymasına yol açtı. 6 yaşındaki kız evladımız sistematik tecavüze uğrarken ve bu kız çocuğumuzun dosyası sümen altı edilirken milletvekilleriyle birlikte Adalet Bakanlığı’nın kapısına dayanıp adaleti savunacaksınız ve o yüzden davayı açmak zorunda kaldılar.
"BAY KEMAL'İN YOL ARKADAŞI OLACAKSAN BAY KEMAL'İ ARKADAN HANÇERLEMEYECEKSİN"
Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için Şanlıurfa'da sabahım köründe sabah 6'da işsizler kahvesine gideceksiniz. İşsizler kahvesindekileri dinleyeceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için güvencesiz tarım işçilerinin sesi soluğu olacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için Çubuk'ta linç girişiminde bulunulurken moralinizi bozmayacaksınız, aslanlar gibi dik duracaksınız. Linç edenlerden değil, ettirenlerden hesap soracaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak başka bir şeydir. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için başka partilerin CHP'yi dizayn etmesine izin vermeyeceksiniz. Kimlerin neyi beklediğini çok iyi biliyorum, CHP'yi nasıl karıştırdıklarını da çok iyi biliyorum. Ama unuttukları bir şey var; bu örgüt 100 yıllık bir örgüttür ve bu örgüt çimentodur, Türkiye'nin çimentosudur. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için paramiliter gruplardan korkmayacaksınız. SADAT'ın kapısına dayanacaksınız. Meydan okuyacaksınız meydan, meydan okudum. İki oğlu ve eşi öldürülen Emine Şenyaşar'ın dosyası sürekli sümen altında tutulurken Şanlıurfa'ya gideceksiniz Emine Şenyaşar'a sahip çıkacaksınız. Hakkı, hukuku ve adaleti savunacaksınız ve o onun dosyasını açtılar, açmak zorunda kaldılar. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için vefalı olacaksın, Bay Kemal'in yol arkadaşı olacaksan Bay Kemal'i arkadan hançerlemeyeceksin. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Hangi badireleri atlattığımızı ne çabuk unuttuk. Hangi mücadeleleri verdiğimizi ne çabuk unuttuk. Üzerimize giydirilmek istenilen kefeni nasıl yırttık? Nasıl mücadele ettik, nasıl unuturuz biz bunları? 13 Haziran 2023 yine grup toplantısı: Ben bir genel başkan olarak partimin sadece bugününü ve yakın geleceğini değil, uzun hedefli yapısını da düşünüyorum ve düşünmek zorundayım dedim. Ve hiç kimse unutmasın gemiyi limana sağlam götürmek yine kaptanın görevidir. Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğimi herkes bilsin. Benim CHP kültüründen öğrendiğim, aldığım en büyük derslerden birisi budur. Bunu söyledim.
"DALGALARA KARŞI GÜVENLİ BİR LİMANIN TAŞLARINI ÖRECEĞİZ, HİÇ KİMSE ENDİŞE ETMESİN"
Bu kurultaydan 20-25 gün sonra biz tüzük kurultayı yapacağız. Değişim nasıl olur, dönüşüm nasıl olur, yenilenme nasıl olur sadece Türkiye değil bütün dünya bunu öğrenecek. Dalgalara karşı güvenli bir limanın taşlarını öreceğiz, hiç kimse endişe etmesin. Cinsiyet kotası getireceğiz yüzde 50 var mısınız? Yüzde 50 kadın, yüzde 50 erkek varsanız getireceğim. Yığma üyeliklere son verilecek. Bir seferde 5 bin üye kaydetmek bir seferde 7 bin üye kaydetmek, bunlara son vereceğiz. Milletvekillerini 3 dönemle sınırlayacağız. Belediye meclis üyeliklerine ve il genel meclis üyeliklerine belirli kontenjanlar getireceğiz. Hayvancılık yapılıyorsa mutlaka bir veteriner olacak, bir avukat olacak bir mali müşavir olacak bir kent plancısı olacak. Bunları gerekirse ilgili sivil toplum örgütlerinden isteyeceğiz. Danışma kurulunu arka arkaya 3 kere toplamayan il otomatikman düşmüş olacak. Mahalle temsilcilerimiz bir kişi olmayacak. Mahalle temsilcilerimiz bir kadın bir erkek olacak. Bugüne kadar çözmekte zorlandığım en zayıf halkamız ev kadınları. Evlere giremiyoruz, evlere girmemiz lazım. Ev kadının dramını onlardan dinlememiz lazım. O nedenle Kadın Kolları Genel Başkanıma söyledim; güçlendirin 6 veya 7 ayda 100 bin yeni kadın üyeyi partiye kaydettik. Kadın üye sayısını artırın ve kadınlar mutlaka evlere girmeli. Aktif üye pasif üye uygulamasını geçmişte getirdik reddedildi; şimdi getireceğiz. Artık her yerde her zaman ön seçim olacak. Genel sekreterlik makamını güçlendireceğiz. Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’nu yeniden inşa edeceğiz. Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’na ilk kez girenler önlerindeki bir seçimde milletvekili adayı olmayacaklar. Buraya bilgisiyle, birikimiyle gelen önce kendisini ispat edecek. İç denetim mekanizmasını getireceğiz. Parti müfettişliklerini yeniden inşa edeceğiz. Çünkü artık illerin hesapları da Sayıştay tarafından denetlenmeye başlanacak. Seçimlerde en başarılı olan oyunu en çok artıran 5 ilin başkanı Parti Meclisi üyesi olacak.
"YENİYİ İNŞA EDECEĞİZ VE GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE İNŞA EDECEĞİZ, HUKUKSAL ALTYAPISINI OLUŞTURACAĞIZ"
Sokrates'in bir sözü var: 'Değişimin sırrı, tüm enerjinizi eskiyle savaşmaya değil yeniyi inşa etmeye odaklanmanızdır.' Bizim değişimden anladığımız budur, yeniyi inşa edeceğiz ve güçlü bir şekilde inşa edeceğiz, hukuksal altyapısını oluşturacağız. Bunları gerçekleştirdiğimiz de hep beraber köklü bir yenilenmeye ve köklü bir değişime imza atmış olacağız. Çünkü hukuksal normu örgütümüz belirleyecek. Ve inşallah ben de bir sonraki kurultayda sizlerin arasında oturup seçilen yeni genel başkanımı alkışlayacağım. Üstlendiğim her görevi bütün eksikliklerine rağmen yerine getirmeye çalıştım. Siz bilmezsiniz ama ben bilirim. 36 saat ayakkabı çıkartmamak siz bilmezsiniz ben bilirim. Ayakkabı bağcıklarını çözmek zorunda kaldım çünkü ayaklarım şişti. Bizim mücadelemiz hak mücadelesi benim kişisel bir mücadelem yok. Benim gelirim bana yetiyor zaten. Benim servetlere ihtiyacım da yok. Benim tek isteğim halkımın gönlünde bir taht kurmaktır başka bir şey değil. Herkes şunu söyleyebilmeli; 'evet bu genel başkan çalıştı, evet bu genel başkan emek harcadı.' Ben bunu istiyorum, başka bir şey istediğim yok. Bu ülkede dönüşümü sağlayacak olanlar bizleriz. Tarihi bir sorumluluk bizim sırtımızda. Önümüzde bir yerel seçimler var. Alacağız arkadaşlar daha Manisa'yı alacağız, daha Bursa'yı alacağız, daha Balıkesir'i alacağız, daha Denizli'yi alacağız. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Eğer biz Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gideceksek bizim kitabımızda umutsuzluk yoktur, bizim kitabımızda mücadele vardır, yürekli mücadele vardır, aslanlar gibi mücadele vardır. Bu mücadeleyi yapacağız biz."
ÖRSAN ÖYMEN: HAYIRSEVERLİK DEĞİLDİR SOL. SOL, DÜZENİ DEĞİŞTİRMEKTİR
CHP Kurultay Onur Üyesi Örsan Kunter Öymen konuşmasında şunları söyledi;
"GEÇMİŞİ DE ÖRNEK ALMAMIZ GEREKİYOR: Burada gerçekleri, olduğu gibi ortaya koymamız gerekiyor. Teşhisi doğru koymamız gerekiyor. Sayın Genel Başkanımız, ‘sırtından hançerlendiğini’ söyledi. 13 yıldır girilen tüm seçimler kaybedildi. 12 seçim kaybedildi. Hepsinde mi sırtından hançerlendi. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyanın hangi ülkesinde görülmüş 13 yılda 12 seçim kaybedilmiş. Bütün seçimler kaybedilmiş, buna rağmen Genel Başkanlık koltuğunda oturmak nasıl açıklanabilir?
İDDİAMIZI YÜKSELTMEMİZ LAZIM: CHP'nin oyu yüzde 22-26 bandı arasına sıkışmış kalmış. Önceki yönetimde de aynı sorun vardı, şu anda da aynı sorunu yaşıyoruz. Yüzde 48 değerli bir oydur fakat daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de adayların toplam oyu yine yüzde 48'di. Bizim geçmişi de örnek almamız gerekiyor. 1989 yılında Profesör Doktor Erdal İnönü'nün Genel Başkan olduğu dönemde, belediye seçimlerinde SHP, Türkiye çapında birinci parti oldu. Bizim bunu örnek almamız lazım. Sadece 2019'da seçimleri kazanmış olmamız göreceli bir başarı olabilir ama bunu bir zafer olarak ilan edemeyiz. Bizim iddiamızı yükseltmemiz lazım.
NE DEĞİŞECEK DE BİZ ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMİ KAZANACAĞIZ BİZİM BUNLARI DÜŞÜNMEMİZ GEREKİYOR: 14. yılda ne olacak, ne değişecek de biz önümüzdeki seçimi kazanacağız. Bunların üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Elbette sayın Genel Başkan'ımız büyük bir emek harcamıştır ama kendisine teşekkür ediyoruz. Kendisinin şahsı ile bir sorunumuz yok ama bizim burada gerçekçi bir siyaset yürütmemiz ve gerçek bir değişime yol açmamız gerekiyor. Bu değişimin de gerçek olması gerekiyor. Bu seçimlerin kaybedilmiş olmasının birçok nedeni var. Elbette AKP'nin baskıları da bu nedenlerden birisidir. Fakat, parti içi demokrasisinin olmaması, kararların oligarşik bir yapı tarafından alınması, birçok lojistik, stratejik, ideolojik hataya sebep olmuştur. 39 milletvekiline oyu yüzde 2-3'ü geçmeyen partilere hediye ettik; böyle bir şey olabilir mi?
GENEL MERKEZ ÖRGÜTÜN AĞASI DEĞİLDİR, GENEL MERKEZ ÖRGÜTÜN SÖZCÜSÜ OLMAK ZORUNDADIR: Şimdi AKP'nin dikta rejimini pekiştirmek için Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde bu milletvekilleri AKP ile iş birliği yaparsa bunun sorumlusu kim olacak? Bizim üyeleri parti içi demokrasi sürecine katmamız gerekiyor. Örgüte sahip çıkmamız gerekiyor. Genel Merkez örgütün ağası değildir, genel merkez örgütün sözcüsü olmak zorundadır. İlçelere, illere bizim kritik kararları danışmamız gerekiyor. Üyeleri etkin hale getirmemiz gerekiyor. Bu ancak parti içi eğitimle olabilir. Partinin organlarının çalıştırılmasıyla olabilir. Yüzde 5 bir genel merkez kontenjanı hariç ön seçimle olabilir. Birden fazla adaya imza verilebilmesiyle olabilir. Blok listenin olanaksız hale getirilip çarşaf listenin tek seçenek olması veya çarşaf liste ile seçime gidilmesinin kolaylaştırılması gerekiyor ki herkes aday olabilsin. Mahalle kongrelerinin gerçek kongre formatında yapılması gerekiyor.
GENEL BAŞKAN SOLU HAYIRSEVERLİK ZANNEDİYOR, SOL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEKTİR: İki genel seçim üst üste kaybeden birisinin bir daha Genel Başkan adayı olmaması gerekiyor. Az önce Genel Başkan nelerin değişeceğini anlattı, tüzük kurultayında; önemli şeyler var, reddetmiyoruz. Ama bunlarla ilgili kısımda ön seçim hariç bir şey duyamadık. Çarşaf liste konusu, parti içi eğitim, mahalle kongrelerinin demokratik hale getirilmesi çünkü tüm üyelerin oy kullanabildiği tek kongre mahalle kongreleri. Sayın Genel Başkan değişimcilerin 'sağ, sol nedir' bilmediğini söyledi. Kimi kastetti bilmedim. Bizi kastediyorsa, ben sayın Genel Başkana solun ne olduğunu anlatabilirim.
Sayın Genel Başkanın söylediği doğru değildir, parti sağa kaymıştır. Sol ekonomik politikalar, özelleştirme konusu, vergi politikaları, sendikalarla ilişkiler, eğitim, sağlık konusu... Genel Başkan, solu hayırseverlik zannediyor. Hayırseverlik değildir sol. Sol, düzeni değiştirmektir ve laiklik ilkesi yönetim tarafından ihmal edilmiştir. AKP, din devleti kuruyor ve biz buna karşı çıkamıyoruz. Biz bunu kabul etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik bir sosyal hukuk devletidir. Nazım Hikmet'in söylediği gibi, ‘güzel günlerimiz henüz görmediğimiz günlerdir.’ Bizim sevdamız Cumhuriyet Halk Partisi'dir ve Türkiye Cumhuriyeti'dir ve sevgili Kazım Koyuncu'nun söylediği gibi ‘sevdalık iyi bir şeydir ve ben daha yeni başlıyorum."
Yorum Yazın