CHP’li Erol’dan ‘siyasi partiler yasası değiştirilsin’ çağrısı: Özgürlükçü anayasa hazırlayacak vekiller olmalı!
Anayasa tartışmalarına ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, anayasanın değil siyasi partiler yasasının tartışılması gerektiğine vurgu yaptı. Erol açıklamasında, “Daha demokratik, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç var mı? İleriki süreçte tabii ki var. Ama bugünün tartışma konusu o değil. Bugün bence tartışma konusu özgürlükçü bir anayasaya hazırlayacak, özgür iradesiyle seçilmiş ve davranış cesaretini gösterecek milletvekillerinin varlığı. Bu da nasıl olur? Siyasi partilerin esasının değişikliği ve tercih sisteminin geri gelmesiyle olur” dedi.
- Ege Postası
- 14.10.2024 - 16:29
- Güncelleme: 14.10.2024 - 16:41
BERİVAN KAYA/EGEPOSTASI- CHP Elazığ Miletvekili Gürsel Erol, anayasa tartışmalarına, ekonomik krize ve CHP içinde yaşanan 'normalleşme' tartışmalarına yönelik açıklamalarda bulundu.
ANAYASAYI UYGULAMAYAN BİR İKTİDAR İLE KARŞI KARŞIYAYIZ!
Anayasa’nın ilk 4 maddesinin tartışılmaya açılamayacağını vurgulayan CHP’li Gürsel Erol açıklamasında, “Zaten anayasayı uygulamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Anayasa mahkemesinin kararlarını uygulamayan, anayasa hükümlerini, ilgili maddelerini yok sayan iktidarın bir anayasa değişikliği talebi aşması, hele bir de cumhuriyetin kurucu değerleri ve ülkenin varoluş temelini oluşturan dört maddenin tartışılmaya açılması asla ve asla doğru değildir. Bu hiçbir şartta ve koşulda kabul edilecek bir şey değildir” dedi.
MİLLETİN İRADESİ SANDIĞA YANSIMIYOR...
Siyasi partiler yasasının değişmesi gerektiğine dikkat çeken CHP’li Erol, “Bence Türkiye'de anayasayı tartışmak yerine biz siyasi partiler yasasını tartışmalıyız. Mevcut olan siyasi partiler yasasına göre halkın gerçek iradesi sandığa yansımıyor. Milletvekili adaylarının nasıl belirlendiği belli. Bu A partisi B partisi fark etmez. Seçim dönemi işte herkes çantasının bağlılığını toplar, Ankara'ya yerleşir. Genel merkezlerinde kulis yaparlar. Listeye girmenin mücadelesini verirler. Listeye girdikleri zaman seçilebilecek sıradaysa zaten garanti milletvekilidir. Bu milletin iradesinin sandığa yansıması değil” ifadelerine yer verdi.
VEKİLİ GENEL MERKEZ SEÇİNCE İLİŞKİLER ASKIYA ALINIYOR!
1991 yılında uygulanan tercih sistemini hatırlatan Erol, “Siyasi partiler o seçim bölgesindeki milletvekili tam sayısını iki katı kadar aday gösteriyordu. Seçmen sandık başına gidiyordu. Tercih ettiği milletvekilini kimin seçilmesini istiyorsa sıralama hiç önemli değil, onu tercih ediyordu. SHP'den de tercih sistemiyle gelen, daha sonra kabinede görev alan çok önemli isimler oldu. Mesela onlardan birisi Seyfi Oktay'dı. 1991 yılında Seyfi Oktay tercih sistemiyle milletvekili oldu. SHP-DHP hükümeti döneminde, koalisyon hükümeti döneminde de Adalet Bakanı oldu. Bugün hala Türkiye'de yargı reformu diye, yargı devrimi diye nitelendirilen ceza mahkemede usul kanunu da Seyfi Oktay döneminde çıkarıldı. Etkili siyasetçi istiyorsanız, mecliste, örgütüyle barışık, parti teşkilatıyla barışık, seçmeliyle barışık, seçmenine karşı sorumluluk hisseden bir milletvekili istiyorsanız, bunun tek yolu tercih sistemidir. Ama milletvekilini millet değil de gelen merkez seçince, doğal olarak milletle olan ilişkilerini askıya alıyor milletvekili. Kendisini seçen iradeyle siyaset yapıyor, ‘bir daha nasıl aday olurum’ arayışına giriyor. Bu da siyasetteki niteliği, yaptırımı, etki alanını, vatandaşla olan ilişkileri zayıflatıyor” diye konuştu.
ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA HAZIRLAYAN VEKİLLER OLMALI!
Türkiye'de bir anayasa değişikliğiyle ‘henüz’ ihtiyaç olmadığını vurgulayan CHP Elazığ Milletvekili Erol, “ Daha demokratik, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç var mı? İleriki süreçte tabii ki var. Ama bugünün tartışma konusu o değil. Bugün bence tartışma konusu özgürlükçü bir anayasaya hazırlayacak, özgür iradesiyle seçilmiş ve davranış cesaretini gösterecek milletvekillerinin varlığı. Bu da nasıl olur? Siyasi partilerin esasının değişikliği ve tercih sisteminin geri gelmesiyle olur” dedi.
AK PARTİ’NİN DEĞİL KEMAL DERVİŞ’İN BAŞARISIYDI...
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergi uygulamalarına yönelik ve Türkiye’de yaşanan kriz sarmalına yönelik açıklamalarda bulunan Erol, “ 1999 yılını hatırlayalım. Yine bir ekonomik kriz yaşanmıştı. Kemal Derviş’in adı önce Merkez Bankası Başkanı olarak geçti. Sonra Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak geldi. O geldiği dönemde kötü bir enkaz vardı. Devletin Merkez Bankası'ndaki rezervleri boşalmıştı. Bütçede inanılmaz sıkıntı vardı. Kemal Derviş geldi, bir ekonomik programla Türkiye'deki ekonomik sistemi krizi aşmanın yollarını ve yöntemini geliştirdi. Bu hükümet 2010 yılına kadar Kemal Derviş'in bu ekonomik politikalarıyla oynamayarak, değiştirmeyerek, o sistemi devam ettirdi. Aslında o dönemlerin başarısı AK Parti'nin başarısı değildi. O dönemin başarısı Kemal Derviş'in getirdiği politikalardı. Ama kamuoyunda Kemal Derviş nasıl algılandı? Sanki Amerika'nın görevlendirdiği, yönlendirdiği birisi, Amerika alacaklarını almak için garantör diye birisini gönderdi diye algılandı. Halbuki Derviş Amerika'ya 1 lira para göndermedi, yeni krediler buldu ve buradaki ekonomik krizin çözümüne inanılmaz katkı verdi” dedi.
VATANDAŞIN SIRTINA YÜKLENEMEZ!
Vergilerin ve tasarruf tedbirlerinin sadece vatandaşa yüklenmemesi gerektiğine dikkat çeken Erol, “Mehmet Şimşek'i de biraz farklı değerlendiriyorum. Bugün yaşanan ekonomik krizin nedeni Mehmet Şimşek'in politikalarından kaynaklı değil. AK Parti'nin yanlış ekonomik politikalarından kaynaklı. Mehmet Şimşek'in Maliye Bakanlığı döneminde bir ekonomik kriz yaşanmadı. Tam tersine yaşanan ekonomik krizi çözmek için getirildi. Doğal olarak bütçe boşalmış. Bütçede para yok, kaynak yok, Merkez Bankası'ndaki rezervleriniz düşmüş. Bazı tedbirler alınması lazım. Ama bu tedbirler yalnızca vatandaşın sırtına yüklenebilecek tedbirler olmamalı” ifadelerine yer verdi.
KAMUDA TASARRUF SADECE CHP’Lİ BELEDİYELERE OLMAMALI!
Kamuda tasarrufa dikkat çeken CHP’li Gürsel Erol, “Kamudaki tasarruf yalnızca CHP'li belediyelerin demirbaş alımı, kamu personeli tasarrufu şekilde de algılanmalı. Ülkenin yatırımlara ihtiyaç duymadığı projelerin hepsi askıya alımlarıdır. Düşünün işte siz bir taraftan ekonomide kriz var diyorsunuz. Bu getireceğiniz tasarrufların toplam devlete maliyeti 150-200 milyar diye konuşulurken bugün yalnızca bizim Suriyelilere harcadığımız bu 15 yıl içerisinde 100 milyar doların üstünde bir para harcandı” dedi.
UFAK TEFEK TASARRUFLARLA ÇÖZÜLMEZ
Yanlış ekonomi politikalarına dikkat çeken Erol, “Bugün aslında ülkede yaşanan ekonomi krizinin temelinde yanlış dış politika, yanlış ekonomik planlama, kur mevduat ekonomiye inanılmaz yük geçirdi. Bunların hepsinin devlete bir maliyeti var. Suriye politikası bu şekilde gelişmemiş olsaydı, biz bütçemizden 100 milyar dolar harcamamış olacaktık. Kasamızda 100 milyar dolar olsaydı bugün yaşanan bu kriz yaşanmayacak. Kur korunmalı mevduata dünya kadar para verildi, faize dünya kadar para verildi. Hem yurt içinde uyguladığı politikalardan kaynaklı hem de dış politikalarından kaynaklı ülke ekonomisine getirdiği çok anlamsız borçlanma yükleri oldu. Kredi kartlarından faiz alarak, ufak tefek tasarruflarla çözülecek şeyler değil. Büyük iş adamlarının şirketlerin vergilerinin affedilmesi doğru değil. Ekonomi kaynakları doğru kullanılması gerekiyor. Devletin kaynakları doğru kullanıldığı zaman ve doğru bir siyaset izlediğiniz zaman bu ülkenin kaynakları var. Ama bu şu andaki uygulamalar yalnızca can suyu veriyor, sorunun köklü çözümünü geliştirecek ekonomik politikalar değil. Geldiğimiz noktada devletin ve hükümetin geçmişte uyguladığı bütün yanlış politikaların sonucu bugün çözülemez hale gelen bir ekonomik krizle bu ülke karşı karşıya ve çözümü de çok kolay değil bu mantıkla zihniyetle” ifadelerine yer verdi.
NORMAL DAVRANMAYAN İKTİDAR!
CHP içerisinde başlayan ‘normalleşme’ tartışmasına yönelik açıklamalarda bulunan CHP’li Erol, “Doğal olarak her genel başkanın kendine göre bir siyaset kurgusu var. CHP kültüründe, geleneğinde de var. Bülent Ecevit ilk genel başkan olduğunda ‘ortanın solu’ diye çıktı ve yeni bir siyaset ideolojik tanımlama getirdi. Arkasından Deniz Baykal genel başkan oldu. Deniz Baykal'ın genel başkanına bu sefer ‘Anadolu söylemi’ diye bir söylem geliştirdi. Onun üzerine bir ideolojik söylem oturttu. Kemal Bey genel başkan oldu ve ‘helalleşme’ söylemi geliştirerek yeni bir politik anlayış geliştirdi. Doğal olarak Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel de bu süreçten ‘normalleşme’ adı altında bir siyasi söylem geliştirdi. Siyasette olması gereken söylemlerden birisi. Ben buna karşı değilim. Ama normalleşmeyi şöyle algılanmak lazım. Anormal bir süreci geliştiren normalleşir. Sen zaten normalsin. Muhalefet zaten normal. Normal davranmayan iktidar ve iktidarın normalleşmesini beklersin. Muhalefetin değil. İktidar normalleştikçe senden ona uygun bir siyaset izlersin. Ama bu bir siyasi tercih meselesidir. Ama sonuçta genel başkanın bu söylemleri kamuoyunda karşılık gördü. Parti içinde bunu aleyhinde değerlendiren arkadaşlarımız da var. Bunun sonuçlarını değerlendirmek lazım. Normalleşme süreci Cumhuriyet Halk Partisi'ne ne getirdi, ne götürdü? Bu normalleşme sürecinin toplum adına, ülke adına bir faydası var mı? Bunun biraz daha zaman vermek lazım. Bu zaman çerçevesinde bunu değerlendirmek lazım” dedi.
Yorum Yazın