CHP’li Özel: Biz öndeyiz, 55’e 45…
CHP Genel Başkan adayı Özgür Özel, "CHP milletvekili grubunda yüzde 55'e 45; biz öndeyiz. Milletvekili grubunda çoğunluk değişimden yana. Bir rakam vermeyeceğim. Tahminlerin üzerinde çok bir destek alacağız, kurultayı kazanacağız" dedi.
- Ege Postası
- 19.10.2023 - 16:41
- Güncelleme: 19.10.2023 - 22:39
CHP Grup Başkanı ve Genel Başkan adayı Özgür Özel, “Beklenenin çok üstünde imza alacağımız ve tahminlerin çok üzerinde bir destek alacağımızı görüyoruz. Kurultayı kazanacağız. Kaybedenin olmadığı, kimsenin rencide edilmediği, dostluk ve barış ortamında bir kurultay geçmesi için de üzerimize düşen her şeyi yapacağız” dedi.
CHP Grup Başkanı Özgür Özel, bugün Ankara’da, basın mensuplarıyla bir araya geldi. Özel’e; CHP PM üyesi Selin Sayek Böke, PM üyesi Pınar Uzun, Yüksek Disiplin Kurulu üyesi Gülşah Deniz Atalar, Edirne Milletvekili Baran Yazgan ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel eşlik etti. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özel’in değerlendirmeleri şöyle:
“ERDOĞAN'IN, SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN MISIR'I ADRES GÖSTERİYOR OLMASI, TÜRKİYE'NİN NASIL MEVZİ VE GÜVEN KAYBETTİĞİ, NASIL İLİŞKİLERİ AŞINDIRDIĞINI BİR KEZ DAHA ORTAYA KOYUYOR”
“Tabii çok daha keyifli bir ortamda bir sohbet gerçekleştirmeyi isterdik. Ancak İsrail'in Gazze'deki hastaneye yönelen saldırısı, 500’ü aşkın kişinin yaşamını yitirmesi, 17 Ekim gecesinden beri hepimizi yasa boğdu. Üç günlük yas ilanını, bu anlamda doğru buluyoruz. TBMM’de yayınlanan ortak bildiriyi önemsiyoruz, kıymetli buluyoruz. Tabii 17 Ekim gecesine gelene kadar çatışmaları başlatanın Hamas terörü ve hedef gözetmeksizin sivillere yönelik roketli saldırıları olduğunu, hem Hamas'ın terörünü ancak buna karşı da yine sivil ölümlerine sebebiyet veren İsrail'in buna karşı yapmış olduğu devlet terörünü de birlikte kınıyoruz. Sivillerin ölümlerine hem Türkiye'den hem dünyadan yeterince ses çıkmadığını ve uluslararası örgütlerin bu konuda gerekli reaksiyonu, gerekli sertlikte göstermediğini değerlendiriyoruz. Filistin meselesinde, Türkiye solunun ve CHP’nin tarihsel ve net tutumu vardır. Gerek Arafat ile Ecevit arasındaki dostluk ve ne zaman İsrail-Filistin arasında bir diplomatik arabuluculuğa ihtiyaç duyulsa ilk akla gelen ülke, Türkiye'dir. Ecevit'in ortaya koymuş olduğu etkin dış politik yönelimden dolayı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde, sorunun çözümü için Mısır'ı adres gösteriyor olması, aslında bu konuda Türkiye'nin nasıl mevzi ve güven kaybettiğini, nasıl ilişkileri aşındırdığını bir kez daha ortaya koyuyor. 100’üncü yılını bu sene kutlamış bir siyasi parti olarak Avrupa'da ve dünyadaki siyasi akrabalarımıza bu sorunun çözümünde daha aktif rol oynama çağrısında bulunuyoruz.
“CHP’NİN; SOL, SOSYAL DEMOKRAT, SOSYALİST PARTİLERİN BU MESELEYE YAKLAŞIMLARI NOKTASINDA DAHA AKTİF BİR DIŞ POLİTİK ROL OYNAMASI GEREKTİĞİNİ NOT ETMEK İSTİYORUZ”
Şüphesiz CHP, dünyada gerek iktidarda olsunlar gerek ülkelerinde etkin muhalif çizgide olsunlar; sol, sosyal demokrat, sosyalist partilerin bu meseleye yaklaşımları noktasında daha aktif bir dış politik rol oynaması gerektiğini de önemsiyoruz ve bunu not etmek istiyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten miras dış politikayı, ‘monşerler diplomasisi’ olarak elinin tersiyle iten ve şirket yönetir gibi ülke yöneteceğini söyleyen, bir dönem sorun yaşamadık hiçbir komşusu kalmayan ve onun sancılarını her anlamda halen daha çeken, ‘değerli yalnızlık’ diye dünya diplomasi literatürüne geçebilecek kadar bir acziyeti, bir başarı hikayesi olarak anlatmaya çalışan ve bugün gelinen noktada İsrail-Filistin meselesini Mısır'a havale etmeye çalışan Türkiye dış politikasını bu anlamda da eleştirdiğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. Bundan sonra ne Filistin'den ne İsrail'den ne dünyanın herhangi bir yerinden bilhassa bebeklerin, sivillerin, hastaların öldüğü ya da hastanelerin elektriklerinin kesildiği, bir şehrin suyunun kesildiği ve en temel yaşam haklarına saldırıldığı görüntülerin bu çağda, bugünlerde tekrarlanmaması gerekiyor. Bu konudaki üzüntülerimizi, kaygılarımızı bir kez daha tekrar etmek istiyorum.
“2 HAFTA SONRA CHP, KENDİSİNİN VE CUMHURİYET’İN 100. YILINDA PARTİYİ HANGİ KADROLARIN YÖNETECEĞİNE VE NASIL YÖNETECEĞİNE KARAR VERMİŞ OLACAK”
Bugünkü birlikteliğimiz, şüphesiz içinde bulunduğumuz kurultay sürecine yönelik. 14 Mayıs ve 28 Mayıs tarihlerinde yaşadığımız büyük üzüntü, büyük travma; bunun arkasından sizlerin en yakından takip ettiğiniz gibi partimiz içinde bu konuda bir öz eleştiri, gerçek anlamda CHP’yi bir daha kaybetmeyecek, bir daha muhalefette kalmayacak bir çizgiye çekebilmek için gerçek bir değişim ve dönüşümü isteyen, savunan bizlerle; seçim sonuçlarını bir kayıp olarak nitelendirmeyen, ‘kazanamadık ama kaybetmedik’ diye ifade eden, süreci bu şekilde sürdürmek isteyen, önümüzdeki yerel seçimleri kıymetlendiren ve bu yerel seçimlerden önce partide bir değişiklik olmaması gerektiğini savunan arkadaşlarımızla haziran ayının ortasından beri ortaya koyduğumuz ayrışma, bu konudaki farklı düşündüğümüz için yaşadığımız ayrışma 15 Eylül günü, birlikte olduğumuz çok sayıda arkadaşımızla birlikte hem ‘Değişimin Yüzyılı Yüzyılın Değişimi’ olarak isimlendirdiğimiz tutum belgemizi açıkladığımız, hem de CHP Genel Başkanlığına adaylığımızı açıkladığımız bir sürece gelmiştir. Üzerinden 1 aydan biraz fazla bir süre geçti. Ve 2 hafta sonra kurultay haftasında olacağız ve birkaç gün sonra CHP, kendi ve cumhuriyetin 100. yılında partiyi hangi kadroların yöneteceğine ve nasıl yöneteceğine karar vermiş olacak.
“YOLA ÇIKTIĞIMIZDA BUGÜNLERE GELECEĞİMİZİ VE BÖYLE BİR HAVAYI BU KADAR ERKEN YAKALAYACAĞIMIZI BİZ DE TAHMİN ETMİYORDUK”
Bu 1 aylık sürede ne yaptık? 15 Eylül günü tutum belgemizi, adaylığımızı açıkladıktan sonra; 16 Eylül günü, ilk kongremiz olan İzmir Kongresi'ne gittik. İzmir kongresi, heyecanlı bir kongreydi. Salonun dışı inanılmaz bir coşku yaşıyordu, ‘değişim’ diye inliyordu. Salonun içinde ise başka bir hava estirilmeye çalışılıyordu. Sözlerimizin sloganlarla kesilmeye çalıştığı ve ne diyeceğimizin duyulmasından biraz endişe edilen bir hava vardı. Ama o kongre bir nazar boncuğu gibi orada kaldı. Çünkü orada yaşananlar, parti kamuoyunda inanılmaz bir tepkiye dönüştü. Aslında çok da fazla bir şey yoktu. Sadece kürsünün iki yanında 40 kişi, kendi sesimizi duyamayacak bir hale getirmeye çalışıyordu bizi. Ama orada yapılan, parti kamuoyundan öyle bir tepki aldı ki Türkiye'de bırakın bir daha böyle bir şeye yeltenmeyi, herkes İzmir kongresini resmen telafi etmeye çalışır bir sahiplenme içindeydi. Ardından Konya'da, Karaman'da, Mersin'de, Diyarbakır'da, Adana'da, Antalya'da, Kocaeli’de, Düzce’de, Kastamonu'da ve diğer illerde değişim konusunda hem tribünlerin hem o il delegelerinin inanılmaz desteklerini gördük. Neredeyse ayakta alkışlanarak uğurlanmadığımız hiçbir salon olmadı. Ve büyük bir rüzgâra dönüştü bu. Yola çıktığımızda bugünlere geleceğimizi ve böyle bir havayı bu kadar erken yakalayacağımızı biz de tahmin etmiyorduk. Ardından gidemediğimiz kongrelerin il başkanlarına hayırlı olsun ziyareti ve delegasyonlarıyla temas kurmak üzere her kurultayın olmazsa olmaz fazına geçtik. Ve yaptığımız ilk ziyaret, Yozgat'aydı.
“BUNDAN 2 AY ÖNCE, ‘DEĞİŞİMCİLER İMZA TOPLAYAMAZ’ DİYORLARDI. AYNI KİŞİLER ŞİMDİ, ‘FARK AZ OLUR AMA KEMAL BEY KAZANIR’ DİYORLAR”
Ardından Tokat'a gittik, Amasya'ya gittik ve oralarda gördüğümüz ilgi gerçekten inanılmazdı. Eskişehir'le birlikte ise sosyal medyadan gidişimizi paylaştığımızda 1500 kişiyi kapının önünde bulduk. Bilecik'te, il başkanımız, ‘10 yıldır bu sokak, bu kadar büyük bir heyecan yaşamıyor’ dedi. Hatırlarsınız Bursa kongresinin sonucu nasıl servis edilmişti basına. Bursa'da gördüğümüz ilgi, delegeden aldığımız destek, üyelerin il binasında ortaya koydukları coşku, misafirperverlik; gerçekten artık değişimin CHP’nin tüm üyelerinin sahiplendiği ve değişime ihtiyacın, statükonun devamı ve bundan önceki başarısızlıkların devamını savunmak olarak algılandığı ve üyelerimiz tarafından kabul görmeyen ve eleştirilen bir şekle dönüştü. Biz gördüğümüz bu destekten, ulaştığımız bu noktadan oldukça memnunuz.
İşin matematiğine çok girmeyeceğim. Matematik elbette kıymetli ama o sayım işini kurultay salonundaki tasnif komisyonuna bırakacağız. Ama bir gerçek var: Bundan 2 ay önce adaylığımız söz konusu olup tutum belgesi için bu genç kadromuzla çalışmaya başladığımızda, ‘Değişimciler imza toplayamaz’ diyorlardı. Sonra devamında, ‘100 imza alırlar, 200 oy alırlar’ dediler. Aynı kişiler şimdi, ‘Fark az olur ama Kemal Bey kazanır’ diyorlar.
“DEĞİŞİM EKİBİNDE, GEÇMİŞTE GÖREV ALMIŞ ARKADAŞLARIMIZIN BİZİM EKİBİMİZE DESTEK VERDİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ ANCAK KENDİLERİ, KENDİ TALEPLERİYLE YÖNETİM KADROLARINDA YER ALMAYACAKLAR”
Bugün geldiğimiz noktada, geçmişte iddiasız, sonra sürpriz, sonra ortak, şimdi belki de favori olarak nitelendirildiğimiz bir sürece gelmiş durumdayız. Sürecin evrildiği yerden memnunuz. Ama bu süreci, birilerinin istediği gibi ne kurultayı ne bundan sonraki kısmı; bir gerginlik, bir kavga ve geçmişte kötü örnekleri olduğu gibi çok sert söylemlerin yaşandığı bir şekilde sürdürmedik. Bundan sonra da sürdürmeyeceğiz. Çünkü bu parti 6 Kasım günü bize lazım. Bu partideki herkes lazım. Bu partide 6 Kasım günü kaybedeceğimiz bir kişi yok. O yüzden 6 Kasım gününe geldiğimizde, bizim bu partiyi ayağa kaldırmak, bu örgütü motive etmek ve önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak gibi bir hedefimiz var. CHP’nin PM listelerine baktığımızda milletvekillerimizi, mevcut PM’den, çeşitli kurullardan, tanıdığınız, genç, dinamik arkadaşlarımızı göreceksiniz, örgütümüz kendisini görecek. Bundan sonra CHP; siyaset yapış biçimiyle, kadrolarıyla ve genel başkanıyla; ‘Gerçekten bu parti değişti ve bu ekip, başaracak’ dedirtecek bir ekiple 6 Kasım günü Türkiye'nin huzurunda olmayı düşünüyoruz.
Şüphesiz hem bizim hem Sayın Genel Başkanımızın destekçileri arasında, uzun süredir partimizde milletvekilliği yapan, tecrübeli, ‘yıpranmış yüzler’ diye de söylenen arkadaşlar var. Her iki tarafta da var. Bir siyasi partinin, siyasi atmosfere oksijen saçabilmesi için bir orman gibi olması lazım. Yeni fidelerin, genç ağaçların, genç bir ormanın ama elbette ki tecrübeli çınarların da olması lazım. Topyekûn yepyeni ağaçların olduğu bir yere orman demiyoruz. Oraya fidanlık diyoruz.
Ama bu süreçte hem genel merkezde hem buradaki geçmiş dönemlerde görev almış arkadaşlarımızın varlığı kesindir. Arada bir fark var. Genel Merkez’deki arkadaşlarımız, ‘Genel başkanımız devam edecek, biz de devam edeceğiz’ diyorlar. Bizim taraftaki arkadaşlarımız ise ‘Değişim bizden başlamalı. Biz bundan sonra destek veririz ancak yönetim kadrolarında olmayız’ diyorlar. O yüzden değişim ekibinde, geçmişte görev almış arkadaşlarımızın bizim ekibimize destek verdiğini göreceksiniz, oy verdiklerini göreceksiniz ancak kendileri, kendi talepleriyle yönetim kadrolarında yer almayacaklar. Sayın Genel Başkanın ekibindeki ‘çok yıllık’, 25 milletvekilinden yaklaşık 7-8 tane arkadaşımız bizimle beraberken önemli kısımda arkadaşımızın da mevcut Genel Merkez’de pozisyon aldıklarını takip ediyorsunuz.”
“AK PARTİ, TÜRKİYE'Yİ ANAYASASIZLAŞTIRIYORKEN BİZ CHP'Yİ NASIL TÜZÜKSÜZLEŞTİRİRİZ?”
CHP Parti Meclisi’nin, örgütü temsil etmesi gerekiyor. Coğrafi dağılıma son derece önem veriyoruz. Mesleki dağılıma son derece önem veriyoruz. Biz Parti Meclisi’nin 100 kişiden oluşmasını, her ile bir temsil imkânı verilmesini, mesleki dağılımın olmasını ve kadın temsilinin eşit temsil noktasında olması son derece önemsiyorduk.
Genel Merkezimiz tüzük değişikliğini bir kez daha ertelemekten bahsediyor. Biz bunu delegeye yapılacak büyük bir haksızlık olarak görüyoruz. Çünkü aylardır Genel Merkezimiz diyor ki, ‘Genel Başkan, muhteşem bir tüzük değişikliği açıklayacak. Türkiye'de gündem değişecek. Siyasetin akışı değişecek.’ Herkes de bekliyordu. Geçtiğimiz günlerde de Sayın Genel Başkanımız bu konuda belli maddeleri sıraladı. İçinde, itiraz ettiğimiz iki madde dışında, hepsi bizim değişiklik önerilerimizde var. Tabii biz, ‘kopya çektiler’ falan diyemeyiz. Bugünden kongre kazanılmış ve yapılacak olan kurultayı önemsiz, sonucu belli gibi göstermeyi kendime değil ama delegelere nezaketsizlik olarak nitelendiririm. CHP’yi bir yeniden kurallar ve kurullar partisi haline getirmek lazım. AK Parti Türkiye'yi anayasasızlaştırıyorken biz CHP'yi nasıl tüzüksüzleştiririz? Genel başkanların kapı önüne insan koyma yetkisi yok.
Bir diğer tarafta, güçlü genel sekreterlik vurgusu… Genel sekreterliği güçsüzleştiren biz değiliz. Güçlü genel sekreterlik varken tüzüğün genel sekreteri işlevsizleştiren değişikliğini uygulamak üzere harekete geçildi ve o süreçte Sayın Genel Başkan, genel başkandı ve biz CHP’nin güçlü bir genel sekreteri olmasını hep savunmuştuk, savunmaya devam ediyoruz. Bunun dışında, seçimlerde oy düşüren örgütlerin otomatikman görevden alınmasına ilişkin yaklaşımın başarısızlığa bir tahammülsüzlük olarak görüyorsak, ki başarısızlığa tahammül edecek halde değiliz.
“CHP’NİN MYK'SINA BAKTIĞINIZDA, BİR GÖLGE KABİNE GÖRECEKSİNİZ”
Bizim en temel tespitlerimizden bir tanesi kayıt dışı siyasetken yukarıda Rusya-Ukrayna savaşı var, aşağıda Kıbrıs meselesi, doğuda Azerbaycan-Ermenistan ve Yunanistan ile onca sorun... Dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcılığı yok. Tahıl Koridorunu bütün dünya konuşuyor, tarımdan sorumlu genel başkan yardımcılığı yok. Algı operasyonlarının en çok konuşulduğu süreçte, basından sorumlu genel başkan yardımcımız yoktu. Şimdi de kurultaya gidiyoruz 100’üncü yılda, örgütten sorumlu genel başkan yardımcısı yok. Bu koltukların yanına bir hukuk ve seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı ve genel sekreter koyun, partiyi yönetirsiniz zaten. Yani parti danışmanlarla yönetiliyor. Bu boşluk alanlarına hem parti içinden hem de sosyal demokrat çizgide partimize uyumlu bilgide olan dışarıdan yaptığımız son derece etkin katılımları göreceksiniz. Örneğin dış politikada çok bilindik, çok saygın, yetkin bir dış politikacının kadromuzda olduğunu göreceksiniz. Sayın Selin Sayek Böke'in koordine ettiği, tüm yönleriyle, ekonomi yönetiminin her alanında planlama alanında çok yetkin ekonomistlerden oluşan bir takımı göreceksiniz. Bizim bundan sonraki süreçte yönettiğimiz CHP’nin MYK'sına baktığınızda, bir gölge kabine göreceksiniz. Yani ülkeyi yönetenlerin iktidar alanlarında olup da bizim muhalefet alanında boş bıraktığımız bir yandan görmeyeceksiniz. Örneğin ulusal güvenlik, milli savunma politikaları, savunma sanayi konusunda CHP’nin söz söylemeyen ya da o konuda yetkili bir temsilcisinin olmadığı bir CHP görmeyeceksiniz.
“VATANDAŞIN SEÇİLDİĞİ GÜNDEN DAHA AZ DESTEK VERDİĞİ, BAŞARISIZ BULDUĞU BİR BELEDİYE BAŞKANI, DEĞİŞİMİN EN İLERİ NEFERİ OLSA YENİDEN GÖREVLENDİRİLMEYECEK”
Sayın Genel Başkanımız, belli belediye başkanlıklarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Sonuçta Mansur Yavaş'ın, Ekrem İmamoğlu'nun ya da Aydın Büyükşehir Belediye Başkanımızın adaylıklarının ilanına itiraz edecek durumda değiliz. Çünkü genel olarak mutlak bir kamuoyu memnuniyeti olduğunu anketlerle de hepimiz tarafından görüldüğü noktadayız. Ancak elbette ki seçilmemiş bir kurulun yetkilerini kullanacağımı söylememi benden beklemeyin. Belediye başkanlarının hangi yöntemle belirleneceği ve kimlerin görevlendirileceği konusuyla ilgili seçim 5 Kasım günü Parti Meclisi seçimiyle ortaya çıkacak. Ama temel kriter olarak mutlak vatandaş memnuniyeti. Eğer bir belediye başkanımızdan vatandaş memnunsa o belediye başkanımızın atanma kriteri budur. Bunun dışında, değişimci midir değil midir, Genel Merkeze imza vermiş midir, bizim arkamızda durmuştur, böyle bir kriter yok. Seçildiği günden daha çok beğeniliyor olması en temel kriter. Vatandaşın seçildiği günden daha az destek verdiği, başarısız bulduğu bir belediye başkanı, değişimin en ileri neferi olsa yeniden görevlendirilmeyecek. Dün, 2 buçuk saat kadar konunun uzmanlarıyla, yerel yönetimler stratejimiz üzerinde bir çalışmada bulunduk. Yeniden adayların hangi kriterlere göre belirleneceğinden CHP’nin yerel yönetim seçiminin kampanyasında hangi kriterleri uygulayacağına kadar, yani 2019’un doğruları 2023 seçiminin getirdiği dezavantajlar, bunun 2024’te nasıl bertaraf edilebileceği ve 2024 seçiminin stratejisini konuştuğumuz bir toplantıydı.”
“GENEL BAŞKANIN KADROLARIN DEĞİŞMESİ, O PROTOKOLE İMZA ATAN KİŞİNİN DEĞİŞMESİ, MÜZAKERELERİ YÜRÜTECEK KİŞİNİN VE HEYETİN DEĞİŞMESİ; İTTİFAK İÇİN YENİ BİR ALAN AÇAR”
CHP’nin ittifak kapasitesinde bir aşınma olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunu iki tarafa ayıracak olursak, bir; daha önceki ittifak ortaklarıyla yeniden ittifak yapma kapasitesinde bir aşınma var. İki; kendiliğinden oluşan bir toplumsal ittifakın oluşmasıyla ilgili yaşanılan bir güven sorunu var. Bu ikinci kısımla ilgili şunu söylüyorum. Birinci turda, Doğu-Güneydoğu'da, özellikle Kürt seçmenin ve büyük şehirlerdeki Kürt seçmenin ikinci turda seçime katılım oranında yüzde 3-4 gibi bir düşüş kaydedilmişti. Bunu hepimiz imzalanan protokolde, özellikle kayyum maddesinin, CHP’nin o güne kadarki temel yaklaşımına tezat bir madde olmasının seçmende bir rahatsızlık oluşturduğu açıktır. Bunun devamında daha sonra ve maalesef hepimiz eş zamanlı olarak bir gizli protokolden haberdar olduk. Bunun Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermiş o günkü YSP seçmeni, bugünkü HEDEP seçmeninde bir ciddi travma yarattığı açık. Bu yüzden ittifak potansiyelimizde iki taraflı bir aşınma, yıpranma, gerileme var. Elbette ki CHP gibi genel başkan değişikliğinin çok önemli bir paradigma değişikliği yarattığı bir partide, genel başkanın kadroların değişmesi, o protokole imza atan kişinin değişmesi, müzakereleri yürütecek kişinin ve heyetin değişmesi; ittifak için yeni bir alan açar. Bir beyaz sayfa açar. Yeniden el sıkışma, yeniden müzakere imkanını yaratır. Biz bu imkânı sonuna kadar zorlayacağız.
“DEĞİŞİM GERÇEKLEŞTİKTEN SONRA, 6 KASIM GÜNÜNDEN İTİBAREN TÜM İTTİFAK OLANAKLARI ZORLAMAYA DA HAZIRIZ”
Ben, tüm ittifak ortaklarımızla geçmişteki süreçlerde hem İYİ Parti hem ittifak ortaklarımızla her ne kadar CHP’nin hakkı olan 39 milletvekilinin verilmesi içimizi sızlatsa da hem sahada hem Meclis’e geldiklerinde kurduğumuz ilişkiler son derece karşılıklı nezakete dayalı ilişkiler. Biz yeniden CHP’nin geçmiş ittifak ortaklarıyla müzakere edebileceği bir süreci başlatabileceğimize inanıyoruz. Bir değişimin heyecan yaratabileceğini ve toplumsal ittifak potansiyelinin de inşasına katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Diğer yandan ben bunları düşünüyorum ama ittifak ortaklarımız CHP’de değişim oldu diye bizle ittifaka mecbur değil. Ya tercih etmezlerse? Onun için de değişim büyük bir olanak sağlıyor. Çünkü görülüyor ki CHP’de bir lider ve kadro değişimi olursa CHP, istediği heyecanı yeniden yakalayacak. Değişim gerçekleştikten sonra 6 Kasım gününden itibaren tüm ittifak olanakları zorlamaya da hazırız. İttifak yapamadığımız yerlerde, ittifaksız ama çok iddialı bir kampanya yürütmeye de hazır.
“GENEL BAŞKANI ADAY YAPMAK İÇİN İMZA TOPLANMASI, GELENEKLERDE DE YOK. CHP’NİN BİR İÇ REKABETİN GENEL KURUL SALONUNA TAŞINMASI KADAR BÖYLE ÜSLUPSUZ, RENCİDE EDECEK VE HEPİMİZİ RAHATSIZ EDECEK BİR DURUM OLAMAZ”
“(Kaç delegenin desteği var?) Milletvekili grubumuzdan imza toplanması konusu, partinin geleneklerinde şöyledir: Türkiye'de bütün imzalar toplanır. Daha sonra milletvekili grubundan imza vermek isteyen arkadaşlar açısından örneğin Genel Başkanın özel kalemine bir imza föyü konulur, isteyen gider orada imza atar. Bu parti, bunu senelerdir böyle yaptı ve bu son derece demokratik ve son derece nazik bir durumdur. Genel Başkanımız sonradan haberdar olmadığını ve rahatsız olduğunu ifade etmiş, Ali Mahir Başarır Grup Başkanvekilimizin bana aktardığı. Birkaç arkadaşımız, ellerinde imza föyü, Genel Kurul’da milletvekili arkadaşlarımıza, ‘şuraya biz imza alayım...’ Genel Başkanı, aday yapmak için imza toplanması, geleneklerde de yok. CHP’nin bir iç rekabetinin Genel Kurul salonuna taşınması kadar böyle üslupsuz, rencide edecek ve hepimizi rahatsız edecek bir durum olamaz. Orada görev alan arkadaşların hırslarına yenik düşmesine veriyoruz bunu. ‘Yüz imza toplayamazlar’ dedikleri kişilerin 500 sınırını aştığını gördüklerinde veya kongreyi biz aldık diye ilan ettikleri illerden bize tam destek gelmeye başladığında yakışmayan bir hırçınlık görüyoruz. İmza vermeyen 39 ismi gördünüz, dikkatle bakın. Ben imza vermiş görünüyorum. Sezgin Tanrıkulu vermiş gözüküyor. Sezgin Bey aradı, ‘Ben imza vermedim. İmza verecek olursam değişime veririm. Benden kimse istemedi. Beni Kemal Bey’e imza vermiş göstermişler. Hatta ben Kemal Bey'e çıktım. Bunu eleştirdim’ dedi. Dün birlikte oturduğumuz Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, Süreyya Öneş, ‘Biz imza vermedik’ dediler.
“İLLA MERAK EDİYORLARSA SÖYLEYELİM: MİLLETVEKİLİ GRUBUNDA YÜZDE 55’E 45 BİZ ÖNDEYİZ”
Şöyle bir şey yapılmaya çalışılıyor: ‘Sahada, illerde kötü ama milletvekili grubunda 40’a 90 öndeyiz.’ İlla merak ediyorlarsa söyleyelim: Milletvekili grubunda yüzde 55’e 45 biz öndeyiz. Bu sağır sultanın bildiği bir şey, grupta değişim bir adım önde. Biz grubu kesinlikle bu işin tamamen dışında tutuyoruz. Çünkü bu grup 6 Kasım günü bir ve bütün olmalı. 7 Kasım günü birlikte mücadele edeceğiz. Yani bu kadar büyük bir hata, Genel Başkan’a da iyilik değildir. Görüntü Genel Başkan’ın ekibinde bir kurmay aklının kalmadığını ve aklına eseni yaptığını gösteriyor. Yani ben duydum, duyduğum anda inanamadım. Böyle bir şey yok dedim. Başladığımıza göre beklentiler, 5-6 kat arttı. Her yerden beklenmedik destekler geliyor. O yüzden ben bir rakam vermeyeceğim. Beklenenin çok üstünde imza alacağımız ve tahminlerin çok üzerinde bir destek alacağımızı görüyoruz. Kurultayı kazanacağız. Kaybedeni olmadığı, kimsenin rencide edilmediği, dostluk ve barış ortamında bir kurultay geçmesi için de üzerimize düşen her şeyi yapacağız.
“CUMHURİYETİN, PARTİNİN 100. YILINDA, GERİ DÖNÜŞ İSTEYEN HERKESİ PARTİYE KABUL ETMEK KÖTÜ BİR FİKİR DEĞİL”
Cumhuriyetin ve partinin 100. yılı. Cumhuriyetin 25’inci yılında, 50’inci yılında ülke genelinde bile genel aflar olmuştu. Cumhuriyetin 100’üncü yılında, partinin 100’üncü yılında partinin kapılarını açmak ve geri dönüş isteyen herkesi partiye kabul etmek kötü bir fikir değil. Seçilmemiş Parti Meclisi’nin yetkisini, genel başkanının ya da adayının kullanmasını asla doğru bulmam. Çünkü partiye geri dönüş, hem Parti Meclisi’nin yetkisindedir hem de Parti Meclisi bu kararı verirken partinin yüksek faydasını gözetmek durumundadır. Örneğin Sayın İnce'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki durumu, adaylıktan çekildiği süreçteki yaklaşımı, ikinci tur gelirken kendisinden beklenen bir açıklama veya o sürede Sayın İnce'nin ortaya koyduğu yaklaşım, tutum, bunun Parti Meclisi tarafından enine boyuna irdelenmesi gerekir. Bugünden o karara istikamet vermeyi doğru bulmam. Kişiler fikrim ben, küçülmekten değil, büyümekten yanayım. Ben sosyal demokratların hep bir arada olmasından yanayım.
“CHP'NİN 100. YILINDA SOSYALİST ENTERNASYONAL, ANKARA'DA TOPLANMALIYDI. PARTİ 100. YILINI NASIL KUTLADI, GÖRDÜNÜZ. PUL, PARA VE IŞIK GÖSTERİSİ”
Başlardım. Çünkü CHP’de bir değişim ihtiyacı, benim duyduğum, tespit ettiğim veya talep ettiğim bir ihtiyaç değil. Tabanda ve halkta olduğunu tespit ettiğimiz bir ihtiyaç. Yani bu bizim talebimiz değil, tespitimiz. Bunu sadece ben değil, sokağa çıkan ve vatandaşla sohbet eden herkes görüyor. Türkiye'nin dört bir yanına gidiyoruz. Bir günde 4 şehre gidiyoruz. Her yerde, ‘Değişim olmazsa işimiz zor’ sözünü duyuyoruz. O yüzden değişim bizim talebimiz değil, bizim sadece seslendirdiğimiz bir tespitimiz. Örgütümüz bunu istiyor. Eleştirilere gelince, kapalı kapılar ardında, MYK'da, sözümüzün söyleyebildiğimiz her yerde, geçmişte ne çok itiraz ettiğimiz; kabul ettirebildiklerimizde partiyi sakındığımız, kabul ettiremediklerimizde de genelde haklı çıktığımız ortada. Örnek vereyim, cumhuriyetin 100’üncü yılında, CHP’nin 100’üncü yılında çok iyi bir kutlama programına ihtiyaç var. CHP'nin 100’üncü yılında Sosyalist Enternasyonal, Ankara'da toplanmalı. İstanbul'da da dünyadaki bütün siyasi akrabalarımızı ağırladığımız 3 günlük bir program olmalı, önerisini bir yıl önceden beri defalarca yaptım. Parti 100’üncü yılını nasıl kutladı, gördünüz. Pul, para ve ışık gösterisi. Bahçede, biz bize. Türkiye'de bir sosyal demokrat partinin 100’üncü yaşını kutladığının dünyanın 200 ülkesinde haber yapılması, bir yazıya bağlıydı. Sosyalist Enternasyonal’i Ankara'ya davet etmeye bağlıydı. İstanbul deyince dünya ayağa kalkıp koşup geliyor.”
“BİRİLERİ NİÇİN 150 BOŞ OY ATTIRIYOR? DEMEK Kİ GENEL MERKEZ’DE BİR BAŞKA HESAP İÇİNDE OLAN BAŞKALARI VAR”
Kazanacağımızı düşünüyorum. Aksi bir durumda da partinin başarısı için en üst düzeyde gayret sarf edeceğiz ama sandıktan çıkan mesajı okumak, seçmenin yazdığı mektubu okumak siyasetteki başarının yegâne anahtarıdır. Seçmen bize bir mektup yazdı. Ben o mektubu okudum, bir değişimin gerektiğine inandım. Gerekirse fedakârlık, gerekirse sorumluluk dedik. Sorumluluk düştü. O sorumluluğu yerine getiriyorum. Bence delegeler de yapmaları gerekeni yapacaklar ve ‘CHP değişmedi ve yine kaybedecek’ umutsuzluğundan partiyi de seçmeni de kurtaracaklar. Boş oy meselesine gelince, bu iddiayı ikiye ayırıp irdelemek lazım. Bizim seçimi kazanacak oyumuz varsa yani örneği 1400 delegenin oy kullandığını düşünelim. Biz 701 alıyorsak, neden seçimi kazanmak yerine 150 boş oy attırıp seçimi üçüncü tura bırakalım? Alırız seçimi değil mi? Peki biz 701 almıyorsak, 701 alacak güç Genel Merkez’de olduğu halde oradan birileri niçin 150 tane boş attırıyor? Demek ki Genel Merkez’de bir başka hesap içinde olan başkaları var. O haber doğruysa, kaynağının biz olmadığımız açık. Genel Başkanın bu haberin kaynağını derhal bulmasını öneririm. Bu fikrin sahibiyle Genel Başkanın derhal yollarını ayırmasını öneririm.
“BİZ HEPİMİZ, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN PARTİDEKİ EMANETÇİLERİYİZ. SEÇİMİ KİM KAZANACAKSA O ADAY OLUR. BU KADAR NETTİR”
Zoom toplantısı, birileri tarafından algı yaratmak için kullanıldı ama o toplantı aslında bizim alternatif olabilmemize katkı sağlamış bir toplantıdır. Bu sayede biz Olağanüstü Parti Meclisi’nin toplanmasını sağladık. Ve bu sayede bir daha o tip görevden almalar olmadı. Emanetçi meselesi şöyle: 2028’e kadar dediğiniz cumhurbaşkanlığı seçimi. Ben 2028’de, CHP’nin genel başkanı olarak en doğru adayı, toplumun en çok oy vereceği adayı, toplumda en karşılığı olan adayı adaylaştırmaktan başka bir hedefim ve görevim olamaz. Bu aday kimse o güne kadar o adayın emanetçisi misiniz? Emanetçi ifadesi şu olur, bugün seçimi kazanırsın da 3 ay sonra genel başkanlığı bırakırsan emanetçisindir. Biz hepimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partideki emanetçileriyiz. Seçimi kim kazanacaksa o aday olur. Bu kadar nettir. Bu konuda bir emanet taşımak değil, aksine o güne kadar partiyi belki seçimi tek başına kazanabilecek güce kavuşturmak için var gücümüzle çalışacağız. Referandum 52 evet, 48 hayır. Baskın seçim 52 iktidar, 48 muhalefet. Hatta çok eleştirilen tarihin en büyük hatası denen Ekmeleddin İhsanoğlu artı diğer muhalifler 48, 52. Son seçim, son tur, yine 52’ye 48. Yani biz ne yapıyorsak 52 iktidar, 48 muhalefet dengesi değişmiyor. CHP’nin de yüzde 25’lik oyu değişmedi. Aksine 5 tane de ortak çıktı şimdi yüzde 25’e. Ama partinin oyu, muhalefetin oyu artmıyorsa bir şey yanlış yapılıyor demektir. Sağdan danışman getirmenin, sağdan kadro devşirmenin, sağdan akıl almanın, sağ terminoloji kullanmanın ve sağdan oy almak için sağcıymış gibi yapmanın sonuç vermediğini gördük. Ama sağa oy veren seçmenin gerçek duygularını yakalamanın onun yoksulluğuyla, işsizliğiyle sömürüsüyle endişeleriyle meşgul olmanın; onun inancıyla, giyimiyle kuşamıyla değil de çaresizliğiyle meşgul olmanın; bunu da seçimden seçime ‘sana söz’ diyerek seçimin ertesi gününü bir sonraki seçimin ilk günü görerek ve o ilk günden başlayarak toplumun bu kitleleriyle hem temas eden hem örgütünü temas ettiren, Türkiye'nin kaçınılmaz olarak en çok okuyan, dinleyen, öğrenen, ikna olduğuna ikna edebilen tabanı varken ‘biz tepede karar aldık, hepimiz uyacak ve susacaksınız’ demenin kaybettirdiğini gördük.
“TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANINDAN GELEN 7 BİN ALEVİNİN BAĞRINA BASTIĞI CHP’NİN GENEL BAŞKAN ADAYI, GENEL BAŞKAN OLURSA BU PARTİDE BİR TANE ALEVİ YER DEĞİŞTİRMEZ”
Ben Manisa'da 13 bin üyemizin oy verdiği ön seçimde 11 bin 650 oy aldım. Ve Türkiye'de ve 81 ildeki Alevi üye oranını ne ise Manisa'da da aynıdır. Manisa'daki Alevilerin tamamının da oyunu aldım. Bu mesele cevabını İstanbul Yenikapı'daki Serçeşme Hünkar Hacı Bektaş Veli Festivalin’de almıştır. Ben 13 saat yol giderek o gün Manisa, Denizli, Uşak'tan sonra kara yoluyla Serçeşme’ye yetiştim. 7 bin Türkiye'nin dört bir yanından gelen Alevi vatandaşımızın olduğu alana girdim. Anons ettiler. 7 bin vatandaşımızın ayağa kalkıp alkışladığı, kalp attığı, öpücük attığı, ön sıralarla sarmaştığımız, dakikalarca kucaklaştığımız ve yapmış olduğum konuşmanın Türkiye'nin herhangi bir yerini yaptığı konuşmaya göre çok daha pozitif reaksiyon aldığı bir toplantı yaptık. Türkiye'nin dört bir yanından gelen 7 bin Alevinin bağrına bastığı CHP’nin genel başkan adayı, genel başkan olursa bu partide bir tane Alevi yer değiştirmez. Bunu herkes böyle bilsin. Bu konulardan bir beklenti içinde olan kim varsa bunu çaresizliğinden yapıyordur.”
Yorum Yazın