Çıray Sinop olayları hakkında konuştu
CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray BDP'nin verdiği "Sinop olayları ve ırkçılık" önergesi üzerine CHP Grubu adına konuştu: “Atatürk milliyetçiliğini ırkçılıkla eşitleyip bir kalemde harcamaya çalışıyor”
- Ege Postası
- 20.02.2013 - 14:06
AKP Topraklarımızı Vatan Kılma Konusunda Acizdir
Çıray konuşmasının devamında; İçimizde hiçbir güvenlik endişesi hissetmeden ve hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan aklımıza estiğimiz zaman gidip gezeceğimiz, orada hayat kuracağımız yerin adıdır vatan. İşte, burada devlete yani bugün devleti yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine büyük görev düşüyor. Eğer bugün bu ülkenin bir kısmına gidilemez hale gelmişse ve bir kısmında bu ülkede egemenlik devri yapılmışsa, o zaman söz konusu olan bir acizliktir.
Benim burada kullandığım güvenliği kimse yanlış anlamasın, ben buradaki güvenliği, ne panzerlerin önüne çocukları sürme vicdansızlığı ne de o masum çocukları ezen panzerler açısından güvenliği kastetmiyorum; benim burada kastettiğim güvenlik anlayışı, özgürlükle eş değer olan güvenlik anlayışından söz ediyorum değerli milletvekilleri çünkü unutmamalıyız ki güvenliğin olmadığı yerde özgürlük olamaz. Bu anlamda da Adalet ve Kalkınma Partisi topraklarımızı vatan kılma konusunda acizdir.
Değerli milletvekilleri, hatırlamanızı rica ediyorum, 28 Eylül 2011 tarihinde İzmirli genç bir kimyager Yüksekova’da sırtından vurularak öldürüldü. Adı Engin Yıldırım’dı. Henüz otuz bir yaşındaydı. Dört ay önce doğum yapmış olan öğretmen eşi Seval Yıldırım’ı ziyaret etmek ve yerleşmesine yardımcı olmak için Yüksekova’ya gitmişti. Bu genç insanlar İzmir ve Yüksekova arasında bir hayat ve bir gelecek kurmak için çalışıyorlardı. Eğer bunu başarabilselerdi, eğer bu gencimiz sırtından vurularak öldürülmeseydi bu hayattan İzmirli ve Yüksekovalılar arasında güçlü vatandaşlık bağları ortaya çıkacaktı. Yüksekova’da sırtından vurularak öldürülen Engin’in cenaze töreninin yapıldığı Buca’daki cemeviyle kendi evi arasındaki yol yirmi dakikadır. Eğer Yüksekovalı bir vatandaşımız bu yirmi dakikalık yola gittiğinde ve o yolda yürümeye başladığında, oradaki insanlarla karşılaştığında, onlara “Günaydın, selamünaleyküm.” dediğinde bir kurşunla değil, aynı candan bir selamlaşmayla karşılaşır. Vatandaşlık budur işte değerli arkadaşlar, ırkçılık olamayan anlayış budur işte. Bu bizi birbirimizi bağlayan büyük bir güçtür. Vatandaşlık bizim etnik kimliğimizin, mezhebimizin, Cumhuriyet Halk Partili, AKP’li, BDP’li, MHP’li veya başka bir partili oluşumuzun üzerine çıkarır ve bu, ifadesini Atatürk’ün formüle ettiği “Ne mutlu Türk'üm” diyene ifadesinde hayat bulur. Dedi.
Mardin’e Kız İstemek İçin Gitmeli…
Çıray yaptığı konuşmada çarpıcı örneklere yer verdi; Değerli Milletvekilleri, Manisalı bir vatandaşımız Güneydoğu’ya sadece askerlik yapmak için gitmemeli, Mardin’e kız istemek için gitmeli, damadının ailesiyle veya damadının ailesiyle tanışmaya gitmeli, Mardin’in güzelliğini görmek için gitmeli, ömrüne ömür katmak için gitmeli ve döndüğünde Manisa’da bir bağ bozumunda “Turnam gidersen Mardin’e” ezgisini bir Ege türküsüymüş gibi mırıldanmalı, mırıldanabilmeli. Vatandaşlık esasen asıl insanlar arasındaki ilişkileri ifade eder.
Kürt sorunu, sevgi bağları sorunudur
Adalet ve Kalkınma Partisinin bölücü siyaseti nedeniyle gençlerimiz kendilerini etnik ve dinî kimliklere indirgemeye başladılar. İşte bundan ötürü, ben genellikle “Kürt sorunu” adı verilen bu sorunu, aynı vatanın bir parçası olan vatandaşlarımız arasında kardeşlik ve sevgi bağlarını koruma sorunu olarak görüyorum. Biz siyasilere düşen bu bağları güçlendirmenin koşullarını hazırlamak ve zayıflayan bu bağları güçlendirmektir. Yanlış anlamaları, önyargıları, kasıtlı saptırmaları, cehaleti ve kabileci fanatizmi ortadan kaldırmalıyız.
Başbakanın yaptığı hiçbir şey beni artık şaşırtmıyor…
Değerli milletvekilleri, bu iktidar artık kendini sorgulamalı çünkü siyasetçinin görevi insanları etnik ve dinî inançları nedeniyle mağdur etmek yerine eğer insanların etnik ve mezhepsel nedenlerle mağduriyetleri varsa bu mağduriyeti ortadan kaldırmaktır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan Mardin’de bir konuşma yaptı ve orada, her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyledi. Aslında, bu konuşma, kendi içinde dahi çelişen bir konuşma. Bir paragrafında asimilasyondan söz eden Başbakan, diğer paragrafında bin yıllık kardeşlikten söz etmiş. Şimdi, ben, Başbakana soruyorum: Asimilasyon çabaları mı doğruydu yoksa bin yıllık kardeşlikten söz ettiğiniz o cümleler mi doğruyd?
Başbakan Kibir Sarhoşluğu İçindedir…
Değerli milletvekilleri, kibir böyle bir şeydir işte. Bir çeşit sarhoşluk halidir kibir. Dengeyi bozar, dilin ölçüsünü bozar, aklı kaydırır. Sayın Başbakan da kibre bağlı ağır bir sarhoşluğun içerisinde; akla gelen, akla gelmeyen mukayeseler yapıyor. Kurucu milliyetçiliği, Atatürk milliyetçiliğini ırkçılıkla eşitleyip bir kalemde harcamaya çalışıyor.
Sarhoş cüretkarlığı içinde, memleketinin temellerini dinamitliyor. Üstelik, bunu büyük idealler uğruna yapmıyor, çoğu zaman maddi çıkar ya da güç devşirmek ve başkanlık sistemini getirmek için yapıyor ama unutmayın ki, bu Meclisin rejim değiştirmeye anayasal olarak yetkisi yoktur. Korkarım ki, bu sarhoşluk masasından her şeyi kaybetmiş olarak kalkacak Sayın Başbakan. Ayakları altında ezdiğini zannettiği Atatürk milliyetçiliğinin asıl o altında ezilecek. Bir hekim olarak değerli arkadaşlar, Başbakanın bu ağır sarhoşluk halinden bir an önce kurtulması için bir kibir tedavisine ihtiyacı olduğunu söylüyorum.
Roma Senatörü Cato her konuşmasını “Kartaca yıkılacak.” diye bitirirmiş, ben de bundan sonra her konuşmamı “Ne mutlu Türk'üm diyene” diye bitireceğim. Diyerek sözlerini tamamladı.
Yorum Yazın