DİSK “Mücadelenin Tarihi“ni cd ile anlatacak
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK arasında yaşanan toplu sözleşme krizinde en çok konuşulan isimlerden olan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, yeni yasama yılının başlaması ile birlikte işçi sınıfını bekleyen tehlikelere değinerek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından “Müjde” olarak nitelendirilen Ulusal İstihdam Stratejisi’nin, işçi sınıfına vurulacak büyük darbe olacağı konusunda önemli uyarılarda bulundu. Sarı, önümüzdeki günlerden itibaren en önemli gündemin bu yeni yasal düzenlemeler olacağını kaydederek, yine hareketli bir eylem sürecine gireceklerini kaydetti.
- Ege Postası
- 23.09.2013 - 13:16
6 MİLYON ÇALIŞAN TEHLİKEDE
TBMM’nin açılışı ile birlikte yeni yasama yılında işçi sınıfına yönelik düzenlemelere ve olumsuz etkilerine değinen DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, “Bir süre önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in “Müjde” olarak nitelendirdiği ve “Taşeronu ortadan kaldıracağız, güvencesiz çalışma dönemi bitiyor” açıklamaları oldu. Aslında bu sözlerinin altında, yeni yasama yılı ile birlikte işçi sınıfına saldırıların daha fazla artacağı gerçeği var. “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında esnek çalışma modelleri, kıdem tazminatının ortadan kaldırılması, özel istihdam bürolarının hayata geçmesi söz konusu. Zaten çıkartılan 6356 sayılı Toplu İlişkiler Yasası ile birlikte örgütlenmenin önünde büyük bir engel yaratıldı. Türk-İş’in altına imza attığı bu düzenlemeye DİSK en başından beri kesinlikle karşıydı ve imza atmadı. Bunun içeriği de şudur; “30 işçinin çalıştığı yerde sendikal örgütlenme yapılamaz.” Eskiden bu sayı 10’du. Bir işletmeyi düşünün 90 işçi çalışıyor, tek patrona bağlı bu çalışanları, 30’luk gruplar halinde montaj, üretim, satış gibi farklı müdürlüklere bağlarsanız, sendikal örgütlülüğün önüne geçiyorsunuz. Organize sanayi gibi işçilerin yoğunlukta olduğu bölgelerde bu büyük bir sıkıntı. Türkiye genelinde 6 milyon çalışan örgütsüz duruma getiriliyor. Yani yasa, 6 milyon kişi sendikalı olamaz diyor. Bu olay önümüzdeki yasama yılında karşımıza gelecek en büyük tehlikedir” şeklinde konuşarak yeni düzenlemelerin etkilerini tartışmaya açtı.
“TEK SORUMLU TAŞERON FİRMA OLACAK”
Yine 4857 sayılı yasa çerçevesinde gelen düzenlemelerin ve değişikliklerin de büyük sıkıntı yaratacağına değinen Memiş Sarı, “Alt işveren-üst işveren ilişkisi yeniden düzenlenecek. Bunu şöyle bir örnekle açıklayacağım. Eskiden İzmir Büyükşehir Belediyesi bir ihale açardı ve taşeron bir firma dahi olsa birisi bunu alırdı. Tıpkı İZSU ihalesini alan Tekno Yapı firmasında olduğu gibi firma yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, sorumluluk üst işverende oluyordu. Şimdi hükümet üst işvereni ortadan kaldırarak, tüm sorumluğu alt işverene yüklüyor. Haliyle alt işveren de işi bırakıp kaçarsa, çalışanlar da ortada kalacak. Haliyle taşeron firma işi bırakıp giderse, çalışanlar maaşını, kıdem tazminatını kimseden alamayacak. Geçerli olan yasada üst işveren de sorumlu, yani İZSU’da, İzmir Büyükşehir Belediyesi de sorumlu olduğundan çalışanların mağduriyetinin önüne geçiliyor. Böyle bir durumda iş güvencesi diye bir şey kalmıyor. Alt işveren-üst işveren düzenlemesi olmasaydı, Tekno Yapı’da çalışan onca insan bugün kapının önünde olacaktı” diyerek tehlikeye işaret etti.
“İŞÇİNİN PARASI İLE İŞVERENİ AYAKTA TUTUYORLAR”
“Ulusal İstihdam Stratejisi” başlığı altındaki yeni düzenlemeler içerisinde yer alan kıdem tazminatına yönelik değişikliğin içeriğine de değinen Memiş Sarı, “Kıdem tazminatı bir çalışanın sendikalı olsun ya da olmasın bir yıllık çalışmasının sonucunda hak ettiği bir şeydir. Hükümet kıdem tazminatını fona devretmeye çalışıyor. Bu iş güvencesinin tamamen ortadan kalkması demek. İşverenin çalışanına kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü yok ise istediği işçi ile çalışır, istediği işçi ile çalışmaz. Sen git fondan al diyebilir. Bu ülkede fonların akıbeti zaten ortada. Nemalarda gördük, bölük pörçük ödemelerle bunu da ortadan kaldırmışlardı. İşsizlik fonu diye bir fon kuruldu. Burada 52 milyon TL bir para vardı. Bu işverenlerden kesilen bir para değil, tamamen çalışanların maaşlarından yüzde 2, yüzde 4 gibi tutarlarda kesilen bir tutardan birikmiştir. Kriz esnasında bu para 12-14 milyona yakını, işverenlerin hiçbir katkısı olmamasına rağmen o işyerlerini kurtarmak adına hükümet tarafından onlara devredildi. İşsizlik artıyor, ama işsizlik parası ödenmiyor. 600 gün çalışacaksın, şu kadar gün prim ödeyeceksin, arada boşluk olmayacak şartları var ve işsiz kalınca da çok cüzi rakamlar ödeniyor. İşçilerin, çalışanların yaratmadığı krizde onları kurtarmak için, işçilerin alın terleri ile biriktirdiği fonu hükümet işvereni beslemek için ve onları kurtarmak için kullanıyor. Bu işten atmanın kolay yoludur. İşverenin işçisine karşı tüm sorumluluğu ortadan kalkıyor” dedi.
ESAS TEHLİKE ÖZEL İSTİHDAM BÜROLARI
Sarı, yine yasama yılı ile birlikte gündeme gelmesi beklenen en önemli değişikliklerden birisin de özel istihdam büroları olduğuna işaret ederek şöyle konuştu; “Özel istihdam büroları ile “Dayı başlılık” sistemini yeniden geri getiriyorlar. Yerel seçimlerden sonra bu da uygulamaya koyulacak. Nedir bu siste? Aynı döviz büroları gibi sokakların, caddelerin her yerinde özel istihdam büroları kurulacak. Bu bürolarda günübirlik işçilik dönemini başlatacaklar. Eskiden kamyonet yanaşırdı, “Sen, sen, sen gel” diyerek işçi toplarlardı. Bunu günün teknolojik imkanlarından faydalanarak bugüne uyarlanmış halini göreceğiz. Mesela, benim bir çiftliğim var. Çalışmak için 10 tane işçi lazım. Ben büroyu arayacağım, “Bana 10 tane işçi gönder” diyeceğim. Büroda kayıtlı olan 10 kişiyi bana gönderecekler. Şimdi temizlik şirketlerinin yaptığını yapacaklar. Sadece işçi temin ederek para kazanacaklar. İşveren büro ile işçi başına 50 liradan anlaşıyorsa, bunun sadece 30’unu çalışan alacak ve sigortası da sadece bir günden gösterilecek. Çalıştığı gün kadar sigortası yatacak. Türkiye’de 7 bin iş günü sigortası yatan ve 65 yaşını doldurmak koşulu ile emekli olunan bir düzen var. Ayda 10 gün ile, 15 gün ile çalışarak kaç günde emekli olur, varın siz hesaplayın. Bu durum ucuz iş gücünü, kayıt dışı ekonomiyi teşvik etmektir. Özellikle Türkiye gibi taşeron cumhuriyeti olan bir ülkede, taşeronun parçalara ayrılarak daha da yaygınlaştırılmasıdır. Bunun asıl amacı örgütlü toplumu dağıtmak ve yok etmektir. Çünkü, yasalar gereği belli günün altında sigorta yatmışsa, sendikalı da olamıyorsunuz” dedi ve çarpıcı bir örnekle durumu şöyle özetledi; “Siz bir insanı bir gün çalıştırdınız, sigortası da bir gün yattı. Aylık diyelim ki 35 saat çalıştı. Çalışmadığı günlerde, sosyal güvencesi de olmayacak. Yani çalışmadığı gün hasta olursa, tedavi olamayacak. Kiralık evde oturduğunuzu düşünün. Gündüz çalışıyorsunuz. Gece gelip evde kalıyorsunuz. Peki ev sahibine ben sadece geceleri evde kalıyorum, gündüzü ödemesem, kiranın yarısını versem diyebilir misini? İşte bu dayatılan esnek çalışma modeli aynen böyle bir durumdur.”
“MÜCADELE ULUSAL BOYUTTA OLACAK”
TBMM’de gündeme gelecek olan tasarıya kesinlikle karşı çıkılması gerektiğini söyleyerek sendikalara birlik olma çağrısı yapan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Sarı, “Önümüzdeki günlerde sendikal birlik adına, geleceğimizi kurtarmak adına böyle bir birlikteliğe ihtiyacımız var. Tüm konfederasyonlar, yeni yasama yılında, bu yasa tasarıları mecliste görüşülmeden, komisyonlara gitmeden, A sendikası, B sendikası demeden, ele ele verip mücadele etmeliyiz. Yoksa işçi sınıfının sendikal örgütlülük dahil olmak üzere tüm hakları gasp edilecek. Ulusal istihdam stratejisinin özü budur. Bununla ilgili konfederasyonlarımızın alacakları kararlar doğrultusunda bizim de eylem sürecimiz olacaktır. Önümüzdeki en önemli gündem maddesi budur” diyerek mücadelenin gerekliliğine vurgu yaptı.
“MÜCADELENİN TARİHİ” BU CD’DE
DİSK’in tarihçesini anlatan bir CD hazırladıklarını da açıklayan Memiş Sarı, “CD’nin içersinde DİSK’in tarihçesi anlatılıyor. 15-16 Haziran’da yayınlanan CD hemen hemen her örgütümüze gönderildi. Başlığında da dediğimiz gibi, “AKP diktatörlüğüne karşı direniyoruz, kazanacağız. 15-16 Haziran’ın ışığında.” DİSK’in tarihi mücadele ile dolu. Bu uğurda bizim bir genel başkanımız 12 Eylül sürecinde cezaevinde yattı, bir genel başkanımız da faili meçhul cinayete kurban gitti. Biz bu konuda çok bedeller ödemiş bir sendikayız. Küllerinden doğan bir sendikayız. DİSK, Türkiye işçi sınıfının kazanımlarını arttıran bir sendikadır. Bu sebeple, Türkiye işçi sınıfının DİSK’e, DİSK’in de emekçilere ihtiyacı vardır” diye konuştu.
SENDİKAL MÜCADELEDE ASIL KIRILMA NOKTASI BÜYÜKŞEHİR OPERASYONU
İzmir’de örgütlü gücün yükselişi ve sendikanın son bir yıl içerisinde İzmir kamuoyunda artan etkinliğine de dikkat çeken DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, yaşanan süreci ve gelişmeleri ise şöyle özetledi; “İzmir eskiden taşeronlaşmanın pilot bölgesiydi. 92 yılında İzmir’de, Yüksel Çakmur döneminde işçiler işten çıkartılırken, ilk taşeronlaşma burada başlamıştır. Doğal olarak İZSAŞ, İZFAŞ, Ege Şehir Planlama; İZULAŞ gibi şirketler o dönemlerde kuruldu.Çünkü 24 Ocak kararlarından sonra bir yerde bir şeyler başlayacaktı. Türkiye’nin yumuşak karnı İzmir’dir. İzmir halkı ile daha çağdaş, rahat yaşayabilen, sağ ile sol arasında zaman zaman gidip gelen bir kentti. Burada bunu hayata geçirdiler. Bu hayata geçtikten sonra kimse bunu farkına varmadı. Vahşi emek sömürüsünün bu derece artacağını kimse görmedi. Daha sonra 7-8 yıl sendikasız çalıştı. Burada asgari ücrete belediye şirketlerinde çalışanlar vardı. 99 yılının Mart ayında DSP rüzgarı ile Sayın Ahmet Priştina’nın seçimi alması ve, seçim bildirgesinde de yer alan “Taşeronda da sendikal örgütlenmeyi getireceğim” söyleminden sonra Genel-İş Sendikası, DİSK, burada İZELMAN işçileri üzerinde yapmış olduğu örgütlenme ile burada bir çığır açtı. O döneme kadar hiçbir sendikalaşma yoktu. Sendikal toplumu yarattık. KENT A.Ş., KON-BEL, MERBEL, KAFE-SAN, Aliağa gibi belediye şirketlerinde örgütlenmeyi sağladık. Devam eden süreçte de, TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye-İş Sendikası, İZBELKOM, İZBETON ve İZULAŞ’ta örgütlendi ve burada taşerona karşı bir mücadele her iki sendikada devam etti. Fakat ne zaman İZENERJİ personelinin, “Taşeronu ortadan kaldıracağız” diyen Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu 2 bin 500 kişinin sesine kulak vermesi ve bu çalışanlarımızı sendikalı yaparak güvenceli çalışma ortamına geçirmesinden tam 5 ay sonra başlayan Büyükşehir Operasyonu her şeyi alt üst etti. 2011 Mayıs’ta başlayan operasyonda, Kasım ayında sendikacılar da gözaltına alındı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Sendikal hayatın yükselişi de o dönemden sonrasına tekabül etmektedir. Gelişmeleri iyi izlemek lazım. Her ne kadar belediye şirketi de olsa, insanlar burada ihale ile çalıştırılıyor. İhale kaybedildiği zaman da biz taşerona dönmek zorunda kalıyoruz. Bunu ESHOT ihalesi ile yaşadık. İhale bitmek üzereydi. Alana çıkan on binlerce DİSK üyesi bunu sahiplendi. Tam onu atlattık, peşinden 650 kişiyi kapsayan İZELMAN ihalesi geldi. Yaklaşık 20 gün boyunca o arkadaşlarımızın işlerini kaybetmemesi için bir mücadele başladı. TMMOB, İzmir Barosu, KESK, TTB, TÜRK-İŞ’in destek verdiği bir eylem süreci yaşadık.
“İNSAN EMEĞİNİN KARŞILIĞI İHALE İLE ÖLÇÜLEMEZ”
Mücadelenin doruk noktası olarak nitelediği gelişmenin ise İZELMAN çalışanlar ile birlikte taşerona karşı yürüttükleri eylem süreci olduğunu belirten Memiş Sarı, iş gücünün karşılığının ihale ile ölçülemeyeceğini ve düzenin değiştirilmesi gerektiğinin altını çizerek, “Biz ihale ile çalışmak istemiyoruz dedik. Aslında bu Büyükşehir Belediyesi’nin sorunu değil. bu iş hükümetin sorunu. Ama hükümet patronları dinliyor. Sendikaları, emekçileri dinlemiyor. Ben nasıl olsa oyumu alıyorum, iktidardayım. Hükümet bugün TÜSİAD, MÜSİAD gibi kurumların, patronların sözcülüğünü yapmaktadır. Sırf onlar daha fazla para kazansın diye. Hükümet bu kanunları çıkarmış olsa, ihale düzenini kaldırılsa, insanlar yarın benim işim ne olacak korkusu olmadan işe gelir, gelecek kaygısı olmadan çalışır. Ama şimdi yine ihale süreci başlayacak ve aynı kaygılar ile motive olmaya çalışacak. Hükümetin bu konuya çözüm bulması ve taşeronlaşmanın kaldırılması lazım. İnsan, emekçi, ihale ile çalıştırılamaz. İnsan insandır, insan gibi çalışmalıdır. Mal alır gibi, “Sen al, sen alamadın, ben alayım, öbürü aldı” gibi yöntemle insan çalıştırılmaz. Önümüzde zorlu süreçler var. Bu ihaleler eğer kaybedilirse, bu arkadaşlarımız ya taşeronu kabul edecek, ya da eşyalarını toplayıp gidecek. İnsan emeğinin ihale ile karşılığı olmaz. Bu sorun belediye başkanlarının sorunu değildir. Şöyle bir örnek vereyim, İZELMAN ihalesine giren firma, sadece eleman temin etmekle bir yılda 5-6 trilyon lira para kazanacaktı. Bu firmada sadece 3 kişi çalışıyordu. Normal bir vatandaş 25 yıl çalışarak ancak emekliliğinde 75 milyar toplu para alabiliyor. Vatandaş köle gibi çalışırken, taşeron firmaların bu gelirleri elde etmesi normal m? Diğer yandan ihale sitemi kalitesiz hizmeti de beraberinde getiriyor. Buna bir önce çözüm getirmek gerekiyor” diye konuştu.
Yorum Yazın