Davutoğlu: YÖK'ü yeniden inşa etmeliyiz
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç ve YÖK üyeleriyle Dolmabahçe çalışma ofisinde yemek yedi. YÖK üyeleri ile görüşmede açıklamalarda bulundu.
- Ege Postası
- 15.01.2016 - 18:26
27 Mayıs şartlarına doğdu bizim neslimiz. 27 Mayıs'ta ben 1 yaşındaydım. Bayramlarda ve 27 Mayıs'ta öyle bir atmosfer ortaya çıkardı ki. 27 Mayıs kimileri için bayramdı ama bizim evimizde yas vardı. Darbenin nasıl bir travma olduğunu çocukluğumuzda gördük biz.
12 Eylül'ün getirdiği YÖK sistemine en çok biz tepki gösterdik.
Seçilmiş bir Başbakanın idamına sevinen profesörler vardı. Akademik hayata atıldığımızda zihniyet reformuna ihtiyaç olduğunu biliyorduk.
28 Şubat'ta doktora jürileri önünde başörtülü olduğu için dışarı çıkartılanları hepimiz hatırlarız.
Şimdi bizim en öncelikli adımımız doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini kendi ekseninde reformcu bir anlayışla yeniden inşa etmek.
Ortaya çıkan parlamento tablosu içinde artık YÖK reformunu hayata geçirmemiz gerekiyor.
Akademik hayatla ilgili bir temel yaklaşımımı ifade etmek isterim. İnsanlar zaman, tarihe bakışlarıyla zihniyet oluştururlar. Mekana dönük olarak idrakını şekillendirmemiş birisinin de bir reform içinde olması söz konusu olamaz. Bizim her şeyden önce tarih mekan ve insan temelini inşa etmek gerekiyor. Dogmayı bir tabuyu öğrencilere nesilden nesle aktarmak doğru değildir.
Bilim adamı olmanın 3 duruşla şekillendiği kanaatindeyim. Olgusal gerçekliğe bakıştaki tutarlılık. Gerçek bilim adamı zihnindeki önyargılardan bağımsız olarak gerçeğin denklemlerini çözmeye çalışır.
Spekülasyonla, ideolojik yaklaşımlarla olaya yaklaşmaz. Eğer bilimadamları gerçeklikleri saptırırsa, spekülasyonları göz ardı etmezlerse bilime ihanet ederler.
Kendi fikir özgülüğünü kutsal görüp başkasını umursamayan fikir özgürlüğünü savunamaz.
Kendi özgünlüğünü inşa edememiş kişilerin bilim adamı hüviyeti kazanması çok zordur. Her türlü fikri savunabilirsiniz ama şiddeti, terörü, fikir özgürlüğü çerçevesinde meşru kılamazsınız.Türkiye'de bilimin araştırmanın konuşulduğu bir hafta olacak derken ne yazık ki önce terör saldırısı oldu arkasında da bir grup akademisyenin yayımladığı bildiri ile başka bir tartışmanın içine çekildik.
Diyarbakır Çınar'da terör çirkin yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Aralarında tanıdıklarım da var. Başbakan olarak değil bir meslektaş olarak seslenmek istiyorum.
Bu bildiri altına sayısız profesörün imza attığı ve akademisyenlerin peşi sıra okumadan imza attıkları bildirinin anatomisini çıkaralım.
Birincisi duruş açısında öyle bir intibaa var ki Türkiye'de halkları katleden bir devlet var, karşısında da masum buna karşı hiç bir gücü olmadan mağdur edilmiş bir halk var. Olgusal olarak bakalım vaka böyle m? 2 seçim gerçekleştirildi. Her köşede seçim yapıldı. Seçimler arasında bir değil 3 terör örgütü demokrasiye savaş açarak 20 Temmuz'da harekete geçti. Şimdi bu bildiride bunları görmüyorsunuz. Ülke günlük gülistanlık içindeyken ceberut devletin gelip baskı kurduğunu söylüyor. Bir resim çekseler Sur'da Silopi'de tablo bu mu'
3'ü çocuk 6 vefat var. Birisi daha 5 aylık. Babası polis memuru şehit edilir. Annesi hastanede. bu bildiride olgusal gerçeklik olarak ne Ecrin var ne Efe var ne İrem var. Eğer bu bildiriye bakarsanız bunları da devlet öldürdü.
Bugün tabipler odasının da bildirisini gördük. Cizre Devlet Hastanesi'ne 20 roket atıldı. Orada kahraman doktorlar Cizre halkına yardım ediyorlar. Resimde tabloda bunlar yok. Soruyorum aydınlara neden zihninizdeki, Kandil'deki zihnindeki ideolojiyi toplumsallaştırmaya çalışıyorsunuz. Önce resmi doğru çekelim.
Hangi ilkesel çerçevede bakıyorsunuz ki bu kadar silah yığan topluluğu meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz'
Her türlü eleştiriye açığız. Fikir özgürlüğü adına birileri terörü eleştirmeyip bölge halklarının katledildiğine ilişkin ifadeler kullanıyorsa hepimizin oturup düşünmesi gereken bir noktadayız.
12 Eylül saldırısıyla yapılan eylem bütün Amerika'yaydı. Bilim adamının vicdanı açık bir tavır sergilemeyi gerektirir.
Hangi üniversitedelerse o üniversiteye giderken 3 barikat, aman bombaya basmadan üniversiteme ulaşmaya çalışayım deselerdi ne diyeceklerdi'
Hadi Cizre'de bir profesör olmayı hayal edemiyorlarsa da Cizre'de öğretmen olmayı hayal etsinler. Evden çıktıklarında hangi taşın altından hangi mayının patlayacağını hesap ede ede gittiklerini hayal etsinler.
Cizre'de Silopi'de neden okullar kapand? Burada ahlaki bir sorumluluk gerekmez mi'
Devlet sürgüne gönderiyormuş! Kim gönderiyo? Tüm memurlar orada,doktor orada, hemşire orada.
Metne baktığınızda demokrasi gibi kavramlar sıralanıyor. Bu öğretim üyelerini doktora jürisinde olduklarını hayal ediyorum. Jüriye çıkan birisinin Kürt siyasi iradesi diyen birisi zihniyet olarak karşısında alevi siyasi iradesi, sünni siyasi iradesi gibi etnik kimlik temelli bir kutuplaşmanın önünü açar. Hepimizi birleştiren irade Türkiye Cumhuriyeti iradesidir. Totalist ve Stalinist bir anlayışla Türkiye'deki Kürtlerin PKK tarafından temsil edildiğini söylerseniz yanılırsınız. Böyle bir ifadeyi kullanan metine imza atanı isterse profesör olsun. Ben onu siyasete giriş dersinde sınıfta bırakırım. Metnin Türkçesi de felaket.
Akademisyenler bu metni bir kez daha okusunlar, bu metni zihinlerinde tarttıklarında bu imzalarını geri çekeceklerdir.
Yorum Yazın