Davutoğlu'ndan Erdoğan'a; Pirus zaferi kazanmaya kalkmayın
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, anayasa değişikliği teklifi ile ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, “Başörtüsü gibi bir onur sembolü üzerinden bir Pirus zaferi kazanmaya kalkmayın. Hele hele her hâlükârda bir referandumu zorlamayın. Böylesi manevi bir değere ve onur sembolüne karşı, hangi oranda olursa olsun çıkacak hayır oylarının vebali omuzunuzda olacaktır. Onun içindir ki söylemlerinizdeki çelişkilerden kaynaklanan haklı şüpheleri gidermek üzere, açık ve net bir şekilde teklifin 400’ün üzerinde bir oyla kabul edilmesi halinde asla referanduma götürmeyeceğinizin sözünü verin” diye seslendi.
- Ege Postası
- 09.11.2022 - 23:07
Ahmet Davutoğlu, bugün partisinin genel merkezinde yaptığı açıklamada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, şunları söyledi:
“UTANÇ VERİCİ YASAĞI SAVUNAN KİMSE KALMADI: Bu haftanın en önemli gündem maddesi, başörtüsü özgürlüğünün yasal ve anayasal güvence altına alınma meselesidir. Türkiye’de on yıllardır antidemokratik uygulamalarla bir soruna dönüşen kılık kıyafet tartışmalarının göbeğinde, ‘başörtüsü yasakları’ vardı. 28 Şubat yıllarında zirveye çıkan yasak uygulamaları, milyonlarca kadını hayattan, eğitimden, istihdamdan, kariyer yapmaktan, hatta bazen vatandaşı olduğu, vergi ödediği, oğlunu, kardeşini şehit verdiği ülkesinin devlet dairelerine bile girmekten menetmişti. Bu açık insan hakları ihlali uygulamalarına, bizim de içinde bulunduğumuz dönemlerde AK Parti iktidarında fiilen son verildi. Siyasi partiler düzeyinde bu utanç verici yasağı savunan kimse kalmadı. Bütün siyasi kesimler ve sivil toplum, doğru bir eksende bir dönüşüm geçirdi.
SİYASİ BİR REHİN ALMA ARACI OLMA NİTELİĞİNE DÖNÜŞTÜ: Ancak yasağın kendisi gibi bu dönüşüm de fiili olarak gerçekleşti. Başörtüsü özgürlüğü yasal ya da anayasal bir güvenceye kavuşturulamadı. Başka bir deyişle; bu konuda duyarlı toplum kesimlerinde, sorumsuz bir iktidar gelmesi halinde bu çağdışı yasağın tekrar uygulanması kaygısı hep diri kaldı. Ayrıca bu kaygı, örtülü bir tehdit dili ile siyasi istismar konusu haline dönüştü. Siyasi iktidar, bu korkuyu yayarak başörtüsü özgürlüğü konusunu geniş kitlelerin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi tutmaya devam etti. Bir anlamda başörtüsü, siyasi bir rehin alma aracı olma niteliğine dönüştü.
KILIÇDAROĞLU’NUN ÇAĞRISI ÖNEMLİ VE SAMİMİ BİR GİRİŞİM: Sayın Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim günü yaptığı başörtüsü özgürlüğünü yasal güvence altına alma çağrısı hem bir bütün olarak toplumsal dönüşümün yasal bir zemine kavuşması hem de bu konuda duyarlı geniş kitlelerin kaygılarının giderilmesi açısından son derece önemli ve samimi bir girişim olmuştur. Bu konuda CHP’nin içinde olacağı bir mutabakat, toplumsal barış açısından hayati nitelikte öneme sahiptir.
REFERANDUMDAN KESİNLİKLE UZAK DURULMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA KENDİSİNİ UYARMIŞTIK: Sayın Erdoğan, önce başörtüsü yasağının kalmadığını iddia ederek bu çağrıyı gereksiz görmüş, daha sonra ise kendi ifadeleri ile ‘gollük bir pas’ olarak değerlendirerek ‘el yükseltme’ çabasına girmiştir. Biz ise Sayın Kılıçdaroğlu’nun çağrısına hemen destek verdikten sonra Sayın Erdoğan’a hitap ederek, böylesi tarihi bir toplumsal barış imkanının siyasi fırsatçılık ile kaçırılmaması gerektiğini vurgulamış ve başörtüsü gibi bir insan hakları konusunu katı bir ‘evet-hayır’ ayrışmasında toplumsal bir karşıtlığa dönüştürecek bir referandumdan kesinlikle uzak durulması gerektiği konusunda kendisini uyarmıştık.
TEKLİFİN TBMM’DE REDDEDİLMESİ YA DA REFERANDUMA GÖTÜRÜLMESİ, SEÇİM SÜRECİNİN KUTUPLAŞTIRICI BİR İKLİMİN GÖLGESİNDE KALMASINA YOL AÇACAKTIR: Bir ay süren siyasi tartışmalardan sonra konu bugün yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. AK Parti tarafından hazırlanan, konu ile ilgili anayasa değişikliği teklifi gündeme getirilmiştir. Teklifin detaylarını henüz bilmiyoruz. Bu teklif, partiler arası bir çalışma ile hazırlanmış ve diğer özgürlük alanlarını da kapsayacak şekilde düzenlenmiş bir mutabakat metni olarak sunulmuş olsaydı, mutlaka çok daha doğru olur ve anayasa tarihimize bir övünç vesilesi olurdu. Ancak toplumsal gündem açısından geldiğimiz aşamada bu konunun bir an önce çözüme kavuşturularak bir daha gündeme gelmeyecek şekilde arkada bırakılmasının en doğru tavır olacağına inanıyoruz. Herkesin geçmişte yaşanan tartışmaların kısır döngüsüne kapılmadan basiretle ve toplumsal barış yönünde hareket etmesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Bu teklifin TBMM’de reddedilmesi ya da referanduma götürülmesi, geleceğimiz açısından son derece kritik bir seçim sürecinin kutuplaştırıcı bir iklimin gölgesinde kalmasına yol açacaktır. Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere diğer gündem maddelerinin gölgede kalması, halkın gündeminin dışında suni bir karşıtlık psikolojisinin oluşmasına zemin hazırlayacaktır.
ERDOĞAN’IN ‘GOLLÜK PAS’ OLARAK GÖRME SEVİYESİZLİĞİNİN TEMEL AMACI GÜNDEMİ ESİR ALMA ÇABASI: Sayın Erdoğan’ın milyonlarca kadının bir onur mücadelesi olarak büyük bedeller ödediği bir insan hakları konusunu ‘gollük pas’ olarak görme seviyesizliğinin temel amacı da aslında gündemi esir alma çabasıdır.
REDDEDİLMESİ, SEÇİM İKLİMİNİ FİİLİ BİR REFERANDUM İKLİMİNE DÖNÜŞTÜRECEK: Bugün itibarıyla TBMM matematiği içinde üç muhtemel senaryo vardır. Birincisi; teklifin 360 sınırının altında kalan bir destek oyuyla reddedilmesidir. Böylesi bir gelişme, seçim iklimini ‘başörtüsü taraftarları ve karşıtları’ şeklinde, aslında gerçeği de yansıtmayan fiili bir referandum iklimine dönüştürecektir. Bu teklife başka gerekçelerle destek vermeyen -özellikle usul gerekçeleriyle- partiler, ‘başörtüsü karşıtı’ suçlamasıyla bu konuda duyarlı toplum kesimleri ile karşı karşıya getirilecek ve iktidarı bu özgürlüğün tek garantörü olarak gösterecek bir propaganda makinesi işletilecektir.
SEMBOLLER BAZINDA KUTUPLAŞMAYI TIRMANDIRACAK VE SİYASİ KÜLTÜRÜMÜZ AÇISINDAN VAHİM SONUÇLAR DOĞURMA POTANSİYELİ TAŞIYACAKTIR: İkincisi; teklifin 360-400 arasında kalarak konunun tam da Erdoğan’ın istediği şekilde gerçek bir referanduma götürülmesidir. Bu referandumun, cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde üçüncü bir sandık olarak yapılması da seçimler öncesi ayrı bir referandum olarak gerçekleştirilmesi de seçim ortamında semboller bazında kutuplaşmayı tırmandıracak ve siyasi kültürümüz açısından vahim sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyacaktır. Ayrıca son derece gereksiz bir maliyete yol açacaktır. Önümüzdeki seçimlerin kimlikler ve semboller etrafında gerçekleşmemesi hayati derecede önemlidir. Devlet mimarisini demokratik bir zeminde yeniden kurmak amacıyla Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş süreci, kimlik çatışmaları ve sembol gerilimleri üzerinde yürütülemez. Böylesi bir geçiş sürecinin insan hak ve hürriyetlerine dayalı ortak vatandaşlık, ortak akıl ve ortak gelecek vizyonu temelinde gerçekleşmesini engelleyecek tuzaklara asla düşülmemelidir.
Üçüncü senaryo, teklifin 400 üzeri bir oyla kabulüdür ki bütün bu olumsuz senaryoları engelleyecek ve bu konunun bir daha gündeme gelmeyecek şekilde geride bırakılmasını sağlayacak senaryo budur. Bu senaryoda dahi Cumhurbaşkanı’nın, TBMM’de kabul edilen teklifi referanduma götürme hakkı vardır. Ancak böyle bir işlemde bulunması, bumerang gibi geri tepecek bir siyasi intihar olacaktır. Bu millet, hesapçı ve art niyetli adımları asla tasvip etmez ve mutlaka cezalandırır.
SİYASİ PARTİ LİDERLERİ İLE BİZZAT TEMAS KURUN VE BİRLİKTE ÇALIŞMA TEKLİFİNDE BULUNUN, DESTEK İSTEYİN: Bu çerçevede Sayın Erdoğan’a ve bütün siyasi parti liderlerine açık çağrıda bulunmak istiyorum. Sayın Erdoğan; TBMM’ye sunulacak Anayasa değişikliği teklifi, yoruma mahal bırakmayacak şekilde açık ve anlaşılır hukuk diliyle kaleme alınmalıdır. Gelecek nesilleri bu sorunla bir daha karşı karşıya bırakmayacak netlikte olmalı ve asla yeni tartışmalara yol açmamalıdır. Milyonlarca kadının ağır bedeller ödediği böylesi bir onur mücadelesini siyasi iktidarınızın devamına alet etmeye çalışmayın. TBMM’de grubu bulunan diğer partilere heyetler göndermeniz doğru bir adım olmuştur. Bir adım öteye de geçin ve bir kez olsun milleti birleştiren Cumhurbaşkanlığı makamının bir gereği olarak, siyasi parti liderleri ile bizzat temas kurun ve birlikte çalışma teklifinde bulunun, destek isteyin. Başka partilerden gelebilecek önerilere ve katkılara kapınızı kapatmayın. Katılımcı bir yöntem, böylesi bir kültürel fay kırığını onaracak tek yoldur.
PİRUS ZAFERİ KAZANMAYA KALKMAYIN: CHP’yi geçmişteki söylem ve tutumları üzerinden yargılamak yerine bugünkü özgürlükçü tutum ve söylemine bakın. Unutmayın, bu özgürlüğün bir daha geri gelemeyecek şekilde teminat altına alınmasında en önemli ve anlamlı destek, başta CHP olmak üzere geçmişte farklı tutum sergilemiş olan siyasi kesimlerin desteğidir. Başörtüsü gibi bir onur sembolü üzerinden bir Pirus zaferi kazanmaya kalkmayın. Hele hele her hâlükârda bir referandumu zorlamayın. Böylesi manevi bir değere ve onur sembolüne karşı, hangi oranda olursa olsun çıkacak hayır oylarının vebali omuzunuzda olacaktır. Onun içindir ki söylemlerinizdeki çelişkilerden kaynaklanan haklı şüpheleri gidermek üzere açık ve net bir şekilde teklifin 400’ün üzerinde bir oyla kabul edilmesi halinde asla referanduma götürmeyeceğinizin sözünü verin.
BU, SAYIN ERDOĞAN’IN ŞAHSİ MÜCADELESİ DEĞİL, BİR NESLİN ORTAK MÜCADELESİDİR: Başörtüsü mücadelesinde büyük bedeller ödemiş olan kadınlarımız başta olmak üzere duyarlı geniş kitlenin temsilcilerine de sesleniyorum: Bu konuda hep beraber çok çetin mücadelelerin içinden geçtik. Böylesi bir hak mücadelesini Sayın Erdoğan’ın her gün değişen psikolojisine ve tutumunun dalgalı akışına bırakmayın. Bu, Sayın Erdoğan’ın şahsi mücadelesi değil, bir neslin ortak mücadelesidir. Bu uğurda ödenen bedeller adına ve hatırına sesinizi yükseltin ve ‘Haklı onur mücadelemizi siyasi rant için referanduma götürmeyin’ deyin.
OLUMSUZ TAVIR, NİCE NESİLLERİ MAĞDUR EDEN BİR FAY KIRIĞININ DERİNLEŞMESİNE YOL AÇACAK VE SİYASİ FIRSATÇILIĞA ALAN AÇACAKTIR: Bu kritik eşikte, başta son derece iyi niyetli ve samimi bir girişimde bulunan Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün muhalif siyasi partilerin liderlerine de çağrıda bulunmak istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetli girişimin referandum üzerinden bir siyasi tuzağa dönüşmesine izin vermeyiniz. Elde edilecek nihai neticenin bir tarafın zaferi, diğer tarafın kaybı şeklinde bir siyasi propagandaya dönüşmesi, diğer bütün acil konuların gölgede kalacağı bir seçim ortamına yol açacaktır. Sayın Erdoğan’ın başörtüsünü rehin alan istismara dayalı siyasi tuzağını bozacak tek tavır, bu anayasal teminatın paydaşı olmaktır. Nihayet bu anayasal teminat sağlandığında, bu özgürlükçü hamlenin ilk adımını Sayın Kılıçdaroğlu’nun atmış olduğu da tarihin ve milletin hafızasına kaydedilecektir. Bu konuda gelebilecek itirazların etkisinde sergilenecek bir olumsuz tavır ise nice nesilleri mağdur eden bir fay kırığının derinleşmesine yol açacak ve siyasi fırsatçılığa alan açacaktır
HER ADIMA KAYITSIZ ŞARTSIZ DESTEK VERECEĞİZ: Bu meselenin Altılı Masa’da gündeme gelmesi halinde de tutumumuzun ve tavsiyemizin başörtüsü özgürlüğüne yasal ve anayasal teminatın tam bir mutabakat ile hayata geçirilmesi yönünde olacağını bir kez daha vurgulamak isterim. Gelecek Partisi olarak, başörtüsü özgürlüğünü yasal ve anayasal teminat altına almak üzere atılacak her adıma kayıtsız şartsız destek vereceğiz.
AK PARTİ HEYETİNİN ZİYARETİ DE SAYIN BAHÇELİ’NİN TAVRI DA DOĞRUDUR: Bu süreç içinde diğer önemli bir gelişme ise AK Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi ve Sayın Bahçeli’nin dünkü grup toplantısında bu konuda sergilediği tavırdır. En baştan ifade etmek isterim ki AK Parti heyetinin ziyareti de Sayın Bahçeli’nin tavrı da doğrudur ve siyasetin normalleşmesine katkıda bulunacaktır.
HDP DAHİL BÜTÜN PARTİLERLE TEMAS SON DERECE DOĞAL VE DOĞRU: Biraz önce de zikrettiğim gibi; bir insan hakkı meselesi olarak gördüğümüz başörtüsü özgürlüğü ile ilgili anayasal bir teminatın bütün partilerin tam mutabakatı ile çıkması gereklidir ve bu çerçevede HDP dahil bütün partilerle temas, son derece doğal ve doğrudur.
Ancak Sayın Bahçeli'nin tabiriyle bu makul yaklaşımın bütün partiler için geçerli olması da hem makul hem gereklidir. Kendileri ihtiyaç hissettiğinde İmralı’dan mektup getirmeyi, Kandil temsilcisi Osman Öcalan’ı TRT ekranlarına çıkarmayı, HDP’yi ziyaret etmeyi makul ve millet menfaatine uygun görenlerin, başka partiler legal bir parti olan HDP ile temasa geçtiğinde bunu terörle iş birliği olarak yansıtmaları, Altılı Masa’ya yedinci bir ayak uydurarak kirli bir propaganda yapmaları, en hafif tabiriyle ikiyüzlü, ilkesiz ve riyakar bir siyaset anlayışından başka bir şey değildir. AK Parti heyetinin ziyareti ve Bahçeli’nin bu ziyaret ile ilgili tutumu sonrası artık bu riyakar siyasete son verilmelidir.
BAHÇELİ’NİN BİR SONRAKİ MAKUL ADIMI PARTİ KAPATILMASI SÜRECİNE KARŞI ÇIKMASI OLMALIDIR: Seçim ortamına gerilimlerden uzak ve normalleşen bir siyaset ikliminde girilmesi, toplumsal barışımız açısından hayati derecede önemlidir. Bu bağlamda, AK Parti heyetinin HDP ziyaretini makul gören Sayın Bahçeli’nin bir sonraki makul adımı, parti kapatılması sürecine karşı çıkması olmalıdır. Geçmiş tecrübelerimiz açık bir şekilde göstermiştir ki partilerin kapatılması, siyasetçilerin tutuklanması ya da siyasi yasaklı haline getirilmesi şeklinde siyasetin doğal akışına yapılan müdahaleler geri tepmektedir.
CUMA GÜNÜ SAYIN İMAMOĞLU’NU MAKAMINDA ZİYARET EDECEĞİM: Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında açılan dava ve bu dava sürecinde yaşananları da bu çerçevede değerlendiriyorum. Bir siyasetçinin bir ifadesi dolayısıyla yargılanmasını esastan yanlış bulurum. Hele hele bu yargılanma sürecinde yargı sürecine yapılan müdahale ile ceza vermeyeceği düşünülen hakimin sürülmesini, yargı tarihimize düşen bir kara leke olarak görüyorum. Yeni atanan hakimi de zan altında bırakan böylesi bir uygulama, hukukun siyasallaşmasının en yüz kızartıcı örneklerinden biridir. Hukuka güveni sarsan bu sürece karşı dayanışmamızı göstermek üzere, iade-i ziyaret çerçevesinde, mahkeme günü olan cuma günü Sayın İmamoğlu’nu makamında ziyaret edeceğim.”
Yorum Yazın