Dolar 34,6503
%0.27
Euro 36,3574
%0.15
Altın 2.925,230
%0.25
Bist-100 9.636,00
%-0.25

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Dervişoğlu'ndan 'Ayhan Bora Kaplan' soruşturması göndermesi: 'Hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor...'

Dervişoğlu'ndan 'Ayhan Bora Kaplan' soruşturması göndermesi: 'Hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor...'

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, 'Ayhan Bora Kaplan' soruşturmasında yaşananlar için "Hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor" ifadesini kullandı. Sinan Ateş soruşturmasına da değinen İYİ Parti lideri “Sinan Ateş’in kanıyla hatır senedi yazan da, o senedi cirolayan da aynı yargıydı! İddianame değil ibraname hazırladılar” dedi.

  • Ege Postası
  • 22.05.2024 - 10:43
  • Güncelleme: 22.05.2024 - 11:29

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Dervişoğlu, konuşmasına helikopter kazasında hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyete rahmet dileyerek başladı.

Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"105 yıl sonra içinde bulunduğumuz şartların 1919 şartlarına ne kadar benzer olduğunu, nasıl bir çaresizlik içinde olduğumuzu bir kere daha sıralamayacağım; bunun hamasetine de yaslanmayacağım. Buradan milletimizin kırık kalbine, incinen gururuna, çiğnenen onuruna, zedelenen ruhuna bir vesvese daha vermeyeceğim. Bizler 'İYİ' ve cesur insanlar; çarşıdan, pazardan, hastaneden, mahkemeden, okuldan, karakoldan habersiz, şuursuz ve duyarsızlardan, yani milleti maraba sayanlardan değiliz. Çocukluğunda bağdaş kurup oturduğu yer sofralarını, yere düşen ekmeği öpüp alnına koymayı, yatarken dua ettiği Yaradan'a sadece kendisi için değil; vatanı ve milleti için de kalpten dua edenlerdeniz. Bizler bu toprakların değerlerine yabancılaşmış aymaz atanmışlardan hiç değiliz. Bugün burada 105 yıl sonra tekrarlanması ve hatırlanması gereken şey; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm sorunları çözmek için ortaya koyduğu milli hakimiyete dayanan kayıtsız şartsız müstakil bir Türk devleti tesis etme ülküsüdür. Aslına bakarsanız parlamenter sistemdeki ısrarımız Mustafa Kemal Atatürk'ün ısrarıdır. Milli devletteki inadımız da yine Mustafa Kemal'in inadıdır. İşte biz o yüzden 'milli hakimiyet' diyoruz, 'milli Meclis' diyoruz, 'milli devlet' diyoruz!

105 yıl sonra geldiğimiz noktada vatan da beka da görüyoruz ki artık adalettir. Adalet sistemini, adalet duygumuzla; hak ve hürriyetlerimizi hakkaniyet duygusuyla, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığımızı o kimliğe sahip olmanın verdiği gurur ve mutlulukla birlikte adım adım erozyona uğrattıktan sonra bu tek adam sistemini getirip milletimize dayattılar. İşte bu sistemdir adaleti mülkün temeli olmaktan çıkaran... İşte bu sistemdir devleti milletten koparıp mülk sahiplerinin malı yapan... Ve biz o günden beridir her işte adaletten yoksunuz, hakkaniyetten yoksunuz, hukuktan yoksunuz, can mal ve namus güvenliğinden yoksunuz. Tanzimat'tan bugüne 150 yıllık medeniyet kavgamızdan geri düşmek bu iktidara nasip olmuştur. 'Dilde, fikirde ve işte birlik' diyen bizler için hukukta birlik olmak da amaçtır. Bugün hiçbir yargı kararı yoktur ki bir haksızlığı giderebilsin, birinin yüreğine su serpebilsin... Artık iş öyle bir yere geldi ki bu kara düzenden kendileri bile şikayet ediyorlar... Olanlara darbe diyor ya da operasyon diye tanımlıyorlar. İktidar adeta kendini yemeye çalışan bir yılan misali kendi kuyruğuyla savaşıyor. Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi aynada gördüğü suretine terörist diyor, albümde gördüğü fotoğraflarına ise darbeci diyor, FETÖ'cü diyor.

Mahkemelere, yargıya, adalete artık kim güvenebiliyor ki? Kendisine yapılan haksızlığa karşı, güvenle ve inançla “Ankara’da hakimler var diyerek.” kim kendini teskin edebiliyor? Hangimiz karakoldan aranınca, adliyeden tebligat gelince, gönül rahatlığıyla yaptığından ve yapmadığından emin olarak oralara gidebiliyor ki?

Çok yakın zamandan bir örnek olarak Ankara Organize Suçlar Müdürü, savcılığa gidip ifade vermek istiyor. Savcı, ifade vermeye gelene gözaltı kararı çıkartıyor. Emniyete güvenmeyip, jandarmaya aldırıyor. Jandarma alıp İstihbarat Teşkilatı’na götürüyor. İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve beraberindekiler tutuklanıyor hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor."

Açılım sürecinin tarafları hatırlatılmasını pek sevmezler ama ben kararlıyım ve unutturmayacağım. O ağalar Dolmabahçe’de 6-7-8 Ekim’den 4 ay sonra 28 Şubat 2015’te buluşup sonrasında da barış bildirisi okudular. Mahkemenin gerekçeli kararını bekliyoruz. Ülkemizi ateşe çevirmek isteyenlere verilen cezaları da ayrıca değerlendireceğiz. Ama onlarla Dolmabahçe’de pazarlık edenleri de asla unutmayacağız, unutturmayacağız!

Bir yandan mafya operasyonları derken, bir yandan 6-7-8 Ekim Davası eş zamanlı sonuçlandı. Bir yandan Gezi Davaları derken, bir yandan 28 Şubat afları gerçekleşti. Birileri takke alırken, birilerinin külah verdiği bu simsar sahnesinde hikaye hep üstünlerin hukukunu anlatır. Yönetmense hep muktedirlerin koltuğundadır. Bu hikayede 'Laiklik elden gidiyor' diye laik tarumar edilir. Sorunları çözeceğiz diye milletin birliği çözülebilir. 'Yeter' artık diyenlerin sözü 'Yetmez ama evet' manşetiyle görülebilir. Ama hakkı istiklal olan bu millete hiçbir zaman o hak reva görülmez. Başka bir sorumlu aramaya gerek yok; yeni bir şey lazımsa, Türkiye’de eğer değişecek bir şey varsa o da bu hilkat garibesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ta kendisidir. Bu yüzden kurulduğumuz günden beri önerilerimizi ortaya koyduk. Yıllardır yalnızca hastalığı teşhis etmiyor; gereken reçeteyi de söylüyoruz, tedaviyi de söylüyoruz. Karşı karşıya kaldığımız tüm sorunlarla ilgili olarak ilgilileri zamanında uyardık. Yapmayın etmeyin dedik. Attıkları yanlış adımların nelere sebep olacağını da ayrıntılarıyla birlikte milletimizle paylaştık Ve her zaman haklı çıktık. Bu yönüyle bakıldığında İYİ Parti bu ülkenin erken uyarı sistemidir. Gelin yeni maceralar peşinde koşulacağına; ülkenin gerçeklerini konuşalım, erkleri birbirine karıştıran, ülkeyi tek adamın hırslarına ve heveslerine terk eden bu ucube sistemden kurtulmanın yollarını arayalım.

Adalet terazisini hurda demir fiyatıyla görenler, Türk milletine pul kadar bile değer biçmiyor. Toplumun her kesimi gibi emekliler iktidarın zulüm sopasından payını düşeni fazlasıyla alıyor. Herkesi emekli ederken, ekmeğe muhtaç etmekten hicap duymuyorlar ama kendileri ne emekliliği ne de emeklinin yaşadıklarını elbette düşünmüyorlar. Ülkemizde şu anda yaklaşık 16 milyon emekli vatandaşımız vardır. Çaresizliğinden milyonlarca emeklinin en düşün emekli maaşını ancak 10 bin lira yapabildiniz.

Bugün milyonlarca emekli vatandaşımızın asgari ücretin altında emekli maaşı almasının tek sebebi, AKP iktidarının 2008 yılında yapmış olduğu düzenlemelerdir. Güncelleme katsayısını yüzde 100’den yüzde 30’a düşürdüler. Aylık bağlama oranını yüzde 75’lerden yüzde 50’ye çektiler. Sonuç ise 2003 Ocak’ında en düşük emekli maaşı asgari ücretten yarı yarıya fazla iken, bugün en düşük emekli maaşı asgari asgari ücretin altındadır. Emekli vatandaşlarımızın dertlerini bir nebze olsun çözecekseniz saçma sapan vaatler yerine en düşük emekli maaşını 21 sene önceki haline getirin ve asgari ücretin üstüne çıkarın.

Sanılmasın ki sadece organize suç var... Sanılmasın ki sadece mafya-devlet ilişkisi var... Dillerine pelesenk ettikleri Türkiye Yüzyılı'nda market kuyrukları Sovyetler Birliği, sokaklar Orta Doğu, yollar Latin Amerika haline geldi. İşte Tayyip Türkiyesi... Tayyip Erdoğan Türkiye'si gazetelerde koskoca bir üçüncü sayfa haberinden ibaret kaldı. Sınır güvenliği ile ilgisi olmayan iktidarın sokak güvenliği ile de ilgisi yok. (Gerçek Gündem)

Ayrıntılar geliyor...

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.