Dolar 35,2186
%0.17
Euro 36,7318
%0.16
Altın 2.979,970
%0.07
Bist-100 9.978,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Dervişoğlu'ndan kreş tepkisi ve Erdoğan'a 'Öcalan' sorusu

Dervişoğlu'ndan kreş tepkisi ve Erdoğan'a 'Öcalan' sorusu

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu TBMM grup toplantısında konuştu. Bakanlıkların, belediye kreşlerine yönelik gönderdikleri resmi yazıya dair konuşan İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, "Adalat ve Kalkınma Partili belediyeler istediğini yaparlar; çünkü arkalarında saray ve rant baronları vardır. Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler. Kendine işletmediğin kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek; devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak demektir. İşte bu bölücülüktür” dedi. Dervişoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının meclis kürsüsünden terör örgütüne seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor, konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor, öğrenmek istiyoruz. " dedi.

  • Ege Postası
  • 27.11.2024 - 10:58
  • Güncelleme: 27.11.2024 - 13:20

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu TBMM grup toplantısında konuştu.  25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne değinerek konuşmasına başlayan Dervişoğlu; “İYİ Parti olarak, Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanlığımızın öncülüğünde, 16-17 Kasım’da düzenlediğimiz “Şiddet ve Şiddetle Mücadele Çalıştayı” sonrasında bir yol haritası ortaya koymak ve bu yakıcı soruna somut çözüm önerileri getirmek adına 23 Kasım cumartesi günü Çalıştay Sonuç Raporumuzu kamuoyuyla paylaştık” dedi.

7 Aralık tarihinde de bir Emekli Kurultay’ı düzenleyeceklerini belirten Dervişoğlu; “Tüm bileşenlerinin katkılarıyla emeklilerimizin sorunlarını ele alacağız. Konuyla ilgili hazırlıklarını tamamlayan genel merkez yöneticilerimize ve sivil toplum kuruluşlarımıza huzurunuzda teşekkür eder, şimdiden başarılar dilerim” ifadelerini kullandı. 

“SADECE BU YIL, 411 KADIN KATLEDİLMİŞTİR”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, yaşanan şiddet olaylarını verileriyle birlikte anlattığı konuşmasına şu sözlerle devam etti: 

“Genel olarak “şiddet”, özellikle de “kadına ve çocuğa yönelik şiddet” ülkemiz için en hayati konuların başında gelmektedir. Türkiye bu sorunu aşmak zorundayız. Zira; bu yara derinleşiyor. Başka yaralarla birleşiyor. Toplumsal yapımızı çürütüyor ve hepimizi zehirliyor. Her gün karşı karşıya olduğumuz hadiseler münferit değildir. Son 10 yılda, 210 bin çocuğumuz “cinsel istismara” uğramıştır. Son 1 yılda menfur olay 50 binin üzerinde tekerrür etmiştir. Son 10 yılda, “bilinen” 5 bine yakın “Kadın Cinayeti” işlenmiştir. Sadece bu yıl, 411 kadın katledilmiştir. Bu vahşetin boyutları, bu rakamlardan daha yüksek ve etkileri daha derindir”

“TÜRK KADININI ELİNİZE DİPLOMANIZI VEREN 15 TEMMUZ HOCALARININ İNSAFINA TERK ETMEYECEĞİZ”

“Cumhuriyet, muasırlaşma mücadelesinde kadının, toplumda etkin bir konum elde etmesi  ve o konumun yükseltilmesi meselelerini birlikte ele almıştır. İşte tam da bu yüzden; kadın, saray rejimi ve kadrolarının her zaman hedefinde olmuştur. Pazartesi günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ydü. Valiliklerin, kaymakamlıkların bir gayret yolları kapatmaları, ulaşımı durdurmaları da bunun tezahürüdür. 22 yıllık devri iktidarlarında her sıkıştıklarında dinden, imandan dem vuruyorlar. İstiklal marşı, “benim iman dolu göğsüm” diyor dizelerinde, İmar dolu göğsüm demiyorsa, ne seslendiği şahıslar sizsiniz. Ne de bahsedilen iman sizin sahip olduğunuzdur. Bu yüzden, Türk Devletini, Türk İnsanını, Türk Kadınını ne baskıcı rejimlerin kör vicdanına vicdanına ne de elinize diplomanızı veren 15 Temmuz hocalarının insafına terk etmeyeceğiz”

“TÜRK VATANINI LÜBNANLAŞTIRAMAYACAK! 
TÜRK ORDUSUNU IRAKLAŞTIRAMAYACAK! 
TÜRK DEVLETİNİ SURİYELİLEŞTİREMEYECEKTİR!”

“Açılım süreci ağızlarında, BOP hezeyanlarınız ve ümmetçilik oyunlarınız; Türk vatanını Lübnanlaştıramayacak! Türk ordusunu Iraklaştıramayacak! Türk devletini Suriyelileştiremeyecektir! İşte Türk kadınından korkularının iç yüzü aslında buradadır. İstibad zincirini önce ona geçirmeliler ki; Türk Vatanı ve Türk Kimliği parçalanabilsin. Haksızdırlar, suçludurlar ve tam da bunun telaşı ve korkusu içindedirler! Ama biz korkmayacağız, direnmekten geri asla durmayacağız! Her zaman Türk Kadınının yanında, mücadelesinde omuz omuza, meydanlarda yumruklarımız havada durmaya devam edeceğiz”

DERVİŞOĞLU’NDAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VURGUSU: “İLK FIRSATTA ÇOK DAHA GÜÇLÜ ŞEKİLDE YÜRÜRLÜĞE KOYACAĞIZ”

İYİ Parti olarak kadının konumunun korunması ve o konumun yükseltilmesinin mücadelesini vermeye devam ettiklerinin altını çizen Dervişoğlu; “Atalarımızdan öğrendiğimiz örfün ve Atatürk’ten bize emanet bırakılan değerlerin icabını yerine getiriyoruz. Bir avuç meczubu memnun etmek için bir gece yarısı kaldırdıkları İstanbul Sözleşmesini de işte bu yüzden unutmuyoruz. Emin olunsun ki; ilk fırsatta çok daha güçlü şekilde yürürlüğe koyacak, bunu yaparken de bir kanun lafzı olmaktan çıkartıp, bir bilinç meselesi olarak kadına karşı şiddet meselesini tam da Türk’e yaraştığı bir biçimde çözeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kısmı göklere yükselebilsin?” ifadelerini kullandı.

“YANILANLARLA YANILMAYACAĞIZ! YALANCILARA YANLAMAYACAĞIZ..”

“Yaşanan genel çürüme hali; yolsuzluk, liyakatsizlik, kayırma, hukuk tanımazlık, saray elitlerinin yönetim anlayışının, iktidar ve ortaklarının siyasetinin, sarayın bürokratlarının uygulamalarının sonucudur” diyen Dervişoğlu; “Sanıyorlar ki bu düzen böyle gidecek, Sanıyorlar ki bu düzene alışacak-kabullenecek-susacağız. Sanıyorlar ki bu anormalliğe baş eğip, Sözde İç cephenin sözde mensupları gibi normalleşeceğiz. Yanılanlarla yanılmayacağız. Yalancılara yanlamayacağız.. Cesaretimiz de dirayetimiz de yıkılmayacaktır! Herkes bundan emin olmak mecburiyetindedir” dedi.

“YARDIMA VE EKMEĞE MUHTAÇ HALE GETİRİLMEYE ÇALIŞILAN KOSKOCA BİR MİLLET, BİR AVUÇ SARAY SEÇKİNİNİN ELİNE BAKSIN İSTENMEKTEDİR”

Yasalardan bir defa kaçabilenin kendini yasaların üzerine koyduğu belirten Dervişoğlu; “Bireyden aileye, aileden de topluma uzanan ilişkiler, ahlaki değerler, toplumsal kurallar bu yüzden çökmektedir. Tek kişinin sevk ve idaresi altındaki tüm kamusal hizmet alanları, Başta eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik mekanizmaları, toplumun bütününü korumak, bütününe hizmet etmek ve “hakkaniyet” sağlamak yerine, güç yoğunlaşmasına, servet ve gelir adaletsizliğine katkıda bulunmaktadır. Sivil toplum ve sendikalar sürekli olarak susturulmakta ve bastırılmaktadır. İktidarın etrafındaki sivil toplum görünümlü malum yapılar ise  Bu çarkın yağlayıcısıdırlar. Yardıma ve ekmeğe muhtaç hale getirilmeye çalışılan koskoca bir millet, bir avuç saray seçkininin eline baksın istenmektedir” dedi.

“BU BÜYÜK MİLLETİ BUNLARIN ELİNDEN KURTARACAĞIZ!”

Dervişoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Kurdukları bu şeytan çarkının ana fikri budur. Bu yüzden yoksulluğu bitirmek değil, derinleştirmek istiyorlar. Bu yüzden sağlık sistemini düzeltmek değil, sömürü aracı kılmak istiyorlar. Bu yüzden eğitim sistemini kölelik düzenlerinin mutfağı yapmak istiyorlar. Bunlar bizi yıkmanın araçlarıdır ve bu araçlar mutlaka yıkılmalıdır. Yoksulluğun yerine zenginliği koyarak, bu yüzden sağlığı bir sektör değil, bir sistem haline getirerek ve eşit, parasız, yaygın ve çağın en ilerisindeki eğitimi inşa ederek milletimizin hayatlarını çalan bu köhnemişlik ortadan kaldırılmalıdır! Birikimimiz, kadrolarımız, inancımız tamdır. Milletimize sözümüz bâkidir: Andolsun bunu başaracağız!Bu büyük milleti de bunların elinden kurtaracağız!”

“TÜRK MİLLETİNİ SARAYIN KULLARINDAN AYIRAN İŞTE BU ÇİZGİDİR. BU ÇİZGİ, NAMUSLULARLA NAMUSSUZLARI AYIRAN BİR ÇİZGİDİR”

Sitemden isyana doğru büyüyen bir tepki olduğunun altını çizen Dervişoğlu şu şekilde konuştu: “Emeğinin karşılığını almak isteyen işçiler, memurlar, eğitimde eşitlik ve liyakat isteyen öğretmenler ve öğrenciler, ürünü tarlada kalan çiftçiler ve üreticiler, 2 yıl geçmesine rağmen evsiz bırakılan depremzedeler, mağdur olmuş, canı yanmış, hakkı yenmiş adalet isteyen tüm vatandaşlar nu sistematik yağma, talan ve korku düzeninin baskı ve korku mekanizmaları içerisinde susturulmaktadırlar. Bu düzende Millet, AKP seçkinlerinin zenginleşmesinin hamallığını yapmaktadır. O bir avuç yağmacı devletin sağladığı resmi sıfatlarla, devletin uçaklarıyla gittikleri yurtdışı seyahatlerinde lüks mağazalarda alışveriş yarışı içerisindedir. Aldıkları tüyolarla borsa spekülasyonuna iştirak etmek derdindedir. İmar planlarından önceden haberdar olarak, arsa vurgunu yapmak peşindedirler.  Türk Milletini Sarayın kullarından ayıran işte bu çizgidir. Bu çizgi, namuslularla namussuzları ayıran bir çizgidir. 

“MESELE, SARAYIN YAĞLI KAPILARI İLE TÜRK MİLLETİNİ AYIRAN HAKİKAT DUVARINDA GİZLİDİR”

İktidarı o makamlara getiren seçmenlerin de iş kuyruğunda, hastane sırasında, halk ekmek büfesi önünde beklediğinin altını çizen Dervişoğlu; “Bizlerin görmek zorunda olduğu asıl mesele budur. Mesele, Sarayın yağlı kapıları ile Türk Milletini ayıran hakikat duvarında gizlidir. Çözüm ise bellidir: bu hakikat duvarını yıkmanın yolu da insanlarımızı birbirinden ayıran yalan duvarlarını yıkmaktır. Toplumun tüm kesimlerini, bölerek, parçalayarak, ayrıştırarak, kavga ettirerek köleleştiren bu işgalcilerden kurtarmaktır. Çünkü Cumhuriyet bizden bunu beklemektedir, Biz Cumhuriyetten bunu anlamaktayız!” dedi.

“HASTA- HASTANE İLİŞKİSİ DEĞİL, MÜŞTERİ İLİŞKİSİ KURULMUŞ DEMEKTİR”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Yenidoğan çetesine değinerek konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Şiddet, istismar ve suç sarmalının kadınlara ve çocuklara yönelmesi bir zihniyetin sonucudur. Yenidoğan çetesinin kanlı ellerinden sızanlar da bu habis zihniyetin zehirli meyveleridir. Bu çetenin “eli kanlı bebek katili başı” mahkemedeki ifadesinde  “Hastanelerde hasta kavgası var” demiştir. Ne demektir bu? Hak ve ihtiyaç sahipliğinin değil. Para ve torpili olanın tedavisine ulaşabildiği sistem kurmuşlar demektir. Hasta- hastane ilişkisi değil, müşteri ilişkisi kurulmuş demektir. Bebekler de bu müşteri ilişkisine kurban edilmiş demektir. Bir kamu hizmeti anlayışı değil, bir ticaret ve kar anlayışı, can güvenliğinin önüne geçirilmiştir, demektir Bu belli ki buz dağının görünen yüzüdür”

“SAYIN SAĞLIK BAKANI, SARAYIN ÇIKARLARINA HİZMET ETMEKLE GÖREVLİSİNİZ. AFFINIZ DA ANCAK O ÇIKARLAR TEHLİKEYE GİRDİĞİNDE SÖZ KONUSU OLABİLİR”

Bu olaylar cereyan ederken, Sağlık Bakanı’nın 2016 – 2024 yılları arasında İstanbul İl Sağlık Müdürü olduğunu hatırlatan Dervişoğlu;  “Neden istifa edecekmişim ki diyor? Elbette neden istifa edesiniz ki? Sizin göreviniz, Türk Milletine karşı görevleri yerine getirmek değil ki. Onları yapamadığınızdan ötürü neden Türk Milletinden af dileyesiniz ki. Saray ve avanesinin çıkarlarına hizmet etmekle görevlisiniz siz sayın Sağlık Bakanı, sarayın çıkarlarına hizmet etmekle görevlisiniz. Affınız da ancak o çıkarlar tehlikeye girdiğinde söz konusu olabilir. O yüzden 8 yıl boyunca siz ve sizden öncekiler gibi, Bebeklerin can pazarlığına gözleriniz kör, Kulaklarınız sağır kalmıştı.  Belli ki birileri bebek canları üzerinden “Sehem” kurarken birilerinin de avantasını verildiği bir mesele hallediliyordu. Alıştığınızı bu rantiye rejiminde siz neden istifa edeceksiniz ki? Çünkü arsızlık ve yüzsüzlük, Sarayın nazırı olmanın ilk ve değişmez kriteridir” 

“KENDİNE İŞLETMEDİĞİN KANUNLARI EĞİP BÜKEREK BAŞKASINA MİSLİYLE İŞLETMEK; DEVLET YÖNETİMİNDE BİZ-ONLAR AYRIMI YAPMAK DEMEKTİR. İŞTE BU BÖLÜCÜLÜKTÜR”

Belediye kreşlerinin kapatılmasına ilişkin kamuoyundaki tartışmalara değinen Dervişoğlu; “Geçen hafta ettiği boyundan büyük laflarla, saraydan geçici görev onayı alma çabasını sürdüren Milli Tahrifat Bakanı Yusuf Tekin, Şimdi de Şehircilik Sekreteri Kurumla Belediye Kreşlerini kapatmanın yollarını aramaktalar. Din bezirganlığının ve zübüklüğün ortak payda olduğu Saray rejimi, şehirleri inşaatla talan ederken, Hastalıklı zihinler eliyle bu rantı üretebilir kılmaktadır. Her sözleriyle ve icraatlarıyla kadınlara ve çocuklara dünyayı dar etmektedirler. Adalat ve Kalkınma Partili belediyeler istediğini yaparlar; çünkü arkalarında saray ve rant baronları vardır.  Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler.  Kendine işletmediğin kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek; devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak demektir. İşte bu bölücülüktür” dedi.

“SİZ KİMİN HİZMET ALMA HAKKINI, KİMDEN KAÇIRIYORSUNUZ? SİZ KENDİNİZİ NE ZANNEDİYORSUNUZ?”

İktidarın görevlerini yerine getirmediği gibi, işleyenleri de bozduğunu, kurumların köküne de kibrit suyu ektiğini dile getiren Dervişoğlu; “Cumhurbaşkanı ve artık sekreterlerden başka bir şey olmayan bakanları,  kendi görev sahalarındaki işlerle meşgul olmadıkları için belediyeler, adeta bir sosyal yardım kurumu işlevi görmek zorunda bırakılmaktadır. Bilinsin ki bu durum, iktidarın zavallılığın bir sonucudur. Kim yararlanıyor kreşlerden kardeşim? Kim yararlanıyor da rahatsız oluyorsun? Gece gündüz çalışmak zorunda kalan vatandaş yaralanıyor. Özellikle de çalışan anneler yararlanıyor. Bu kadınlar, alın teriyle evlerine üç kuruş getirirken, yakalarında parti rozetleri mi var? Siz kimi cezalandırıyorsunuz? Siz kimin hizmet alma hakkını, kimden kaçırıyorsunuz? Siz kendinizi ne zannediyorsunuz? Ve İş bu haldeyken okullara temizlik malzemesi koymaktan aciz bir bakan çıkıp; boyundan büyük o lafları yüzsüzlükle edebiliyor. Ve sözde Çevre şehircilik bakanı, asgari ücrete mahkum annelerin çocuklarına,“belediyeler kreş hizmeti veremez” diye kurumundan yazı yollayabiliyor” dedi.

“SAYIN KURUM, SENİN ASIL CEVABINI VERMEK GEREKEN SORUYU BEN SORAYIM. “2 YIL GEÇTİ DEPREMİN ÜZERİNDEN, KIŞ GELDİ. NEREDE BU KONUTLAR?”

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a seslenen Dervişoğlu; “Sayın Kurum, senin asıl cevabını vermek gereken soruyu ben sorayım. “2 yıl geçti depremin üzerinden, kış geldi. Nerede bu konutlar?” Kurum’un, Saraydaki efendisine yanıtlamakla mükellef olduğu soru ise bu değil. Çünkü onlar başka şeyin peşindeler. Deprem konutu ihalelerinin kime verildiği merak ediyorlar. Harfiyat işinin hak edişlerinin önce kime ödeneceğini merak ediyorlar.  Kapıların ve pencerelerin hangi il başkanı veya milletvekili yakınına yaptırılacağını merak ediyorlar” ifadelerini kullandı. 

“ARALIK AYI İÇİNDE BAŞTA HATAY OLMAK ÜZERE DEPREM BÖLGESİNE GİDECEĞİM”

“Aralık ayı içinde başta Hatay olmak üzere deprem bölgesine gidecek ve yapılanları ve yapılmayanları yerinde görecek, sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağım” diyen Dervişoğlu; “Daha yakın zamanda görevlendirdiğimiz heyetlerle ziyarette bulunduk deprem bölgelerine. insanlar halen evsiz, halen konteynırda, halen çaresizler. -10 derecede sacdan yapılma kutuların içerisinde kalıyorlar. Ve siyaset yapay bir gündem oyunu içerisinde alıkonuluyor,
Bu kifayetsizlerin ve onların paraya tahvil kalemlerinin sözlerine takılıyoruz. Hayır! Bu dedikodu kazanını devirmek zorundayız! Bu delilikten kurtulmak mecburiyetindeyiz! Milletin derdi, bizim derdimizdir. O derde derman olmakta, bizim görevimizdir” şeklinde konuştu. 

ÇAYIRHAN TERMİK SANTRALI İLE LİNYİT İŞLETMESİNİN ÖZELLEŞTİRMESİ HAKKINDA: “AKP VAR OLANI SATMA, MİRASYEDİ GİBİ DAVRANMA KONUSUNDA ÇOK MAHİRDİR”

Ankara’daki Çayırhan Termik Santralı ile  Çayırhan Linyit İşletmesi tarafından kullanılan taşınır ve taşınmazların özelleştirilmesi ile ilgili konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu;  “Saray iktidarı, her yerde israf ve talanla meşguldür. Çayırhan meselesi de bu talanın bir parçasıdır. Bugün bini aşkın işçi orada haklarını savunmaktadır. Kendilerini yerin onlarca metre altına kapatmışlardır. Seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Sebebi Ankara’daki Çayırhan Termik Santralı ile Çayırhan Linyit İşletmesi tarafından kullanılan taşınır ve taşınmazların özelleştirilme adı altında talan edilmesi, emekçilerin ise işsizliğe mahkum edilmek istenmesidir. AKP var olanı satma, mirasyedi gibi davranma konusunda çok mahirdir.  Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir iktidar bu kadar satmaya hevesli olmamış, zenginliklerimizi böylesine har vurup harman savurmamıştır” dedi.

“MİLLETİMİZ ÖZELLEŞTİRMELERİNDEN BİR FAYDA ELDE EDEMEMİŞTİR.  FAYDAYI İSRAİLLİ OFERLER, LÜBNANLI HARİRİLER, SUUDLU OGERLER GÖRMÜŞTÜR”

“AKP kadrolarının iktidara geldiği 2002 yılından günümüze 72 Milyar doların üstünde özelleştirme yapılmıştır.  Yaklaşık 280 kurum ve kuruluşu bu iktidar satmıştır” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu;“Kıyas olması için söylemek isterim. Türkiye’nin 2002 yılındaki dış borcu 131 Milyar dolarken bugün 500 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bakın öyle bir yolsuzluk düzenidir ki çeyrek yüzyıldır yaşadığımız satıyorlar, satıyorlar ama üstümüzdeki borç yükünü katlanarak artıyor. Milletimiz kendi varlığı ve serveti olan kurum ve kuruluşların özelleştirmelerinden
bir fayda elde edememiştir.  Faydayı İsrailli Oferler, Lübnanlı Haririler, Suudlu Ogerler, AKP’nin seçkinleri, bu milletin üstüne kene gibi yapışan yandaşlar görmüştür.  Milletimiz ise derdi tasayı çekmeye devam etmektedir” şeklinde konuştu.

“GEÇEN HAFTA MADENCİLERİMİZLE BERABERDİM. YİNE GİDECEĞİM”

 Çayırhan Termik Santrali özelleştirmesinin ihale şartnamesinin birilerini memnun ederken yıllarca emeklerini bu santrale vermiş işçilerimizi ise mağdur ettiğini söyleyen Dervişoğlu;
 
“İhale Şartnamesinin “Çalışanlara İlişkin Hükümler” başlıklı 17. Maddesi tam bir faciadır. Madde ile yaklaşık 2 bin 500 işçi, özelleştirme sürecinin tamamlanmasıyla kapı önüne koyulacaktır.  Ortada Sarayın yeni bir Peşkeş Projesi vardır, Yandaşı zengin etmenin yeni bir arayışı vardır.  Buradan bir kez daha Çayırhan Termik Santralinde bu peşkeş çekme operasyonuna karşı koyan, yılların birikimine sahip çıkan emekçi kardeşlerimizi selamlıyor; İYİ Parti olarak yanlarında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Geçen hafta orada madencilerimizle beraberdim. Yine gideceğim. Soylu hak arayışlarında da sonuna kadar yanı başlarında olmaya devam edeceğim” dedi.

“ÜRETİCİMİZİ DESTEKLEMEK YERİNE, ONLARI YOK SAYMAK HANGİ AKLA HİZMET ETMEKTEDİR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Brezilya’yı ziyarettin ardından uçakta dönerken verdiği röportajda Uruguay’dan Brezilya’dan büyükbaş hayvan ithalatı talimat verdiğini söylemesine değinen Dervişoğlu, şu şekilde konuştu:

“Görüldüğü üzere, sarayın yerli-milli Türkiye’si! Sığınmacı ithal eden, çiftçisine destek vermeyip Buğday, saman, ot ithal eden, hayvancısını iflas ettirip Hayvan ithal eden bir Türkiye, bunların yerli ve milli dedikleri Türkiye. Kendi üreticisini desteklemeyen bir hükümetle karşı karşıyayız.  Uruguay'dan, Brezilya'dan yapılacak ithalat, yerli üreticimizi daha fazla rekabet edemez hale getirecektir. Kendi çiftçimizi zora sokmak, nasıl bir tarım politikasının ürünüdür? Doğrusunu isterseniz anlamakta zorlanıyorum.  Üreticimizi desteklemek yerine, onları yok saymak hangi akla hizmet etmektedir? Doğrusunu isterseniz anlayamıyorum. Et fiyatlarındaki artışın sebebi sadece arz eksikliği değildir. Süt-yem paritesindeki bozukluk,  kontrol edilemeyen maliyet artışları gibi bir çok mesele vardır. Ama her biri çözmesi çok kolay işlerken ısrarla çözülmeyen, derinleştirilen meselelerdir.”

ET İTHALATI: “HASANLARI, HÜSEYİNLERİ DEĞİL, HANSLARI, SAMUELLERİ ZENGİN ETMEKTEDİR.”

Türkiye’nin Amerika’dan sonra dünyanın en çok sığır ithal eden ülkesi konumunda olduğunu belirten Dervişoğlu;

Türkiye son 14 yılda yaklaşık 11.5 Milyar doları başka ülkelerin çiftçilerinin cebine koymuştur.  14 yıl önce Erdoğan’ın talimatı ile başlayıp artarak devam eden bu süreç; Hasanları, Hüseyinleri değil, Hansları, Samuelleri zengin etmektedir. Bir zamanlar kendi kendine yetmekle kalmayıp dünya’ya tarım ve hayvancılık ürünleri ihraç eder konumda bulunan Türkiye, AKP döneminin sonunda ithalata bağımlı bir ülke konumuna gelmiştir. Soruyorum, hangi “büyük” ülke tarımda bu kadar dışa bağımlıdır? Sarayın yalan ve talan düzeninin en büyük göstergesi işte uyguladıkları bu tarım politikasıdır. Türkiye’yi adeta göbeğinden dışa bağımlı kılarken; aç ve yoksul bıraktıkları millete, büyük masallar, büyük yalanlar anlatmak; işte böyle bir iktidar zihniyetinin zavallı propagandalarıdır. Bu iktidar, Büyük Türk Milletinin sırtındaki, küçük keneler sürüsüdür. Ve şüphesiz ki o kenelerden günü gelince, Allah’ın izniyle kurtulacağız. Çünkü kurtulmak zorundayız ve başarmak zorundayız!”

“DÜNYA SAVAŞI NARALARI ATARKEN TÜRK ORDUSUNA VE ONUN ŞEREFLİ MENSUPLARINA AÇTIKLARI SAVAŞI GÖRMÜYORUZ SANIYORLAR”

Kara Harp Okulu'ndaki kılıçlı yemin ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı sonrası ihraç talebiyle disipline sevk edilen teğmenlerle ilgili konuşan Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı:

Kurumsal çürüme maalesef her alanda o kadar büyük boyutta ki; en olmaması gereken alanlarda eğitimde, sağlıkta ve malumunuz Milli Savunmada bile aynı şeyleri yaşıyoruz.Osmanlı İmparatorluğu diyerek hayal satanlar korkarım, 15. yy ile 19.yy’ı ayırt edemeyecek noktadadırlar. Halleri o kadar perişandır ki; Dünya savaşı naraları atarken Türk Ordusuna ve onun şerefli mensuplarına açtıkları savaşı görmüyoruz sanıyorlar. Bunlar Balkan harbinde, içeride nifak çıkartanların öz be öz torunlarıdır. İspatı, Genç teğmenlerimize reva görülen hain plandır”

“FETÖ’NÜN YÖNTEM VE ARAÇLARINI TAKLİT ETMEK KONUSUNDA MAHİRLEŞEN İKTİDARIN, GENÇ SUBAYLARDAN İNTİKAM ALMAYA YÖNELMESİNİN HUKUKİ BİR YÖNÜ OLMADIĞINI BİLİYORUZ”

Günlerdir konuşuyoruz. Mustafa Kemal’in askeriyiz deyip, subay yemini ettikleri için TSK’nın itibarını bozmakla itham ediliyor ve ihraç istemiyle disipline veriliyorlar. Gerekçe, disiplini bozmak.  Peki nasıl, ne zaman bozmuşlar o disiplini?  Resmi tören bittikten sonra Mustafa Kemal’i anarak, Türk Milletine ve Türk Vatanına sahip çıkacakları üzerine yemin ederek disiplini bozmuşlar, Milli Savunma Bakanlığının itibarını sarsmışlar! 15 Temmuz’dan ders alamayan, fetö’nün yöntem ve araçlarını taklit etmek konusunda mahirleşen iktidarın, genç subaylardan intikam almaya yönelmesinin hukuki bir yönü olmadığını biliyoruz. Peki, hep bir ağızdan, 3.dünya savaşı, nükleer savaş, İsrail tehdidi gibi laflar edilirken; ordu içerisinde böylesi bir operasyona kalkışmaları nereden ve nasıl değerlendirmesi icap eden bir konudur?”

“HERKESİ VİCDANLARININ SESİNE KULAK VERMEYE, ONLARI KENDİ EVLATLARININ YERİNE KOYMAYA VE ŞEFKATLE DAVRANMAYA DAVET EDİYORUM”

“Gencecik teğmenler üzerinden toplumsal infial yaratacak bir hesaplaşmaya girişmenin kime ne faydası vardır? Buradan uyarıyorum: Bu yarayı daha fazla kanatmayın. Gencecik fidanların da geleceklerini karartmayın. Onlar bizim evlatlarımız, ihraç edilecek değil, sahiplenilecek değerlerimizdir. Bu konuda herkesi vicdanlarının sesine kulak vermeye, onları kendi evlatlarının yerine koymaya ve şefkatle davranmaya davet ediyorum. Sözüm herkesedir. Saraydaki de, meclisteki de, sokaktaki de bu sözümden ibret almalıdır.”

“MUHALEFET ANLAYIŞI, İKTİDAR OLMAYI, İKTİDARA BENZEMEK ZANNETMEKTEDİR. BİRİ İÇ CEPHE DERKEN, DİĞERİ NORMALLEŞME DİYEREK, SARAYIN İZAH MEMURLUĞUNA SOYUNMAKTADIRLAR”

Milli İstihbarat Teşkilatının da sarayın yarattığı kurumsal ve kültürel erozyondan fazlasıyla nasibini aldığının altını çizen Dervişoğlu, yakın zamanda MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Ak Parti ve CHP’ye vermiş olduğu brifingleri şu sözlerle eleştirdi:

“Partili Cumhurbaşkanlığının ürettiği, partili Mit başkanı dönemindeyiz. Cumhurbaşkanını, Milli Güvenlik Kurulunu, Kabineyi ve TBMM’yi gereken konularda bilgilendirmesi anlaşılabilir olan Milli İstihbarat Teşkilatı, iktidar partisinin yöneticilerine düzenli brifing vermektedir. Bu yanlışa dikkat çekmesi gereken ana muhalefet yöneticileri ise bu akıldışılığı meşrulaştıracak davranış bozuklukları içinde hareket etmektedirler.  Aslına bakarsanız bu anlayışa payanda olmaktadırlar. Normalleşmeyi, kötü emsalleri örnek alma olarak okuyan bir muhalefet anlayışı, iktidar olmayı, iktidara benzemek zannetmektedir. Biri iç cephe derken, diğeri normalleşme diyerek, sarayın izah memurluğuna soyunmaktadırlar. Sarayın örnek aldığı şey, bir Cumhuriyet devleti değil; maalesef ve maateelsüf bir muhaberat devletidir”

“VERİLERİMİZ AMERİKA’NIN, RUSYA’NIN, İSRAİL’İN , TÜRKİYE DÜŞMANLARININ ELİNDE”

Son günlerde oldukça tartışılan verilerin çalınması konusuna da değinen Dervişoğlu; “Bizim tüm verilerimiz, partili cumhurbaşkanının elinin altındadır zaten.  Onun emrinde bir istihbarat teşkilatının bu verilere ulaşım imkanı, irademizi zaten ziyadesiyle tehdit etmektedir. Ayrıca bu veriler sadece sarayda ve milli istihbarat teşkilatında da değil, bu verileri çaldırdılar. Bu veriler onun bunun elinde. Bu veriler Amerika’nın, Rusya’nın, İsrail’in , Türkiye düşmanlarının elinde” dedi.

“TÜRK DEVLETİNİN İSTİHBARAT BAŞKANI 20 YAŞINDAKİ GENÇ MECLİS MUHABİRİ GİBİ O SİYASETÇİ BU SİYASETÇİ GEZİP HABER TAŞIMAZ!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, ana muhalefete de seslenerek şunları söyledi: “Kendi partilerinin iktidarını, “Devlet” diye diye yıllardır vapur tarakçısı gibi yutturmaya kalkan bu zihniyetin, takım elbiseli nümayişlerini, “ciddiye alınmak” zannedenler şöyle bir durup düşünmelidirler. Ellerini verip, bütün bedenlerini kaptırmak sınırını geçmek üzeredirler, muhalefete söylüyorum ve uyarıyorum: Türk devletinin İstihbarat başkanı 20 yaşındaki genç meclis muhabiri gibi o siyasetçi bu siyasetçi gezip haber taşımaz! Kulis bilgisi de nakletmez! Milli İstihbarat Teşkilatı, muhaberat devletinin bir aparatı değildir! O kurumun ambleminde ay yıldız vardır, Türk vatanı vardır ve Mustafa Kemal Atatürk vardır! Herkesi görevinin şuur ve sorumluluğuyla hareket etmesi gerektiği hususuna bir kere daha vurgu yapıyor, sorumluları da devlet adabına, devlet insanına yakışır biçimde hareket etmeye davet ediyorum”

“SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN SAYIN DEVLET BAHÇELİ’NİN SÖZLERİNİN ARKASINDA MIDIR? DEĞİL MİDİR? BU MİLLET BUNU MERAK ETMEKTEDİR”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin; “İmralı'yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz” sözlerine değinen ve Dervişoğlu;  “Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da; DEM Eşbaşkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığına müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde bizzat Adalet Bakanlığı tarafından İmralı canisiyle ilgili, avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti. Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının meclis kürsüsünden terör örgütüne seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor, konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor, öğrenmek istiyoruz. Sayın Devlet Bahçeli sözünün sonuna kadar arkasındaymış, sayın Recep Tayyip Erdoğan Sayın Devlet Bahçeli’nin sözlerinin arkasında mıdır? Değil midir? Bu millet bunu merak etmektedir. Kamuoyunun merakını mucip bu bir konularda açıklama yapmasını bekliyor. Milletin yüreğine su serpmesini temenni ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Milletin zorda ve darda olduğunu sadece günü kurtarmaya ve ayakta kalmaya çalıştığını, siyasetin görevinin ise bu açmazı çözerek milleti huzura ve refaha kavuşturmak olduğunu söyleyen Dervişoğlu; “Ancak Türk siyaseti belki de hiç olmadığı kadar sorumluluğundan uzak. İktidar ise ikbal derdindedir. Her alanda gerginlik üretmek için bütün tuşlara basıyor ve milletimizin sinir uçlarına dokunuyor. İktidarın ortağı kendi küçük iktidarının peşinde ve ağzından çıkanı kulağı duymayacak hâlde. Ana muhalefet desen söylem ve eylemleriyle, ülkeyi ve toplumu germeyi hedefleyen iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Merkezi idare ile yerel yöneticiler arasındaki gerginlik binlerce yıllık devlet geleneğimizin temeline dinamit atıyor. Bakanlıklarıyla, belediyeleriyle, milletimize hizmet etmekle mükellef kurumlar, birbirleriyle harbe girmişler gibi. Türk Milletinin en büyük hazinesi ve gözü gibi baktığı devleti, kurumlar arasında sorumsuzca bir kavganın girdabında can çekişiyor. Olan da aziz milletimize oluyor. Olan devlet adabına, olan devlet aklına oluyor! Çok yakın bir gelecekte, yakın coğrafyamızda defalarca şahit olduğumuz gibi siyaseti, kurumları, gelenekleriyle devlet şayet hasar alırsa milletleri kara günler bekliyor demektir” dedi.

“DURUN EFENDİLER, BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, konuşmasına son verirken Ak Parti, MHP ve CHP’ye seslenerek şu ifadeleri kullandı:

“Vatandaşının derdiyle hemdert olmak, meselelere çözüm bulmak yerine; yapay tehditler, uyduruk düşmanlar, gereksiz vehimler yaratarak toplumsal gerginliği körükleyen iktidara da ortağından muhalefetine, bu kirli düzenin değirmenine su taşıyan siyasete de topyekün seslenmek istiyorum: Gittiğiniz bu yol yol değildir. Bu yol doğru yol değildir. Bu yolun sonunda millet menfaati yoktur.  Bu yolun sonunda ülke bekası yoktur.  Bu yolun sonunda, daha fazla fakirlik, daha fazla zulüm, daha fazla kavga, daha fazla acı vardır.  Hafızama yer etmiş dizeler, aslında halimizi tüm çıplağıyla açıklıyor. "Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak, Durun ey kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" Evet bu yol çıkmaz sokak! Bu kadar organize kötülüğün bizi götürebileceği başka bir yer de yok zaten…. İşte o yüzden haykırıyorum; Durun efendiler, bu cadde çıkmaz sokak…"

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.