ESİAD Başkanı Karabağlı’dan yeni ekonomi modeli eleştirisi: Yetersiz!
Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) Liderler Buluşması’nda konuşan ESİAD Başkanı Mustafa Karabağlı, döviz kurlarındaki kritik yükselmeye karşı açıklanan ‘Yeni ekonomi Modelini’ eleştirdi. Modelde Türk Lirası için taahhüt edilen sürenin sona ermesinin ardından sorunlar çıkabileceğini ifade eden Karabağlı, enflasyon düşünüldüğünde modelin yetersiz olduğunu ifade etti ve “Yeni Ekonomi Modeli ile birlikte gerçekçi ve uygulanabilir bir enflasyonla mücadele programının da açıklanması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi durumda İş ve sanayi dünyası olarak kur korumalı TL mevduatı uygulamasının her sonuçta, yani döviz kuru düşse de yükselse de enflasyonu daha da yükseltebileceğinden endişe etmekteyiz” dedi.
- Ege Postası
- 27.12.2021 - 14:09
TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) Liderler Buluşması, bugün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in katılımıyla gerçekleşti.
Toplantıda konuşan ESİAD Başkanı Mustafa Karabağlı, enflasyon ve mevcut ekonomik durumu ele alırken, uygulanan ekonomi politikalarının kriz yönetiminde yeterli olmadığı ifade etti.
Toplantıya, Akşener’in yanı sıra; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İYİ Parti İzmir İl Başkanı Hüsmen Kırkpınar, İYİ Parti İzmir milletvekilleri Müsavat Dervişoğlu ve Aytun Çınar, DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen, ESİAD Başkanı Mustafa Karabağlı, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükürer ve İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener katıldı.
“SORUNLAR İŞ DÜNYASINI MESŞGUL EDİYOR”
Konuşmasına, iş dünyasının içinde bulunduğu mevcut durumu aktararak başlayan ESİAD Başkanı Karabağlı, “Dünyamız Covid-19 krizi ile birlikte zor ve belirsiz günlerden geçmektedir. Pandeminin ortaya çıktığı 2020 yılından bu yana küresel ekonominin daraldığı, işsizliğin arttığı, ekonomik kırılmaların yaşandığı, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği, eğitim ve sağlık sistemlerinin çıkmaza girdiği günler yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Sanayi ve iş dünyasında oyunun kuralları yeniden yazılıyor. Ciddi tehditler iş hayatımızı etkilerken fırsatları beraberinde getiriyor. Ancak hammaddeye erişimdeki sıkıntılar, çok uzun teslim süreleri, konteyner yokluğu krizi ve lojistik problemleri, sanayi ve iş dünyasını meşgul etmeye devam ediyor” dedi.
KALKINMA İÇİN AB İLE UYUMLU ÇALIŞMA ÇAĞRISI
İklim krizinin de sanayi dünyasını büyük ölçüde etkilediğini ifade eden Karabağlı, sorunların ortadan kaldırılması için AB ile uyumlu çalışılması gerektiğinin altını çizdi ve “Gündemi Covid-19 krizi ve buna bağlı sosyo-ekonomik sorunlar meşgul ederken, dünyamızı bekleyen esas tehdidin ise, iklim değişikliği olduğu gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Avrupa Birliği (AB) bu konuda önemli bir adım atmış ve 2050 yılında iklim-nötr ilk kıta olma hedefini ortaya koyarak Avrupa Yeşil Mutabakatını açıklanmıştır. Yeşil Mutabakat esas itibarıyla sanayide dönüşümü gerektiren yeni bir büyüme stratejisi olarak da görülmeli ve bu doğrultuda iş fikirleri hayata geçirilmelidir. Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum amacıyla ülkemizin Yeşil Mutabakat Eylem Planını hazırlayarak uygulamaya koyması çok önemlidir. Ancak, başta sanayi olmak üzere çok çeşitli alanlarda gerçekleştirmemiz gereken dönüşümün yaratacağı maliyetin belirlenmesi ve gerekli desteklerin oluşturulması gerekmektedir Avrupa Yeşil Mutabakatı’nda başarının yolu aslında AB süreci ve AB’ye uyumla da doğrudan bağlantılıdır. AB ile aramızdaki Gümrük Birliği’nden maksimum fayda sağlamamızın ancak bununla olabilir. Türkiye’de AB ile bütünleşme politikalarının izlendiği, AB’ye uyum reformlarının hayata geçirildiği dönemlerde enflasyonun tek haneli rakamlara düştüğünü, doğrudan yabancı yatırımlarda önemli bir artış olduğunu hatırlatırım. COVİD 19 krizi tarım ve gıdada kendi kendine yeterliliğin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye, içinde bulunduğu coğrafya itibarıyla, iklim değişikliğinin tarım ve bağlantılı gıda sektörlerindeki etkileri açısından dünyanın en hassas bölgelerinden birindedir. Tarımsal ürün arzının sürdürülebilir kılınması için iklim değişikliğinin öngörülen etkilerine göre tarım politikalarımızın toprak reformu da dahil bir plan dahilinde yeniden belirlenmesi gerekmektedir” diye konuştu.
“POLİTİKA FAİZİ 500 BAZ PUAN DÜŞÜRÜLDÜ”
Uygulanan mevcut ekonomi politikalarını da eleştiren Karabağlı, “Ülkemiz ekonomisine baktığımızda ise yüksek büyüme oranları yakalayabilse de, ısrarla izlenen politikalar bizi bugünkü yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve kurlardaki öngörülemez dalgalanma gibi ciddi kırılganlıklara taşımıştır. 2020 Pandemi döneminde dünya ekonomisi daralırken, ülkemiz 2020 ve 2021 ilk 3 dönem olmak üzere her ne kadar pozitif bir büyüme yakalamış olsa da milli gelirin yıllar itibariyle ABD doları cinsinden düşüyor olması sabit fiyatlara göre hesaplanan GSYH rakamlarındaki deflatör katsayılarının oranları etkilemiş olabileceğini düşündürmüştür. Ancak, hükümetin ekonomi politikalarıyla ilgili sürdürdüğü dolaylı yönlendirme ve siyasi etkiler yükselen enflasyona rağmen Merkez Bankasının faiz kararlarında etkili olmuş ve son dört ayda politika faizi toplamda 500 baz puan düşürülmüştür. Bu kararlar döviz kurunun giderek artan hızla yükselişini de beraberinde getirmiştir” ifadelerini kullandı.
“SÜRE BİTTİĞİNDE SORUNLAR MEYDANA GELECEK”
Faiz oranlarının düşürülmesinin uzun vadede ihracatı olumsuz yönde etkileyeceğine dikkat çeken Karabağlı, yeni ekonomik modele ilişkin endişelerini de dile getirdi ve şunları söyledi; “İlk aşamada yüksek kurun ihracat için olumlu olabileceği düşünülse de bunun geçici olduğu, rekabet koşullarının ortaya çıkan avantajı kısa sürede yok ettiği ve döviz cinsinden toplamda elde edilen gerçek gelirin artış olarak yansımadığı bir gerçektir. Ayrıca ihtiyaç duyulan hammaddelerin ve ara malların da ithal edildiği dikkate alındığında yüksek kurun sanayi üretim endeksini düşürebileceği ve ekonomik küçülmeye yol açabilmektedir. Merkez Bankasının 16 Aralık’taki son faiz indirim kararından sonra, Türk parası dolar ve avro karşısında hızla değer kaybetmiş, 21 Aralık’ta alınan kararlar öncesinde dolar 18 lira, euro ise 20 liranın üzerini görerek tarihi rekorlar kırmıştır. İstenen sonuç alınamadığında “kur korumalı TL mevduatı” uygulaması olarak adlandırılan model açıklanmıştır. Neticede döviz kurunda ani düşüş yaşanmıştır. Kurdaki yükselişin durdurulması ve düşüş yaşanması memnuniyet vericidir. Ancak, bu modelin nasıl işleyeceğine dair belirsizlikler devam etmektedir. Bununla birlikte TL karşısında döviz kurunu bu denli hızlı düşüren Kur Korumalı TL mevduat uygulamasının ileriki dönemlerde sona ermesi ya da başka bir sebeple uygulamadan kaldırılması gündeme geldiğinde nasıl bir sonuç doğuracağını kestirmek de oldukça güç görünmektedir.”
“ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI AÇIKLANMALI”
Enflasyon rakamları ve üzerinden de ekonomi politikalarını eleştiren Karabağlı, Merkez Bankasının “istikrarsız ve güvenilmez” bir portre çizmesinin iş dünyasını olumsuz yönde etkilediğini belirtti ve “Enflasyon konusuna geldiğimizde ise; yıllık enflasyon yüzde 14 olan politika faizinin daha da üzerine çıkmıştır. Ancak sanayi ve iş dünyasının tanıklık ettiği üzere gerçek piyasa borçlanma faizi ve mevduat faizi politika faizinin oldukça yukarısındadır. Umuyoruz ki gerçek piyasa faizi ile politika faizi en kısa sürede paralel hale gelecek rakamlara ulaşır. TÜİK tarafından açıklanan Kasım ayı sonundaki ÜFE ve TÜFE’ye baktığımızda ise, aralarındaki makasın çok ciddi açılmış olması hesaplama yöntemlerine yönelik bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Enflasyondaki yükselişin engellenmesinin ilk öncelikler arasında görülmediğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Yeni Ekonomi Modeli ile birlikte gerçekçi ve uygulanabilir bir enflasyonla mücadele programının da açıklanması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi durumda İş ve sanayi dünyası olarak kur korumalı TL mevduatı uygulamasının her sonuçta, yani döviz kuru düşse de yükselse de enflasyonu daha da yükseltebileceğinden endişe etmekteyiz. Durum böyleyken ekonomiye duyulan güveni azaltacağı da bir gerçektir. Enflasyon beklentilerinin tutturulması, döviz kurunda istikrarın sağlanması ve yeniden güven tesis edilebilmesi için öncelikle kurumsal ve düzenleyici ortamın güçlendirilmesi, öngörülebilirlik ve şeffaflığın sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Gelişmiş ekonomilerin temel unsurlarından biri kurumlara duyulan güvendir. Bu bağlamda Merkez Bankaları en önemli yapı taşıdır. Ülkemizde Merkez Bankası yönetiminde yapılan değişikliklerin, Merkez Bankasının bağımsızlığına ve güvenilirliğine gölge düşürdüğünü ve finansal piyasa istikrarsızlığı konusunda da etkili olduğunu düşünmekteyiz. Öngörülebilirliğin olmadığı bir ortamda ne yerli ne yabancı yatırımcının harekete geçebilmesi mümkün değildir” diye konuştu.
“HUZUR, BARIŞ VE İSTİKRAR ÖZLEMİMİZ VAR”
Şükrüer, yaptığı konuşmada, ülkedeki kutuplaşma ikliminin son bulması gerektiğine dikkat çekti ve “İzmir demokrasi tarihimizde her daim önemli bir rol ifa etmiştir. Çok partili hayata geçişte demokrasinin ve değişimin temsilcisi Demokrat Parti’nin arkasında durmuş ve o dönemlerde kentimiz “Demokrat İzmir” diye anılır olmuştu. Sonraki süreçlerde herhangi bir partiye kilitlenmeden, demokrasiyi içselleştirmiş ve Cumhuriyet değerlerine sahip, “merkez sağ ve merkez sol” partilere öncelik vererek teveccühünü esirgememiştir. Bu kentin insanları, demokrasinin temel değerlerine sahip tüm siyasi oluşumlara her zaman kucak açmıştır. Bu ülke kutuplaşmalardan çok yoruldu. Bu anlamada ülkeyi yönetecek liderlerimizden, farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğu şiarı ile her yönüyle huzur, barış, istikrar özlemlerimizi ifade etmek istiyoruz. Sizler gibi çağdaş liderlerle bu ülkenin “iyiliklere” ulaşacağına dair umutlarımız olduğun söylemek istiyoruz” dedi
Yorum Yazın