Dolar 34,5643
%0.06
Euro 36,2134
%0.58
Altın 2.959,410
%-1.53
Bist-100 9.550,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Enver Yılmaz: 27 Mayıs'ın arkasında CHP vardı

Enver Yılmaz: 27 Mayıs'ın arkasında CHP vardı

TBMM 27 Mayıs Alt Komisyonu Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz, 27 Mayıs’ın hükümete karşı yapılmış bir darbe olduğunu belirterek, “Bir İttihatçı hareketidir. Arkasında CHP vardır. CHP o dönemde olmayan vakaları...

  • Ege Postası
  • 24.05.2013 - 10:26
TBMM 27 Mayıs Alt Komisyonu Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz, 27 Mayıs’ın hükümete karşı yapılmış bir darbe olduğunu belirterek, “Bir İttihatçı hareketidir. Arkasında CHP vardır. CHP o dönemde olmayan vakaları varmış gibi, gerçekleşmeyen olayları varmış gibi göstererek Türkiye’de suni bir gündem oluşturdu.” dedi. Merhum Başbakan Adnan Menderes’in içinde darbe olacağına dair herhangi bir şüphe bulunmadığını söyleyen Yılmaz, “Askeri darbe olarak değerlendirecek olursak bir askeri darbe de değildir, zira askerlere karşı da yapılmıştır. Genelkurmay Başkanı dahil kuvvet komutanları tutuklanmıştır. O tarihlerde silahlı kuvvetlerin bünyesinde 260 general vardır, 233 tanesi resen emekli edilmiştir.” diye konuştu.

TBMM'de oluşturulan 27 Mayıs Alt Komisyonu Başkanlığını yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz, 27 Mayıs’ın yıl dönümünde Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) açıklamalarda bulundu. Darbeye giden yolda CHP’nin rolüne dikkat çeken Yılmaz, “1957 seçimlerine kadar her şey yolunda idi. Ekonomik kriz ile birlikte 57 seçimlerinde DP oylarında yüzde 10’a yakın bir düşme yaşandı. CHP’nin oyları yükseldi. Merhum Menderes, süreci sorgulamaya başladı. Bu süreç ile birlikte CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Türkiye turlarına başladı. Uşak ve Kayseri’yi ziyaret etti. Ulaşabildiği her yerde parti propagandası yapmaya devam etti. Kayseri’de başına bir takım olaylar geldi, Uşak’ta başına bir takım olayların geldiği iddia edildi. Araştırdığımızda bazılarının organizasyon olduğunu, kendi içlerinde yapılmış olan birtakım düzenlemeler olduğunu gördük. Kayseri’de bir ilçeye girişi engellenmişti. Sonra o engellemeyi yapan bölük komutanı, 'Sizi burada engelleme iradesini bana hiçbir güç yaptıramaz, buyurun paşam ilçe emrinizdedir' deyip topuk selamını verdi ve görevinden istifa etti. O kimse sonra CHP’den milletvekili oldu ve maalesef 12 Eylül 1980 darbesinin ilk İçişleri Bakanı’dır. Uşak’ta da CHP’lilere saldırı olduğu iddia edildi. Komisyon aşamasında böyle bir saldırı olup olmadığını tanıklardan birine sorduğumuzda saldırı olmadığını, olayın farklı yansıtıldığını bizzat ifade etmişti.” şeklinde konuştu.

Ülkenin üniversite olayları ile karıştığı iddialarını hatırlatan Yılmaz, “Başta İstanbul ve Ankara üniversiteleri olmak üzere öğrencilerin sokaklarda ciddi eylemler yaptığı belirtilmişti, ama hiçbir eylem yoktu. Askerin öğrencilere ateş açtığı, binin üzerinde öğrencinin öldüğü iddia edilmişti. Gazetelerin manşetleri idi. Fakat daha sonra Hıfzı Veldet Velidedoğulu’nun başkanlığında bir araştırma komisyonu bu haberlerin tamamen asparagas olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bir gruptan yönlendirmeli, bilinçli haber. O grup darbenin altyapısını hazırlayan grup. O grubun çoğunun CHP ile o dönemde de bağlantısı var.” dedi.

“SİLAHLI KUVVETLER BÜNYESİNDE BULUNAN 260 GENERALİN 230'U; YARGITAY VE SAYIŞTAY’IN YARISI RESEN EMEKLİ EDİLDİ”

27 Mayıs’ın aynı zamanda askere karşı da yapıldığını aktaran Yılmaz, “27 Mayıs’ta darbeyi yapanlar o an askerin başında bulunan orgeneral ve kuvvet komutanlarının tamamını da tutuklamıştır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun’dur. O da idamla yargılanmıştır, daha sonra müebbet hapis almıştır. Bir askeri darbe olarak değerlendirecek olursak askeri darbe de değildir, zira askerlere karşı yapılmıştır. Genelkurmay Başkanı dahil kuvvet komutanları tutuklanmıştır. O tarihlerde 260 general vardır silahlı kuvvetlerin bünyesinde; 233 tanesi resen emekli edilmiştir. 5 bin subay emekli edilmiştir ve bu subayların daha sonra ayrılış ücretlerinin ABD tarafından ödendiği basın yoluyla kamuoyu ile paylaşılmıştır. O da ayrı bir konudur.” diye konuştu.

Yargıtay ve Sayıştay’ın yarısının da resen emekli edildiğini anlatan Yılmaz, “Anayasa Mahkemesi diye bir birim kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi üyeleri o dönemde darbeye fiilen iştirak eden ailelerin çocuklarıdır. CHP milletvekillerinin bizzat kendisidir. Zaten Anayasa Mahkemesi’nin 12 Eylül referandumuna gelinceye kadar Türkiye’de böyle olumsuz bir imajının olmasının sebebi de budur. Zira çok kötü bir miras üzerine kurulmuştur.” dedi.

“DARBEYİ GERÇEKLEŞTİRENLER KENDİ İÇLERİNDE DE İTTİFAK OLUŞTURAMADI”

Darbeyi yapanların kendi içlerinde de ittifak oluşturamadığını söyleyen Yılmaz, şunları anlattı: “38 kişilik Milli Birlik Komitesi bir araya gelmiş, üsteğmenden başlamak suretiyle kurmay albaya kadar hiyerarşik yapıya tabi olmaksızın bir grup oluşturmuşlar. Daha sonra, 'başımıza bir general lazım' demişler. Bunun üzerine dört ay önce emekli olmuş Cemal Gürsel’i, İzmir’den çağırmak suretiyle darbenin başına getirmişler. Dolayısı ile hiyerarşik yapı içinde yapılmış bir darbe de değil. Sonra bu 38 kişi kendi içlerinde birbirlerine düşmüşler. Hatta toplantılarında havaya ateş açmak suretiyle sükuneti sağlama yöntemine başvurmuşlar. Bu 14 kişi Menderes’in idam edileceğini anlayınca sürece karşı çıkmışlar, idamın olmaması gerektiği konusunda seslerini yükseltmişler. Bu kişiler daha sonra dünyanın farklı ülkelerine büyükelçi olarak gönderilmiş. En yakın gönderilen Yeni Delhi, o da Türkeş.”

“CHP O DÖNEMDE OLMAYAN VAKALARI VARMIŞ GİBİ GÖSTEREREK SUNİ BİR GÜNDEM OLUŞTURDU”

27 Mayıs’ın seçimle iktidara gelemeyenlerin farklı güçleri ve birimleri kullanmak suretiyle iktidara gelme teşebbüsü olduğunu söyleyen Yılmaz, “Bir İttihatçı hareketidir. Arkasında CHP vardır. CHP o dönemde olmayan vakaları varmış gibi, gerçekleşmeyen olayları varmış gibi göstererek Türkiye’de suni bir gündem oluşturdu. Basını medyayı kullandı.” ifadesini kullandı.

Darbenin gerçekleşmesinin ardından kaç kişinin öldüğüne dair tahkikat komisyonu kurulduğunu ve burada beş kişinin öldüğünün ortaya çıktığını aktaran Yılmaz, bu kişilerin de kaza ya da havaya açılan ateşten seken kurşundan hayatını yitirdiğini aktardı. Bu kişilerin daha sonra devrim şehidi adı altında Anıtkabir’e gömüldüğünü, ailelerine maaş bağlandığını dile getiren Yılmaz, şunları anlattı: “Bir senaryo oluşturdular, o senaryoda şehit bulamayınca şehit buldurdular. Nitekim Velidedeoğlu’nun komisyonunda, 'ölüler yok paşam' denildiğinde; İsmet İnönü’nün, 'Biz bunu izah edemeyiz, süreci ona göre olgunlaştırın' gibi mealen söylediği bir beyanı da vardır. Dolayısı ile 27 Mayıs malum basını ve üniversite ile… O üniversite de ilginç bir üniversitedir. O üniversitede okuyanlar, Ankara Siyasal’da okuyanlar daha sonra Türk siyasetinde köşe başlarında olmuş kişilerdir. Deniz Baykal, Hikmet Çetin, Turan Güneş… Hepsi daha sonra CHP’de ya genel başkan ya bakan ya da genel sekreter olmuşlardır… O ortam öğrenci olayları ile, üniversitesi ile, basını ile son bir yıllık süre içinde, yani 57 seçimlerinden sonra, bilinçli şekilde organize edilmiş bir olaydır. Arkasında siyasi irade elbette vardır, bir askeriye darbesi değildir bir hükümet darbesidir.”

“İSTANBUL BAROSU’NUN TARİHNDEKİ KARA LEKELERDEN BİRİ O DÖNEMDE YAŞANDI”

27 Mayıs ile birlikte asker tarafından yayınlanan bir genelge ile 'DP üyesi kim varsa görüldüğü yerde tutuklanması' yönünde gazetelere ilan verildiğini anlatan Yılmaz, sözde yargılama sürecinin ise 'Bir grup, bir gruba bu kadar zulüm yapar mı'' denilecek kadar acı örneklerle dolu olduğunu söyledi.

O dönemde İstanbul Barosu tarihinin karanlık noktalarından birinin de yaşandığını aktaran Yılmaz, “Merhum Menderes ve arkadaşlarına avukat gönderilmeyeceğini, savunma yapanların avukatlık mesleğinden ihraç edileceğine dair karar almıştı. Rahmetli Burhan Apaydın, kardeşi Orhan Apaydın ve birkaç avukat baronun bu kararına rağmen, ihraç olmayı göze alarak Menderes ve arkadaşlarını savunmaya devam etmiştir.” ifadesini kullandı.

“MERHUM MENDERES ASILDIĞINI BİLMEYEREK ASILDI”

Toplam 11 ay 1 gün süren yargılama sürecinde idama gidinceye kadar merhum Menderes’in fiziken neredeyse 30 yaş yaşlandığının belirtildiğini dile getiren Yılmaz, “Saçlarının beyazlaştığından, kilo verdiğinden bahsedilir.” diye konuştu.
İdam sürecinin hukuk yargılaması ve ceza infazı açısından başlı başına incelenmesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, şöyle devam etti: “Merhum Adnan Menderes’in sağlık durumu idama müsait değildi. Kolunda askerlerin eşliğinde infaz sehpasına götürülüyor. Şuuru yerinde değil. O esnada yanında ailesinden kimse yok. Son söz kendisine hatırlatılmıyor… İdamlar genelde sabah namazından sonra gerçekleştirilir. Merhum Menderes’in idamı gündüz bir buçukta gerçekleştirilmiş. İlaç verilmek suretiyle ayağa kaldırılmaya çalışılmış, fakat sağlığı buna müsait değil. Merhum Menderes asıldığında şuuru yerinde değildi. Yani Menderes, boynuna ip takıldığında tıbben hukuken şuuru yerinde olmayarak asıldı. Asıldığını bilmeyerek asıldı.”

Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam sürecindeki anekdotun ise oldukça duygusal olduğunu aktaran Yılmaz, “Dışişleri Bakanımız çok uzun boylu. Onunla birlikte idam sehpasına yürüyen idamı gerçekleştirecek cellat heyecanlı şekilde titreyince, cellada ‘ip boynuna geçirilecek olan sen değil benim. Korkma ben kendi infazımı yaparım’ deyip ayağının altındaki sandalyeyi kendi itiyor. Bu kadar yiğit bir adam.” dedi.

Yılmaz, idam kararlarının Milli Birlik Komitesi kararı ile temyiz edilmeksizin infaz edildiğini, merhum Başbakan Menderes’in ölümünden 10 gün sonra asıldığı iple birlikte asma masraflarının ailesine fatura edildiğini hatırlattı.

Halkın darbeyi yapanlara karşı cezayı ilk seçimlerde DP’nin devamı anlamındaki Adalet Partisi’ni destekleyerek verdiğini söyleyen Yılmaz, “Ondan sonraki seçimlerde de darbeyi üzerinde bir vesayet olarak her zaman tutan sol iktidar, Ecevit’e kadar iktidara gelememiştir.” diye konuştu.

“YARGILAMANIN İADESİ TEKNİK OLARAK MÜMKÜN DEĞİL”

Merhum Burhan Apaydın tarafından Meclis’e yapılan yargılamanın iadesi talebini de değerlendiren Yılmaz, “Yargılamanın iadesi teknik olarak mümkün değil. Zira yargılamanın iadesinin yapılabilmesi için eş değer bir mahkemenin karşılığının olması lazım. Eşdeğer bir mahkeme yok. Anayasa Mahkemesi 'o sıfatta bir mahkeme ben değilim' diyor. TBMM de bir mahkeme değil. TBMM belki bir karar alabilir. Siyasi partilerin uzlaşması ile oluşabilecek bir karar. Başta 27 Mayıs darbesi ve Yassıada yargılamaları Türk siyasetinin geçmişindeki en önemli karanlık noktalardan bir tanesidir. Bu süreçte yapılan hukuksuzluklar, gayri hukuki işlemler ve darbe teşebbüslerinin bundan sonra olmaması anlamında TBMM olarak biz, 'sürecin yaşanmamış olduğunu addediyoruz, bu konudaki irademizi karar olarak duyuruyoruz' şeklinde. Zaten yok hükmünde şu anda. Yüksek Adalet Divanı kararları yok hükmünde. Bu aşamadan sonra pratikte bir uygulaması kalmamış. Söylenebilecek mesaj tamamen psikolojik bir mesaj, kamuoyunu rahatlatacak bir mesaj. Millet nazarında Menderes ve arkadaşları aklanmış olarak vefat ettiler. Yassıada yargılamalarının cezasını millet zaten vermiş. Darbeyi yapanlara da en büyük cezayı vermiş. Zira onları 50 senedir iktidara getirmiyorlar. Bundan daha güzel bir ceza olmaz.” dedi.

Yılmaz şöyle devam etti: “Dört siyasi parti zaten Komisyonu kurmakla böyle bir ittifakı göstermiş. Teknik olarak bunun kanun ya da karar olarak çıkmasının bu aşamadan sonra bir manası da yok. Meclis karar alabilir m? Olabilir. Yani bu konuda Meclis Başkanımız devreye girer, bir yıl dönümü törenlerinde bununla ilgili bir düzenleme yapabilir.”

AK Parti’nin bu yönde bir teklif vermeyi düşünüp düşünmediği sorusu üzerine Yılmaz, “Bizim açımızdan maksat hasıl olmuştur. Bizim böyle bir düşüncemizin olması gerekmiyor. Şu aşamada zaten yapılması gereken her şeyi sonuna kadar yapıyoruz. Yassıada’yı açık hava müzesi olarak önümüzdeki süreçte hizmete açacağız.” ifadesini kullandı.

“1960 DARBESİ EN KÖŞEDE KALAN DARBE OLDU”

Geçtiğimiz aylarda raporunu tamamlayarak Meclis Başkanlığı’na sunan Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarına da değinen Yılmaz, “Rapor önümüzdeki yıldan itibaren ekim ayı ile birlikte TBMM’de okunabilir. Bu aşamadan sonra komisyonun sorumluluğunda değil, Meclis gündemindeki yoğunluğa ve sıraya bağlı bir işlem. Komisyon kuruluşu ile birlikte 1960 darbesi en köşede kalan darbe oldu. Zira doğal olarak 28 Şubat’a odaklanıldı; toplumun yüzde 90’ının fiilen gördüğü ve yaşadığı bir darbe idi. Hatta 80 darbesine bile kısmen ilgilenildi, zira 80 darbesi denilince 55 yaş ve üstü akla geliyor. 1960 darbesi denilince 85 yaş ve üzeri akla geliyor. Ama 28 Şubat denildiğinde, 15 ve üzeri yaş grubunun tamamının gördüğü bir süreçti. 28 Şubat sürecine odaklanılınca 27 Mayıs darbesi biraz köşede kaldı.” dedi.

“27 MAYIS TÜRKİYE’DE DARBE GELENEĞİNİ OLUŞTURMUŞTUR”

27 Mayıs’ı darbelerin anası olarak nitelendiren Yılmaz, “27 Mayıs darbesi olmasaydı Türkiye’de darbe geleneği başlamazdı. 27 Mayıs darbesi bir askeri darbe değildir, siyasi darbedir, bir iktidar yapılandırılmasının oluşturulduğu bir darbedir. Bu sürecin arkasında da siyaset vardır. Seçimle iktidara gelemeyenlerin farklı argümanları kullanmak sureti ile iktidara gelme teşebbüsüdür. Nitekim iki üç yıl gibi bir sürede iktidara gelmiş ve hemen de düşmüşler. Seçimle birlikte tekrar DP geleneğini devam ettiren siyasi partiler iktidarlarını devam ettirmişler. Başarılı olamamıştır, ama bir darbeler geleneğini oluşturmuştur. Askeriyenin içindeki hiyerarşik yapıyı allak bullak etmiştir. Ondan sonra Türkiye ve asker kendisini darbe yapabilecek meşru zemin içinde bulmuştur.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.