Erdoğan: Bundan sonra 11 ay, 10 ay, mevsimlik yok, kıdem sürekli çalışıyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kıdem tazminatı konusunda bundan sonra aylık ya da mevsimlik işçi olmayacağını, kıdemin sürekli çalışacağını söyledi. Erdoğan, "Kıdem tazminatı konusunda söyleyeceğim nettir. Ben diyorum ki aranızda...
- Ege Postası
- 26.09.2013 - 13:49
YURTDIŞINDAN İDEOLOJİLER TRANSFER ETMEYE HİÇ İHTİYACIMIZ YOK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 10. Çalışma Meclisi Toplantısı’nın açılış programına katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, işçi işveren ilişkilerini düzenlemek için, dışarıdan ideoloji transfer etmeye ihtiyaç olmadığını vurguladı: “Bizim öz kültürümüz, kendi geleneklerimiz kendi tarihi tecrübelerimiz barış ve huzur içinde bir çalışma hayatı inşa etmek için çok zengin bir birikimi özellikle ihtiva ediyor. İşçi işveren ilişkilerini inşa etmek için bizim yurtdışından ideolojiler transfer etmeye hiç ihtiyacımız yok. Elbette yeniliklere açık olacağız, elbette yeni gelişmeleri yeni anlayışları çağımıza uygun hak ve imkanları kendi insanımıza kazandıracağız. Tabi ki dünyadaki tartışmaları çok yakından takip edecek bunlardan kendimize dersler çıkaracağız. Ancak kendi tarihimizde kendi kültürümüzde özellikle de bizim ahi teşkilatımızda olduğu gibi biz işçi - işveren ayrımını patron emekçi ayrımını bir kenara koyacak yol arkadaşlığı kavramı üzerinden ilerlemenin mücadelesi içinde olacağız. Ne işverensiz ne işçisiz böyle bir hayat mümkün değil. Yol arkadaşları bir terazinin iki ayrı kefesinde bulunan iki ayrı taraf değildir. Yol arkadaşları aynı yolda aynı istikamette yan yana yürüyen hem meşakkati hem faydayı paylaşan kader ortaklarıdır.”
"İŞÇİ MEMUR ÇALIŞANLAR BAŞLIĞI ALTINDA TOPLANSIN"
Türkiye’de emek, sermaye gibi başlıkların yanlış tanımlandığını düşündüğünü kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: “Emek de sermaye de yatırım da tüketim de bunların hepsi insanın birer türevidir. İnsan varsa emek vardır, insan varsa sermaye vardır, insan varsa üretim tüketim yatırım vardır. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok. Öyleyse hedef insanı güçlü kılmamızdır. Adil bir devlete adil bir hükümete düşen bu bakış açısını savunmak, toplumun tüm kesimleri ile birlikte çalışana çalıştırana esnafa girişimciye yatırımcıya sanayiciye çiftçiye eşit mesafede durabilmektir. Sadece eşit mesafede durmak da yetmez. Adil bir devlet adil bir hükümet toplumun tüm kesimleri arasında olduğu gibi çalışma hayatının kesimleri arasında da barışı diyaloğu uzlaşmayı sağlayacak mekanizmaları oluşturmak zorundadır. Hükümet olarak 11 yıldır bunun mücadelesini veriyoruz. Acaba biz işçi memur ayrımını ne zaman ortadan kaldıracağız. Batı bunu büyük ölçüde halletti. Türkiye’nin de bunu halletmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira işçi memurun ne aldığına bakıyor memur işçinin ne aldığına bakıyor. Emekli olmadan önce veya olduktan sonra e o zaman gelin oturalım bunu hep birlikte çalışanlar başlığı altında toparlayalım. Eğer bunu bu başlık adı altında toparlarsak bir defa bu iki yanlı iki bakış ortadan kalkmış olacaktır. Orada da sendikalar olacak ama nedir işçi memur böyle bir ayrım olmayacak. Sadece çalışanda hepsini toplamış olacağız.”
"ELLERDE TAŞ VE MOLOTOF OLURSA DİYALOG KURAMAYIZ"
Başbakan olana kadar kendisinin gençliğinde hem işçi, hem işveren olduğunu anlatan Erdoğan, “Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatıyla da 76 milyonun tamamına çalışana da çalıştırana da eşit mesafedeyim. Sorumluluklarım yetkilerim dahilinde adaleti tesis etmekle mükellefim. Bunun için ne yapmak gerekiyorsa yaptık ve yapacağız. Biz hep beraber aynı geminin içindeyiz aynı yolun yolcularıyız aynı hedeflere doğru ilerliyoruz. İşçisinin hakkı teslim edilmeyen memurunun hakkı teslim edilmeyen bir ülke gelecek hedeflerine ulaşamaz. Ortak aklı öne çıkaracak ortak hedefler doğrultusunda ortak çözümler üreteceğiz. Bu ülkede çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Ama bunu da bilmek sorundayız eğer yumruklar sıkılı olursa el sıkışamayız. Eğer ellerde taş olursa konuşamayız. Eğer ellerde molotof olursa silah olursa sopa olursa diyalog kuramayız. Sorunları çözmek için en başta birbirimizi duyacağımız birbirimizi anlayacağımız hoşgörü göstereceğimiz bir zemini oluşturmak durumundayız. Her meselede slogan atmaya ara verip sıkılı yumrukları açıp, birbirimize kulaklarımızı, zihnimizi hatta gönlümüzü açtığımızda çözemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur. Sünni vatandaşımın da ve Alevi vatandaşımın da sorunlarını bu şekilde çözeriz ve çözüyoruz. Türk Kürt Boşnak Roman ne kadar etnik unsur varsa kardeşlerimizin sorunlarını bu şekilde çözdük çözüyoruz. Gencin de yaşlının da çocuğun da hanım kardeşlerimin de yoksulun da çalışanların da memurun da sorununu çözmeye diyalogla uzlaşmayla hal yoluna kavuştururuz.” dedi.
"DIŞARIDAN GELENLER ANCAK NİFAK İÇİN GELİR"
Türkiye’nin sorunlarını dışarıdan gelen birilerinin çözemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, “Bizim sorunlarımızı dışarıdan gelen birileri, özellikle onlar değil, bizzat biz kendimiz hep birlikte çözebiliriz. Ve zaten bunu yapıyoruz. Eğer dışarıdan birileri gelirse, şunu iyi bilelim, inanın sadece karıştırmak için gelir. Sadece nifak için gelir. Ki bunu zaten yaşadık, gördük görüyoruz. Buna izin vermemeliyiz. Kendi meselemizi kendimiz çözeceğiz. Oturacak konuşacak diyalogla uzlaşmayla ortak akılla ortak bir zeminde ortak bir noktada buluşacağız. Bu dışarıdan gelenler bize para vermeyecek alın da bunu kullanın demeyecek. Bu parayı yine biz ödeyeceğiz ama taksimatını da adil bir şekilde biz yapacağız. Öyleyse niçin onla? Niçin onlara böyle bir beklenti içerisine giriyoru? İşte bu beyinler burada. Onların bildiklerini benim, işçi memur işveren kardeşim de en az onlar kadar biliyor.” ifadelerini kullandı.
"ŞİDDET ÇÖZÜM YÖNTEMİ OLAMAZ"
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şiddet hiçbir sorunda çözüm yöntemi olamaz. Silah taş sopa molotof roketatar hiçbir sorunda çözüm yöntemi olamaz. Tam tersine şiddetin olduğu yerde çözüm değil daha fazla sorun olur, sorunlar daha karmaşık ve girift olur. Şiddet bir sorun çözme yöntemi olmadığı için sendika vardır. Örgütlenme hakkı vardır toplantı ve gösteri hakkı vardır, grev lokavt hakkı vardır. Şiddet bir çözüm yöntemi olmadığı için demokrasi vardır, siyasi partiler vardır, sandık vardır. Şiddeti yedeğine alan şiddeti öven şiddetten medet uman siyasi parti en başta kendisini inkar eder ve çözümün önünde engel olur. Şiddeti yedeğine alan teşkilat, sendika oda, birlik en başta kendi varlığını inkar eder ve çözümün önünde bariyer olur. Şiddetin her türlüsünü dışlayacak, sorunları şiddetsiz bir ortamda uzlaşma ile diyalog ile çözmenin mücadelesi içinde olmalıyız diye düşünüyorum."
"DİRENÇ GÖSTERENLERİN BİLE ÖZGÜRLEŞMESİNİ SAĞLAYAN YİNE BİZ OLDUK"
“Eğer imkan ve şartlar müsait olsaydı 2003’te iktidara geldiğimizde Türkiye’deki tüm yasakları ortadan kaldırıp, kısıtlamalara son verip, hakları sahiplerine teslim etmiş olurduk” diyen Erdoğan, bunun olmamasını ise şöyle izah etti: “Ama çok engelle çok büyük dirençlerle karşılaştık. Engeli bariyeri direnci bir kenara bırakın çok büyük yıkım senaryoları ila tahrikler kanlı senaryolarla mücadele ettik. Yılmadık geri adım atmadık. Bir yandan bunlarla mücadele ettik, bir yandan da kademe kademe hakları teslim ettik reformlarımızı yaptık. Biz sendikaların üzerindeki örgütlenme özgürlüğünün üzerindeki baskıları kaldırabilmek için demokrasi mücadelesi verirken 27 Mayıs düzenini 12 Eylül 28 Şubat düzeninin devam etmesi için bu ülkede direnenler oldu. Biz daha ileri demokratik standartlar için mücadele verirken statükonun hatta devlet içine sirayet etmiş çetelerin yanında saf tutanlar oldu. Türkiye’de darbelerin çatışmaların bedelini çok ağır ödediği halde her kaos senaryosunda ön safta yer alan rol alanlar oldu. Hiç birine aldanmadık. Direnç gösterenlerin bile özgürleşmesini sağlayan yine biz olduk. Siyasi partilerden sermayeden medyadan sendikalardan yaptığımız reformlara direnç gösterenler oldu. Ama onların da daha özgür daha demokratik bir ortamda faaliyet göstermelerini, görüşlerini özgürce ifade edebilmelerini sağlayan biz olduk. 11 yıl öncesine kadar karşısında el pençe divan durdukları hatta selam çaktıkları kurumları bugün eleştirebilenler bunu 11 yıllık reformlarımız sayesinde yapıyorlar. Çünkü tüm dirençlerine rağmen onları da dayatmadan baskıdan kurtaran biz olduk.”
KILIÇDAROĞLU’NA HÜSEYİN AYGÜN GÖNDERMESİ
Konuşmasında DHKP-C’nin geçen haftaki saldırılarına da değinen Erdoğan, “Daha yakın bir zamanda kirli bir el partimize roketatar ile saldırdı. Geçtiğimiz hafta aynı kirli el, emniyet genel müdürlüğüne ve polisevine saldırdı. Korkup geri adım mı atacağı? Hayır. Ana Muhalefet Partisi'nin, genel başkanı demiyorum, genel müdürü çıkmış bu saldırı ile ilgili akıl mantık dışı saldırılar soruyor. Bu saldırılarla ilgili soru soracağı birisi varsa o da o kanlı örgüte kol kanat geren, o kanlı örgütle aleni aynı yolda yürüyen kendi milletvekili veya milletvekilleridir, kendi hemşerisidir. Gitsin o soruları ona sorsun cevabını ondan çok daha isabetli bir şekilde alır. Şiddeti yedeğine alan kim olursa olsun milletim ona cevabını verir. Bu saldırılardan korkmuyoruz korkmayacağız. Cezaevinde bile olan hadiseleri görüyorsunuz. Kaçtılar, emniyet teşkilatımız yaptığı operasyonlarla bir tanesi hariç hepsini yakaladı. Aynı şekilde geçen gün yapılan saldırının faillerini de yine aynı şekilde yakaladılar.” dedi.
KIDEM TAZMİNATI
Kıdem tazminatı konusuna da değinen Başbakan Erdoğan şunları söyledi: "Kıdem tazminatı konusunda söyleyeceğim nettir. Ben diyorum ki aranızda anlaşın. Bizim açımızdan sorun yoktur. Siz aranızda anlaşın biz üzerimize düşeni anında yerine getirmeye hazırız. Biz başından beri aranızda uzlaşma olmasını bekliyoruz. 11 ay 10 ay mevsimlik işçi bunlara biz artık taraf değiliz. Biz hakka tarafız. Bir işçi bir gün dahi çalışsa o onun kıdem hesabına girmelidir. Şimdi yeni hazırlık hemen onun ödemesini getiriyor, bir gün dahi çalışsa. Dolayısıyla bundan sonra 11 ay, 10 ay, mevsimlik bu yok. Kıdem sürekli çalışıyor. Alt işverenlik ve özel istihdam büroları konusunda bakanlığımız zaten uzun süredir çalışıyor, konu burada da müzakere edilecek. Ekim ayında Bakanımız çözüm önerilerini önümüze getirecek biz de gerekli düzenleme için hemen adımları atacağız."
Yorum Yazın