Dolar 34,6542
%0.03
Euro 36,4512
%0.2
Altın 2.951,520
%0.68
Bist-100 9.685,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Erdoğan: Gerekirse biz de halkımıza sorarız!

Erdoğan: Gerekirse biz de halkımıza sorarız!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Belarus’a yaptığı günübirlik resmi gezisinden dönerken uçakta kendisine eşlik eden gazetecilerle sohbetinde Donald Trump’ın ABD Başkanlık seçiminde kazandığı zaferi değerlendirdi. Erdoğan, özetle şunları söyledi:

  • Ege Postası
  • 13.11.2016 - 06:59

Anayasa değişikliği için Sayın Başbakan, Sayın Bahçeli’yle görüştü. Bir mutabakat çıkacak gibi görünüyor. Referandum gerçekleşir ve kabul edilirse başkanlık seçiminin 2019’a kalıp kalmayacağı konusunda Cumhurbaşkanı olarak bir tavsiyeniz oldu mu'

Bu safhada benim takvimle ilgili açıklamada bulunmam doğru olmaz. Bildiğim kadarıyla Sayın Başbakan ile Sayın Bahçeli’nin yaptığı görüşmeyle alakalı olarak her iki taraf 2’şer-3’er arkadaş belirleyip bir çalışma yapacak. Sonra sanıyorum tekrar bir araya gelecekler. Dolayısıyla yol haritasının, takvimin nasıl belirleneceğine, sürece birlikte şahit olacağız.

Sayın Bahçeli önce olumlu mesajlar verdi, sonra “Biz daha ‘Evet’ demedik” dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz'

Ben sadece, “İnşallah hayırlı olur” temennisindeyim. Çünkü ben bardağın dolu tarafına bakıyorum. Şu anda attıkları adımın da olumlu istikamette olduğunu görüyorum. Temennim odur ki, olumsuzluklar üzerine değil, olumlu bir yaklaşım üzerine bina edilen bir süreç olur.

‘TRUMP İLE OCAKTAN ÖNCE GÖRÜŞME OLABİLİR’

Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesiyle birlikte ilişkilerimizin seyri konusunda öngörünüz nedir'

Biliyorsunuz, ilk akşam kendisini telefonla arayarak tebrik ettim. Başkanlık görevini 20 Ocak 2017 tarihinde devralacak. İmkân olursa, o tarihten önce de görüşmemiz söz konusu olabilir. Karşılıklı olarak en kısa sürede görüşmekten memnuniyet duyacağımızı ifade ettik. Türkiye’nin yurtdışına yapacağı ilk seyahatlerden biri olmasından memnuniyet duyacağımızı belirttim. Kendileri de olumlu bir yaklaşım sergilediler.

Trump büyük bir başarı ile seçimi kazandı. Hem Avrupa’da hem ABD’de aleyhine gösteriler başladı. Dergiler, gazeteler aleyhine manşetler atıyor.

Şimdi Türkiye için bir üst akıl vardı, o belli. Amerika için de bir üst akıl var. Burada, değerlendirmeler başta olmak üzere her konuda sabırlı olmakta fayda var. Biz ne yaptık mesel? “Seçim öncesinde Sayın Trump ya da Sayın Clinton ile gidip görüşme yapalım” demedik. Niy? Çünkü bizim için ilişkilerde devamlılık esastır; “ABD halkı kimi seçerse onunla çalışırız” dedik. Belki ikisiyle aynı anda bir görüşme temin edilse, görüşebilirdik. Şu anda Trump’a karşı yapılan bazı gösterilerin geçici olduğunu düşünüyorum. Sokağa çıkanların çoğu yakın bir zamanda Trump’tan randevu için sıraya girerlerse şaşırmam... Trump, FETÖ’den falan para alarak seçimi kazanmadı ki. Kendi imkânlarıyla geldi. Mali gücü vardı, kampanyasını büyük oranda kendi imkânlarıyla yaptı. Diğer tarafla ilgili, onların malum yapıdan para alındığına dair söylentiler basına da yansıdı. Bu iddiaların inceleneceğine dair haberler de var. Şahsen ben, Trump aleyhtarı gösterilerin, kaybedenler arasındaki bazı kesimlerin hazımsızlığının göstergesi olduğuna inanıyorum. Bunların geçici olduğunu düşünüyorum.

Ivanka Trump’ın size hayranlığına dair haberler çıktı. Hiç görüşmeniz olmuş muydu'

Kendisiyle hiç görüşmem olmadı...

‘SURİYE’DE DE IRAK’TA DA BİZİMLE BENZER DÜŞÜNCELER’

ABD’yle ilişkilerin yeni dönemde daha iyiye gideceğine dair bir izleniminiz var m? Mesela Rakka operasyonunda sizin bir teklifiniz vardı...

Sayın Trump’ın seçim öncesi yaptığı açıklamalarda, özellikle yakın ekibinin açıklamalarında, Suriye’de de Irak’ta da bizimle benzer düşünceler gözleniyor. Mesela, uçuşa yasak bölge meselesi çok önemli. Onların da benzer düşünceleri var. Bu, bize göre hayati bir konu. Niy? Biliyorsunuz, biz terörden arındırılmış bir bölgeden bahsediyoruz. Ama, terörden arındırılmış bölgenin, uçuşa yasak bölge olarak ilan edilmesi gerekiyor. O yapıldı- ğında, geriye bir şey kalıyor, o da eğit-donat. ‘Eğit-donat’ta biz zaten varız. Tabii bu tür konuları konuşmak için henüz çok erken. Zaten 20 Ocak’a kadar Sayın Obama görevde. Sayın Trump görevi devraldıktan sonra, temennimiz tüm bu meseleleri kendisiyle görüşüp hayırlısıyla gerekli adımları atabilmektir. Suriye’de, Irak’ta çok kan kaybedildi. Suriyeliler adeta göçmen kuşlar gibi. Irak’ta ise merkezi yönetim ülkeye hâkim olmakta zorlanıyor. Maliki döneminde yaşadığımız sıkıntılar geliyor aklıma. Maliki’ye Kandil’e müdahale etmesini söylediğimde, “Benim oraya müdahale edecek gücüm yok” diyordu. “Sen müdahale etmezsen, ben müdahale etmek durumunda kalacağım” diyordum. O da “Edebilirsiniz” diyordu. O dönemlerden bu yana, Kandil’e müdahalelerimizi yaptık, yapıyoruz. Şimdi benzer bir durum Sincar için geçerli. Sincar da Kandil’in bir başka versiyonu... Şimdi orada PKK’lılar var. Oraya yerleşmişler. Bize güya korku verecekler. Hemen doğusunda Telafer’de, Türkmenlerin durumu malum. Onlar arasında Pers yanlısı olanlar da var. Bir de bizim yaklaşımımızı doğru bulanlar var. 400 binlik Telafer nüfusu, 60 bine düşmüş. Öbür tarafta Musul meselesi var. Peşmerge ile Ninova Muhafızları’nın dayanışması olumlu. Temenni ederim devam eder.

‘IRAK’TA PERS YAYILMACILIĞI MÜSPET BİR ŞEY DEĞİL’

Haşdi Şabi’nin tavrı, Irak’ta Pers yayılmacılığının giderek baskın çıkması müspet şeyler değil. Bu anlayışla Kerkük, Musul ve benzeri yerleri kontrolleri altına almak istiyorlar. Bunları Amerikalı dostlarımızla hep konuştuk. Sayın Obama’ya, Avrupalı dostlara defaatle anlattım. Ne yazık ki beklenen neticeler alınamadı. Samimi, adil bir Irak yönetimi, her zaman bizim desteğimizi yanında bulacaktır. Ama orada soydaşlarımıza haksızlık yapılmamalı. Bugün Musul’da 1.5 milyon Sünni Arap, yaklaşık 400 bin Türkmen, 100 bin civarında da Sünni Kürt vardır.

‘KUZEY IRAK YÖNETİMİNİN, MUSUL’DAKİ KARDEŞLERİMİZİN DAVETİNE KULAK TIKAYAMAYIZ’

Sınıra yığınak bununla mı ilgili'

Bu destekle de ilgisi var tabii. Biz güvenliğimizi sağlamak, bunun için hazırlıklı olmak durumundayız. Başta Telafer, Sincar, Musul olmak üzere bölgedeki gelişmeleri yakından izliyoruz. Bizler, merkezi yönetimle ilişkilerde olumlu istikamette mesafe katedilmesi arzusundayız. Türkiye’nin olmadığı bir koalisyon gücü orada bir defa sulhü, sükûnu temin edemez. Başta Kuzey Irak’taki yerel yönetim olmak üzere, bölgedeki yetkililerin, Musul’daki kardeşlerimizin davetlerine kulaklarımızı tıkayamayız.

‘ADETA AB BİZİ AB SÜRECİNİN DIŞINA ÇIKMAYA ZORLUYOR’

1 yıl öncesine kadar Almanya ile ilişkilerimiz iyiydi. Hatta Suriyelilere kalıcı alanlar oluşturulmasında neredeyse anlaşmaya varıyorduk. Bugün Almanya PKK’nın, FETÖ’nün hamisi gibi... Bunu neye bağlıyorsunuz'

Almanya ile yaptığımız görüşmeler hiçbir zaman nihai noktaya gelmedi. Yani biz Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırılmış bölgede neler yapacağımızı söylediğimiz zaman, onlar “Tamam, evet, hemen başlayabiliriz” gibi kesin bir tavır sergilemediler. Sadece, “Bu teziniz gayet yerinde” dediler. Onlara, “10 milyar Euro’yu mülteciler için ayıracağız, dediniz. Siz madem böyle bir rakamdan bahsediyorsunuz, bu rakamı gelin biz burada yapacağımız yatırıma harcayalım, siz sürekli göç tehdidi altında kalmazsınız” dedik. “Orası sosyal donatı alanları ile birlikte yapıldığı zaman, o insanlar Suriye’yi terk etmeyi düşünmezler. Bizdekilerden bile Suriye’ye dönenler olur” dedik. Ama Merkel’den herhangi bir geri dönüş alamadık. Hakeza, geri kabul ile alakalı sözlerinde de durmadılar. AB adeta bizi zorlayarak, bizim AB sürecinin dışına çıkmamızı istiyor. Eğer bizi istemiyorlarsa, ev sahibi olarak bunu açıkça söylesinler, gereken kararı alsınlar. Bize yapılanlara karşı ilanihaye sabredemeyiz. İleride gerekirse, biz de halkımıza sorma yoluna gideriz. Nasıl İngiltere halka gitti, halkına sordu. Biz de halkımıza sorarız.

‘ALMANYA CUMHURBAŞKANI’NIN YAPTIĞI TAM BİR SKANDAL’

Yurtdışına kaçan PKK’lıların, FETÖ’cülerin vatandaşlıktan çıkarılması gerektiğini söylemiştiniz...

Ben orada aynı noktadayım. Sayın Başbakan’a da bakanlara da hepsine söyledik. Değerlendirmelerini yapıyorlar. Onun neticesinde hükümet kararını verecektir. Ben hâlâ aynı tezi savunuyorum. Çünkü, vatana ihanet içerisinde olanların bunun hukuki getirisi, götürüsü nedir, bunlar da değerlendirilmek suretiyle, bunların vatandaşımız olarak görülmesini ben ülkem için sadece bir zayiat olarak görürüm.

Almanya’da, Cumhurbaşkanlığı makamının yaptığını düşünün: Terörden yargılanarak 5 yıl ceza almış, adli kontrolle serbest bırakılmış, buradan kaçmış birisini alıyor, kendi makamında eşiyle beraber karşılıyor. Ona özel muamele yapıyor. Aynı şekilde Fransa’da Paris Belediyesi fahri hemşerilik beratı veriyor. Bunlar tam bir skandal. Bu skandallar, aslında yarın dönüp onları vuracak. Batı’daki bazı kuruluşlar, Türkiye’deki yönetime karşı sırtını teröre dayamış olanlara sahip çıkıyorlar. “Sırtımızı PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye, Kandil’e dayıyoruz” diyenlere yarın bunlar ödül vermeye kalkarlarsa şaşırmayın. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland’a tüm bu hassasiyetlerimizi aktardım. Şu anda Batı’da adeta şirazesinden çıkmış bir yapı var. Avrupa’nın terör örgütüne sırtlarını dayayanlara sahip çıkmaya kalkışması, bizim şehit ailelerimizi tabii ki rahatsız ediyor. Nitekim Almanya Büyükelçiliği, Belçika Büyükelçiliği önünde yapılan barışçıl gösteriler bu rahatsızlığın ifadesidir.

‘OHAL ŞU AN NİYE KALKSIZ''

Derik Kaymakamı’nın şehit olması, can yakıcı bir gelişme oldu. Bir siyasi parti bildiriyle cesaret veriyor, FETÖ’nün elemanları hedef gösteriyor. Eşbaşkanları içeride olan partiden de tehditler geliyor. Bu konuda değerlendirmeniz nedir'

Her şey yüzde 100 kontrol altında değil. Cezaevinden dışarıya rahatlıkla tweet atanlar oluyor. Yurtdışına kaçmış olanlar ayrı... Demek ki yeterli kontrol yok... Onlara yönelik bu ülkenin istihbaratı daha yoğun bir çalışmanın içine girmeli. İktidar kendine göre terörle mücadeleyi sürdürürken karşı kesim de boş durmuyor. Bunu kendileri için bir ölüm-kalım meselesi gibi görüyorlar. Bitişin ifadesi bu... Eninde sonunda çökecekler, bitecek bu iş. Başka çıkışı yok. Bazıları kalkıyor ne diyo? “OHAL kalksın.” OHAL şu an hemen niye kalksı? Biz ilk iktidara geldiğimizde 1 ay içerisinde o zamanki OHAL’i kaldırmıştık. Ama o dönemdeki farklı bir OHAL idi.

Türkiye’de 17-25 Aralık’taki darbe giri- şimleri başarısız olanların 15 Temmuz’daki darbe girişimlerinin de püskürtülmesi, kendilerini adeta deliye çevirdi. Bizler bu tür girişimlere karşı, tüm kurum ve kuruluşlarımızla, milletçe çok kararlı bir duruş sergilemeliyiz. Bu millet 15 Temmuz’da dünyaya demokrasi dersi verdi. Bu dersi ölümüne verdi. Şu anda da bunun hazımsızlığı içerisindeler. Şimdi bunların sığındıkları bir teori var: “Darbeler başarılı olamazsa suikastlar dönemi başlar” teorisi...

Fatih yavrumuz belki de bu suikastlardan biri oldu... Daha farklı isimleri de hedef alabilirler. Dikkatli olmak lazım. Ama bizler, şehadete inanmış insanlarız. Ölüm, er veya geç, mukadder. Bir gün ayağınız taşa takılır, öyle de gidebilirsiniz, şehit de olabilirsiniz. Abisi, “Gerekirse ben de şehit olmaya hazırım” diyor. Duygulandım. Babasıyla konuşuyorum, o da son derece vakur. Mesele bu... Bu insanlar oldukça Allah’ın izniyle hiç kimse bu milletin önünde duramaz.

'LUKAŞENKO FARKLI HOŞ, BİR İNSAN'

Cumhurbaşkanı, uçak sohbetinde gazetecilerin sorularına geçmeden önce Belarus ziyaretini değerlendirdi:

Belarus ziyareti temmuz sonu için planlanmıştı. Fakat malum hadise yaşanınca, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ile mutabık kalmak suretiyle ertelemiştik. Bu, Türkiye’nin Belarus’u ilk tanıyan ülke olması hasebiyle de önemli bir ziyaret. Türkiye’den Belarus’a Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret.

Lukaşenko farklı, hoş bir insan. Belarus’u ayağa kaldırma noktasında, bağımsızlık mücadelesini kararlı- lıkla sürdüren bir insan. Bu çerçevede mesela Belarus’ta idam cezasının mevcudiyeti nedeniyle Avrupa’dan gelen baskılara değindi. Ben de 15 Temmuz sonrası AB’den bazı yetkililerin, bombalanan parlamentomuzu ziyaret dahi etmeden, hiçbir şey bilmeden hemen kınamalara başladıklarını anlattım. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de de idam konusunun konuşulmaya başlandığını aktardım. “Türkiye’deki yasalar milli iradenin parlamentoya yansımasıdır. Parlamento o tür bir kararı (idam) verirse, ben Cumhurbaşkanı olarak uyarım” dedim.

Darbe girişimi akabinde verdikleri destekten dolayı Lukaşenko’ya teşekkürlerimizi ilettik. O süreçte, “Liderliğiniz ve cesaretiniz bizde hayranlık uyandırdı. Her zaman yanınızda olacağız” diyerek, desteklerini dile getirmişlerdi. Minsk Camii’nin yapılmasıyla ilgili verdikleri destek de çok önemliydi.

Tabii, FETÖ’yle mücadelede mutabık kaldık. Atılması gereken adımları birlikte atacağız. Bu konuda en ufak bir sıkıntı söz konusu değil. (Rusya) Lukaşenko, geldiğimiz noktayı desteklediklerini, memnuniyet duyduklarını belirtti. Suriye ve mülteci krizinin çözülmesi için gösterdiğimiz çabayı ciddi manada destekliyorlar, Batı’nın bizi yalnız bırakmasında da aynı kanaatleri paylaştılar. Terörle mücadelede işbirli- ğinde PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ, tüm bunlarla ilgili Suriye, Irak ve uluslararası camiada birlikte hareket etmeye var olduklarını söylediler. Siyasi noktada zaten uluslararası camiada işbirli- ğimiz sürekli oldu. Hiç ters düşmedik.

Kendisinden 10 dönüm yer istedim. Talimatını verdi. Eğer yer tahsisi yapılırsa, bir an önce daha büyük bir kançılarya ve rezidansa sahip olacağız. Değişik alanlarda burada ataşeliklerin oluşturulması önemli, çünkü Minsk Avrupa’nın ortasında bize çok ciddi bir hareket alanı açacak.

Selçuk TEPELİ/ GAZETEHABERTURK

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.