Erol'dan bomba Kenan Evren iddiası
CHP'li Gürsel Erol'dan Genel Kurul'da Tunceli konuşması.
- Ege Postası
- 04.05.2016 - 22:51
CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol, Meclis Genel Kurulu'nda HDP Grup Önerisi hakkında yaptığı konuşmada, 1937–38 Dersim Harekâtı sırasında ‘evlatlık verilen’ Dersimli kayıp kızlar konusunda şok bir iddiada bulunarak, “Bu kızlardan birisi kim biliyor musunu? Kenan Evren'in eşi Sekine Hanım” dedi.
HDP’nin 1937–1938 yıllarında Dersim’deki yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması için verilen önerge hakkında söz alan CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol, konuşmasında özetle şunları söyledi:
ATATÜRKÇÜ ÇİZGİDE SİYASET
Ben Mecliste daha önce yaptığım konuşmalarda kendimi siyaseten ifade ederken, siyaseti gerilim ve karşıtlık üzerine değil, daha çok siyaseti sorgulayan, çözüm odaklı söylemlerde bulunan bir siyasetçi olarak kendimi tanımladım ve kendi seçim bölgemde de, herkesin bildiği gibi, Atatürkçü ve cumhuriyetçi çizgide siyaset yapan bir siyasetçiyim. Bu anlamda, burada konuşacaklarım, tamamen benim bölgemin gerçekleri olan, geçmişte yaşanmış, mağduriyetler üzerine yaşanan bir olayın tekrar gündeme gelmesiyle ilgili sizleri bilgilendirmek amaçlı.
EN EĞİTİMLİ KENT TUNCELİ
Bakın, istatistik araştırmalara göre, Türkiye'nin en eğitimli kenti Tunceli; okuryazar oranı yüzde 98. Yine, istatistik araştırmalara göre, asker kaçağının en az olduğu kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, Kocaeli'den sonra düzenli vergisini ödeyen, Türkiye'de en fazla vergi ödeyen kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, adi suçların en az gerçekleştiği kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, kadın ve erkek eşitliğinde kadın özgürlüğünün en yoğun yaşandığı kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık ve laikliğin yaşatıldığı, en yoğun şekilde yaşandığı kent Tunceli. Yani, bu kadar insanlık suçuna ve vahşete rağmen, bu toplum hiçbir zaman cumhuriyetten ve cumhuriyetin temel değerlerinden kopmadan her dönemde yurttaşlık görevlerini yerine getirmiş bir toplumdur. Ve bu toplumun bir bireyi olarak, temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmaktan da duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim.
KOMİSYON KURULSUN, ARAŞTIRILSIN
1937'de, 1938'de gerçekten Tunceli'de ne old? Bu konuyu yaklaşık iki yıl öncesinden başlayan bir süreçle, Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız, siyasi partilerin genel başkanları kamuoyunda; köşe yazarları, yorumcular medyada sürekli işlediler ve gündeme getirdiler, bunun bir katliam olduğunu, bunun bir insanlık suçu olduğunu sürekli ifade ettiler. Gerçekleri öğrenebilmek için aslında yapılacak yol ve yöntem çok basit: Bir araştırma komisyonunun kurulması. Yani, o bölgede yaşanan o tarihle ilgili sürecin değerlendirilmesinde, tarihçilerin içinde olacağı bir araştırma komisyonunun kurulmasında ne sakınca var, bunu anlamış değilim. Eğer biz geçmiş tarihimizle yüzleşemeyeceksek, iyisiyle kötüsüyle bu tarihi, kamuoyunu doğru bilgilendirmek anlamında, eldeki belgelerin, verilerin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesiyle ilgili bir komisyon kurmayı bile başaramayacaksak peki o Parlamentodaki varlığımızın nedeni nedir'
HEPSİ KÜLLİYEN YALAN
Bakın, 1937 ve 1938'de Tunceli'de bu hareketin başlamasındaki en önemli gerekçeleri konuşmacılar ve yorumcular şöyle sıralıyorlar, diyorlar ki:
1)Tunceliler o dönemde askerlik görevini yapmadılar, askere gitmediler.
2) Vergi ödemediler.
3) Cumhuriyeti ve otoriteyi tanımadılar. Sözde gerekçe bunlar. Bunların hepsi külliyen yalan.
Bakın, ben size şimdi belgelerle bunu kanıtlayacağım.
1) 1937 ve 1938'de Tunceli'ye Maliye müfettişi gönderilmiş, vergi ödeme oranıyla ilgili bir değerlendirme yapmış, rapor yazmış. 1937 ve 1938'de, askerî harekât olduğu dönemde bile, Tunceli'de vergi ödeme oranı yüzde 95,40. Buyurun belgesi; Maliye Bakanlığının sitesine girdiğiniz zaman bu belgeyle karşılaşırsınız.
2) "Tunceliler askere gitmedi." Külliyen yalan. Millî Savunma Bakanlığının İnternet sitesine giren, Rus Savaşı'ndan, Birinci Dünya Savaşı'ndan, Çanakkale Zaferi'mizden Kurtuluş Savaşı'mıza kadar Tuncelili şehitlerin isimlerini görürsünüz. Buyurun belgeleri; Millî Savunma Bakanlığının sitesinden alınmış, Tuncelili şehitlerin belgeleri.
3) "Tunceliler cumhuriyeti ve otoriteyi tanımadılar." Bu da külliyen yalan. Bakın, 1920'lili yıllarda Tuncelili aşiret reisleri Atatürk tarafından Ankara'ya çağrılır ve aşiret reisleri Ankara'ya gelirler, Atatürk'e ve Meclise ziyaretlerde bulunurlar, buradaki görüşmelerden sonra Tunceli'ye dönerler.
TUNCELİ’DE ŞU RESMİ GÖRÜRSÜNÜZ
Şunların kılık kıyafetlerine bakmanızı isterim. Yani Türkiye'de Kılık Kıyafet Kanunu'na ilk uyan kent, Tunceli'dir. Bakın, aşiret reislerinin çoğu okuryazar değil. Hepsi takım elbiseli, papyonlu, kravatlı ve bu şekilde Ankara'ya gelmişlerdir, Ankara'da Mustafa Kemal Atatürk'le görüşmüşlerdir ve bizim, Tunceli'nin bütün evlerinde ve cemevlerimizde, gittiğiniz zaman, cumhuriyete olan bağlılıktan ve inançlarımıza olan verdiğimiz değerden dolayı şu resmi görürsünüz: İnançlarımızdan dolayı Hazreti Ali'nin, cumhuriyete olan bağlılığımızdan dolayı Mustafa Kemal Atatürk'ün resmini görürsünüz. Çünkü yalnızca Tunceliler değil, Türkiye'deki tüm Aleviler, tüm ezilmişler, tüm dışlanmışlar kendi haklarını ve özgürlüklerini cumhuriyetin ilanından sonra görmüşlerdir ve cumhuriyetle kendi yaşamlarını bütünleştirmişlerdir.
SAKİNE HANIM DERSİMLİ KAYIP KIZLARDAN
Peki, 1938'de neler yaşand? Bakın, 1937 ve 1938 yılında yaklaşık 13 bin sivil halk o bölgede katledildi, hayatını kaybetti, kadın, genç, çocuk, yaşlı ve yaklaşık 14 bin insan zorunlu göçe tabi tutuldu ve 2.700 kayıp kızımız var. İşte, bu gördüğünüz resimdeki kızlar yurtlara verilerek daha sonra asker ailelerin yanına evlatlık verilmiştir. Bu kızlardan birisi kim biliyor musunu? Kenan Evren'in karısı Sekine Hanım. Dersimli kızlardan birisi Kenan Evren'in eşi Sekine Hanım ve Türk siyasetinde önemli figürlerin birçoğunun -ismini buradan açıklamam doğru değil- anneleri Tuncelili kayıp kızlar var.
CELAL BAYAR BAŞBAKANDI
Peki, bu, kimin döneminde yapıld? Bu, tek partili dönemde devletin hâkim olduğu, Celal Bayar'ın Başbakan olduğu dönemde yapıldı. Celal Bayar kimdi? Celal Bayar, Cumhuriyet Halk Partisinin Geçici Genel Başkanlığını yapmış, sonra Demokrat Partinin kurulmasıyla birlikte Demokrat Partinin Cumhurbaşkanlığını yapmış, 1955 yılında 6–7 Eylülde -Dersim'deki aynı anlayışla hareket edip- İstanbul'daki azınlıklara karşı da eylem gerçekleştiren kişidir. Yani bugün siz nasıl "Devletin içerisinde paralel güçler var, paralel yapı var." diyorsanız o zaman da siyasi bir parti olmayan, devletin ta kendisi olan, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisindeki paralel güçler bu sağ düşünceye hâkim olan güçlerdi ve etkin olan güçlerdi.
BİRBİRİMİZİ DİNLEMELİYİZ
Değerli milletvekilleri, ben bu kürsüden ne birbirinize laf atmanızı ne de bana laf atmanızı doğru buluyorum. Tabii ki hepimizin siyasete bakış açısı, ülkede yaşanan sorunlara bakış açımız birbirinden farklı olacak. Aynı parti içerisinde bile ayrı şeyleri düşünebiliriz bugün Sayın Başbakanımız ile Sayın Cumhurbaşkanımızın ayrı düşünmedikleri gibi, bundan daha doğal ne olabilir ama önemli olan, medeni kurallar içerisinde biz, hepimiz birbirimizi dinleyebilmeliyiz, ortak değerlerde ve ortak vicdanda buluşabilmeliyiz. Bu ülke hepimizin, kimse kimseden daha fazla Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşı değil, kimse kimseden daha fazla birbirimizden ayrı bir yurttaşlık hakkına sahip değil. Bu ülkede insan hakları ihlali varsa hepimiz bunu seslendirebilmeliyiz ve tedbir alabilmeliyiz. Eğer bu ülkede gerçekten hukuk dışı bir uygulama varsa, hukukun egemen olması için hepimiz bunun mücadelesini vermeliyiz.
ÖZÜR DİLEMESİNİ BİLİRİM
Sayın Grup Başkan Vekili, benim cumhuriyetçi bir milletvekili ve bu ülkenin onur duyan bir milletvekili olarak AKP Grubundan ricam, Dersim olaylarının araştırılmasıyla ilgili bir komisyonun kurulmasına yönelik "evet" oyu kullanmanızdır. Tarih ortaya çıksın, bu tarihle insanlar yüzleşsin. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda bir sorumluluğu varsa, ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olarak çıkar bu kürsüden özür dilemesini de bilirim. Ama yapılması gereken ortak değerlerde, ortak kararlarda uzlaşma kültürünün egemen olmasıdır.
Yorum Yazın