Dolar 34,5700
%0.08
Euro 36,2115
%0.57
Altın 2.966,920
%-1.28
Bist-100 9.633,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
İşadamı Küçükbay'dan mahkemede çarpıcı ifadeler

İşadamı Küçükbay'dan mahkemede çarpıcı ifadeler

İzmir'de Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında, örgüte finansal destek sağladığı iddiasıyla tutuklanan ünlü iş adamları Abdullah Kavuk, Ahmet Küçükbay, Şeref Sipahi ile tutuksuz sanık Metehan Kavuk, ilk kez hakim karşısına çıktı. İzmir'de FETÖ'nün 'babalar grubu' hakim karşısında

  • Ege Postası
  • 12.04.2017 - 15:06

İzmir'de Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında örgüte finans desteği sağladıkları öne sürülen tutuklu işadamları Ahmet Küçükbay, Abdullah Kavuk ve Şeref Sipahi ile tutuksuz sanık Metehan Kavuk'un 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandıkları davaya başlandı. Abdullah Kavuk, ifadesinde, "Başbakan Binali Yıldırım da bakanken üniversiteye üç kez gelip namaz kıldı" dedi. Ahmet Küçükbay ise cemaatle tanışmasını ve yaşadıklarını anlatırken, "İzmir'de Fethullah Gülen'in konuştuğu bir toplantıya katıldım, o konuştu ama ben anlamadım. Ben bu duruma nasıl düştüm bilmiyorum" dedi. 

Kavuk ve Küçükbay hakim karşısına çıkıyor

İzmir'de, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY üyesi işadamlarına yönelik operasyon kapsamında Abdullah Kavuk, Ahmet Küçükbay, Şerf Sipahi ve Metehan Kavuk, polis tarafından gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen 4 kişi geçen yıl ağustos ayında tutuklandı. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zafer Dur, Gediz Üniversitesi'nin kurucularından Orkide Yağları ve Küçükbay Şirketler Grubu sahibi işadamı Ahmet Küçükbay, Kavuklar Şirketler Grubu sahibi ve Gediz Üniversitesi'nin eski Mütevelli Heyet Başkanı Abdullah Kavuk, oğlu Metehan Kavuk ile Şeref Kuyumculuk'un sahibi Şeref Sipahi hakkında hazırladığı iddianameyi, İzmir 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.

Örgütün Ege Bölgesi'ndeki para trafiğini yürüttükleri ve örgüte finansal destek sağladıkları iddiası ile tutuklu bulunan 4 işadamının dosyası, terör örgütü üyesi oldukları gerekçesi ile farklı zamanlarda tutuklanan diğer zanlıların dosyalarından ayrıldı.

İddianamede, işadamları Abdullah Kavuk, Ahmet Küçükbay ve Şeref Sipahi'nin birlikte hareket edip FETÖ/PDY ile Gediz Üniversitesi'nin faaliyete geçirilmesi için Sipahi Eğitim Sağlık ve Spor Vakfı'nı kurdukları yer aldı. İşadamlarının kentte örgütün en önemli finansörleri oldukları, şüpheli Metehan Kavuk'un da üzerine atılı eylemleri babası Abdullah Kavuk ile birlikte gerçekleştirdiği, örgüte mensubiyetlerinin sonucu olarak maddi ve nakdi yardım yapmalarının yanında, örgüt adına toplanan paraları yurt içi ile yurt dışında örgüt adına muhafaza, saklama, aktarma eylemlerini gerçekleştirdikleri ileri sürüldü. İddianamanenin kabulünün ardından mahkeme tutuklu sanık Metehan Kavuk'u tahliye etti.

"ŞEREFLİ BİR BABANIN OĞLUYUM"

İzmir 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün başlayan davanın ilk duruşmasına tutuklu yargılanan Abdulllah Kavuk, Ahmet Küçükbay, Şeref Sipahi, tutksuz sanık Metehan Kavuk ile avukatlar katıldı. Üye hakim, sanıklar hakkındaki suçlamaları, iddianameden özetleyerek okudu. İlk ifadeyi tutuksuz yargılanan Metehan Kavuk verdi. Yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Metehan Kavuk, "Ben FETÖ terör örgütünün ne okulunda ne de yurtlarında kalmadım. ByLock'u da kullanmadım. Gizli tanık 'Ateş'in yalanlarıyla huzurunuzda bulunuyorum. Yedi ay boyunca özgürlüğüm kısıtlandı. Soyadım Kavuk olduğu için mi yoksa babamın soyadını taşıdığım için mi tutuklandım bilmiyorum. Ülkesinin çıkarını koruyan şerefli bir babanın oğluyum, değerli bir ailenin ferdiyim. Mahkemenin doğru ve adil karar vereceğini düşünüyorum. Ben hiçbir toplantıya da katılmadım. Afrika ve Kazakistan'a da gitmedim. Bank Asya'da hesabım da yoktur. Belirtilen ülkelere para da göndermedim" dedi.

TAHLİYESİNİ İSTEDİ

Daha sonra ifade veren babası Abdullah Kavuk, "Benim ve ailemin yaşam şekli cemaatin yaşam şekli ile hiçbir şekilde uyuşmaz. Benim çocuklarım Atatürk Lisesi'nde, Çakabey Koleji'nde, Koç ve Dokuz Eylül Üniversiteleri'nde okumuşlardır. Küçük oğlum Saint Joseph Lisesi'nde okumaktadır. Bu nedenle FETÖ/PDY üyesi olduğum suçlamasını kabul etmiyorum. TUSKON'a bağlı hiçbir dernekte üyeliğim yoktur. Bank Asya'da şirket hesabı vardır, ancak işlemeyen bir hesaptır. 2014 yılının Ocak ayında paramızı çekmişiz" dedi.

Suçlamaları reddeden Abdullah Kavuk şöyle drevam etti:

"Benim İzmir cemaat yapılanmasında önde gelen iş adamlarından olduğum ve yapılanmanın babalar grubunda bulunduğum doğru değildir. Ben bu gruba hiçbir şekilde yardım etmedim. Sadece üniversite kurulurken vakıfta olduğum için taahhüt ettiğim yardımı yaptım. 2012 yılından bu yana da herhangi bir yardımda bulunmadım. Benim cemaatin umuma açık toplantılarına katıldığım oldu. Ancak gizli hiçbir toplantısına katılmadım. Hiçbir himmet toplantısına katılmadım. Kısmen siyasi ve bürokratlar da bu toplantılara katılırlardı. Umuma açık toplantılar otelde yapılırdı. Bunlar çoğunlukla ramazan ayına denk gelirdi. Bu toplantılara birçok siyasi, bürokrat ve işadamları da katılırdı. Dolayısıyla katılanların kimliği itibariyle legal olmayan bir görünüm hissetmedim. Üniversitenin üçüncü katında gizli toplantılar yapıldığı belirtiliyor. Burayı dışarıdan gelen misafirler kullanırdı. Başbakan Binali Yıldırım da bakanken üç kez gelip burada namaz kıldı. Üçüncü katta kesinlikle cemaat toplantıları yapılmamıştır ve gizli oda da yoktur. Şifa Üniversitesi'yle bir ilgim yoktur. Avrasya Derneği üyesi de değilim. 8 Ağustos''ta, 80 yaşındaki babam elleri kelepçeli olarak Malatya'dan getirildi. Tüm ailem gözaltına alındı. Babam serbest kalır kalmaz da oğlum gözaltına alındı. Aileme karşı yapılan bu hukuksuz davranışı buradan kınıyorum. Şirketlerime kayyum atandı. Birçok kişiyi bu yüzden mağdur ettik. Suçlamaların hiçbiri belgeye dayalı değildir, şehir efsanesine dayanmaktadır. Bu iftiralardan dolayı hiç haketmediğim halde 9 aydır tutukluyum. Şirketler üzerindeki kayyumun kaldırılmasını istiyorum."

"BAZ'IN İSTİFA ETMESİNİ BEN İSTEDİM"

Üniversitenin mütevelli heyetinde bulunan Bekir Baz'ın 17-25 Aralık'tan sonra istifa etmesini kendisinin istediğini söyleyen Kavuk, "Ben 17-25 Aralık'ta devletimin yanında durdum. AK Parti meclis üyeliği yaptım. Halen de üyeliğim devam etmektedir. Hiçbir zaman FETÖ'nün partizanı olmadım.  ByLock'u cezaevinde öğrendim. Vakıf üniversitesi açmak o kadar kolay değil. Devletin tüm kademeleri ve YÖK'ün şartları kapsamında bu üniversiteyi kurduk. Ülke ekonomisine ve eğitime katkı sağlamak için Gediz Üniversitesi'ni açmaya karar verdik. Üniversitede 8 bin öğrenci vardı. 700 kişilik personel içinde 390 kişi de akademik çalışandı. Bu akademisyenler Rektör tarafından verilen ilanla alınmıştır. İdari personeleri benim ve Bekir Baz'ın alması mümkün değildir. Ben sadece basın danışmanımı işe alınması için önerdim. Bekir Baz, üniversitenin kurulmasından iki yıl sonra geldi. Türkçe olimpiyatlarına bir kez katıldım. Açılış konuşmasını da Binali Yıldırım yaptı. Baz da o gün Yıldırım'ın yanında oturuyordu. Baz'ın cemaatin üst yöneticilerinden olduğunu öğrenince, mütevelli heyetinden istifasını istedim. Gediz Üniversitesi cemaati desteklememiştir. Okula öğrenci YÖK'ün belirlediği şartlarda alınırdı. Ben burada Gediz'in icraatlarından dolayı yargılanıyorum. 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi olmasaydı, biz görevimizden istifa edecektik. Sadece üniversitenin yaşaması için çaba harcadım. Ben hiçbir zaman babalar grubu adı altında yapıldığı belirtilen toplantılara da katılmadım. Bu örgütle bir bağlantım yoktur. Tahliyemi talep ediyorum" diye konuştu.

"BEN ORTAOKUL MEZUNUYUM"

Sanık Şeref Sipahi de FETÖ/PDY'nin İzmir yapılanmasında babalar grubu olarak bilinen üst grupta kesintisiz olarak bulunduğu, örgütünün en önemli finansör, yönetici ve kasası olduğu, örgüt adına toplanan paraların yurtiçi ve yurtdışında kullanılması için kasa görevi yürüterek, örgütün parasını kuyumculuk ve inşaat sektöründe kullanarak akladığı ve ticari hacmini büyüttüğü iddialarını reddetti.

Balıkesir Susurluk yolunda bir AVM inşaatı yaptığını, İzmir Menemen yolundaki arsalarını müteahhitte kat karşılığı verdiklerini ve buradan kendilerine 42 daire geldiğini, Çiğli'de bir işhanı inşa ettiklerini söyleyen Sipahi, 28 yıldır esnaf olduğunu, bu nedenle 38 banka ile çalıştığını, bunların arasında da BankAsya'nın da olduğunu belirtti. Söz konusu bankanın Çiğli'deki işyerlerine yakın olmasından dolayı bu bankayı tercih ettiklerini aktaran Sipahi, "Buraya yatırdığımız paralar 15-20 günden fazla kalmamıştır. Destekleyecek olsam paralar burada aylarca kalırdı" dedi.

Babalar grubunun toplantılarına kesinlikle katılmadığını, böyle bir gruptan haberdar bile olmadığını da savunan Sipahi, Gediz Üniversitesi'nin kurucusu olan Sipahi Eğitim, Sağlık ve Spor Vakfı'nda yer almasıyla ilgili olarak da, "Ağabeyim Şerafettin Sipahi daha önce Bornova Süvari Caddesi'nde fotoğrafçılık yapıyordu. İşleri iyi gitmeyince rahmetli babamla döviz bürosu açtılar. Buraya Ege Üniversitesi'nden birçok öğretim üyesi ve hocalar geliyordu. Ağabeyim, babama üniversite kurma hayalinden bahsetmiş. Sonra bu konuyu bana da açtılar. Ortaokul mezunu olduğum için 'Ben bu işlerden anlamam. Ben yokum' dedim. Babam, 'Oğlum bu üniversitede ilerde öğrenciler okuyacak. Buradan mimar ve mühendis çıkar, iş bulup ekmek parası kazanırlar. Bu bir hayır, hasenat işi' dedi. Babamı kırmayarak içinde bulundum. Hatta 2002 yılında Çiğli Evka 5'te cami yaptırdık. Ağabeyim kurduğu vakfın devamlılığı olsun diye vakıf şartnamesine en az iki Sipahi'nin de görev alması gerektiğini yazmış. Bu nedenle ben de vakfa girdim" diye konuştu.

İşadamları ile iddianamede geçen toplantılara katılmadığını söyleyen Sipahi, "Salı toplantılarına hiç katılmadım. Pasaportuma bakılsın hiç Amerika'ya gitmedim. Sadece Güney Afrika, Senegal, Tunus ve umre için Arabistan'a gittim. Kimseden beş kuruş para almadım" dedi.

Mahkeme heyeti duruşmaya öğle arası verdi.

'YAĞ YARDIMINDA BULUNDUM'
İzmir 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın öğleden sonraki oturumda ifade veren tutuklu sanıklardan Ahmet Küçükbay, aile yaşamını da anlatıp, "İşadamı olmam sebebiyle hemen hemen bütün bankalarda aktif ya da pasif şahsi hesaplarım bulunmaktadır. Hatırladığım kadarıyla Asya Katılım Bankası'nda 2014 Ocak ayında açmış olduğum hesabımı 2015 yılı Mart ayında kapatarak hesabımdaki paraları Kuveyt Türk Katılım Bankası'na aktardım. Tüm bankalarda şirketlerimin hesapları bulunmaktadır" dedi. Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı bu cemaat ile ilk temasının 1980'li yılların başlarında şirketine bir cemaat mensubunun gelmesiyle olduğunu kaydeden Ahmet Küçükbay, şunları söyledi: 

"Hayır işleri yaptıklarını, fakir çocukları okuttuklarını söyledi. Fakir çocukların kaldığı yurtlarda okuduğu okullarda ihtiyaçlarının olduğunu, bu ihtiyaçları benim gibi hali vakti yerinde olan zengin işadamlarının bağışlarıyla karşıladıklarını söyleyerek, benden şirket üretimimiz olan yemeklik yağ bağışı yapmamı istedi. Ben de bu okullarda okuyup yurtlarda kalan öğrencilerin ihtiyaçlarına yönelik olarak yemeklik sıvı yağ yardımında bulundum. Bu şekilde Fethullah Gülen cemaatiyle tanışmış oldum. Bu yardımların fabrika kayıtlarımdan çıkışı şahsi hesabım üzerine olmuştur. Faturalar adıma kesilmiştir. Yardım yaptığım Fethullah Gülen cemaatine bağlı kuruluşlar da tarafıma, yapmış olduğum yardımlara karşılık makbuz vermiştir. Şirket kayıtlarımız araştırılırsa gerek adıma kesilen faturalar, gerekse yardım makbuzları tespit edilecektir. Benim yardım yapmamdaki temel gaye babamın 'kapınıza gelip yardım isteyeni boş çevirmeyin' şeklindeki vasiyetini yerine getirmekti." 

'GÜLEN'İN TOPLANTISINA KATILDIM'
Fethullah Gülen'le toplantı yaptığını da ifadesinde anlatan Ahmet Küçükay şöyle devam etti:

"1982 yılı olarak hatırladığım tarihte Bozyaka'daki Yamanlar okulunda çay içeceklerini söyleyerek beni de davet etti. Bu davete icabet ettim. Yamanlar okuluna gittiğimizde ise bizi 5'inci kat diye belirtilen bir salona çıkardılar. Biz salona girdiğimizde yere oturduk ve salonda bizimle birlikte birçok kişi vardı. Bir süre sonra Fethullah Gülen salona geldi. Herkes ayağa kalkarak hürmet gösterdi. Fethullah Gülen koltuğa oturup konuşmaya başladı. Konuşma içeriği çok ağır bir dilde olduğu için ben konuşma içeriğini anlamadım. Çoğu dini içerikli sözlerdi. Ama zaman zaman ağlayarak orada bulunanları etki altına almaya çalışıyordu. İzmir'deki işadamlarının olduğu toplantılar oluyordu, 2010 ile 2012 yılları arasında. Ayda bir veya iki defa buraya katılıyordum. Burda yatırımlar konuşuluyordu. 2012 yılında, Kemalpaşa'daki kiraz bahçemde ben de iftar yemeği verdim. Orada; işadamı, bürokrat ve siyasilerden oluşan 25 kişi vardı. Bu yemeği de herkes verdiği için verdim. O günün şartlarında, görüştüklerim örgüt ile ilişiği olmayan kişiler. Hiçbir örgüt toplantısına katılmadım." 

Kapatılan Samanyolu Televizyonu'nun kuruluş süreci hakkında da bilgi veren Küçükbay, "1992- 1993 yıllarında Mahmut Akdoğan ve Hidayet Karaca, benim işyerime geldiler. Cemaat adına yayın yapacak olan bir televizyon kanalı kuracaklarını belirterek benden maddi destek istediler. Bende o anki durumumun elverdiği şekliyle destek oldum. Hatta o dönemde cemaate yakın tüm kişilerden para toplanıldığını biliyorum. Hatırladığım kadarıyla 1993 yılında İzmir'de Samanyolu TV adı altında bir TV kanalı açtılar. Tam emin olmamakla birlikte belki ben de bu kanala belli bir dönem ortak edilmiş olabilirim. Samanyolu TV belli bir süre sonra İstanbul iline taşındı. Samanyolu TV 'yi kalkındırmamız için ben ve benim gibi işadamlarından destek istendi. Cemaat adına faaliyet yürüten Işık Sigortayı kurduk. İGİD'e (İzmir Genç İşadamları Derneği) gerek kuruluş aşamasında gerekse daha sonradan üye ya da yönetici olarak yerleştirilen işadamların tamamı cemaate yakın olan ve maddi destek veren kişilerdir. TUSKON'un (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) İzmir bölgesinden kurucuları arasında ben de yer almaktayım" dedi. 

30 Mart seçimlerinden önce FETÖ'nün tavırlarıyla ilgili bazı siyasi ve bürokratlarla konuştuğunu ileri süren Ahmet Küçükbay, "Sonuç itibariyle bu cemaat görünümlü yapının devlete zarar vermeyi hedefleyen bir fitne odağı olduğunu anlayarak 15 Şubat 2015 yılında TUSKON, ESİDEF (Ege ve Batı Akdeniz Sanayici ve İşadamları Federasyonu), İGİD'den tamamen ayrıldım. Ancak son yaşanan süreçten sonra FETÖ yapılanmasının bir Terör örgütü olduğunu anladım ve bu terör örgütüne hizmet ettiğini düşündüğüm bu kuruluşlardan istifa etmek suretiyle ayrıldım. 17-25 Aralık sürecinden sonraki gelişmelerle bu toplantı ve yemeklerin FETÖ/PDY terör örgütü kapsamında olduğunu anladım. Ben ve benim gibi sanayici ve işadamlarının FETÖ/PDY tarafından alçakça kullanıldığımı söyleyebilirim. Zaten şu an bize o toplantılara davet edenler suçlarını biliyor olacaklar ki kaçak durumdalar" diye konuştu. 

'YURT DIŞI GEZİSİNE GÜL İLE BİRLİKTE GİTTİM'
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün daveti ile Afrika'ya geziye gittiğini ve Etiyopya Fahri Konsolosu olmasından dolayı bu gezide bu ülkeyede gittiğini söyleyen Küçükbay, "Amerika'da bulunan şirketimi denetlemeye de gittim. Buradan da Pensilvanya'ya gidip Gülen ile bir kez daha görüştüm. Örgüte hiçbir zaman para aktarmadım. Şirketlerimin FETÖ ile bir bağlantısı yoktur. Mülklerimden birini AK Parti 6 yıl il binası olarak kullandı. Binali Yıldırım da belediye başkanı ve milletkvekili adaylıkları döneminde bu binanın bir katını seçim ofisi olarak kullandı. TUSKON'un toplantısında, devlete karşı hakaret içeren sözler söylendi. Ben de bunun üzerine 2015 yılında tüm STK'lardan istifa ettim. Bunu gazetelere ilan verererek de açıkladım. Şirketlerim FETÖ ve cemaat yardımı ile büyümemiştir. Kimseden talimat da almadım. Kanal 35 televizyonunun AK Parti kurdu. Kuran kişi de Mehmet Tekelioğlu'dur. 2015 seçimlerinde AK Parti'nin haberlerini çok yaptım diye tehditler bile aldım. Kanalın paralel örgütle bir alakası yoktur. KHK ile kapatıldı. 2015 yılında FETÖ'nün gerçek yüzünü öğrenice, üç kez emniyete gidip bu konuda bazı kişilerin ismini verdim. Hayırsever bir işadamayım. 17-25 Aralık'tan sonra hayır işlerini kapattım. Paralel örgütten ayrıldığımı daha nasıl ne şekilde anlatabiliri? Daha ne yapmam gereki? Ben bu duruma nasıl düştüm bilmiyorum. 1 dolardan oluşan 14 doları, kızımın nişanında atılması için almıştım. Kasada bulunan dolarlar bunlardır" dedi. 

'İKİ MİLLETVEKİLİ LİSTE VERDİ'
Gediz Üniversitesi mütevveli heyetinden 2015 yılı Mayıs ayında istifa ettiğini, yeni isim listesini ise kendisine AK Parti Milletvekilleri Hamza Dağ ve Atilla Kaya'nın verdiğini söyleyen Ahmet Küçükbay, "Verdikleri 14 kişilik listedeki tüm isimler siyasiydi. Cumhurbaşkanı bu isimleri veto etti. Yeni liste belirlenmeden darbe yapıldı. İsim listelerinin veto edilmesinde, benim etkim olduğunu düşünen iki milletvekilinin bana tepkileri oldu. Başbakan ve bazı bakanlarla 2015 yılından tutuklanana kadar görüşmelerimiz sürdü. Binali Yıldırım, işyerime gelip dinleniyordu. Burada üzerini bile değiştiriyordu. FETÖ'den kopma döneminde ortağım S.S.G. (Sahip Selim Gökdemir) ile iki gazeteci ortak haraket edip, benden şantajla para almaya çalıştı. Öncelikle tahliyemi ve beraatimi istiyorum" dedi. Duruşma tanıkların dinlenmesi için yarına ertelendi. 
(DHA)

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.