İzmir'de 'Özgecan' için çifte eylem
İZMİR'de, Tabip Odası üyesi doktorlar, Mersin'in Tarsus İlçesi'nde üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın öldürülerek cesedinin yakılmasını protesto etti. Açıklamayı yapan Genel Sekreter Mete Güzeland, "Aslında katledilen, yakılan Özgecan değildi. Kadının kamusal alanda var olması, yolculuk edebilmesine bir saldırıydı" dedi.
- Ege Postası
- 16.02.2015 - 14:14
"Aslında katledilen, yakılan Özgecan değildi. Kadının kamusal alanda var olması, yolculuk edebilmesine bir sadırıydı. Özgecan'ı yakan alevler, kadın ya da erkek, çoluk çocuk tüm insanlığımızı yakmıştır. Kim bilir daha kaç kadın, kaç çocuk kadın, yakılacak ya da tecavüze uğrayacaktır. Maalesef ortaçağda cadı avlarında, odun yığınlarının üzerinde kadınları yakan barbarlar bugün Türkiye'deler. Sayıları her geçen gün artmakta, sistem bunları türetmekte ve kendilerini Özgecanları yakarak göstermekteler."
"DAKİKADA 20 KADIN DAYAK YİYOR"
Türkiye'de 1 dakikada, 20 kadının dayak yediğini belirten Mete Güzaland, şöyle devam etti:
"Dakikada 20 kadın dayak yiyorsa, her ay 34 kadın ve son 6 yılda, 4 bin kadın öldürülüyorsa ve binlerce kadın tecavüze uğruyorsa bunun bir sorumlusunun olması gereklidir. Bunun sorumlusu, bir başka ülkenin başkanına, seslenen Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı ve yönetimi altındaki kadroların tümüdür. AKP iktidarı, kendisine oy verenler vermeyenleri ayırmak için, sadeci dini, mezhepçiliği, fakirliği ve eğitimsizliği değil aynı zamanda insanların cinsiyetini de kullanmaktadır. Kadın erkek eşitliğine inanmadıklarını açıkladılar. 'Sesli gülmek fahişeliktir' dediler. 'kızlar okumasın, okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor' dediler. Eğitimsiz, işsiz, sadakaya bağlanmış bir toplumun zavallılaştırılmış erkek cinsi, zavallılaştırılmış kadın cinsine kıyıyor. Gözleriyle kıyıyor, psikolojik baskıyla kıyıyor, örterek ve eve hapsederek kıyıyor. Yetmezse, tecavüz ederek, döverek ve öldürerek kıyıyor. Cinsiyetçilik resmi ideoloji olamaz. Cinsiyet kıyımı asla görmezden gelinemez. Tabip odası olarak, kadın cinayetlerinin asıl sorumlusu olan resmi ideolojisi din istismarına dayalı cinsiyetçilik olan, iktidar ve çevresini şiddetle protesto ediyoruz."
TÜM BEL SEN İZMİR
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan üniversite öğrencisi Özgecan’ın vahşice cinsel saldırıya uğrayıp öldürülmesi ülkemizdeki erkek terörünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu vahşet ne ilk ne sondu. Özgecan’ın katledilişi bardağı taşıran son damla oldu.
Ülkemizde yaşanan tüm bu cinayetlerde, yıllardır kadın ve erkeğin eşit olmadığını her fırsatta dile getiren AKP iktidarının sorumluluğunun büyük olduğunu biliyoruz. Kadınların, erkeklerin mülküymüş gibi gösterilmeye çalışılması,”kadın erkek eşit değildir “ söylemleri iktidar politikası haline gelmişken, erkekler de “onlara dilediğinizi yapabilirsiniz” mesajını almakta, kendilerinde hak gördüklerinden evde, sokakta, metroda, otobüste kadınlara saldırmaktan çekinmemektedirler.
Meclis’te kurulan Kadına Yönelik Şiddet Komisyonu, kurulduğu günden beri; ‘Kadın mahallenin namusudur’, ‘Kreş eken huzurevi biçer’, ‘Kadınlara hak verilmemeli’, ‘Kadın ve mücadele kelimeleri yan yana kullanılmamalı’, ‘Evlenilecek kadınlar itaatkârlık eğitiminden geçirilerek ehliyetlendirilmeli’ gibi söylemlerle kadınlara karşı düşmanlığı kışkırtmaktadırlar.
Yine; “eşitsizlik fıtrattandır” 'tecavüze tahrik eden kadın cezalandırılsın', 'kadın tecavüz çocuğunu doğursun' gibi söylemlerle erkekleri kışkırtan, tecavüzü sıradanlaştıran, kadınları hizaya çekip erkekleri onların üzerine salan iktidar bu olayda birinci derecede sorumludur. Bütün bu tecavüz ve cinayetler münferit değil, sistematiktir. İşte tam da bu sebepten kadına yönelik şiddet politiktir.
Görüyoruz ki kadınlara yönelik her şiddet eyleminin, tecavüzün, tacizin meşrulaştırıldığı erkek dil her an ve her yerde karşımıza çıkıyor. Kadının “hak ettiği”, “kaşındığı”, “istediği”, “rıza gösterdiği”, öne sürülürken, erkek “ihtiyaç duyduğu”, “hormonal, ruhsal, psikolojik rahatsızlık taşıdığı”, “namusunu koruduğu”, “erkek olduğu” için aklanıyor. Bir kadın öldürüldüğünde, tecavüze uğradığında, önce “masumiyeti” test ediliyor; erkeğin suçu ona göre belirleniyor.
Kadına yönelik şiddet davalarında erkekten yana tavır alan, tacizde tecavüzde kadının rızası olup olmadığını sorgulamayı adaletten sayan, en yetkili makamlardan eşitsizlik fıtrattandır diye bağıran, “kadın”lığa hiçbir alanda tahammülü olmayan siyasal iktidarın erkek aklıdır.
Yetkililerinin, kadın cinayetlerini durdurmak için alabileceği onca önlem varken, kadınların taleplerine kulak tıkayan bir anlayışla (idamın geri getirilmesi gibi) kendi yöntemlerini dayatmaya çalışmaktadırlar. İdamın geri getirilmeye çalışılması fırsatçılıktan başka bir şey değildir. “Hadım etmek”, “idam etmek” gibi tehditleri kadınların her gün maruz kaldığı erkek şiddetini yalnızca tekil olaylar olarak algılamaya, saldırganları insanlıktan çıkmış üç beş canavar olarak göstermeye yarıyor.
Oysa biz biliyoruz ki erkek şiddeti, yalnızca haberlerde yer bulabilen vahşi hikayelerden ibaret değil. Erkek şiddeti her gün sokakta, evde, minibüste, iş yerinde, yaşadığımız her yerde…
Bizler Özgecan'ı, katledilen kadınları, yıllarca süren davalarda tecavüzcüleri aklanarak hayatı karartılan N.Ç. gibi nice kız çocuğunu, savaşlardan kaçarak sığındıkları yerlerde ikinci eş olarak satılan, fuhuşa zorlanan ve adları bilinmeyen mülteci kadınları, yargıdan koruma talep etmesine rağmen şikayeti dikkate alınmadığı için sokak ortasına erkeklerce katledilen kadınları hiçbir zaman unutmayacağız.
Sorumlular hesap verene, failler en ağır cezaya mahkum edilene kadar her yerde mücadele edecek ve bu davanın takipçisi olacağız.
Yorum Yazın