İzmirli kadın avukatlardan basın açıklaması: Boşanmayı değil şiddeti önle!
İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi üyeleri, "Boşanmayı değil Kadınlara Yönelik Şiddeti Önle" başlıklı basın açıklaması yaptı.
- Ege Postası
- 26.10.2023 - 16:01
- Güncelleme: 26.10.2023 - 16:51
İzmir Baro binası önünde bugün toplanan avukatlar, "Erkek adalet değil, gerçek adalet", "Boşanmayı değil, şiddeti önle" diye slogan attı. Basın açıklamasını İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Gözde Önal okudu. Önal, son dönemde siyasi iktidar tarafından yapılan değişiklik önerilerinin laik ve eşitlikçi anlayışa dayanan 4271 Sayılı Türk Medeni Kanununun değiştirilmesine yönelik nabız yoklama girişimleri olduğunu öne sürdü.
"1 Kasım tarihinde yapılacağı duyurulan ve fakat daha sonra 26-27 Ekim tarihlerinde toplanacağı ilan edilen 'Aile Şurası' nedeniyle bugün burada bir aradayız" diyen Önal, "İzmir Barosu 20 Eylülde, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 81 ilde düzenlediği 'Aile Çalıştayı'nın, İzmir ilinde yapılanının davetlisi olarak çalışmaya katılmış; “Aile, Eşitlik ve Adalet” ile “Aile, Kalkınma ve Refah” konularının görüşüldüğü masalarda katılımcı olarak yer almıştır. Bakanlıkça yapılan bu çalışmada, toplumu dizayn ederken “aile” kavramından yola çıkıldığı gerçeği ile bir kez daha yüzleşilmiştir. Ancak bizler biliyoruz ki esas tartışılması gereken yaşamış oldukları şiddete rağmen evliliği devam ettirmek zorunda bırakılan kadınların varlığıdır. Oysaki insan hakları, evrensel hukuk kuralları, taraf olunan uluslararası sözleşmeler, kadın erkek eşitliğine dayalı Türk Medeni Kanunu gözetildiğinde, günümüz yüzyılında güçlü bir toplum dizaynının eşit ve özgür bireylerle mümkün olduğu düşünülmektedir. Bu düşünce ve ihtiyaç ile İzmir Barosu kamuoyuna açık bir çalışma yapmış; meslektaşlarımızın ve kadın örgütleri temsilcilerinin yürüttüğü çalışmada 'Nafaka ve Velayet; Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargılarının Boşanma Oranlarına Etkisi; Cinsiyetlendirilmiş Emek; Aile, Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet ve Cinsiyet Eşitsizliği' konuları görüşülmüştür" dedi.
İzmir Barosu tarafından yapılan çalışmanın bakanlığa gönderileceğini kaydeden Önal, raporu paylaştı. İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Gözde Önal açıklamanın devamında ise şunları kaydetti:
"İlk olarak 'Nafaka ve Velayet' konusu tartışılmıştır. Her ne kadar toplumda nafakanın sadece kadınlar lehine hükmedildiği ve süresiz olduğu algısı bulunsa da nafaka kurumu cinsiyetsiz ve devamı şarta bağlı bir kurumdur. Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen taraf yapısal şiddet ve eşitsizlik nedeniyle genellikle kadınlardır. Yine de hükmedilen nafaka miktarı boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen kadınların hayatlarını yeniden kurabilmelerini sağlamaktan oldukça uzak ve erkeklere mağduriyet yaratmayacak kadar cüzidir. Velayet çocuğun üstün yararı dikkate alınarak belirlenmelidir. Ancak velayet hem hak hem de yükümlülük olarak düzenlenmesine rağmen uygulamada kadınlara yönelik bir şiddet unsuru olarak kullanılmaktadır. İkinci olarak 'Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargılarının Boşanma Oranlarına Etkisi' tartışılmıştır. Şiddet içeren evliliklerde bile toplumsal cinsiyet kalıp yargıları nedeniyle kadınlar boşanma kararı alamamaktadır. Bu kalıp yargılardan bir kısmı kadınların boşanma kararı alamamasına neden olurken diğer bir kısmı boşanma sırasında kusurlu taraf olarak görülmelerine neden olmaktadır. Bunlardan bir kısmı: “Nafaka isteyen kadının açgözlü olduğu, çocukların velayetini almak istemeyen kadınların kötü anne olduğu, boşanmış kadınların görünmez olmak zorunda olduğu” yönündeki toplumsal cinsiyet kalıp yargılarıdır. Üçüncü olarak 'Cinsiyetlendirilmiş Emek' konusu tartışılmıştır. Bu başlık altında öncelikle ev içi emeğin görünmezliği tartışılmış, kamusal alanda çalışmayan/çalışmasına izin verilmeyen kadınların yaşamış olduğu ekonomik şiddet neticesinde boşanma kararı almakta zorlandıkları tespit edilmiştir. Bunun yanında kadınlar kamusal hayattaki çalışma içerisinde de cinsiyet temelli mobinge maruz kalmakta, daha fazla çalışsalar da aynı işi yapan erkeklerden daha az ücret almaktadırlar. Eşit işe eşit ücret sağlanmalı, bu anlamda taraf olunan uluslararası sözleşmelere uyulmalıdır. Dördüncü ve son olarak ise “Aile, Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet ve Cinsiyet Eşitsizliği” tartışılmıştır. Bu başlık altında din ve geleneksel toplum normlarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirdiği, erkekten çalışmasının kadından ev işi yapmasının beklendiği değerlendirilmiştir. Siyasi iktidarın eşitliğin fıtrata aykırı olduğu yönündeki açıklamaları ile kadınları doğum yapmaya teşvik eden politikaları neticesinde kadınları aileye hapsedilmekte, kamusal alanda medeni varlıklar olarak bulunmalarının önüne geçilmekte ve bunun sonucunda da kadınlar şiddet döngüsünden çıkamayarak evliliklerini devam ettirmek zorunda bırakılmaktadır. Genel olarak ifade etmek gerekirse, son dönemde siyasi iktidarca yapılan değişiklik önerileri laik ve eşitlikçi anlayışa dayanan 4271 Sayılı Türk Medeni Kanununun değiştirilmesine yönelik nabız yoklama girişimidir. Mevcut yasaların uygulanmasını sağlamak gerekirken bu değişikliklerin gündeme gelmesi toplumsal ihtiyaçlarla uyumlu değildir. Yasaların kadınlar aleyhine değiştirilmesine karşı durduğumuzu ve yasaların uygulanması için mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha bildiririz."
Yorum Yazın