Kafalarda canlandırılan Zekeriya Kuzu, ben değilim
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 1'i firari 37 darbeci askerin aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına devam edildi.
- Ege Postası
- 24.08.2017 - 12:45
Geçen 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen Özel Kuvvetler ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timlerinin de aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Yoklamayla başlayan duruşmada darbeci timi taşıyan helikopterde teknisyen olarak görev alan Astsubay Aydın Özsıcak, savunmasını yaptı. Savunmasına "Kendime ve vicdanına söylediğim doğruları ifade ediyorum" sözleriyle başlayan Aydın Özsıcak, "14 Temmuz da beni kısım amirimiz Bahattin Akgül Yarbay aradı ve VIP uçuşa gideceğimi söyledi. Efes Tatbikatı'nda VIP uçuşta bir astsubayın kılık kıyafet konusunda kötü olduğu, saç sakal traşı olmadığı için bu durumu gören yeni alay komutanının sıkıntılı durumlar yaşandığı bana ifade etti. Bu nedenle dikkatli olmamızı istedi" dedi.
"KANUNSUZ EMİR ALMADIM"
15 Temmuz günü yaşananları da anlatan Aydın Özsıcak, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Ilıksu'dan Çiğli'ye VIP uçuşu yaptım. Saat 15.30'da Gaziemir'e indik. 16.00'da 4 helikopter hazır olmasını istedi. Gece görevine gelmem alay komutanı Murat Dağlı'nın verdiği emirle olmadı. Bana arkadaşım Ahmet Yaşarburuk, teklif etti. Ben de her zaman yaptığımı yaptım ve görevi kabul ettim. Ahmet Yaşarburuk'un teklifini kabul etmeseydim şu anda burada değildim. Meslek hayatımda kanunsuz emir almadım, kanunsuz emirleri uygulamadım. Kısım amirlerimden emir aldım. İyi niyetimden yardım etmek istediğim için buradayım. Yeni Alay komutanımız hem kendimizin, hem de VIP yolcunun güvenliği için tabanca bulundurmamızı isterdi. Tabancayla darbe yapılamayacağı gibi bu konuda makinalı tüfeği kullanacak aparat takar, helikopterin altına zırh takardım. Bu teçhizatlar da alayda hazırdı, gerekli hazırlık sürecine de sahiptik. Bu hazırlıkların yapılmaması Cumhurbaşkanı'nın alınmasına yönelik bir bilgim olmadığını zaten açıkça ortaya koymaktadır."
BAHATTİN AKGÜL, KULAĞIMA FISILDASA HELİKOPTERLER HAVALANMAZDI
15 Temmuz gecesi telefonunu şarj sorunundan dolayı saat 22.00 gibi kapattığını bir kez çocuğu için eşini aradığını söyleyen sanık Aydın Özsıcak, helikopterlerin havalanmasının gecikmesine neden olan Yarbay Bahattin Akgül'le ilgili de açıklama yaptı. Aydın Özsıcak, "Bahattin Yarbay, o gece kulağıma bir şey fısıldasa o zaman helikopterlerden hiçbirisi kalkamazdı. Bir 'huylandım' dese yine helikopterler kalkamazdı. Bunu sağlamak beş dakikamızı almazdı. Sizin karşınızda olmazdım. Şüpheyi fısıldasa çoğu olayın önüne geçerdi" dedi.
Sanık astsubay Özsıcak, Çiğli'de bulundukları sırada sanıklardan Murat Dağlı'nın kendisine timi Marmaris'e bırakacaklarını söylediğini, kendisinin de Aksaz'a gidileceğini düşündüğünü ileri sürdü.
"ASTSUBAYLARI SALLAYAN OLMADI"
Imsık Hava Meydan Komutanı Fethi Şahbaz'a da Bahattin Akgül'e yaptığı gibi eleştirilerde bulunan Aydın Özsıcak, "Fethi Şahbaz bizi uyarsa darbeyi söylese net olarak söylüyorum helikopterler kalkmazdı. Ama astsubay olduğumuz için bizi sallamadılar. Eğer söyleseydi ben de ondan Allah razı olsun derdim ama olmadı. Evet bize güvenmemişler. Güvenmemekte de haklılar. Darbeyi bilsek o helikopterler uçmazdı, uçurtmazdık. Ne karar çıkarsa çıksın benim vicdanım rahat. Bilgim olsa gereğini yapardım. Kahraman olmak için değil ama vicdanen yapardım, ama olmadı işte. Şunu aklım almıyor. Helikopteri uçuracak olan birinci ve ikinci pilotlar listeyle alınmıyor ama biz teknisyen olarak alınıyoruz. Uyarı olsa bu görevde yer almazdım. Buna emin olun. Darbeyi bilip de bize haber vermeyen silah arkadaşlarıma hakkımı helal etmiyorum. FETÖ'yle de ne benim, ne de ailemin ilişkisi olmadı" dedi.
GÖZYAŞI DÖKTÜ
Savunmasının sonunda gözyaşı döken Aydın Özsıcak mahkeme heyetine yönelik, "Önünüzde iki seçenek var. Kendimin suçsuz olduğunu size ifade ettim. Vicdanım rahat. 'Adil karar vereceğiz. İfadesini veren gidiyor. Biz buradayız, herkesi tek tek dinliyoruz. Vereceğimiz kararı burada ve öbür dünyada sorumluluğu var' demiştiniz. Benimle ilgili adil tarafsız bir karar vereceğiniz güveni oluştu. Diğer seçeneği düşünmek dahi istemiyorum. Vicdanınıza dayanarak, somut kriterleri göze alıp karar vereceğinize inanıyorum" dedi.
"KAFALARDA CANLANDIRILAN ZEKERİYA KUZU, BEN DEĞİLİM"
Duruşmada, Çiğli 2'nci Ana Jet Üs Komutanlığı'nın imamı MAK timinde görevli sanık Astsubay Zekeriya Kuzu ifade verdi. Ayrıntılı bir savunma hazırladığını ancak son iki günde savunmadaki ağırlığı hayat hikayesine vereceğini anlattı. Zekeriya Kuzu, "Esas hakkındaki savunmamı ben işçi Mustafa'dan ev hanımı Hatice'den olma Zekeriya Kuzu'nun basında ve iddianamede özellikle de aleyhimde hazırlanmış olan dosyadaki gibi olmadığını anlatmaya çalışacağım. Bahsedilen, kafalarda canlandırılan Zekeriya Kuzu, ben değilim. Amacım ne bir kişi ya da kuruma sataşmak, laf yetiştirmek, hakaret etmek değil. 15 Temmuz öncesindeki Zekeriya Kuzu'yu anlatmaya çalışacağım. Suçlamalarla ilgili daha önce açıklamada bulunmuştum" dedi. Adli kollukta kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Zekeriya Kuzu, "Çünkü o ben değilim. Burada sanıklar, şahsıma hazırlanan dosya üzerinden kendilerine nasıl baskı yapıldığını, aleyhimde ifade verdiklerini burada anlattılar" dedi.
Babasının dini inanışından, dini ve günlük yaşamından bahseden Zekeriya Kuzu, ailevi yaşantısı hakkında uzun bilgiler verdi.
"ÜLKÜCÜ BİR GEÇMİŞE SAHİBİM"
Lise yıllarında külliyeye, çocukluğunda ülkü ocaklarına gittiğini söyleyen Zekeriya Kuzu, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Nizamı Alem ortamında, ülkemin savunmasına katkı sağlayacağımı düşünüyordum. 12 Eylül'e kadar geldik. İlgili yerlerden görevlendirmeler oldu. Sıkıntılı süreç yaşadım. O dönem gençlerin nasıl kumpasa düşürüldüğünü gördüm ama o dönemde kazanmıştım. 12 Eylül oldu, lise dönemlerim boşlukta kaldım. Gençlik ister istemez arabeskle kayıyor. Adıyamancılar varmış, onlara dahil oldum. İki yıl böyle bir ortam oldu. İnanç değerlerimizden uzaklaşmayalım. Sosyal ortam oldu. Sofilerle oturup sohbet ettik. 1982 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Spor Akademisini kazandım. Annemle konuştum bana tavsiyelerinden sonra askerliğe ilgim vardı. Hava Harp Okuluna gidemeyeceğimi bildiğim için hava astsubay olmayı değerlendirdim. Annemin 'oğlum kısa yoldan meslek sahibi ol' demesi üzerine astsubay okuluna müracaat ettim, İzmir'e gittim. İstediğim gibi oldu."
"BİRLİĞİMDE KUMPASA UĞRADIM"
Mezun olduktan sonra Hava Kuvvetleri tarafından Kütahya'ya eğitim astsubayı olarak atandığını ifade eden Kuzu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İftira, kumpas bu kavramlara çok yabancı olduğum için gönül bağım olduğu için ideolojik kimliğimi saklama gereği duymadım. Ben yanıbaşımda bir akrep olduğunu bilmiyordum. Beni ispiyonladığını, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde cuntaların olduğunu bilmiyordum. O dönemde ötekileştirme, ceza almalarım zaten oldu. Arkadaşımın bana gösterdiği defteri gördüm, fişleme defterini. Yeni komutan yakın demiş, orada benim defterimi gösterdi. Annemin, babamın fotoğrafını gösterdi. Bakır işi asılı üzerinde Arapça bir şey yazılıyor. Arapça dediği de besmele. Defterde hakkımda, 'ülkücüdür, tehlikelidir' yazıyor, ama niye tehlikeli o yok. Sene 1985. O zamana ben uyanmaya başladım. Anladım ki bu tür insanlar, benim gibi insanları tuzağa düşürüyorlar. Necip Fazılları o zaman okudum daha da şekilleniyordu. O gün yaşadıklarıma bakıyorum. Bugün de aynı şeyleri yaşıyorum. Daha önceki bayrak, vatan, millet sevgisi hiçbir zaman beni işimden yıldırmadı. Belki ailemin genlerinden gelen bir özellikti, kimseye kin gütmedim. Devletime küsmedim. Çok affediciyim, meslek hayatıma devam ettim."
"GÖRÜCÜ USULU EVLEDİM"
Aile ve meslek hayatı hakkında da bilgiler veren Zekeriya Kuzu zor süreçlerde yaşadığını öne sürüp, şöyle konuştu:
"Kumpaslar neticesinde yine de devlete adil davranmışım ki kapı dışına koymadı. Kaderin üstünde de bir kader var dediği gibi hep çalıştım. Arkadaşlarım çöpçatanlık hattından yabancı kadınlarla evlenme planları bile yapardı ama benim tercihim hep ülkemden yana oldu. Annemlerin tavsiyesiyle bir kızla tanıştım. Hakkımda bir kapanmayan dosya var. Bunun için bunları anlatıyorum. Kin güden, iftira atan insanların oluşturduğu dosyadan dolaylı kurumlar zaman kaybediyor. Eşimi annem buldu, ben evlendim. Görücü usulü. Eşimden hep bu dünyada hem de öbür dünyada razıyım. Hiç bir zaman beleşe konmadım. Kumpas olayları hep devam etti. Bizim bölük komutanımız Mili Görüşçü bilinirdi. Bizim rol modelimizdi. İsmi de Mustafa Balta'ydı. Bize bir fıkra anlattı. Onun bazı tavsiyelerine uymaya başladık. Bazı şeyler kafamızda şekilleniyordu. Ama bunlara benim kişiliğimin oturmasında etkisi oldu. Onun için astsubay rütbesinin dışında imkan verildiği zaman çalışmışımdır. Mesleğimi sevdim. Ailemi öteledim devletim hep önce geldi. Nişana çağırdılar. Ülkücülük propagandası yaptığım gerekçesiyle 21 gün oda hapsi aldım. Düğünüme bir hafta vardı. Bu arada izin aldım evlendim. Sonra gelip cezaevine girdim. Basında da çıktı. Oğlum Muhammet Emrah Kuzu, ben yine hapisteydim. Hiçbir zaman işimi evime yansıtmadım. Görev var derdim. Ailemi Erzincan'a gönderirdim. O zaman da öyle oldu, hapse girdim. Cezamı çektikten sonra bir hafta sonra çocuğum olduğunu öğrendim. Oğlumu bir haftalıkken gördüm."
"BÖLÜK KOMUTANININ TAVSİYESİYLE KOMANDO OLDUM"
Bölük komutanının uyarısı üzerine çok ceza almamak için komando kurslarına gittiğini anlatan Zekeriya Kuzu, "O komutanımız bize 'Ben burada sizi koruyamam çok ceza alırsınız dedi ve imkanınız varsa kurslara gidin' dedi. 1988 Ocak ayında komando kursuna gittim" dedi.
Bu sırada Cumhuriyet Savcısı Ali Cenk Düzgün, araya girdi ve "Milletin değerlerini siyasi konuşmalarla ajitasyon yapıyor. Buna engel olun" dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ da, "Karardan önce son durak. Son savunma olduğu için siz kendiniz savunmanızı yapacaksınız. Ama suçlamalarla ilgisiz şeylere gerek yok. Bunların savunmayla ilgisi yok. Bunlarda samimiysen, samimiyetinde soru işaretleri oluşturma. Burası savunmanızda son durak ne söyleyeceğinize biz karar vermeyeceğiz, siz karar vereceksiniz ama bunların da savunmanızla ilgisi olsun" dedi.
Bunun üzerine Zekeriya Kuzu, "Saygısızlık yapmak istemem ama mahkemenin benim hakkımda vereceği karar beni ilgilendirmiyor. Babam için ne dendi, annem içini ne dendi. Onun için bunları anlattım. Meslek hayatım boyunca hep ötelendim. Ceza almışım böyle olmadığını anlatmaya çalışıyorum" dedi.
"BATI ÇALIŞMA GRUBU'NUN BENİM İÇİN ÇALIŞMASI VARDI"
"Batı Çalışma Grubu'nun çalışmalarına yoğun muhatap oldum" iddiasında bulunan Zekeriya Kuzu, "Orada da atılmam için kumpas kurdular. Yüzbaşımızın, 'irticacı değil milliyetçidir' dediği için yiyecek ekmeğimiz vardı, yine devam ettim. Çocuklarımın hiçbir sakıncalı grubun okuluna gönderemedik. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama çocuklarım iyi eğitim alamadı. Devletin işi önce gelir dediğim için çocuklarımı çok ihmal ettim. Arama kurtarma faaliyetlerinde bulunduğum için üst rütbeli kişiler ne olduğunu sormak için ararlardı. Buna rağmen ben de hiç numaraları yoktu. Gökhan Şahin Sönmezateş'in numarası vardı ama 10 yılda bir kez olsun bile kendisini aramadım" dedi.
"ŞÖHRETİ GEÇ BULDUM"
Mevcut hükümet ve yöneticilerine destek verdiğini de ileri süren Zekeriya Kuzu, "2005 yılında mevcut hükümet ve başındaki kişilere söz söyleyenlere karşı çıktığım için iki kez 7 gün hapis cezası aldım. Bana bu cezayı veren albay bugün FETÖ'den tutuklu" dedi.
Çok gizli görevlerde bulunduğunu başarılı operasyonlar yaptığını da öne süren Zekeriya Kuzu, şöyle dedi:
"Ege Denizi'nde, 2006 yılında pilotumuz yabancı askerlerce alınmıştı. Ben de kurtarma timinde yer aldım. Gemiye çıktım 8 SAT komandosunu yere serip aldım. Türk pilotunu kurtardım. O andan itibaren hayatım değişti. Sürekli ceza alan ben FETÖ'nün kumpasıyla hapiste yatmış olan üs komutanımızdan ilk takdirimi aldım 2006 yılında. Şöhreti geç bulduk yani. Birliğimizi denetlemeye gelen Balyoz sürecinde iki yılı hapis yatan Ziya Güler General, bana sevgilerini gösterdi. Bana bu kurtarmayı hangi duyguyla nasıl yaptığımı sordu. İzmir'e tayinimi tavsiye etti. Ve ben bu tavsiye emir olduğu için kabul ettim İzmir'e tayin edildim. Tecrübelerimi gençlere öğretmek için. İzmir'e gelince sorumluluğum daha çok arttı. İlk günden askeri okullara gidip Ege görevini hangi ruhla yaptığımı anlatmak istendi. Arama kurtarmacılığımın haricinde yeni bir görevim daha başladı. Hava Harp Okulu, Işıklar Lisesi böyle gezerdim. Kaklıç Meydanı'nda görev yapıyorum. Aynı zamanda eğitimlere gidiyorum, kitlelere hitap ediyorum. Rol model görevim vardı, her şeye dikkat etmeye başladım."
"125'İNCİ FİLO CADI KAZANI GİBİYDİ"
Kuzu, "125'nci filo da cadı kazanı gibiydi. Mevcut hükümet hakkında ağza alınmayacak laflar ediyorlardı. Ben de bunlara karşı çıktım. Suçsa ben bu suçu işledim. Komutanlardan da zaten böyle konuşmalar yapılamayacağına dair emirler vardı. FETÖ'cülükle suçlanıyorum ya, hakkımda ifade verenler bunların içerisinde. Orada adı konulmamış gruplar vardı. Ancak ne FETÖ'ydü, ne de PDY idi ama birleştirme projesine birleşmeye karşı çıkanlardı" dedi.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasında kurtarma operasyonunda yer almak istememekle suçlandığını söyleyen Kuzu, çok istemesine rağmen buna izin verilmediğini öne sürdü.
"ÜS KOMUTANIMIN DANIŞMANLARINDAN OLDUM"
Savunmasında sık sık farklı alanlardan örnekler veren, Mahkeme Başkanı tarafından sık sık dava konusunun dışına çıkmaması için uyarılan Zekeriya Kuzu, üs astsubayı olmasının da seçim sonucunda gerçekleştiğini anlatıp şöyle dedi:
"Çevremde olan olumsuzlukları birlik komutanıma haber vermeye başladım. Erlerdeki uyuşturucu bağımlılığı bunlardan birisiydi. Zaman geçinde kendi çocuğumu düşündüm. Düşünün oğlunuzu askere gönderiyorsunuz uyuşturucuya alışmış ben bunlarla uğraşınca o birliktekilerin hoşuna gitmedi. 2011 yılında rol modelcilik yaptığım sırada 'üs astsubay komutanı olur musun'' dediler. Astsubay arasında seçilen Türkiye'de ilk kişiyim. 'Beni seçmezler' dedim. 900 bakımcı astsubay var. Öyle tokat yedim ki orada seçildim. Sistem çok genişti. Yumurtaları kırmamanız lazımdı. Üs komutanının baş danışmanıydım. Baş danışman demek generallere emir veren kişi demek değil. Askerleri birliği zaman olmadan denetler. Ama tabur komutanının, birlik komutanının gönlünü alıyordum. Personelin moral, motivasyonunu arttıracak uygulamaları komutanlara aktarmak, çözümleri konusunda komutana danışmanlık yapmak. 3 bin 500 kişiye danışmanlık yapacaksınız. Bu da pek çok kişiyi rahatsız etti. Burada da çok baskılara maruz kaldım. Şikayetler falan bu sürede MAK okuluyla birleşme oldu. Artık MAK okulu ve astsubayın da sorumluluğunu almıştım. Eğitimden de sorumluydum. Astsubaylar üzerinde oradaki motivasyonu sağlamak, birlik komutanıyla aralarındaki sıkıntıları gidermekti görevim. 2012 yılında Güneydoğu'daki operasyonlara MAK timlerinin de katılacağı söylendi. Gönderilecek personel, hayatında hiç el bombası atmamış. Personel içerisinde el bombası eğitimi almış sadece ben vardım. İzmir Foça'daki eğitim sahasına götürdüm. Hem taarruz hem de savunma el bombası eğitimi yaptırdım. Ben sempatizan uyuşturucu bağımlısı askeri bundan vazgeçirdim."
LÜZUMSUZ AYRINTILARA GİRDİN
Askerlere astsubaylara yakın olduğu için disiplin mahkemesinin de üyesi seçildiğini anlatan Zekeriya Kuzu'ya müdahale eden Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Lüzumsuz ayrıntılara girdin artık seni uyarıyorum" dedi.
"SIKIYÖNETİM DEMEK KÖTÜ DEMEK DEĞİL"
15 Temmuz günü ve sonrasındaki yaşananları da anlatan Zekeriya Kuzu, şöyle konuştu:
"15 Temmuz öncesindeki Zekeriya Kuzu'yu tanıyın diye söyledim. O zaman 3 kişi yurt dışındaydı, 13 kişi 15 Temmuz'da vardık. Bunlar meskun mahal bölgesinde çatışma eğitimi alan kişilerdi. Gökhan Şahin Sönmezateş bunun planını daha önce yapmış olabilir. Ben sıkıyönetimi duysam giderdim. Sönmezateş Çiğli'de söylediği zaman duysaydım da giderdim. Sıkıyönetim demek illa ki kötü bir şey anlamına gelmiyor. Öyle olmuş ki saat 5'de daha farkına varamayan yöneticiler olmuş. Rüzgarın yönünü takip etmişler ona göre karar vermişler. Marmaris çukuruna düştükten sonra rüzgar ne yönden eserse essin yapacak bir şey yoktu. Ama Çiğli'de dursaydım aslan kesilirdim. Bizi oraya gönderenler suçlu. Kumpas mı değil mi bilmiyorum, karanlık noktaları aydınlanmıştır demiyorum. 15 Temmuz sonrasında Zekeriya Kuzu hakkında öyle şeyler söylendi ki ben de Yurtta Sulh Konseyi'nde bende varım diye düşündüm."
"PAŞA LAFINI DUYDUM KARMAKARIŞIK OLDUM"
Yakalandıkları gün için de Zekeriya Kuzu, "En sonunda hastamız da vardı arkadaşları aldım menfeze geldim. Aç susuzduk, serin olduğu için menfezde bekledik sonra yola çıktık. Teslim olmak için. Vur emirleri vardı. Endişeler yaşadık. Kendi kendimizi ifşa ettik. Olay daha da büyümesin diye. Yakalandığımız esnada ismini sonradan öğrendiğim Albay, 'Biz zaten seni tanıyoruz sen imamsın imam' dedi. Orada koptum nasıl bir şeyin içerisine düştüğümü anlayamadım. Polisteki sorgu başladı dosyamı orada ilk defa gördüm. Bana 'Senin hakkında her şeyi biliyoruz' dediler. İlk defa orada 'paşa' lafını duydum. Memurlara 'paşa bu' dediler. Karmakarışık oldum."
Zekeriya Kuzu, bir dolar bulunmasına ilişkin olarak ise "Oğlum yurt dışına gitti. Böyle bir muziplik yaptı. Cüzdanımda 4 tane bir dolar vardı. F serisi mi bilmiyorum" dedi.
ÜZERİNDEN FETHULLAH GÜLEN DUASI ÇIKAN DARBECİYE HAKİMDEN AYAR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris'te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 1'i firari 37 darbeci askerin aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 kişinin Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına aradan sonra devam edildi. Duruşmada suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan ve üzerinden Fethullah Gülen'i simgeleyen 'FG' duaları çıkan SAT timinde görevli Yüzbaşı Haldun Gülmez, savunmasını yaptı. Marmaris'teki görevi vatan için yaptığını düşündüğünü söyleyen Haldun Gülmez, "Ben vatan için yapıyordum. Hastaneye bir geldim. Bin türlü muamele. Yapanlar kim hesapta polis. Bana da sen nasıl askersin diyebilirler" dedi.
BASAR İSTİFAMIZI GİDERİZ
Savunmasını terörist rolünü kabul etmemek için hazırladığını da anlatan Haldun Gülmez, mahkemeye yönelik eleştirilerde bulununca Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ araya girdi ve "Baştan beri her aşamada hukuk içerisindeydik. Hukuk içerisinde kalacağız. Baskı görmedik, baskı içinde kalırsak istifamızı basar gideriz. Yanlış bulduğumuz şeylere de müdahale ettik. Bazı sanıkların sözlerine müdahale ettik. Bazı kişilere aşağılayıcı sözler kullanınca. Size de aşağılayıcı sözler söylenince sözü geri aldırdık. Hukuk içerisinde kaldık. Hukuk içerisinde kalmaya devam edeceğiz tereddüdünüz olmasın. Reddi hakim talebinde bulunacaksan dilekçenle başvur gereğini düşünürüz. Esas hakkındaki savunmanı yap. Karardan önceki son savunma artık, usul hatası yaptığımı, art niyetli olduğumu düşünüyorsanız en azından reddi hakim yapabilirsiniz" dedi.
Bunun üzerine örgüt suçlamasıyla ilgili konuşan Haldun Gülmez, "Başta FETÖ olmak üzere tüm terör örgütlerinin Allah belasını versin. Bu örgütleri destekleyen, taşeronların, devletin imkanlarını verenlerin Allah belasını versin. Ben FETÖ'cü değilim. Araştırılmamış hiçbir şey kalmamasına rağmen değilim. Bu adamdan terör örgütü çıkarmaya çalışıyorlar. 'ByLock kaydı var', deniyor. Telefon numarası, TC numaram, adım soy ismim bir de tespit tarihi var. Neyi ifade ediyor bende anlamadım" dedi.
HAKİMDEN DARBECİ YÜZBAŞI'NA SERT YANIT
Cezaevinde olumsuz koşullarda ve baskı altında bulunduklarını ileri süren Haldun Gülmez, müşaade altındaki bir mahkumun intihar ettiğini, görevliler hakkında soruşturma dahi açılmadığını iddia etti. Duruşmayı takip eden Muğla Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yaşar, "nerden biliyorsun" yanıtını verdi. Haldun Gülmez'in mahkemeye yönelik eleştirilerde bulunması üzerine bu kez Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, sert yanıt verdi. Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Savunma için buradasın. Bizi itham ediyorsun. Sanıksın haddini bileceksin. Gördüğümüz her yanlışa müdahale ettik. Bazı sanıklar, tanığı, savcıyı, müşteki avukatlarını, başkanı itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Söylemediğim şeyleri. Söylemiş gibi anlatıyorsun. Kendini bizi sorguya çekme pozisyonunda görüyorsun. Bunu yapamazsını sen sanıksın. Aynı sözleri ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorsunuz. Müşteki avukatlarıyla yemek yediğim bile söylendi. Öyle bir şey olmadı. Bu gibi olaylarla bizi itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz. Olmayan şeyleri söylüyor ve bunda direniyorsunuz. Sen sadece savunmanı yap" dedi.
Sanık Haldun Gülmez, çelişkili bilirkişi, otopsi, radar kayıtları raporları bulunduğunu, mahkemede tartışılması gerektiğini öne sürdü. Mahkeme Başkanı bir kez daha araya girip "Çelişki sana göre var. Biz farklı delillere de bakıyoruz" dedi. Üzerinde Fethullah Gülen dualarının çıkmasına yönelik iddialara yanıt vermek yerine bunların elde ediliş şekillerinin kanuna aykırı olduğunu ileri süren Haldun Gülmez'e bu kez de Cumhuriyet Savcısı Ali Cenk Düzgün yanıt verip "İşine gelmediği için görmüyorsun" dedi. Darbeci sanık Haldun Gülmez, cumhuriyet savcısının lehlerine olan delilleri görmediğini de iddia etti. Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Orada o kanunda verilen kararla ilgili der. Ama biz daha kararımızı vermedik. Doğmamış çocuğa don biçiyorsun" dedi. Haldun Gülmez'in savunmasının uzun sürmesi üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, duruşmayı yarına erteledi. (DHA)
Yorum Yazın