Kökenleri Afrika'dan şiveleri Ege'den
Afrika'dan 15'inci yüzyıldan itibaren Anadolu'ya gelen ve başta İzmir olmak üzere Aydın ve Muğla gibi şehirlerde yaşayan siyah tenli vatandaşlar, "Afro-Türkler" olarak anılıyor. İzmir'in Bayındır ilçesindeki Hasköy Mahallesi'nde yaşayan siyahi kadınlar Ege şivesiyle konuşuyor, basma şalvar giyiyor, bazıları ise beyaz tenli komşularına gönül vererek "siyah-beyaz" bir aşk hikayesinin kahramanı oluyor. Afro-Türkler Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Doğuluer, "Burada doğduk ve büyüdük. Babam bu vatan için askerlik yapmış. Atalarımızın bazıları Çanakkale'de savaşa katılmış. Burası bizim vatanımız, bu vatanda biz de varız" dedi. Kökenleri Afrika'dan şiveleri Ege'den
- Ege Postası
- 26.10.2017 - 12:48
"İzmirli Afro-Türkler", Afrikalı atalarından miras siyahi rengi tenlerinde, yıllardır tek vatan bildikleri Türkiye sevgisini ise yüreklerinde taşıyor.
Afrika ülkelerinden 1500'lü yıllardan itibaren tarım işçiliği ve askerlik gibi çeşitli nedenlerle Anadolu'ya gelen siyahi göçmenlerin torunları yaşamlarını, sayıları azalsa da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Hasköy Mahallesi gibi kentin bazı bölgelerinde sürdürüyor.
Zaman içerisinde "İzmirli Afro-Türkler" olarak anılmaya başlanan Afrika kökenliler "siyahi rengi" korusa da geçen süreçte tipik bir Türk ailesi gibi Ayşe, Hatice, Şakir, Mehmet ve Ali gibi isimleri tercih ediyor.
Artık "bizden biri" olan Afrika kökenli İzmirlilerin evlerine girince ilk göze çarpan ise giyimleri oluyor. Siyah tenli kadınlar, başörtüleri ve şalvarları ile gülümseyerek misafirlerini karşılıyor. Sohbete başlayınca da dudaklarından Ege şivesiyle ifadeler dökülüveriyor.
Afro-Türklerin mutfaklarında ise Anadolu'ya özgü lezzetler pişiriliyor.
Pişi, peynir ve karpuzdan oluşan mütavazı sofrada, Türkiye sevgisi, "beyaz tenli ahiretlikler", yoksul yaşamlar, yarıda bırakılan eğitim hayatı konuşuluyor.
Afro-Türklerin birçoğu atalarının ne zaman, nereden ve ne için Anadolu topraklarına geldiğini bilmiyor ancak kendilerini "Türk" olarak görüyor ve siyahi tenleriyle ilgili sorulara biraz da sitemli cevap veriyor.
Mikrofon uzatılan mahalle sakinlerinden Güngör Delibaş, "siyah-beyaz" aşkını, Sabriye Sınaiç "melez torunlarını", Şakir Doğuluer ise "atalarının Çanakkale Savaşı anılarını" anlatıyor.
Afro-Türkler sadece yaşadıkları mahalleye değil kent yaşamına da renk katıyor. Okuma yazma bilmeyen ama tarihi Kemeraltı Çarşısı'nın her sokağını adeta "karış karış" bilen Mesure Doğan "geçim mücadelesiyle", deri parçalarını dikerek yaşamını idame ettiren Yalçın Yanık ise çarşıdakilerin "ilgi odağı olmanın mutluluğuyla" hayata tutunuyor.
Annesi affetmemiş
Sudan kökenli Güngör Delibaş, 73 yıllık yaşamındaki tek aşkının "beyaz tenli" olduğunu, onun için ailesini bırakıp kaçtığını söyledi.
Eşini bir süre önce yakalandığı hastalık nedeniyle kaybettiğini anlatan Delibaş, "Aslen Sudanlıyım. Ailem okutmadı. Komşumuzun oğlunu çok sevdim, ona kaçtım. Yıllarca korkudan köyüme gidemedim ama aşkımdan da vazgeçmedim. Aşk ne güzellik, ne zenginlik, ne ten rengi dinliyor. Bizimki gerçek aşktı. Herkes öyle aşkı da bulamaz. Annem kaçtım diye beni affetmedi. Tam 45 yıl hiç konuşmadı. Ben mutlu oldum, annem olmadı." şeklinde konuştu.
"Arap" diyorlar
Hatice Doğuluer ise atalarının nereden geldiği hakkında hiçbir fikri olmadığını dile getirdi.
Çocukluğunun pamuk tarlalarında çalışarak geçtiğini vurgulayan Doğuluer, "Okuyup 'şu olacağım' diyemedim. Her şey iyi olsun isterdim ama olmayacağını biliyordum. Köyümdekiler ise beni yabancı bilmediler. Köyün dışına çıkınca 'Arap' diyenler oluyor, işte onlara kızıyorum." dedi.
Sabriye Sınaiç de kendisini bir Türk gibi gördüğünü vurguladı.
Damadının İzmirli olduğunu anlatan Sınaiç, "Oğlum da beyaz bir kızla yuva kurdu. Benim torunlar melez. Herkes istediğiyle evleniyor. İzmir'de hayatımızdan memnunuz ancak Afrika'daki akrabalarımızı da merak ediyorum. İmkanım olsa atalarımın geldiği toprakları görmek isterdim. Türkiye her zaman vatanım olarak kalacak çünkü çok seviyorum." ifadelerini kullandı.
Serkan Doğuluer ise genelde çiftçilikle yaşamını kazandığını belirtti.
"Afro-Türk olmak hem keyifli hem zor" diyen Doğuluer, "İnsanlar bazen Türk olduğumuza inanmıyorlar. Nüfus cüzdanımı görmek, fotoğraf çektirmek isteyenler, İngilizce konuşanlar oluyor. Geçmişte iş konusunda yaşadığım bazı sıkıntılar oldu." diye konuştu.
Kent merkezinde yaşayan Afro-Türkler
Okuma yazma bilmeyen, tarihi Kemeraltı Çarşısı'ndan satın aldığı terlik, kumaş gibi ürünleri satarak geçimini sağlayan 70 yaşındaki Mesure Doğan ise hayatına ilişkin şunları anlattı:
"Babamı küçük yaşta kaybettim. Evlendim, çocuğum olmadı, eşim de öldü. Burada bir Allah'ım bir de kardeşlerim var. Kemeraltı'ndan aldıklarımı köylerde satıyorum. Bazen Kemeraltı'nda beni birbirlerine gösteren, 'Arap' diyenler oluyor. Yine de halimden memnunum, Allah beni böyle yaratmış."
Basmane'de dericilik yapan 58 yaşındaki Yalçın Yanık ise dedelerinin köle olarak geldiğini belirterek, "Ben Türkiye'de bir ayrımcılık görmedim. Kent hayatında Afrikalı olarak zorluk hissetmedim. Aksine ilgi daha fazla oldu." dedi.
Afro-Türkler Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Şakir Doğuluer de atalarının kültürünü tanıtmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Çanakkale Savaşı'na katılmışlar
Atalarının Anadolu'ya tarım işçisi ya da asker olarak getirildiği yönünde bilgiler olduğunu dile getiren Doğuluer, şöyle konuştu:
"Türkiye'de 20-25 bin civarında Afro-Türk olduğunu düşünüyoruz. Sıcakkanlı olduğumuz için yaşadığımız yerlerde sorun olmuyor. İzmir'de sevenimiz çok. Burada doğduk ve büyüdük. Babam bu vatan için askerlik yapmış. Atalarımızın bazıları Çanakkale'de savaşa katılmış. Burası bizim vatanımız, bu vatanda biz de varız. Geçmişteki izlerimiz kaybolmuş. Keşke köklerimizi bulabilsek ama çok zor. Oğlum beyaz bir kızla evlendi. Renklerimiz açıldı."
1500'lü yıllardan beri ortak yaşam
Afro-Türklerle ilgili çalışmaları bulunan Sinop Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Umut Cafer Karadoğan da Afrika kökenlilerin Etiyopya, Eritre, Sudan, Libya ve Mısır'dan 1510 yılından itibaren Osmanlı topraklarına, sarayda hizmetçi olarak çalıştırılmak üzere getirildiğini söyledi.
İslamiyet'te "köle" statüsü olmadığından Afrika kökenlilerin "azat edildiğini", bir bölümünün de tarım işçisi statüsünde İzmir, Aydın, Muğla, Antalya ve Kuzay Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yerleştirildiği bilgisini veren Karadoğan, Duraklama Dönemi'nden, özellikle 1650-1700 yıllarından itibaren asker olarak yetiştirildiklerini anlattı.
Umut Cafer Karadoğan, sahipsiz kalan Afrika kökenli çocuklarının da evlat edinildiği bilgisini verdi.
Tanzimat Dönemi'nden sonra vatandaşlık kavramlarının gelişmesi üzerine Afrika kökenlilerin de diledikleri gibi hareket etmeye başladığını kaydeden Karadoğan, "Afrika kökenliler, kendileri gibi olmayanlarla evlilikler de yapıyor ve gittikçe renkleri de açılıyor. Ancak hala kimliklerini bilemiyorlar." diye konuştu. (AA)
Yorum Yazın