Nihal B. Karaca: Halk, Öcalan'ın aktörlüğünü hazmetmiş değil
Akil İnsanlar heyetinde yer alan isimlerden Gazeteci - Yazar Nihal Bengisu Karaca, Burdur’da bir şehit ailesine yaptıkları ziyaretten sonra çözüm konusunda umudunun arttığını, ancak Abdullah Öcalan’ın meşru bir aktör olarak hazmedilmesinin...
- Ege Postası
- 17.04.2013 - 10:16
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde yaptığı toplantının ardından çözüm süreci için yollara düşen Akil İnsanlar heyeti, kendi bölgelerindeki çalışmalarını sürdürüyor. Burdur’da şehit ailesini ziyaret eden Akdeniz grubundan yazar Nihal Bengisu Karaca, izlenimlerini ve kendilerine yönelik tepkileri Cihan Haber Ajansı’na değerlendirdi.
ŞEHİT AİLESİNİ ZİYARETİMİZDE UMUDUM ARTTI'
Nihal B. Karaca, şehit ailesine yaptıkları ziyarete dair izlenimlerini şöyle anlattı: “Astsubay Orhan Yener’in annesini ve babasını ziyaret ettik. Aile hala acısını atlatabilmiş değildi doğal olarak. Ali ve Kezban Yener çifti, ‘Yeter ki kan dursun, başka anneler ağlamasın’ diyorlardı. Ama dikkat çeken bir şey oldu o esnada. Baba Ali Eren, bir ara ‘Bu anarşistler artık kan dökmeyi durdursun’ diye bir şey söyleyecek oldu. Anne hemen müdahale etti: ‘Kötü konuşma’ dedi. ‘Bizim tek istediğimiz başkalarının da bizim gibi acı çekmemesi’ dedi. Onca acıya rağmen anne yüreği başka sorunun diğer tarafındakilere hala hakaret edemiyor, etmeye yeltenen eşini durduruyordu. İnsanımızın bu ahlakı, bu diline hakim olma basireti, uyumu ve masumluğu nedeniyledir ki, umudum arttı.”
“AMACIMIZ; NASİHAT VERMEK DEĞİL, DİNLEMEK'
Akil İnsanlar’ın çalışma şeklinden de söz eden Karaca, Akdeniz grubu olarak iki aylık süre içinde bütün illeri ve bazı ilçeleri ziyaret edeceklerini anlattı. Burdur’daki ziyaretlerinde sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldiklerini ifade eden Karaca, “Her grup belirlenen sorular etrafında üçer tur tartıştılar ve grup sözcüleri de her turun sonunda gruplardan çıkan soru, kaygı ve önerilerini açıkladılar. Ayrıca münferit söz isteyen kimseler de program bitiminde söz aldı. Akil insanlar grubu ise tüm bu tartışmalara gözcülük etti, tartışmaları not aldık. Bunun dışında bir şehit ailesi ziyareti yaptık, yerel kanaat önderleri ile görüştük ve yine yerel gazete sahipleri ve yazı işleri müdürleriyle bir toplantımız oldu. Bunlar sürecin sonunda raporumuzda daha tafsilatlı biçimde yer alacak. Ayrıca ben köşemde de yazmaya başladım. Biz grup olarak çözüm süreci ve sonrasına ait görüşler noktasında farklı okumalara sahip bir grubuz ve görüş serdederken heyeti toptan bağlayacak şekilde konuşmama yönünde karar aldık. Zira aksi bir durum heyet içinde senkronizasyon bozukluğu ortaya çıkarır. O yüzden hepimiz bir soruya cevap verirken kişisel görüşümüz olduğu şerhini düşüyoruz. Ve daha çok dinlemeye odaklanıyoruz. Zira bizler bu süreç başlamadan önce de birçok kez görüşlerimizi aktarmış anlatmış insanlarız. O yüzden, ne nasihat vermeye geldik ne de izahat, biz çok konuştuk biraz da sen anlat diyoruz.” şeklinde konuştu.
'ÖCALAN'IN MEŞRU AKTÖR OLARAK HAZMEDİLMESİ ZOR GÖRÜNÜYOR'
“Burdurluların kanın durması yönündeki talebe ve çabaya elbette bir itirazı yoktu.” diyen Karaca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani, ‘biz çok şehit verdik, devlet bizim kinimizi gütsün’ diyen olmadı ama Öcalan’ın meşru bir aktör gibi öne çıkması noktası pek kolay hazmedilecek gibi görünmüyor. Hemen herkes, ‘Kürtlerle biz zaten barış içindeyiz ve eşitiz aksini hiç iddia etmedik. Ama lütfen Öcalan serbest kalmasın, bunu kabullenemeyiz’ diyor. Bölünme riskini tetikleyecek düzenlemelerden kaçınılmasını şiddetle talep ediyorlar. Sürecin şeffaf ilerlemesini istiyorlar ve ağırlıklı olarak ‘neye destek veriyoruz bilmek istiyoruz’ cümlesi öne çıkıyor. Hallerinde bir kırgınlık var; süreci suçlular değer kazanırken biz masum insanlar değer kaybediyoruz gibi algılıyorlar, maalesef bazı yayınlar böyle bir algı oluşmasına yol açmış durumda. Sadece Burdur’da değil, birçok yerde, sokaklarda da durum aşağı yukarı böyle gibi. Sanırım şöyle bir şey var: Devlet bunca yıl hem Türk’ü hem Kürt’ü ezmiş. Kürt’e ‘yoksunuz ulan’ demiş, ‘dağdaki çapulcu’ demiş. Türklerin de eğitimsiz masum çocuklarını anne kucağından alıp o dağdaki çapulcu diye tarif ettiği son derece profesyonel militanların önüne atmış. Bütün bunlardan dolayı hiç hesap vermemiş, hiç özür dilememiş, hiç yardım edin de şu hatamı telafi edeyim dememiş! Şimdi hatasını telafi etmeye çalışan ve ortaya özeleştiri yaparak çıkan bir devlet var. Fakat halk böyle bir şeye alışık olmadığı için bunu tokat atmadan önce bunu yapacağını belli etmeyen babanın sahte sakinliği gibi algılıyor. Yani, bayram değil seyran değil devlet beni niye sürece katılmaya çağırıyor k? Kesin bu işte bir iş var! diye düşünülüyor. Oysa bana kalırsa, bu süreçte, bu akil insanlar heyetinin oluşturulması nedeninin asıl sebebi bir hatayı telafi gayretidir. Devlet ilk kez, 30 yıldır süren savaşta terör örgütü suçlu ama devlet de kabahatli. ‘Gelin bu kabahati izale edelim’ diyor. ‘Savaşmak kolay, ama barışmak zor. ‘Yardımınız olmadan bu barışın altından kalkamayız’ diyor halka. Ama insanımız o kadar ezilmiş, yok sayılmış ki, devlet bize fikir soruyorsa başımıza gelecek bir bela vardır psikolojisi içinde tepki veriyor.”
'BAHÇELİ'NİN SÖZLERİ, ELEŞTİRİYİ AŞIP KIŞKIRTMAYA GİRİYOR'
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin akil insanlara yönelik sözlerini de yorumlayan Karaca, “Bahçeli, sorunun terörle mücadele ekseninde ilerlemesi ve sadece o şekilde ele alınması gerektiğini düşünüyor. Bu yönde düşünen ve ‘kan dökülürse dökülsün ama devlet asla taviz vermesin’ diyen bir kesim var ve o da onlar temsil ediyor. Tenkit etmesi bir şey değil de, ayarı kaçırıp işi tehdide ve tahrike vardırması yakışıksız. ‘63 karanlık ruh’ diye başladığı her cümle, eleştiri sınırını çok çok aşıyor ve kışkırtma içeriyor. Bu heyette memlekete zararı dokunacak bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih edecek birçok insan var. Ama kendisini anlamak mümkün, Bahçeli en başta, bu sürecin içerdiği devlet ve sistem eleştirisine katlanamıyor. ‘Devlet bir kere kendisini eleştirirse dağılır gider, çorap söküğü gibi gelir bunun arkası’ diye bakıyor. Oysa çağdaş devlet anlayışında ayakta kalmak için tam tersi lazım. Haklı olmak için masaya yumruk vurmak yetmiyor artık. Haklı olmak, hatalı olduğun alanlarda bunu telafi etme gayreti içine girmeye ve halka daha sık fikir sormaya bağlı. Hükümeti neden bunu yapıyor diye değil, neden daha sık yapmıyorsun diye eleştirmek lazım.” ifadelerini kullandı.
Yorum Yazın