
Selahattin Demirtaş 'serbest kalmak için konuşuyor' iddialarına yanıt verdi
AK Partili Mehmet Metiner, Selahattin Demirtaş'la görüştü. Metiner, Demirtaş'ın cezaevinden çıkmak için İmralı Süreci'ni destekliyor iddiasına üzüldüğünü aktardı. Metiner'in aktardığına göre Demirtaş, Öcalan'ın çağrısının Suriye'yi de kapsadığını düşünüyor.
- Ege Postası
- 06.03.2025 - 17:51
- Güncelleme: 06.03.2025 - 23:39
Eski AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner, Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti.
Görüşmeye ilişkin Ekol TV'ye konuşan AK Partili Metiner, Demirtaş’ın İmralı Süreci'ne bakış açısını ve çözüm önerilerini aktardı.
Metiner, Demirtaş’ın "Öcalan'ın açıklamış olduğu barış paradigmasına sonuna kadar bağlı olduğunu" ve "barış sürecini kalıcılaştıracak her türlü katkıya omuz vereceğini" ifade ettiğini söyledi.
DEMİRTAŞ: BURADA ÖLMEYE RAZIYIM
Demirtaş’ın sürece dair herhangi bir kişisel beklenti içinde olmadığını vurgulayan Metiner, "Demirtaş, 'Barış sağlansın, ben burada ölmeye razıyım' diyen bir cümle kullandı" dedi. Demirtaş’ın PKK'nın silah bırakmasının hiçbir koşula bağlanmaması gerektiğini düşündüğünü aktaran Metiner, onun "Demokratik siyaset dışında hiçbir yöntemin artık kabul görmemesi gerektiğini" söylediğini dile getirdi.
"DEMOKRATİKLEŞME TALEPLERİ SÜRECE ZARAR GETİRİYOR"
Mehmet Metiner, "Sanki demokratikleşme olursa silah bırakılırmış algısının çok yanlış olduğunu, demokratikleşme taleplerinin bu şekilde dile getirilmesinin son derece sürece de zarar vereceğini söyledi" ifadelerini kullandı.
DEMİRTAŞ: DEVLET BİZİM ÜLKE BİZİM TÜRKİYE'Yİ BÜYÜTMEYİ...
Görüşmede İmralı Süreci'ne ilişkin genel değerlendirmeler yapıldığını aktaran Metiner, Demirtaş’ın "Talep, devlet bizim devletimiz, ülke bizim ülkemiz. Biz talepte bulunmuyoruz, biz vaatte bulunuyoruz. Neyi mi vaat ediyoruz? Türkiye'yi büyütmeyi vaat ediyoruz. Kendi aramızda bir meselemiz varsa otururuz, konuşuruz, çözeriz." sözünü de önemseyerek not aldığını söyledi.
Metiner, Demirtaş’ın tahliye beklentisi içinde olmadığına vurgu yaparak, "Kendisine dair bu tür beklentilerin dile getirilmesini, süreçle ilişkilendirilmesini son derece zararlı gördüğünü" belirtti.
Demirtaş’ın, İmralı Süreci'nde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin girişimine büyük bir değer atfettiğini ifade ettiğini söyleyen Metiner, şunları aktardı:
"Sayın Bahçeli'nin başlattığı bu girişime çok büyük bir değer atfettiğini söyledi. Barışı gerçekleştirecek olan herkese de büyük bir saygı duyduğunu söyledi. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımıza da, Sayın Bahçeli'ye de çok büyük bir saygı duyduğunu ve sürecin başarılı olması için de kendisinin üstüne düşeceği her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi..
Devlet bizim devletimiz. Kendi aramızda otururuz konuşuruz. Silah sorunu çözüldükten sonra ülkemiz için yapılması gereken neyse Sayın Bahçeli'nin de dediği gibi demokrasimiz için yapılması gereken neyse bunu hep birlikte yaparız dedi. Bunun şarta bağlanması, gereklilik olarak veyahut da talep olarak ileri sürülmesinin son derece yanlış olduğunu söyledi. Benim konuşmalarımdan çıkardığım sonuç bu.
DEMİRTAŞ. SİLAHLAR ŞARTA BAĞLANMADAN DEVREDEN ÇIKARTILMALI
Silah bırakmanın herhangi bir şart veya gereklilik olarak sunulmasını sürece zarar veren bir tutum olarak gördüğünü belirten Metiner, Demirtaş’ın "Bu silahlar artık kesinlikle hiçbir şarta, hiçbir gerekliliğe bağlanmadan mutlaka devreden çıkartılmalı" ve "Kayıtsız şartsız sadece siyasette karar kılınmalı." sözlerini önemli bulduğunu ifade etti.
"ÖCALAN'IN ÇAĞRISI YPG'Yİ DE KAPSIYOR"
Demirtaş’ın, terör örgütü elebaşı Öcalan’ın yaptığı çağrının yalnızca Türkiye ve Kuzey Irak’taki terör örgütü PKK unsurlarını değil, aynı zamanda Suriye'nin kuzeyini de kapsadığını düşündüğünü belirten Metiner, bu çağrının YPG'yi de içine aldığını ifade ettiğini söyledi. Metiner şöyle konuştu:
Öcalan'ın yaptığı çağrının Suriye'nin kuzeyini de kapsadığını düşünüyor. Suriye'nin kuzeyinde tabii ki Suriye'nin sosyolojik gerçekliğine, tarihsel gerçekliğine uygun başka bir çözümün mümkün olabileceğine inandığını gördüm. Ama Öcalan'ın çağrısının aynı zamanda YPG'yi de Suriye'nin kuzeyinde kapsadığına inandığını söyledi. Olması gerekenin de bu olduğunu söyledi. Ama bu gerçekleştirilebilir bir şeydir. Bu süreç, süreç içerisinde Suriye'de de gerçekleşir, Türkiye'de de gerçekleşir. Ama geçmişte de olduğu gibi bugün de bu süreci sabote etmek isteyenler çıkabilir dedi. Dolayısıyla süreci sabote etmek isteyenlerin değirmenine su taşıyacak her söz ve davranıştan herkesin kaçınması gerektiğini söyledi. Dile çok vurgu yaptı. barışın dilinin çok önemli olduğunu söyledi. Hiç kimsenin bir diğerini incitmediği, kimseye kimsenin yenmek, yenilmek gibi bir denklem üzerinden birbiriyle konuşmadığı. Ama silah bırakmanın da hiçbir şarta ve gerekliliğe bağlanmadığı bir yeni paradigmada bahsetti.
Mehmet Metiner'in konuşması şöyle:
"Öcalan'ın açıklamış olduğu barış paradigmasına sonuna kadar bağlı olduğunu gözlemledim. aynı zamanda barış sürecini kalıcılaştıracak her türlü katkıya da omuz vereceğini söylediler. kendisiyle ilgili herhangi bir kişisel beklentisinin olmadığını, süreç başarıya ulaşırsa serbest bırakılacağına dair söylentilerin kendisini üzdüğünü, barış sürecinin buna endekslenmesinin doğru olmadığını, barışın her şeyden daha kıymetli olduğunu, değerli olduğunu söyledi ki bunu çok anlamlı ve değerli buldum. Hatta, "Barış sağlansın, ben burada ölmeye razıyım." diyen bir cümle kullandı ki çok çok anlamlıydı. silah bırakmanın hiçbir şekilde koşullara, şartlara bağlı olmaması gerektiğini söyledi. Bunun yanlış olduğunu söyledi, bunun zararlı olduğunu söyledi. Demokratik siyaset dışında hiçbir yöntemin artık kabul görmemesi gerektiğini söyledi.
Bunun için çalışacağını, çalıştığını söyledi. Bunlar anlamlı şeylerdi. yani sanki demokratikleşme olursa silah bırakılırmış algısının çok yanlış olduğunu, demokratikleşme taleplerinin bu şekilde dile getirilmesinin son derece sürece de zarar vereceğini söyledi.
Benim kendisinin söylediklerinden çıkarsadığım bu. Hatta şunu söyledi, benim önemseyerek hafızamda not aldığım bir şey bu. "Talep, devlet bizim devletimiz, ülke bizim ülkemiz. Biz talepte bulunmuyoruz, biz vaatte bulunuyoruz. Neyi mi vaat ediyoruz? Türkiye'yi büyütmeyi vaat ediyoruz. Kendi aramızda bir meselemiz varsa otururuz, konuşuruz, çözeriz."
Dolayısıyla demokratikleşme talebini bile çok doğru bulmadığını, siyaseten doğru bulmadığını, talep siyasetini doğru bulmadığını çok açık yüreklilikle dile getirdi. Ama "Biz birlikte kendi ülkemizi büyütmeye, varsa problemlerimizi de çözmeye çalışmalıyız." dedi. "Barış sürecinin, yeni paradigmanın amacı da budur." dedi. Çok güzel duygulardı bu, barışa dair güzel sözlerdi bunlar.
Ama ben buradan barışa olan umudumun güçlenmiş olduğunu görerek çıkıyorum.
"Bu silahlar artık kesinlikle hiçbir şarta, hiçbir gerekliliğe bağlanmadan mutlaka devreden çıkartılmalı." diyor ve "Kayıtsız şartsız sadece siyasette karar kılınmalı." diyor.
Bu sözleri çok anlamlı ve değerli. ben gerçekten verimli bir görüşme olduğunu söyleyeyim bu ilk aşamada ayaküstü. onun dışında tabii ki geçmiş dönemdeki süreçlere ilişkin olarak da konuşmalarımız oldu. Gördüğüm o ki, geçmiş süreçlerden de, yanlışlıklardan çıkarılmış dersler var.
Her birimizin çıkardığı dersler var. Demirtaş'ta çıkarmış olduğu bu derslerle çok daha yeni bir sürece kapı aralandığını görüyor. Geçmişin yanlışlıklarının tekrarlanmamasını, güvensizliğe dayalı iklimin ortadan kaldırılması için herkesin güven arttırıcı bir dil inşa etmek gerektiğini ve vurgu yaptılar. Bu da çok önemli. Karşılıklı güvensizlikler var, geçmişten gelen güvensizlikler var, yaşanmış acılar var. Bütün bunları telafi edecek bir dilin ve üslubun çok önemli olduğunu söyledi.
(Tahliye belki ev hapsi gibi bir şey siz bekliyor musunuz ve Demirtaş bekliyor mu böyle bir şey? sorusuna yanıt) Silah bırakılma sürecinin her türlü kişisel taleplerin çok daha üstünde tutulması gerektiğini varsayıyorum. Bunu dillendirmenin çok zararlı olduğuna inanıyorum. Demirtaş da bunun zararlı olduğuna inanıyor. Kendisiyle ilgili bu tür beklentilerin dile getirilmesini, süreçle alakalı olarak dile getirilmesini son derece zararlı gördüğünü varsayıyorum. Konuşmalarımızdan çıkarsadığım şey bu. Benimkisi kişisel bir görüşmeydi.
Aynı dönemlerde mecliste beraber siyaset yaptık. Kişisel bir görüşmeydi. ama Demirtaş'ın böyle bir beklentisi yok, böyle bir talebi yok. Kendisine dair bu tür taleplerin, beklentilerin dile getirilmesini, sanki süreçle birlikte içeride olan herkesin, kendisi de dahil herkesin salıverileceğine dair, böyle bir müzakere sürecinin olduğuna dair bir algının oluşmasının bile sürece zarar vereceğine inandığını söyledi. Dolayısıyla ben bu siyasal aklını, Selahattin Demirtaş'ın da bu siyasal aklını çok çok değerli buluyorum. Bu süreçte bunlar asla konuşulmaması gereken şeylerdi.
Sayın Bahçeli'nin başlattığı bu girişime çok büyük bir değer atfettiğini söyledi. Barışı gerçekleştirecek olan herkese de büyük bir saygı duyduğunu söyledi. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımıza da, Sayın Bahçeli'ye de çok büyük bir saygı duyduğunu ve sürecin başarılı olması için de kendisinin üstüne düşeceği her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi.
Bunun dışındaki bütün mülahazaları tartışma dışı bırakmak gerektiğine inandığını söyledi ki bu bence çok anlamlı. Yani demokratikleşme taleplerinin bu süreçte gündeme getirilmesini bile dahi yanlış gördüğünü söyledi. Türkiye için gerekli olan bir şey varsa bu bir talep, şart, gereklilik olarak dile getirilmemeli.
Devlet bizim devletimiz. Kendi aramızda otururuz konuşuruz. Silah sorunu çözüldükten sonra ülkemiz için yapılması gereken neyse Sayın Bahçeli'nin de dediği gibi demokrasimiz için yapılması gereken neyse bunu hep birlikte yaparız dedi. Bunun şarta bağlanması, gereklilik olarak veyahut da talep olarak ileri sürülmesinin son derece yanlış olduğunu söyledi. Benim konuşmalarımdan çıkardığım sonuç bu.
yapmış olduğumuz konuşmadan çıkarsadığım şey şu; Öcalan'ın yaptığı çağrının Suriye'nin kuzeyini de kapsadığını düşünüyor. Suriye'nin kuzeyinde tabii ki Suriye'nin sosyolojik gerçekliğine, tarihsel gerçekliğine uygun başka bir çözümün mümkün olabileceğine inandığını gördüm. Ama Öcalan'ın çağrısının aynı zamanda YPG'yi de Suriye'nin kuzeyinde kapsadığına inandığını söyledi. Olması gerekenin de bu olduğunu söyledi. Ama bu gerçekleştirilebilir bir şeydir. Bu süreç, süreç içerisinde Suriye'de de gerçekleşir, Türkiye'de de gerçekleşir. Ama geçmişte de olduğu gibi bugün de bu süreci sabote etmek isteyenler çıkabilir dedi. Dolayısıyla süreci sabote etmek isteyenlerin değirmenine su taşıyacak her söz ve davranıştan herkesin kaçınması gerektiğini söyledi. Dile çok vurgu yaptı. barışın dilinin çok önemli olduğunu söyledi. Hiç kimsenin bir diğerini incitmediği, kimseye kimsenin yenmek, yenilmek gibi bir denklem üzerinden birbiriyle konuşmadığı. Ama silah bırakmanın da hiçbir şarta ve gerekliliğe bağlanmadığı bir yeni paradigmada bahsetti.
Sayın Tülay Hatimoğulları'nın veyahut da bir başkasının söylediğinin tersine Öcalan'ın silah bırakma çağrısının aynı zamanda Suriye'nin kuzeyini kapsadığına inandığını gördüm ben. Konuşmalarımızdan çıkarsadığım şey bu. Yani sadece Türkiye'deki, Kuzey Irak'taki PKK'ya yönelik değil. Elinde silah tutan bütün unsurların. Topyekün silahın aslında devredışı bırakıldığı, her yerde devre dışı bırakıldığı, sadece ve yalnızca siyasetin konuşulduğu, siyasetin esas alındığı ve siyaset marifeti ile de sorunların çözülebileceği bir barış ikliminin oluşturulması gerektiğine dair fikirlerini aktardı.
Bir şart, bir gereklilik veyahut da koşul olarak öne sürülmesini sürece zarar veren bir davranış olarak gördüğünü söylüyor. Bu çok önemli bakınız. Türkiye için demokratikleşme gerekli ise bunu hep birlikte yaparız zaten ama bu silah bırakmanın şartı değildir, gerekliliği değildir. Bunun bu şekilde telaffuzu, bunu bu şekilde konuşulması bile sürece zarar verir. Yeni paradigmaya zarar verir diyor.
Demirtaş bu süreçte herkesin herkesle ön koşulsuz şartsız konuşması gerektiğine inanıyor. Kimsenin kimse sınır koymadan, kimsenin kimseye şart koşmadan herkesin birbiriyle konuşması gerektiğine inanıyor. Biz birbirimizle konuşarak ancak sorunlarımızı çözebiliriz diyor. bu sözlerini de aktarmış olayım." (Halk TV)
Yorum Yazın