Sındır’dan Soyer’e dava açılmasına tepki: Hanedan diye bir şey tanımıyorum
CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e 9 Eylül’ün 100. Yılı Kutlamalarında yaptığı konuşma nedeniyle dava açılmasına tepki gösterdi. Soyer’in konuşmasında yanlış bir şey olmadığının altını çizen Sındır, “Davaları hangi cesaretle açmışlar onu merak ediyorum. Öyle bir mahkemede ne görüşülecek? Vahdettin'in hain olup olmadığını mı tartışılacak, bununla ilgili bilgi ve belgeler mi ortaya konuşulacak? Hanedan diye de bir şey tanımıyorum. Hanedan diye bir şey yoktur. Hanedan 9 Eylül 1922’yle son bulmuştur” dedi.
- Ege Postası
- 30.09.2022 - 13:05
EGEPOSTASI- CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Büyük İzmirTV’de yayınlanan Gündeme Dair programında Figen Avcıoğlu’nun kent ve ülke gündemine ilişkin sorularını yanıtladı.
CHP’nin yeni yasama dönemi öncesinde İzmir Seferihisar’da yaptığı 3 günlük kampa ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sındır, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kamp açılışında yaptığı konuşmaya gelen “acziyet” eleştirilerini de yorumladı.
Sındır ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e 9 Eylül’ün 100. Yılı Kutlamalarında yaptığı konuşma nedeniyle dava açılmasına da tepki gösterirken üslup üzerinden iktidarı eleştirdi.
“BU KANUN TANIMAMAZLIKTIR”
CHP’nin Seferihisar kampında yapılan sunumlara değinen Sındır, CHP’li vekillerin verdiği önergeler ve gelen cevaplara ilişkin istatistikleri açıladı ve “Toplantımızda Sayın Genel Başkanımızın bir açılış konuşması ve ardından çeşitli konularda sunumlar oldu. Sayın Faik Öztrak’ın ekonomi konusunda bir sunumu oldu. Bu beceriksiz ekonomi yönetiminden ülkemizi nasıl düze çıkarırızı gösteren bir sunumdu. Hem vizyonel hem de felsefi temeli olan, Türkiye'nin gerçeklerini görerek bir çözüm haritası sunan bir sunum yaptı Faik Bey. Biz bu anlamda ne kadar hazır olduğumuzu gördük. Yapılan bütün sunumlar bilgi alışverişi açısından çok önemliydi. Çok başarılı bir kamp oldu. Aynı zamanda TBMM’de CHP Grup Başkanvekillerimizin çalışmaları ve yine bize sundukları milletvekili toplam performansları toplantısı oldu. Yeni milletvekillerimiz kaç soru önergesi vermiş ne yapmışız hangi konulara değinmişiz… 42 bin 240 yazılı soru önergesi vermiş milletvekillerimiz. Bir milletvekilinin asli görevlerinden biri, vatandaşın yaşadıkları sorunları görmek ve bununla ilgili bilgi almaktır. Bunların 31 bin adedi yanıtlanmış. Çoğu da olması gereken süre geçtikten sonra verilmiş. 10 bin önergemize de hiçbir yanı verilmemiş. Bu bir suçtur. Bizler milletvekili olarak vatandaş adına soru soruyorsak bakanlık buna yanıt vermek zorunda. İç Tüzük’te de bu belirtilmiştir ve yanıt verilmemesi suçtur. Kanun tanımamazlıktır bu. Ayrıca 3 bin 638 adet araştırma önergesi vermişiz ancak sadece 11 tanesi için araştırma komisyonu kurulmuş. Bu çok trajikomiktir” dedi.
“DÜŞMANLARI BİRLİKTE YENELİM ÇAĞRISIYDI”
Kılıçdaroğlu’nun kapın açılışında yaptığı ve bazı kesimlerce “sitem” olarak değerlendirilen ifadelerine de değinen Sındır, ifadelerin “sitem” değil “çağrı” olduğunu belirtti ve “Sayın Genel Başkanımız kampın başlangıcında ve kapanışında önemli mesajlar verdi. Sayın Genel Başkanımızın açılış konuşması önemli ve anlamlıydı. Ülkenin içinde olduğu mevcut tabloyu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Şu vurgusu çok önemliydi; ‘Eveet Türkiye derin bir yoksulluğun içinde. Derin bir karanlık dönem geçiriyor. Ama bu dönemde bile umutsuz olmayacağız. Bugüne kadar dimdik ayakta duran CHP, milletin umududur’ bu mesaj çok önemliydi. Ben konuşmasını sitem olarak algılamadım. Ülkenin mevcut tablosunu ortaya koyuğp iktidarın beceriksizliğini de belirterek önümüzdeki seçimde buna mutlak bir şekilde son vermemiz, bir rehavet ve boşluk yaratma lüksümüz olmadığının tanımıdır. Kendisi de ben bunca zorlukla yol yürüyorum, mücadele ediyorum ve bunu sizlerle yapıyoruz demeye çalıştı. Bence o konuşma, Sayın Genel Başkanımızın azim ve kararlılığını partililerine aşılamaydı. Ülkenin her kesimine bize katılın, artık karar verin ve bu halk düşmanlarını birlikte yenelim çağrısıydı. Mücadeleyi anketlerdeki rakamlara göre değil, kazanana kadar devam ettiren bir algıyı ortaya koydu” diye konuştu.
“KENDİ ACZİYETLERİNİ ÖRTME ÇABASI”
Kılıçdaroğlu’nun çağrısına Cumhur İttifakı tarafından gelen “acziyet” yorumuna da tepki gösteren Sındır, “Bu toplantı geçtiğimiz yasama yılını değerlendirme ve ileri dönük çalışmalar yapılan bir kamptı. Burada dünyanın kurtarılmasını kimse beklemesin. Birlikte güçlü olarak yol yürüme çağrısı yapıldı orada. Bunun acziyetle alakası yok. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün azmi ve kararlılığıyla, onun kurduğu partinin neferlerinin de aynı azim ve kararlılıkla yürüme çağrısıdır. Sayın Genel Başkanımızın konuşması da bu kararlılıkla yol yürüme çağrısıdır. Acziyet değil. Acziyet denmesi… Kendi acziyetlerini örtmeye çalışanların çamur atamalarından başka bir şey değil” ifadelerini kullandı.
“SOYER’İN KONUŞMASI ALTINA İMZA ATACAĞIM BİR KONUŞMA”
9 Eylül’ün 100. Yılı Kutlamalarında İzmir büyükşehir Belediye Başkanı Soyer’e , kutlamalarda yaptığı konuşma nedeniyle dava açılmasına da tepki gösteren Vekil Sındır, şunları söyledi; “Davaları hangi cesaretle açmışlar onu merak ediyorum. Her vatandaşın yargı yoluna gitme hakkıdır. O konuda karşı söz söyleme hakkını kendimde bulamam. Öyle bir mahkemede ne görüşülecek? Vahdettin'in hain olup olmadığını mı tartışılacak, bununla ilgili bilgi ve belgeler mi ortaya konuşulacak? Hanedan diye de bir şey tanımıyorum. Hanedan diye bir şey yoktur. Hanedan 9 Eylül 1922’yle son bulmuştur. Hadi diyelim ki cumhuriyetin kuruluşu milat olsun. O zamandan sonra Osmanlı, hanedan, halife gibi kavramlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yoktur. Ben Tunç Bey’in… Osmanlı diye bir millet yoktu zaten. Osmanlı bir millet ortaya koymaz. Bir imparatorluktur. Yani mesela bir şirket battı diyelim. Batmasının nedeni de şirketin CEO’su ve tek sorumlusunun aldığı kararlardır. Siz o şirketin çalışanlarını mıu suçlarsınız o yöneticide mi? Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin çöküşünün sorumlusu aranacaksa devleti kim yönettiyse onlara bakılır. Bu millet mi suçlu? Bunun tek sorumlusu vardır o da devleti yönetenlerdir. 9 Eylül 2022’den tam 100 yıl önce gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde olanları, yani malumu söylemenin nesi suç? AK Parti’nin ve MHP’nin yöneticileri bunu çarpıtarak sanki Tunç Bey ecdadımıza hakaret etmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Ne hakareti? Memleketimiz düşman kuvvetlerinin işgali altındaymış. Ülkeyi bu duruma getirenleri eleştirmenin neresi suç olabilir? Maalesef onlar bana göre çok yanlış yapıyorlar. Osmanlı’ya böyle sahip çıkılmaz. Tamamen iç politika ve birilerini kendisine seçmen kazanmak için gerçekle alakası olmayan, söylenmemiş şeyleri söylenmiş gibi lanse etmesidir. Bu yapılan bizim milli değerlerimize büyük zarar veriyor. Bırakın bunları. Milli ve dini bayramlarımız siyaset üstü günlerdir. Bu günler bizim kardeşçe bir arada olmamız gereken günler. Ülkenin en başındaki insan, cumhurbaşkanı, insanın göğsünü kabartması gereken kişi… Bakıyorsunuz gidiyor, açılış törenlerinde siyaset yapıyor. İşi günü ‘Şu CE-HA-PE’ yok ‘Bay Kemal’… Burada sorun siyasi kimliğe sahip bir cumhurbaşkanı olması. Onun siyaseten başarılı olma çabası, kendinden olmayanları sürekli karşısına alması ülkeyi kutuplaştırıyor. Kendinden olmayanlara her türlü hakareti reva görüyor. Sayın Soyer’in konuşması altına imza atacağım bir konuşma. Emperyalist zihniyete manevi destek verenlerin Tunç Soyer, Yunan’a laf etmesi diye ona laf etmesi…”
“KÖTÜ İNSAN DEĞİLLER, ÖRNEKLERİ KÖTÜ”
Soyer’in konuşmasına dava açılması üzerinden siyasetteki ayrıştırıcı dili de eleştiren Sındır, “İktidarın mevcut siyaset dili gençleri çok rahatsız ediyor. Ben geçtiğimiz günlerde hukukun üstünlüğü, devletin bekası için iktidar mensuplarının da sahaya çıkması gerektiğini söyledim. Çıkmış, devletin başındakinin üslubundan feyz almış biraz da hareketvari bir üslupla yanıt veriyor madını söylemek istemediğim genç bir arkadaşımız. Ben istiyorum ki kol kola girelim. Milletimize merak etmeyin milli ve dini değerlerimize kimse bir şey diyemez demek istiyorum. Ama maalesef bu siyasi üslup ile olmuyor. Arkadaşlarımız kötü insanlar değil. Ama kötü örnek alıyorlar ve kendi geleceklerini de riske atıyorlar” dedi.
TRAKYA’NIN 2 KATI BÜYÜKLÜĞÜNDE TARIM ALANI KAYBEDİLDİ
Türkiye’de bitme seviyesine gelen tarımsal faaliyetler ve nedenlerine ilişkin değerlendirmeler de sunan Sındır, 20 yılda 33 milyon dönem tarım alanının yok olduğuna dikkat çekti ve “Maalesef bizim tarımımız 20 yıldır yönetilmiyor. Kasıtlı olarak Türkiye tarımı sistematik bir şekilde bugüne getirildi. Liberal politikalar ve bunu şiddetli uygulayıcısı olan AKP tarımı bu duruma getirdi. Tarımda destekleme… Yani çiftçiye destek verip üretimi daha yüksek bir seviyeye çıkarma ve refaha ulaştırma amacı taşır. Ama bizde tarım destekleme politikaları çiftçiye yalan söyleme politikaları haline geldi. Çiftçiyi topraklarından göç etmek zorunda bıraktı. 2002’deki tarım topraklarıyla bugünkü tarım arasında 33 milyon dönüm tarım alanı farkı var. Yani trakya bölgesinin toplam yüzölçümünün 2 katı kadar bir toprak. Şu anda Anadolu coğrafyasında ekilmiyor. Şu anda birçok Avrupa ülkesinin toplamından daha yüksek yüzölçüme sahip bir ülkeden bahsediyoruz. Yazık. Bu tarım politikaları bırakın tarımı artırmaya çökerten politikalar. Tarım politikasının en temel amacı tarıma verilen destektir. 2005’te bir kanun çıkardık oybirliğiyle: 21. Maddesi çiftçiye verilecek destek milli gelirin yüzde 1’inden az olamaz diyor. Ama şu anda verilen 25 milyar. Ama kanuna uyması için bunun en azından 3 katı olması lazım. Tarımda girdi maliyetleri yüzde 300’lere kadar arttı. Dolayısıyla bütün bu girdi maliyetleri altında ezilen, desteklemede yetersiz kalınan çiftçi üretmeyi bıraktı. Hayvanların kesime gönderip hayvancılık yapmayacağım demeye başladı. Devletin size verdiği 1 kilo süt parasıyla 1,5 kilo yem almak zorundasınız. Ama bugün o parayla yarım kilo bile alamıyorsunuz. Yani Türkiye, tarım ve hayvancılık konusunda sahipsiz bırakılmış durumda. Ama tekrar söylüyoruz. Başka bir Türkiye tarımı mümkün. Bu da Millet İttifakıyla gelecektir. 6lı masadan çıkacak karara sonsuz saygıyla Millet İttifakı’nın başarılı bir süreç yürüteceğini düşünüyorum. O masanın dağılmasını isteyenlerin kirli emelleri suya düşecek. O masa Türkiye'nin aydınlık masasıdır” diye konuştu.
“İÇİMİ PARÇALAYAN BİR ŞEY OLDU”
Son olarak saha çalışmalarında kendisini en çok etkileyen olaylardan birini de anlatan Sındır, ülkenin mevcut gerçekliğine ışık tuttu ve “Aslında çok şey var. Mesela geçen gün Menderes’te küçük sanayi sitesini ziyaret ettik ve bütün esnafı dolandık. İçimi parçalayan bir şey oldu. 14 yaşında pırıl pırıl delikanlı bir evladımız. Orada yağlar içinde çalışıyor. Çırak. ‘Okula gidiyor musun’ diye sordum. ‘Bıraktım. Bitti. Ben artık okula gitmeyeceğim. Burada iş öğreneyim’ dedi. İçim kan ağladı. Çocuğun gözlerinde aslında istiyorum ama imkanlarımız buna elvermiyor anlamını gördüm. Söylemedi ama bu yüzünden okunuyordu. İçim acıdı. Eşim bir gün bahsetti. Çocukların hepsi beslenme çantalarını açmış yemek yiyor. Biri açmıyor. Sen neden açmıyorsun diye soruyor. Çocuk da öğretmenim ben bir önceki teneffüste ydim. Karnım acıkmıştım. Şimdi toku8m diyor. Halbuki yalan. Çünkü çocuğun beslenme çantası boş. Annesi hiçbir şey koyamamış. Bu ülkeyi bu hale getirenlere yazıklar olsun” ifadelerini kullandı.
Yorum Yazın