Yeni süreç: Milli ve yerli Kürt politikası
Binali Yıldırım başkanlığında yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte Kürt sorununun çözümünde tüm halkın, Kürt toplumunun farklı kesimlerinin muhatap alınacağı yeni bir döneme giriliyor
- Ege Postası
- 20.05.2016 - 08:59
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, terörle mücadele ile çözüm sürecinin arasına kalın bir set çekerek, “Ortada müzakere edilecek bir konu yoktur. Teröristin önünde iki yol var; ya teslim olacaklar ya da imha olacaklar. Türkiye’nin önünde 3’üncü bir yol yoktur” sözlerinin ardından, yeni dönemde Kürt meselesinde yerli ve milli bir perspektif oluşturuluyor. Binali Yıldırım başkanlığında yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte Kürt sorununun çözümünde tüm halkın, Kürt toplumunun farklı kesimlerinin muhatap alınacağı yeni bir döneme giriliyor. AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, bu sürecin detaylarını HABERTÜRK’e anlattı:
YENİ SÜREÇ: Yeni bir sürecin zaten içindeyiz. Bu süreç, yeni Anayasa ve başkanlık sisteminin bütün Türkiye’de tartışılacağı, yeni bir Anayasa’nın yapılacağı bir süreç olacak. PKK binbir emek ve çabayla 2012’de hayata geçen çözüm sürecini 2 yıl sonra terk etti ve yüzünü şiddete, teröre döndü. Hendek siyasetinin ağır bir maliyeti oldu. Yüzlerce şehit verdik. 400 bin insan yaşadıkları şehirleri terk etmek zorunda kaldılar. HDP’nin siyasi zemini şiddet ve terör söyleminin gölgesinde kaldı. Yani HDP için siyasi zemin daraldıkça daraldı.
MÜZAKERE LAFLARI: Böyle bir aşamada tekrar masaya dönmek ve müzakere etmek gibi laflar duymaya başladık. Birileri sanki yenilgiye uğrayan PKK’ya yeniden bir can simidi uzatmaya çalışıyordu. Geçmişte hiçbir şey olmamış, yüzlerce şehit vermemişiz gibi davranamayız ve böyle davranmaya kimsenin hakkı yok. Muhataplık konusunda, çok farklı yaklaşımlarla karşı karşıya kaldık. Bunun, bir algı operasyonu olarak sürdürüldüğünü gördük. Sanki elinde silah tutan birileri var ve silahı bırakmaları için yeni Anayasa, demokratikleşme talep ediyorlar. Devlet de sanki oturmuş bu insanlarla “Nasıl bir Anayasa yapacağız, nasıl bir demokrasi olacak, Türkiye ve bölgenin şartlarında ne gibi değişiklikler öngörüyoruz'” konularını müzakere ediyormuş gibi yansıtıldı.
DOLMAHÇE KIRILMA: Dolmabahçe önemli bir kırılma noktasıdır, çünkü Dolmabahçe’de karşılıklı olarak okunan iki metin, bu muhataplık ve müzakere meselesini HDP ve PKK’nın lehine yorumlamaya müsait bir tablo ortaya çıkarmış oldu. Orada çıkan fotoğraf bir siyasi hataya işaret ediyordu. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı’mız da çok büyük isabetle bunu fark etti ve o saatten sonra da itirazlarını açık şekilde dile getirdi. Dolmabahçe’de yaşananlar bize şunu gösterdi ki ne PKK ne de HDP çözüme ve kalıcı bir barışa hiçbir şekilde hazır değil. Başlangıçta PKK’yı ve HDP’yi demokratik bir geçiş sürecine hazırlama çabası içinde olan bir Öcalan var, ama onu bu çabadan caydırmaya gayret eden HDP ve Kandil yöneticileri var.
YENİ DÖNEME GİRİYORUZ: (Yeni süreç nasıl olacak') Yeni süreç, yeni politikalara ve referanslara ihtiyaç duyuyor. Şöyle bir döneme giriyoruz: Milli ve yerli bir Kürt politikası geliyor. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı herkes, devletin muhatabı olacak. Siyasi aktörler mevzilenmesine gelince, devlet birinci derece misyon üstlenecek. Bilindiği gibi 6551 sayılı yasa, çözüm sürecini zaten bir devlet politikası haline getirdi. Bu devlet politikasında AK Parti, son derece önemli reformlara imza attı. Meselenin demokratikleşmesi, siyasi zeminin korunması, inkâr sürecinin bitmesi, 2014’te başlayan reform süreci ve devlete belli bir sorumluluk yükleyen yasanın Meclis’ten geçirilmesi. Muhataplık dediğimiz zaman, devlet ve halk arasındaki sorunların giderilebileceği yeni bir zemini kastediyoruz. Çok basit söylemek gerekirse, bu yeni anlayışta, vatandaşların tümü bu meselenin asli muhataplarıdır.
ÖRGÜTLE GÖRÜŞME YOK: (Artık kesinlikle PKK ile görüşme olmayacak mı diye bakacağız')
Bugün elinde silah tutan bir örgütle, askerlerimizi, polislerimizi, sivil insanlarımızı katleden bir örgütle görüşülecek hiçbir şey yoktur. Ancak mücadele edilir ki Türkiye şimdi bu mücadeleyi yürütüyor. Ama terörle mücadelenin çok farklı boyutları da vardır. Terörün yarattığı muazzam mağduriyetler söz konusudur. Siyasal, sosyal ve kültürel programlar derken ifade etmek istediğimiz budur. Ama kamuoyunun haklı olarak merak ettiği bir soru var: “PKK silah bırakmayı çeşitli konjonktürel sebeplerle kabul ederse ne olacak'” Elbette bu örgütle siyasi hiçbir mesele konuşulamaz. Ama bu örgütün saflarında olan, Avrupa’da, şurada burada çalışmalar yürüten binlerce Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı var. Normalleşme olabilmesi ve bir dönemin kapanabilmesi açısından devlet elbette gerekli rehabilitasyon programlarını uygular ve hayata geçirir.
PKK ENSTRÜMAN: (PKK’nın arkasında duran devletlerin amacı nedir')
PKK ile mücadele ettiğimizi düşünüyoruz ama aslında Türkiye’ye karşı açılmış bir uluslararası kuşatma ve savaşla karşı karşıyayız. Ve bu manada “Zaten PKK diye bir şey yok artık” derken ifade ettiğimiz şey şudur: PKK yok ama Türkiye’yi sanki gözden çıkarmış Batılı ülkeler ve Ortadoğu’nun köhnemiş rejimleri var. Türkiye’yi etkisizleştirmek, yorgun düşürmek ve Türkiye’yi bölmek istiyorlar. PKK onlar için artık sadece bu amaçla kullanılan bir enstrüman. Bu örgüt hep söylendiği gibi Abdullah Öcalan’ın örgütü değil artık. İranlıların, Suriyelilerin, Avrupalıların, Amerikalıların, Esad’ın örgütü.
MUHTEVA DEĞİŞTİ: (Terörle mücadele devam ederken, yeni bir süreçten söz etmenin handikapları yok mu sizce')
Türkiye’de Kürt’üyle, Türk’üyle herkes şu gerçeğin farkında; ülkemizin birliği ve bütünlüğü için polis ve askerlerimiz hayatını feda ediyor. Bu mücadele elbette sürecek. Ama kabul etmek gerekir ki terörle mücadelenin başarısı; demokratik ve siyasi zemini korumaktan, özgürlükleri genişletmek ve kamu düzenini sağlamaktan geçiyor. Çözüm sürecinin muhtevası ve şartları artık bambaşka bir aşamaya gelmiştir. Artık ‘Kandil’le müzakere’ gibi dar, kısır ve çözüm üretmeyen değil; fedakârlıklarla, ödediğimiz bedellerle tecrübe ettiğimiz, yani bize halkın gerçek muhatap olduğunu gösteren bir süreçten bahsediyoruz.
‘ÜNİTER BİRLİK GÜÇLENECEK’
“Milli ve yerli politikalar demek, Türkiye’nin beka sorunu yaşadığı bu dönemde, demokratik sistemin güçlenmesi ve üniter birliğin korunması demek. Yeni sürecin aktörleri, toplumun siyasi ve sosyolojik hayatında güven duyulan, hatırı sayılır siyasi ve sivil aktörler, dini kanaat önderleri, aşiretlerin liderleri. Milli ve yerli politikalar Sayın Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde üretilecek ve bu politikalar bir bakıma arka bahçemizdeki Kürt nüfusu da kapsayacaktır. Milli ve yerli politikalar kavramını, üretilmiş bir kavram, cazibesi güçlü bir entelektüel tanımlama gibi değil, bizim tarihi gerçekliğimizi ifade eden bir kavram gibi görmek gerekir. Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi arasındaki münasebetlerden başlayarak, Türk- Kürt ilişkilerinde 300 yıllık devri saadet dönemini hatırlamak gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı döneminde yine Doğu ve Güneydoğu’da Kürt halkının desteğini kazanmak için gösterdiği çabalar, Erzurum ve Sivas kongreleri sonrasında da 23 Nisan 1920’de toplanan Meclis’in ve 1921 Anayasası’nın ruhu...”
HERKES MAKBUL VATANDAŞ: (Yeni Anayasa’da Kürt vatandaşlarının temsili nasıl olacak') Anayasa, her şeyden önce, ‘makbul vatandaş’ anlayışından uzak durulması gereken bir metin olmak zorunda. Derdimiz yeni tanımlar yapıp yeni makbul vatandaşlar yaratmak değil, herkesi makbul vatandaş olarak görmektir. Bu bakımdan Anayasa’da, etnisite ve kimliğe dayalı vurguların olmaması gerekir.
YILDIRIM: SEVGİYLE KUCAKLAYACAĞIZ
(Sayın Binali Yıldırım’la, Diyarbakır’da terör saldırısına uğrayan vatandaşlara taziye ziyaretini gittiniz. Nasıl bir izlenim edindiniz')
Büyük bir acı ve yas vardı. Hayatını kaybeden insanlardan geriye sadece birkaç kilo doku parçası kalmış...
Sayın genel başkan adayımız ve bakanımız Binali Yıldırım’ın da uçakta gelirken ifade ettiği gibi; vatandaşlarımız doğru ve meşru gücü görecek; silahla, tehditle değil, vatandaşımızı sevgiyle kucaklayacağız. PKK’nın yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak ve acıları hafifletmek için zamanla yarışmamız gerekiyor. (Habertürk)
Yorum Yazın