Dolar 34,4815
%-0.18
Euro 36,2734
%0.74
Altın 3.012,800
%0.24
Bist-100 9.550,00
%1.94

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Yontu heykel sanatçısı Murat Gülcen'in eserleri büyülüyor!

Yontu heykel sanatçısı Murat Gülcen'in eserleri büyülüyor!

Çanakkale’nin Biga ilçesinde yaşayan Yontu Heykel Sanatçısı Murat Gülcen, ağaç kütüklerini yontarak, birer sanat eserine dönüştürüyor. Ürettiği heykellerle dikkat çeken Gülcen, heykellerini yaparken tiyatrodan edebiyata, mitolojiden felsefeye kadar birçok farklı disiplinden esinleniyor.

  • Ege Postası
  • 04.05.2023 - 18:19
  • Güncelleme: 13.05.2023 - 09:31

GÖNÜL MORSÜNBÜL- 1989, Aydın doğumlu olan heykel sanatçısı Murat Gülcen, uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Var oluş amacını üretim ve sanata endekslediğini ifade eden Gülcen, yaşam boyu eğitim inancıyla, durmadan kendini geliştirme gayretinde olduğunu dile getiriyor. Genç sanatçı, yontu heykelin yanı sıra tiyatro eğitmenliği, yazarlığı ve oyunculuğu yapıyor. ‘’Zamanın Kanatları’’ şiir kitabının yanı sıra “Talihsiz Fok Foçi” ve “Bilge Ağaç Tornuk ve Ağaçkakan Tuki” adlı çocuk kitapları da bulunuyor.

Gülcen’in heykellerine bakıldığında eserlerin edebiyat, mitoloji, tiyatro, müzik, felsefe ve sosyoloji gibi birbirinden farklı ve aynı zamanda bir o kadar yakından ilişkili olan disiplinlerle kolektif bir çalışma şeklinde üretildiğini görmek mümkün:

Gülcen’in heykelerini incelerken ünlü bir şair olan Edgar Allan Poe’nun Kuzgun’unun sesini duyar gibi olursunuz;

‘’Sustu, sonra ben konuştum: Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan. Dedi kuzgun : ‘Hiç bir zaman’ ‘’

Bir diğer eserine baktığınızda, bu kez size İngiliz şair William Blake, 'Cennet ile Cehennemin Evliliği' kitabından seslenir: ‘’Meşgul arının dertlenmeye zamanı yoktur” der, yüzünüzde ferah bir gülümseme yaratır.  

Öte yandan, dünyaca ünlü Alman yazar Goethe’nin kahramanları Faust ve Genç Werther’ın birkaç heykel önünde telaşlı ve korku dolu gözlerle size bakan Raskalnikov da ordadır.

Biraz daha ilerlediğinizde bir masada yan yana duran Karl Marx ve Nietzsche’nin heykellerini görürsünüz. Yanı başlarında ise ünlü Varoluşçu Fransız yazar Albert Camus’un ‘’Başkaldıran İnsan’’ kitabı gözünüze ilişir.

Ve elbette sanatçının dünyasında Nazım Hikmet’e de rastlarsınız. Güneşin battığı yerde Nazım’ın atlarının kaybolduğunu, nal seslerinin perde perde söndüğünü sanatçının ustaca işlenmiş dokunuşlarında siz de duyumsarsınız. Nazım’ın gözlerine baktığınızda içinizden dökülenler tıpkı Nazım’ın dediği gibidir: Ağlama Salkımsöğüt,  ağlama…

‘’İÇİM SUSMUYOR Kİ OTURUP BİR DİNLENEYİM’’

Aynı zamanda şiir de yazan Gülcen, bir şiirinde duygularını şöyle ifade eder; ‘’İçim susmuyor ki oturup bir dinleneyim.’’

Varoluşunu üretmekle özdeşleştiren sanatçının dikkat çeken diğer heykellerinde ise birçok farklı kültüre ait mitolojik öğelerden, hikâyelerden esinlenlenerek heykellerini yonttuğunu görürsünüz. Yaşamın simgesi olarak sembolleşen Hayat Ağacı, Denizler ve Depremler Tanrısı Poseidon, zekâ, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası Athena, avcılık ve kır tanrıçası Artemis, yakışıklı ve güçlü Orion, ölüler ve hayaletler tanrısı Hades, yeraltı dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamakla lanetlenen Kral Sisifos, Sakson istilacılarına karşı mücadele eden efsanevi karakter Kral Arthur, Prens Hamlet'e duyduğu aşk nedeniyle deliren ve suda boğularak ölen Ophelia,  bilmeden babasını öldüren ve annesiyle evlenen Kral Oidipus Gülcen’in yontu heykellerinin kahramanlarından sadece bazılarıdır. Kral Oidipus’un Acıları heykeli’nin altına ‘’acı evrenin konuşma biçimidir’ cümlesini yazan sanatçı, sanatseverlere adeta acıyı yontarak somut hale getirmiştir.

‘’SANATIN KENDİSİ GELECEKTEN BİR MESAJ’’

İnsan ve gerçeklik ilişkisini irdeleyen işler üretmeye ağırlık veren sanatçı realist eserlerden esinlendiğini belirterek ‘’Tüm üretimlerim ve uğraşlarımla, baştan sona iyi bir hikâye kurgulamaya çalışıyorum’’ diyor.  Sanatkâr insanların karınlarını deşen, dert edindikleri ve anlatmaya değer buldukları meseleleri olduğuna inandığını ve tiyatro derslerinde de bunu sık sık dile getirdiğini söyleyen Gülcen, ‘’ Bir derdimiz var mutlaka bizi yola koyan… Var olanla yetinmeyen, bize sunulandan daha güzel dünyaların var olduğuna ya da sanat yoluyla var edilebileceğine inanan bir sanatçıyım. Sanatın kendisi gelecekten bir mesaj olduğu için spesifik bir mesaj verme gayretinde değilim’’ diyor.

‘’ ‘LUNA- AYIŞIĞININ DOĞUŞU’ KOLEKSİYON DEĞERİ OLAN BİR ESER’’

Birbirinden incelikli ve değerli heykeller yontan sanatçı için bir heykel var ki, bugüne değin ürettiği tüm eserlerden ayrı bir yerde duruyor. Bu durumu şöyle ifade ediyor Gülcen: ‘’Kuşkusuz her biri benim için çok önemli fakat gerçek boyutlu bir kadın heykeli olan “Luna- Ay Işığının Doğuşu” benim için ayrı bir yere sahip ve koleksiyon değeri olan bir eser. En çok da onun hakkını bulacağı bir yerlere ulaşmasını istiyorum.’’

‘’AĞACIN ENERJİSİ BENİ BULDU’’

Yontu heykelle tanışma sürecini anlatan sanatçı ‘’Bir yaz, tiyatroya ara vermek durumunda kalmıştım ve ağacın enerjisi beni buldu diyebilirim. İranlı bir sanatçının ağaç oyma videosu çıktı karşıma ve onu hayranlıkla izlerken, kendi kendime “ben de yapabilirim.” dedim ve araştırmaya başladım. Videolar, görseller, anatomi çalışmaları, ağaç türleri ve onların kimyaları/huyları üzerine okumalar, büyük heykeltıraşların eserleri ve bu eserler üzerindeki matematik… gibi konular üzerine yoğun bir mesai harcadım. Bir ustadan eğitim almayı çok isterdim fakat kendi kendime öğrenmek zorunda kaldım. İlk başladığım zaman elbette ki motivasyon kırıcı sonuçlar aldım ancak –bilmiyorum sanırım yapı meselesi- asla yılmadım. Daha çok uygulama ve daha çok çalışma ile kısa zamanda olumlu sonuçlar almaya başladım. Ve çevreden gelen güdüleyici yorumlar ile ilerletmeye devam ediyorum. Dolayısıyla takip eden sanatsever çevremin, bilhassa “katı kütle yontu” heykelin ne denli zor olduğunu bilmesi, geri bildirimleri etkiliyor ve takdirle karşılanıyor’’ diye ifade ediyor.

‘’TIRNAKLARIMDAKİ PİSLİK, BİR NİLÜFER TEMİZLİĞİDİR’’

Gülcen bir şiirinde ‘’Tırnaklarımdaki pislik, bir nilüfer temizliğidir. Emek yaşayan dünyanın en güzel şiiridir’’ diyor. Bu bağlamda yontu heykel sanatının yaşamında sadece bir ‘hobi’ ya da ‘meslek’ olarak yer almadığını ifade eden sanatçı, yontu heykel sanatını; çok ciddiye aldığını, akıl- beden- zaman anlamında çokça zaman ayırdığını, tutkuyla yaklaştığını ve aynı zamanda bu sanat dalıyla daha fazla ilgilenebilmek adına gelir de elde etmeye çalıştığını aktarıyor.

‘’SANATIN GÜNDEMİ ESTETİKTİR’’

Bir ağaç kütüğünün heykele dönüşüm süreci elbette ki oldukça merak edilen bir konu. Gülcen, bu süreci şöyle anlatıyor: ‘’Katı ve kaba bir kütle olarak karşıma oturtuyorum bir ağacı, bazen diyorum ki: “De bakayım sen ne olmak istersin?” Böyle olunca tabi biraz daha uzun sürüyor. Ağacın ya da benim nazımıza gelen zamanlar oluyor. Kimi zaman da kütlenin içinde ortaya çıkartmak istediğim ve görsel olarak tüm hatları ile aklımda/hayalimde canlandırdığım bir eser oluyor da ona uygun bir ağaç bulmaya çalışıyorum. Bu da zaman alıyor. Esasen hangi süreci izlersem izleyeyim, her halükarda çok zaman alan bir uğraş. Bazen aylar sürüyor. Tasarımı ölçeklendirip görsel araştırmalarımı tamamlıyorum. Ağacın kabuğunun soyulması ile başlayan bu süreç finalde yağlama ile müthiş bir hazza dönüşüyor benim için. Sanatın gündemi estetiktir. Ve emek verdiğim bir eserin arzu ettiğim estetiğe ulaşabilmesi için katı kütlenin milim milim işlenmesi söz konusu. Bu açıdan da çok yorucu ve mutlak dikkat gerektiren bir sanat. Bazı yakın çevreme şöyle söylüyorum: “Bakmayın sanat, heykel diyorum ama çaktırmayın ben bedavaya terapi buldum.”

‘’ESERLERİMİN BAŞKA HAYATLARA IŞIK OLMASINI ÖNCELİYORUM’’

Ahşap yontu heykel çalışmalarının yanı sıra fonksiyonel sanat alanında da kendi tasarımlarını hayata geçiren sanatçı, sadece dekoratif değil aynı zamanda kullanılabilir ürünler de tasarlıyor.  Bu konuya ilişkin sanatçı şunları söylüyor:‘’Kuksa işi tamamen ticari! Fakat yine de sanatsal bir dokunuşla onları da güzelleştirmeye, onlara bir karakter kazandırmaya çalışıyorum. Düz kuksa yapmayı çok tercih etmiyorum ve sipariş geldiği zaman da bunu açıkça ifade ediyorum. Üzerlerine uygun figüratif işler yontarak yalnızca bir kuksa olmaktan çıkartıyorum.

Öte yandan heykel çalışmalarımın aynı zamanda kullanılabilen fonksiyonel bir sanat eseri olmasını da önemsiyorum. Babam avize ustası ve ben de çok küçük yaşlarımdan itibaren babama yardım ederek ondan ve çok değerli becerilerinden bir kısmını kaptım sanıyorum. Ve bu birikimimi de heykel işlerimde uygulamaya çalışıyorum. Örneğin “Luna-Ay Işığının Doğuşu”nda Luna’nın elinde tuttuğu ay biçimli aydınlatma ve ondan yere dökülen ışıklı şelale, kütüphanemin bir köşesinde duruyor. Ve o haliyle, yalnızca durarak bile yeni ve başka ilhamlara kaynak oluyor. Işığı seviyorum. İşlerimin de ışıklandırılarak başka hayatlara ışık olmasını önceliyorum.”

‘’ELLERİMİ PARAMPARÇA ETMESİNE RAĞMEN CEVİZİ AYRI SEVİYORUM”

Basit bir iskarpela takımı satın alarak yontu heykele başladığını söyleyen Gülcen ahşap oymacılığı ya da yontu heykele ilgi duyanlar için kendi hikâyesini şöyle aktarıyor: ‘’Bir marangoza gidip selam vererek ve niyetimi anlatarak bir ağaç istedim. Malzeme kalitesi elbette çok önemli ama başlamak için kararlı bir yürek yeterli. Zamanla satışlar da arttıkça iyi malzeme alıp işlerimi rahatlattım.  

İskarpelalar çok keskin, öncelikle kendilerini korumaya almaları çok önemli. Ve onların düzenli bakımlarının yapılması, ağızlarının korunması, bilenmesi çok önemli. Matematik çok önemli. Logaritmik hesaplar yapmıyorum elbette fakat gözümüze estetik gelen her görselin, her binanın, her biçimin mutlak bir arka plan matematiği vardır. Bunu içselleştirebilmek adına farklı disiplinlerden büyük ustaların önemli eserlerinin dikkatli incelenmesi, iyi analiz edilmesi kişisel gelişim için de çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum.  Bu süreçte ağaçları da yeni öğrendim. Daha önce ağaçlar ve kimyaları hakkında hiçbir bilgim yoktu. Çoğunlukla ceviz ve ıhlamuru tercih ediyorum. Köylerde kontrollü ve bakım için kesim yapıldığı zaman, tanıdıklarımdan rica ediyorum. Budanmış ya da ömrünü tamamlamış ağaçların parçalarından edinip kurumalarını bekliyorum. Gerçekten oyulamayacak kadar sert ağaçlar da var. Ceviz de çok sert bir kimyaya sahip ama ellerimi paramparça etmesine rağmen cevizi ayrı seviyorum.’’

‘’BÜYÜK USTALAR HALA VAR, BEN UMUDUMDA ISRARCIYIM’’

Andrei Tarkovsky, Nostalji filminde Bir Delinin Haykırışı sahnesinde ‘’Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek kötülüğü budur’’ der.

Gülcen, bu sözü kendi sanat bağlamından hareketle şöyle yorumluyor:

‘’2016 yazında Şahmeran adlı bir tiyatro metni yazdım. Bu nazım biçiminde yazılmış- bu özelliği ile Türk Tiyatro’sunda çok az örneği olan- tiyatro metninde yer alan bir tirat ile Şahmeran’ın ağzından yanıtlamak istiyorum bu soruyu:

…’Dünyaya geldik geleli
Açgözlülük, katliam, savaş,
Kıyım, yıkım, talan…
Her birine şahit olduk
İnsan soyu tarafından.
Öte yandan
Yine aynı insan ırkıdır:
Kaba bir taşı yontaraktan
Ona estetik bir güzellik katan.
Sokaktaki hayvanı düşünüp
Kapısının önüne bir tas su bırakan.
Sevdiği adına
Dillere destan türküler yakan…
Öyle kolay değil
Kesin bir yargıya varmak.
İhanet eden de
Seven de o’dur.
Kuran da yıkan da..’…

Dolayısıyla “insan” hakkında, iyi-kötü dualitesi hakkında büyük yargı cümleleri kurmaktan kaçınırım. Bütün çağlarda olduğu gibi bugün de çok garip ve pek çok olumsuzluğun olduğu bir zamandayız. Ben yine de umudumda hala ısrarcıyım. Büyük ustalar yine var. Yalnızca kendilerini bu çağın kötülüğünden korumak zorundalar.’’

‘’SANAT ASLA TOPLUMSAL VE EKONOMİK KOŞULLARDAN SOYUTLANAMIYOR’’

Sanatın asla toplumsal ve ekonomik koşullardan soyutlanamadığını dile getiren sanatçı, sosyo-ekonomik bağlamda pek de keyifli bir dönemde olunmamasına rağmen sanat eserlerine ilginin yoğun olduğunu ve özel siparişler aldığını belirtiyor. Heykellerine duyulan ilginin çok motive edici olduğunu aktaran sanatçı bunun aynı zamanda kendi adına ‘’doğru’’ bir şekilde ilerlediğinin de göstergesi olduğunu söylüyor. Çalışmalarını görmek isteyen ve özel siparişler de alabileceğini ifade eden Gülcen sanatseverlere kendisine ulaşabilmeleri için şunları söylüyor:

‘’Yakın zamanda bir internet sitesi kurduk: “mgartwork” isimli... Burada tüm sanat işlerimi görmek mümkün. Yayımlanmış kitaplar, tiyatrolar, heykeller.. Hepsi burada. Ve elbette ki sosyal medya. İnstagram üzerinden de eserlerimi ve tabi kişisel hayatımdan da kesitleri görmeleri mümkün.

https://mgartwork.com/

https://www.instagram.com/murat.gulcen/

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.