Dolar 34,1115
%0.28
Euro 38,1138
%0.15
Altın 2.862,370
%1.17
Bist-100 9.966,00
%-0.09

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Bahçeli'den seçim çıkışı: CHP'nin maskesini düşüreceğiz

Bahçeli'den seçim çıkışı: CHP'nin maskesini düşüreceğiz

MHP lideri Bahçeli, son seçimde CHP'nin birinci çıktığı bölgelerde özel seçim çalışması yapacaklarını aktardı. Bahçeli, "CHP'nin maskesini düşüreceğiz" dedi. Devlet Bahçeli, Avrupa Konseyi'nin Kavala kararına da tepki gösterdi.

  • Ege Postası
  • 06.02.2022 - 14:23

Devlet Bahçeli, partisinin Ankara Kızılcahamam’daki düzenlediği Merkez Yönetim Kurulu, Merkez Disiplin Kurulu ve Milletvekilleri Ortak Toplantısı’nın ardından bugün bir açıklama yaptı. Bahçeli, şöyle konuştu:

“19 Şubat 2022 tarihinde başlamak suretiyle en son seçimlerde CHP’nin sandıktan birinci çıktığı 6 il ve 125 ilçeyi kapsamına alan 131 ayrı seçim bölgesinde bu partinin gerçek yüzünü, zillete nasıl düştüğünü, bölücülüğe nasıl teşne olduğunu, karanlık yönlerini birer birer anlatacağız, milletimizi aydınlatacağız. Bunun yanında, bütün ilçelerimizde çalışmaları yoğunlaştıracağız. Bu defa da temamızı, ‘Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma Toplantıları’ olarak belirlemiş durumdayız.

CHP, tarihine sırt dönmüş, istikametinden şaşmış, Aziz Atatürk’le yollarını ayırmış, Türkiye’nin kuyusunu kazmak için kolları sıvamış siyaset yozlaşması, siyasi yıkım müteahhididir. Kaldı ki eylem ve emelleriyle bunu defalarca ispat, hatta tescil etmiştir. ‘Kuvayı Milliye’yiz’ demelerine hiç kimse aldanmamalıdır. Tam tersine CHP, kuvayı militanlık, kuvayı miskinlik, kuvayı melanetliktir. CHP, HDP ve zilletin diğer çıkar ortakları, emperyalizmin mızrak ucudur. Zillet ittifakı, Türkiye’ye doğrultulmuş kanlı silahın pas tutmuş tetiğidir. Zillet ittifakı, küresel ve bölgesel nifak üretim lobilerinin içimize sızdırılmış Truva Atı, aramıza yerleştirilmiş saat ayarlı bombasıdır. Zillet ittifakı, Türk demokrasi ve siyaset hayatına dış güçler tarafından döşenmiş mayın tarlası, imal edilmiş maymuncuk anahtarıdır. Maalesef CHP’ye oy veren kardeşlerimiz aldatılmaktadır. Onların tertemiz iradeleri karalanmaktadır. Bugünkü CHP’nin, 1920’li yıllardaki CHP’yle uzaktan yakından alakası kalmamıştır. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimi altındaki CHP, tanınmaz halde, tarif edilemez kırattadır. Nerede bir bozgunculuk, hangi alanda bir buhran varsa CHP oradadır. Nerede bir tehdit varsa CHP ve yandaş partileri kıyısında veya köşesinde, eşiğinde veya tam ortasındadır.

“TÜRKİYE’DE DEZAVANTAJLI HİÇBİR KESİM YOKTUR”

CHP, Türk milletinin hassasiyetleriyle alenen oynamaktadır. Bunu siyaset zannedecek kadar da ateşle oyun halindedir. CHP Genel Başkanı’nın fotoğrafının ve imzasının bulunduğu bir afiş, son günlerde billboardlarda gösterime sunulmuştur. Bu afişte ilamı yapılan ve vahameti iflah olmaz düzeylerde olan ibareler şu şekildedir: ‘Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacaktır.’ Türkiye’de dezavantajlı hiçbir kesim yoktur. Var diyenler, bunu ısrarla iddia ve ifade edenler, Türkiye düşmanlarının değirmenine altı delik kovalarıyla su taşıma gayretkeşliğinde olan bir avuç kiralık kalem, üç beş kibirli sözde aydın, kuklalaşmış siyaset artıklarıdır. Etnik kökenin dezavantaj olduğunu söylemek, Türk milletine meydan okumak, milli kimliği yok saymaktır. Bunun adı bölücülüktür, Anayasa’nın 66’ncı maddesini kasten çiğnemektir. İnanç konusunda dezavantajdan bahsetmek, tepeden tırnağa iftiradır, izansız ve iffetsiz bir yalandır. Engelliliğin dezavantaj olduğunu ileri sürmek, saptırmadır, hiçbir temeli olmayan uydurmadır. Cinsel yönelim hususundaki dezavantajdan dem vurup bunun yasal güvenceye alınacağını vaat etmek, ahlak ve maneviyatımıza sürülmüş kara bir lekedir. Kılıçdaroğlu, böyle bir tarihi hatanın ve haya noksanlığının nasıl figüranı olabilmiştir? CHP, Müslüman Türk milletinin itibarıyla, irfanıyla, ihlasıyla, itikadıyla, manevi ihtişamıyla hesaplaşmaya nasıl cüret ve cesaret edebilmiştir? Bu nasıl bir küstahlıktır? Bu ne biçim bir siyaset küçüklüğüdür? Milletleri ayakta tutan en önemli unsur ahlaktır. O, bozulmaya yüz tuttu mu toplumda bir boğuşma başlayacak, haklılık kuvvete dayanacaktır. Neticede yıkım kaçınılmaz hale gelecektir. CHP, milli ahlaka el kaldırmıştır. CHP, milli birliğe kaş çatmış, yüz asmıştır. CHP, Türkiye’ye yumruk sallamış, bunun adına da ‘demokrasi’ diyecek kadar zırvalamış, rezaletin dibine yuvarlanmıştır. Cenab-ı Allah, Enfal Suresi’nde bizlere şunu emretmişti: ‘Birbirinize girmeyin ki maneviyatınız sarsılmasın, devletiniz gitmesin.’ CHP, milleti birbirine düşürmek, milletin birbirine girmesini temin etmek için korkunç bir provokasyonun yüklenicisi ve siyaset temsilcisidir. Buna seyirci kalmayacağız. Bu zillete ve yakın tehlikeye asla müsaade etmeyeceğiz.

“KUTLU MİLLET İRADESİ AYAKTADIR”

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı geçilmeden, başkent Ankara’yı geçmek hayal ürünüdür. Türkiye’nin başına musibetleri sarmak da hiç kimsenin, hiçbir siyaset kokuşmuşunun yapacağı bir şey olamayacaktır. CHP’nin maskesini düşüreceğiz, ipliğini pazara çıkaracağız, kalelerine teker teker girip bu partiye oy veren kardeşlerimize gerçekleri tüm çarpıcılığıyla anlatacağız, inanıyorum ki hepsini de ikna edeceğiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi’yiz, dedik mi yaparız. Hem insanımızı canımızdan aziz bilir hem de yaptığımızı seve seve sahipleniriz. Serok Ahmet’in, ‘Oyunu Millet İttifakı’yla kuracağız’ sözlerini sanıyorum her vicdan sahibi duymuştur. Onlar oyun kurmakla uğraşa dursunlar, oyunu bozacak, oyunculara bedel ödetecek kutlu millet iradesi ayaktadır, sefer halindedir, zafer de elhak Allah’tandır.

“MHP İÇİN CUMHUR İTTİFAKI BİR VATAN İTTİFAKI, BİR İSTİKLAL İRADESİDİR”

Cumhur İttifakı, gizli kapaklı ilişkilere heveslenmeyen, işgüzarlığa tamah etmeyen, tavşan aday çıkarmanın peşinden gitmeyen, ahlak ve aidiyet krizine düşmeyen, ittifak ortaklarının birbirine çalım atmadığı; bunun yanında öngörülen, hedefleri bilinen, ilke ve esaslarının çatısı önce ‘ülkem ve milletim’ anlayışıyla örülen bir fazilet ve fedakârlık meşalesidir. Milliyetçi Hareket Partisi için Cumhur İttifakı bir vatan ittifakı, bir istiklal iradesidir. Bizim için Cumhur İttifakı’nın devamlılığı stratejik mahiyetli, aynı şekilde siyasi ikbal hesaplarının üstünde diriliş ve yükseliş muvaffakiyetidir. Cumhur İttifakı, cumhurun ruh kökünden doğup, yine cumhura ve onunla mündemiç Cumhuriyet’e hizmeti ihmal edilemez görev ve sorumluluk addeden bir ahlak, bir onur, bu erdem mukavelesidir. Çanakkale’yi geçilmez yapanların mirası bizimledir. Kurtuluş Savaşı’nı yöneten kahramanlar kuşağının emaneti bizim baş tacımızdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, kurucu değerleri, istiklal ve istikbal defineleri göz nurumuz, gönül ufkumuzdur. Cumhur İttifakı’nın geldiği yer belli, ulaşmak istediği menzil bellidir. İttifakımızın ana fikri, ecdadımızın imrenilecek duyuş ve hissiyatıyla müteselsil, siyaset ve hedeflerimizin sayfaları cumhurun muazzez vicdanıyla mühürlüdür. Cumhur İttifakı, her konuda öncülük yapan halkın, haklının ve hakikat özleminin ittifakıdır. Bizimkisi bir demokrasi zenginliğidir. Adımız bilinmektedir, adayımız berraktır, aklımız milli ve yerli kavrayışla billurlaşmıştır. Buna karşılık zillet ittifakı belirsizliklerle, bilinmezliklerle, uyumsuzluklarla, uygunsuz siyasi taktik ve tavırlarla doludur. Meçhule yelkensiz, dümensiz, motorsuz açılan metruk tekne neyse zillet ittifakı aynısıdır. Cumhurbaşkanı adayları henüz karanlıktadır. Aday adayları arasında insafsız ve merhametsiz bir rekabet günden güne kamçılanmaktadır. Bunların birbirine hayrı yokken millete hayırları nasıl dokunacaktır? Serok Ahmet, ittifakın yeniden yapılanması, yeni bir perspektifle yeni baştan kurulması düşüncesindedir. İttifak içindeki partilerin eşit olarak temsili görüşünü seslendirdiği anlaşılmaktadır. Yani marjinalleşmiş küsurat partileri CHP ile aynı temsil noktasında olduklarına inanacak kadar gemi azıya almışlar, siyaseten de azıtmışlardır. Kuşkusuz bu şaibeli tablo bizim sorunumuz ve ilgi alanımız dahilinde değildir. Zillet ittifakında her koyun kendi bacağından asıla asıla ortada bacak falan da kalmamıştır. Serok Ahmet’in cumhurbaşkanı aday tarifi ise tamamen Kılıçdaroğlu’nu dışlama üzerine bina edilmiştir. Birbirlerine kulp takan bu komplo mucitlerine bundan sonra aldırış edecek ve aldanacak bize göre hiç kimse olmayacaktır. Zillet ittifakının cumhurbaşkanı adayını belirleme süreci her sarsıntıya, her sakatlığa meyyaldir, müsaittir; yedi parti için de bir kader ve kavşak mevkiidir.

“3. İTTİFAK ÇALIŞMASI SÜTRE GERİSİNDEKİ UCUZ PAZARLIK VE UÇUK MUTABAKATI PERDELEME MÜNAFIKLIĞIDIR”

HDP’ye ısmarlanan sol ve bölücü bileşenlerden teşekkül edecek üçüncü ittifak çalışması ise sütre gerisindeki ucuz pazarlık ve uçuk mutabakatı perdeleme münafıklığıdır. Zillet ittifakı ağır hasarlıdır, kurumuştur, hastadadır. Henüz bir masa etrafında nasıl oturacaklarına bile karar verememişlerdir. Ağyarını mani, efradını cami bir şekilde ifade edecek olursak; zillet ittifakı samanlıkta olmayan iğneyi, karanlık odada bulunmayan kara kediyi araya araya tükenecek ve dibi boylayacaktır. Elbette bu da kendi bilecekleri bir şeydir. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz cuma günü televizyon kanallarından birinde yapmış olduğu değerlendirmede, iktidarı eleştireyim derken kazaen Serok Ahmet’e vurmuş, sonra da bu şahsın dönemin başbakanı olduğu hatırlatılınca kem küm etmiş, velakin iş işten çoktan geçmiştir. Demiştir ki ‘Kendi topraklarından Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Sanki bir kahramanlık yapmış gibi. Kendi toprağından korkarak kaçan, bayrağını indiren bir iktidar düşünün.’ Sayın Kılıçdaroğlu, bunu televizyon ekranında mırıldanacağına ciğerin varsa, gözün kesiyorsa Davutoğlu’na sormalısın; bu korkaklığı, bu kaçaklığı, bu acziyeti onun yüzüne yüzüne haykırmalısın. Aziz ecdadımızın kemiklerini önce sandukaya, sonra da bu sandukanın kamyon kasalarına koyulup nasıl kaçırıldığını, topraklarımızın terör örgütüne nasıl peşkeş çekildiğini ilk ağızdan duyacağın isim Serok Ahmet’ten başkası değildir. Kılıçdaroğlu, saymakla ve anlatmakla bitmeyecek tenakuz dehlizinde bir o yana bir buyana sallanmaktadır. Kafası karışık, kararsızlığı katı, kubbesi göçüktür. Yine mezkur televizyon programında, İstanbul Belediye Başkanı’nın Birleşik Krallık’ın Ankara büyükelçisiyle karın, kışın tam ortasında yediği balıktan haberdar olduğunu açıklamıştır. Ancak İmamoğlu’nun konuyla alakalı itiraf ve ifşası ise Kılıçdaroğlu’nun hilafına, yani tam aksi yöndedir. İstanbul Belediye Başkanı ile CHP Genel Başkanı arasındaki gerilimin ana arteri, cumhurbaşkanı adaylığı hususunda temerküz etmektedir. İkisi de birbirini açığını kollamaktadır. İkisi de dışarıdan medet ummaktadır. İkisi de sivrilmek, birbirini rakip gördüğünden mütevellit, tesirsiz hale getirmek için çırpınmaktadır. CHP, kulislerin ve kumpasların partisidir. CHP, tuzakların ve tertiplerin kutup başıdır. Bu CHP’ye aklı başında kim güven duyabilecektir? Ruh sağlığı yerinde hangi vatan evladı, bu CHP’ye geleceğini teslim edebilecektir? Belli başlı cümle kalıpları, zillet ittifakının paydaşları vasıtasıyla sürekli tekrarlanmaktadır.

“İÇERİĞİNİ KENDİLERİ DE BİLMİYOR”

‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ diyorlar. Ne var ki içeriğini kendileri de bilmiyorlar. ‘Sonbaharda erken seçim var’ diyorlar. Bu spekülasyona, bu hayal mahsulü ezbere kendileri de inanmıyorlar, ihtimal bile vermiyorlar. Türkiye’nin yönetilmediğini iddia ediyorlar. Ancak ezkaza iktidara gelseler ne yapacaklarını, nasıl yöneteceklerini, hangi politikaları takip edeceklerini dahi söylemekten aciz kalıyorlar. Zillet ittifakı dişlileri kırık çark gibidir, devamlı boşa dönmektedir. Bunlar su kaynatmış, kayış koparmış, dingil kırmıştır. Zillet ittifakında hayır yoktur, hasenat yoktur, hamiyet yoktur, halaskarlık yoktur, hakseverlik yoktur; buna karşılık hayal çoktur, halüsinasyon çoktur, hantallık pek çoktur. Altını çizerek ifade ediyorum ki Türkiye’nin parlak geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Milli yükselişin mimarbaşı Cumhur İttifakı’dır. Erken seçim Türkiye’nin gündeminde yer almamaktadır. Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri, 2023 yılının haziran ayında yapılacaktır. Kılıçdaroğlu ve yandaş korosu bunu aklından çıkarmamalıdır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem gayesi zaman kaybıdır, emek israfıdır, boşuna meşguliyettir. Nitekim aziz Türk milleti kararını vermiş, gelecek ümitlerini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne bağlamıştır. Bilinmelidir ki bundan geriye dönüş ne mümkün ne de muhtemeldir. Bizim nezdimizde taviz veya tereddüt hali söz konusu bile olmayacaktır. Milletin sözü üstüne söz söylemek, egemenliğini baltalamaya teşebbüs etmek, en hafif tabirle demokrasi inkârcılığı, milli irade dolandırıcılığıdır. Cumhur İttifakı, Türkiye’nin medeniyet ve muasır yüzüdür. Cumhur İttifakı, maşeri vicdanın tecessüm etmiş hükmü şahsiyeti, yaşanmış Türk-İslam asırlarının çağımızdaki şah damarı, söken şafağıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhur İttifakı’nın vatan ve millet sevgisiyle pekişmiş ahlaki ilkelerine bağlı ve sadık kalacaktır. Bu, bizim birinci stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla işlerliği ve ilerleyip güçlenmesi için insanüstü bir çaba gösterecektir. Bu, bizim ikinci stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, 2023 yılının haziran ayında TBMM’de milletvekili sayısını azami düzeye çıkarıp Cumhur İttifakı’nın Anayasa’yı değiştirme çoğunluğuna ulaşması, sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrardan ve açık ara farkla cumhurbaşkanı seçilebilmesi için olağanüstü bir mücadele azmi sergileyecektir. Bu, bizim üçüncü stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, terörün kökünü kazıma, bölücülüğün kafasını koparma seferberliğinde her fedakârlığı seve seve yapacak, desteğini ön şartsız verecek, bilahare milli ve yerli bir ekonominin tesisi ve temini için üzerine düşen sorumlulukları gecikmeksizin icra edecektir. Bu, bizim dördüncü stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle uyumlu, en geniş demokratik katılımın sağlandığı, toplumun her kesiminin önerilerinin dikkate alındığı, Başkanlık Sistemi’ni kurumsallaştıran yeni bir anayasanın hazırlanması konusunda çalışacak ve bu uğurda siyasi faaliyetlerini yoğunlaştıracaktır. Bu, bizim beşinci stratejik hedefimizdir.

“BE HEY BÜYÜKELÇİ SEN KENDİNİ NE SANIYORSUN”

Ne arzuluyorsak, neyi istiyorsak, neyi hedefliyorsak milletimizin yararına, ülkemizin çıkarınadır. Stratejilerimiz, etaplar halinde anbean takip edilecek yol haritamızdır. Zillet ittifakı dağınıktır, vurgun yemiştir. Cumhur İttifakı ise zindedir, ilk günkü heyecanıyla milli gönüllerde yer etmiştir. Bizi bir hayli düşündüren, esasen kaygıya sevk eden can sıkıcı çarpıklık, zillet ittifakının yabancılardan beklediği ayıplı ilgi, işbirlikçiliği demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla telif etme aymazlığıdır. Bu konuda zillet ittifakının ortakları birbiriyle adeta yarış halindedir. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda milli iradenin dışında ruhsat ve icazet arayışı teslimiyetçilik vakası, talimat ve tembihli bir siyaset vesikasıdır. Bildiğiniz gibi, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Flake, 7 Ocak 2022 tarihinde Türkiye’ye gelmiştir. Bu kişi aslında Cumhuriyetçi Parti’den Arizona Senatörlüğü görevini üstlenmiş olsa da ne hikmetse Demokratların iktidarında büyükelçilik unvanıyla taltif edilmiştir. Flake, 26 Ocak 2022 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı’na güven mektubunu sunmuştur. Hitamında, 31 Ocak 2022 Pazartesi günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı Saraçhane’deki makamında ziyaret etmiştir. Bu ziyaret garip bir tasarruf, sorgulamaya açık bir tercihtir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin ayağının tozuyla, henüz çiçeği burnundayken koşa koşa İmamoğlu’na gitmesi zarfsız bir mesajdır. Güya ‘Askıda Fatura Projesi’yle ilgili bilgi almak istiyormuş. Be hey Büyükelçi, sen kendini ne sanıyorsun? Sen kim oluyorsun? Kimi kandırıyorsun? Ters diplomasiyle nereye varmayı aklından geçiriyorsun? Bizim de yıllar evvel planlayıp hayata geçirdiğimiz ‘Askıda Ekmek Projemiz’ var, haberin oldu mu? Kulağına geldi mi? ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin, diplomatik nezaket ve teamülleri çiğneyerek soluğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde alması, bir defa kasti ve programlanmış bir tahriktir. Ankara’da ziyaret edilecek makamlar bitti de geriye kala kala bir tek İstanbul Belediyesi mi kaldı? Bu büyükelçi, Türkiye’nin iç siyasetine müdahil olmaya kalkışmıştır. Bu yanlıştır, Türkiye’ye bir nevi müstemleke ülke muamelesidir. Büyükelçi ziyaret edecek başka birisini bulamadı mı? Belediye Başkanı’nın Genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu’nu da mı evvelemirde ziyaret etmeyi aklına getiremedi? Bu ne aceledir? Bu ne telaştır? Bu neyin işaret fişeğidir? Anlaşılan bu büyükelçi, Ankara’ya heybesi epey dolu gelmiş, okyanus ötesinde itinayla hazırlanmış uzun bir talimat listesini kademe kademe tatbik etmeye koyulmuştur. Türkiye’de iktidarın yolu yabancı başkentlerden geçmez, geçmeyecektir; yanılıp yenilip geçirmeye çalışanları da Türk milleti asla affetmeyecek, asla hoş görmeyecektir. Herkes haddini bilsin, hududunu bilsin, yerini yurdunu bilsin. Türkiye Cumhuriyeti güdümlü bir ülke değildir, uzaktan kumanda edilen taşeron devlet değildir, aksine hizmet edenlerle görülecek hesabımız vardır, kuşkusuz muhatapları da buna pişman olacaktır. Uyarıyorum; geçmişte sözde Ermeni soykırım iddiasını da dillendiren bu büyükelçi, görevinin sınırlarını aşmamalı ve taşıdığı misyonun saygınlığına gölge düşürmekten dikkatle kaçınmalıdır. Dış baskı mekanizmalarına alet olup siyaseten sonuç almaya heves edenler, gündüz aydınlığında kanat açan yarasalardan, vakitsiz öten horozlardan farklı değildir.

“AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ KENDİ İŞİNE BAKMALIDIR”

Demokrasi, dengesizliğin, denetimsizliğin ve densizliğin paratoneri olarak takdim ve tarif edilemez. Türkiye’yi yön verilecek, kontrol altında tutulacak, iradesine pranga vurulacak bir ülke görenler, yaş tahtaya basan ve mutlaka yenilecek odaklardır. Aynı şeyi Sorosçu Osman Kaval davasıyla ilgili söylemek de kaçınılmaz bir tutarlılıktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2 Şubat 2022 tarihinde toplanmış, Kavala’nın serbest bırakılmasını dayatan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye aleyhine ihlal süreci başlatmıştır. Asıl bu sözde karar, Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmektir. Aslen bu sözde karar, Türkiye’nin hukuk gücüne ve demokrasi güvenliğine suikasttır. Hukuk demek, devlet demektir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bir başka anlatımla hukukumuza ve devlet umurumuza zehir saçmıştır. Türkiye, bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü, herkes için bağlayıcıdır. Hukuk karşısında hiç kimse ayrıcalıklı veya imtiyazlı olamayacaktır. Türk yargısı bağımsızdır, tarafsızdır, kararları objektiftir. Görülen bir davayla ilgili görüş bildirmek, mahkemeleri tesir altına almaya niyetlenmek kabul edemeyeceğimiz bir çirkinliktir, hukuksuzluğun da müdafaasıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kendi işine bakmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendi, önünden yemelidir. Bu mahkemenin, 1 Şubat 2022 tarihinde, HDP’li 40 milletvekilinin 2016 yılında kaldırılan dokunulmazlıklarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilmesiyle ilişkilendirmesi, bizim nazarımızda yok hükmündedir. İnsan hakları çığlığı atanlar, Yunanistan’ın göçmenlere aklın ve vicdanın almadığı zulümleri, işlediği seri cinayetleri ne zaman görüp gerekli müdahaleyi yapacaklardır? İpsala sınırında 19 masum donarak hayatını kaybetmiştir. Yunanistan insanlık suçu işlemiştir. Bir umutla sınırlara dayanan göçmenler, soyulup, eziyet ve işkence görüp ölüme bırakılmıştır. Bu küresel vicdan nerededir? Bu küresel adalet nereye gitmiştir? 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre, bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bütün hak ve özgürlüklere sahiptir. Her insanın yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır. Suç makinesi olan, terör yöntemleri kullanan Yunanistan’ın barbarlıkta eline su dökmek imkansızdır. Soruyorum; insan hakları savunucuları, nereye saklandınız? Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu konuda da diyeceği, alacağı bir ihlal kararı olacak mıdır? Yunanistan’ın İpsala’ya geri itip ölümüne neden olduğu mazlumlar eğer Fransız olsaydı, eğer Alman olsaydı, eğer İngiliz olsaydı, eğer ABD’li olsaydı kıyamet kopmaz mıydı? Yer yerinden oynamaz mıydı? Bu çifte standart zalimliktir, zulme sessiz kalanlar da zalimdir. Yunanistan denizde, karada, hemen her yerde kan dökmektedir, fitne çıkarmaktadır, tahrik rüzgârı estirmektedir, sabır taşını çatlatmaktadır. Yunanistan hükümetinin insanlık dışı muamelelerini lanetliyorum. Zulme seyirci kalan sözde uygar ve hür dünyayı kınıyorum. Bizim amacımız her insanı yaşatmak, onların amacı kendilerinden olmayan her yaşayanı katletmektir. Hiç kimse bize özgürlük dersi vermeye kalkışmasın. Hiç kimse karşımıza geçip de insan hakları bilirkişiliğine soyunmasın. Biz, alayının ederini de giderini de çapını da çalımını da biliriz. Tarih bize bir görev yüklemiştir: Dün mazlumların sığınaydık, bugün de kucağımız açıktır. Dün tek dişi kalmış canavara hasımdık, bugün de hasımız. Dün haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytanlık olduğuna inanıyorduk, bugün de aynı noktadayız. Bizim ne Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden duyacağımız ve öğreneceğimiz hiçbir şey yoktur. Önce kendi söküklerini diksinler. Öncelikle yama tutmayan yırtıklarını tamir etsinler. Sonra da yüzleri kalırsa, utanmaları kaldıysa, takatleri yeterse bize laf yetiştirmeye, bizi ikna etmeye çalışsınlar.” (ANKA)

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.