Menderes'in idamında görevli subay sarhoş olduğu için idam fermanını okuyamamış
Başbakan Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 53 yıl geçti. O günlerin şahitleri bir bir dünyadan göçüyor. Hayatta olanların bazıları çok yaşlı, bazıları...
- Ege Postası
- 27.05.2013 - 17:20
Başbakan Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 53 yıl geçti. O günlerin şahitleri bir bir dünyadan göçüyor. Hayatta olanların bazıları çok yaşlı, bazıları da konuşamayacak kadar hasta. Ancak son şahitlerin anlattıkları geçmişten ders almak adına önemli. Birçoğu ‘başımıza bir şey gelir’ endişesiyle hala konuşmaktan çekiniyor. 74 yaşındaki Ahmet Altın, eşinin “Menderes’in askerleri gelirse görürsün.” tehdidine rağmen yaşadıklarını anlattı. Ahmet amcayı yargılamanın yapıldığı salondaki fotoğraflarda nöbetçi asker olarak görmek mümkün. İmralı’da gardiyan olarak görev yapan 78 yaşındaki Ahmet Ekşi de idamlara bizzat şahit olmuş. 8 ay önce geçirdiği kaza sebebiyle konuşmakta zorlansa da gördüklerini bir bir aktarıyor. Bir başka asker Hasan amca ise “Beni karıştırmayın” diyerek konuşmayanlara öncülük etti.
Ahmet Altın, darbeden iki gün önce 25 Mayıs 1960’ta askerlik için Kütahya’ya giderken Eskişehir’de Adnan Menderes’in mitingine katılmış. “Eskişehir’de baktım miting var. Adnan Menderes konuşuyordu. Menderes’in mitingini dinledik.” diyor. Menderes konuşurken bir hava subayının kulağına bir şeyler söylediğini aktarıyor: “Biz sonradan öğrendik. ‘Ben seni götüreyim inkılap olacak’ demiş. Ama o milletine güvenmiş, gitmemiş.”
Ahmet amca mitingin ardından Kütahya’ya gidip bölüğüne teslim olmuş. “O gece inkılap oldu. Menderes’i Kütahya’ya getirdiler.” diyor. Sonrasında birliklerinde bir hareketliliğin yaşandığını, 16-17 bin asker arasından 30 kişinin seçildiğini ve birkaç gün süren ağır eğitim verildiğini ifade ediyor. Çok zor olan eğitim sebebiyle dizlerinden ve dirseklerinden kanların aktığını belirtiyor. Sonra İstanbul’a götürülmüşler: “Bir gün emir geldi doğru Yassıada’ya, 30’umuz da gittik. Gitmeden önce telsizden geçmişti, Yassıada’ya gideceğimizi anlamıştık. Bir gemi geldi, üstüne değil, bodrum kısmına girdik, adaya çıktık. Baktık bahriyeli askerler kordon şeklinde olmuş. Bizi aradılar. Yazılı bir şey varsa hepsini denize attılar. Ondan sonra götürdüler bizi koğuşa, altıncı kattaydık.”
İmralı’ya giden askerlere önce zindanlarda nöbet tutturmuşlar. Ahmet amca zindanları anlatırken, “Önce 2 saat nöbet tutuyorduk, ama dayanamıyorduk, bir saate düşürdük. 2 saat tutunca burnumuzdan sümükler akıyordu. Mahkumlar orada günlerce kalıyordu oysa.” şeklinde konuşuyor.
Mahkemeler başlayınca duruşmalarda görev almaya başlamışlar. İkişer saat nöbet tutuyorlarmış duruşmalarda. Salona üflenen sıcak hava askerleri rahatsız ediyormuş. Ahmet amca Menderes’i her gün duruşmaya götürdükleri ifade ediyor: “Biz koridor oluşturuyoruz, o subaylarla birlikte bizim aramızdan yürüyüp gidiyor.”
Menderes’in duruşmalarda öfkelendiğine hiç şahit olmamış: “Çok kibar biriydi, çok kibar konuşuyordu. Diğerleri de kibar insanlardı, iyi insanlardı. Mahkeme başkanına bağırdıklarını görmedim. Zaten nerden konuşacaksın, konuşamazlardı ki imkanı yok. Zaten Menderes’in bir suçu yoktu ki, bir köpek davası bir de bebek davası başka bir şey yok ki.”
Ahmet amca, bakanların eşlerinin zaman zaman adaya getirildiğini şu sözlerle anlatıyor: “Mahkeme bitince masalar kuruluydu. Aileleri geliyordu, sohbet ediyorlardı. Ama biz de oturuyorduk onların yanına. Duyuyorduk konuşulanları. Özel bir şey konuşma imkanları yoktu yani.”
Ahmet amca davayı yürüten savcıyı hiç sevmemiş: “Bana göre o savcı iyi değildi. Neden iyi değildi, çok kadınlar ile geliyordu. Bir kadın sağında bir kadın solunda hiç ayakları yere değmeden geliyordu. Yalan değil ki. Öyle zamanlar geçirdik yani. İdam yapıldı, her şey bitti ondan sonra ayrıldık oradan biz.”
MENDERES İDAMA GİDERKEN METANETLİYDİ
78 yaşındaki Ahmet Ekşi ise Menderes ve arkadaşlarının idamını gören az sayıdaki insandan biri. Gardiyan olarak görev yaparken Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamlarına birebir şahit olmuş.
Menderes idama götürürken kendisini de adada tayin arabasında görevli olduğunu dile getiren Ekşi, şunları söylüyor: “Önce Menderes’i götürdüler. Elleri arkadan kelepçeliydi. Beyaz gömlek, boynunda idam fermanı vardı. O vakit ambar memuru Mehmet vardı, Osman vardı, Mudanya’nın köyünden, gardiyan elbisesi giydiler, adamı ipe götürdüler. Görevli komutan sarhoş olduğu için idam fermanını okuyamayınca üstünden azar işitti.”
Ekşi, Menderes idam edilirken Zorlu ve Polatkan’ın infaz için sırada beklediğini aktarıyor. Menderes’in metaneti hiç kaybetmediğini şu sözlerle naklediliyor: “Menderesin hiç ağladığına şahit olmadım. İpe götürürken mağrurdu. Kolunda altın saat parlamış. Kolundan çıkardılar saati. İnfaza götürdüler, astılar. İpi boynuna geçiren adam marangoz Abdullah. Boğazı kanayınca tartışma çıktı. Daha sonra kanının durması için bir iğne yaptılar. Bir üsteğmen ayağına dokundu ölmüş mü diye kontrol için. Canı çıksın diye bir beş dakika bekliyorlar. Damarı çalışıyormuş, ölmemiş daha. Ölsün diye beklediler. Oradan alıp yıkamak için içeri götürdüler. Banyoda göbek taşına yatırdılar. Yıkamak için de görevliler arasında tartışma yaşandı.”
Zorlu ve Polatkan’ın da idam edildikten sonra aynı banyoya getirildiğini ve yıkandığını söylüyor Ahmet amca. Sonra cenazeleri ambarın önüne getirmişler. Sonrada can kurtarana koyup götürmüşler.
Ahmet amcayı en fazla üzen olay adadaki komutanların laubali davranışlarıymış. Çoğunun sürekli sarhoş dolaştığını anlatıyor. Ayrıca kullandıkları araçlara hoyratça davranıyorlarmış. Öyle ki adadaki bir jeepi dikkatsiz kullanıp balatalarını yaktığı için bilmeden dönemin Yargıtay başkanı ile bile tartışmış. İşin aslını öğrenince başına bir şey gelir diye endişe etmiş ama korktuğu olmamış.
Yorum Yazın