Dolar 34,6584
%0.04
Euro 36,5388
%0.44
Altın 2.941,320
%0.33
Bist-100 9.640,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Tanrıkulu 10. Kalkınma Planını eleştirdi

Tanrıkulu 10. Kalkınma Planını eleştirdi

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 10. Kalkınma Planı hakkında bir konuşma yaparak; “Bir ülkenin kısa, orta ve uzun vadeli planları, öncelikle güvenilir olmalıdır” dedi.

  • Ege Postası
  • 02.07.2013 - 13:18
İZMİR - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 10. Kalkınma Planı hakkında bir konuşma yaparak; “Bir ülkenin kısa, orta ve uzun vadeli planları, öncelikle güvenilir olmalıdır” dedi.

Tanrıkulu konuşmasını şu şekilde devam ettirdi: “Kısa, orta ve uzun vadeli planları; güvenilir, iddialı, heyecan verici tespit ve öngörüler içerdiğinde ve bunun yanısıra, bir önceki plan hedeflerinin de büyük ölçüde tutturulduğu zaman başarı elde edilebilir.

10 YILDIR PLANLAR TUTTURULAMIYOR…
‘İktidar oldukları ilk günden beri planlı programlı hareket etmiş bir hükûmetiz’ iddiası bulunsa da, hazırladığı plan ve programların öngörüleri ve sonuçları hiçbir zaman tutarlı olmamıştır.
Son yıllarda; gerek Orta Vadeli Programlar’ın, gerekse 2006 yılında hazırlanan, 2007 yılında yürürlülüğe giren 9’uncu Kalkınma Planı’nın hedeflerinin tutturulamadığını görmekteyiz. Planlarda yaşanan başarısız öngörüsüzlük, milletimizde de, bu planlara karşı güvensizlik sorunu oluşturmaktadır.
Her açıklanan plan, program gibi belgelerin kamuoyunda bir heyecan, bir umut doğurması gerekirken, 10’uncu Plan bir atılım planı olmaktan öte, iddiasız ve gelecek için ümit vermeyen, 7 yıllıktan tekrar 5 yıllığa dönmüş bir çalışma olarak karşımıza getirilmiştir.
Yıllardır Kalkınma Planlarını büyük bir titizlik ve bilimsel bir çerçevede hazırlayan Devlet Planlama Teşkilatı 2003 yılından itibaren giderek işlevinden uzaklaştırılmıştır. Sonunda bu güzide kurumun 2011 yılında çıkarılan KHK ile kapatılması, iktidarın planlara ve ekonominin doğru yönetilmesine verdiği kıymeti ve inançsızlığı da bizlere göstermektedir.
Her alanda olduğu gibi; artık uzun vadeli planlar da, bu karar sonrası siyasileşerek, adeta bir siyasî parti programını andırmaktadır.

KÜRESEL GELİŞMELERİ TESPİT EDEMEYEN ÖNGÖRÜSÜZLÜK DEVAM EDİYOR…

10’uncu Plan mevcut küresel ekonomik şartları yeterince değerlendirememiştir. Bunun sonucunda dünyada likidite bolluğunun sona ereceğinden hiç söz etmemektedir. Yine küresel ekonomiyi yakından ilgilendiren ve görüşmelerine yakında başlanacak olan ABD - AB Serbest Ticaret Anlaşması'nın sonuçları da bu belgede yer almamaktadır. Oysa bu denli önemli konular dış ticaretimizi ve büyüme hikayemizi doğrudan etkileyecek unsurlardır.

13 YIL ÖNCE 2023 HEDEFLERİ BİZİM TARAFIMIZDAN BELİRLENMİŞTİ, 10 YIL KALDI CİDDİ BİR YAPISAL DÖNÜŞÜM VE HEDEF YOK…
Onuncu Kalkınma Planında ilk göze çarpan husus, önceki Planda olduğu gibi Planın 5 yıllık hedeflerine yol gösterecek uzun vadeli bir perspektifi içermiyor olmasıdır. Planda ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sekizinci Kalkınma Planında hazırladığımız 2023 yılına ilişkin Uzun Vadeli Stratejinin, Sayın Başbakanın birbirinden kopuk hedefler halinde revize ettirerek sahiplendiği son haline vurgu yapılmakla birlikte uzun vadeli bir strateji oluşturulmadığı göze çarpmaktadır. 1999 yılında Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla Sekizinci Kalkınma Planı için uzun vadeli strateji oluşturduğumuzda 2023 yılına erişilmesine 24 yıl bulunmaktaydı. O şekilde belirlenmiş olan uzun vadeli perspektifle orta ve kısa vadeli plan ve politikalarımızı oluşturabiliyorduk. Ancak bugün 2023 yılına 10 yıl kalmış durumda ve Hükümetin hala 2023 yılı perspektifiyle plan yapıyor olması, ülkemizin uzun vadeli kalkınma perspektifini daraltmış durumdadır.

Kaldı ki 2023 yılında ulaşılması öngörülen hedeflere aynı anda ulaşılması da Planda öngörülen hedef ve politikalarla mümkün görünmemektedir. 2 trilyon dolar milli gelir, 25 bin dolar kişi başına gelir, 500 milyar dolar ihracat şeklindeki söz konusu makro hedeflere ulaşılabilmesi için önümüzde sadece 10 yıl bulunmaktadır. 2023 hedeflerine ulaşılabilmesi için Planın ilk beş yılında önemli bir atılım gerekmektedir. Onuncu Kalkınma Planı hedefleri incelendiğinde 2018 yılı sonunda kişi başına gelirimizin 16 bin dolara çıkarılmasının hedeflendiği görülmektedir. 2019-2023 döneminde söz konusu politikalarla 16 bin dolardan 25 bin dolara sıçramanın nasıl sağlanacağı plan, program ve politikadan ziyade dilek ve temenniye bırakılmış gibi görünmektedir.
AKP Hükümetinin son on yıllık döneminde göstermeye çalıştığı, milli gelirde görülen nominal artıştan çok daha az olan reel artışı, millî gelir serisinde değişiklik ve kur düzeltmesi yoluyla perdelemeyi başarmıştır. Hükümet, Plan dönemi sonu hedefleri ile tutarsız görünen 2023 hedeflerine de bu yolla ulaşmayı düşünüyorsa, büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu ve artık vatandaşımızın bunun bilincinde olduğunu bilmesi gerekmektedir.

ULUSLARARASI EKONOMİK VE SOSYAL GÖSTERGELERDEKİ HEDEFİMİZ YOK…
Diğer yandan Plan; bizleri uluslararası ekonomik ve sosyal sıralamalarla da karşılaştırarak hedefler de koyabilmeliydi. Örneğin; sosyal açıdan Birleşmiş Milletlerin ‘İnsani Gelişme Endeksi, eğitim açısından OECD Pisa sonuçları, ticaret bakımından Küresel Rekabet Edilebilirlik, sağlık alanında Dünya Sağlık Örgütü Dünya Sağlık Sistemi sıralamalarında kaçıncı olabileceğimize dair hedefler öngörülmesi planı daha gerçekçi ve iddialı yapabilecekti.

10. PLAN’IN VİZYONU YOK…
AKP Hükümeti, Dokuzuncu Kalkınma Planı için bir vizyon ifadesi oluşturmuştu. “İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen ve AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” olarak ifade edilen bu vizyonun Onuncu Kalkınma Planında kaldırıldığını görüyoruz. Bunun nedeni acaba AKP Hükümetinin ülkemize, birkaç yıl büyüyüp birkaç yıl küçülen ve bu nedenle istikrar içerisinde büyüme yerine zik zak çizen bir büyüme yapısı hediye etmiş olması mıdı? Ülkemizin son on yılda küresel ölçekte rekabet gücü kazanamamış olması mıdı? Yoksa iktidarının ilk yıllarında iç politikayı dizayn etmek amacıyla kullandığı AB’ye üyelik perspektifine ihtiyacı kalmadığını düşünmesi midi? Vizyonu yani ortak bir genel amacı olmayan Onuncu Kalkınma Planı ile farklı tema ve sektörlerdeki hedeflerin aynı noktaya hizmet etmesi mümkün değildir.

İŞSİZLİK RAKAMLARI GENÇ İŞSİZLERİMİZE UMUT VERMİYOR…

Onuncu Plan işsizlikle mücadele konusunda da ciddî bir iddia ortaya koymamaktadır.
Anketle belirlenen işgücü göstergelerinde o sırada iş aramıyor olanların sayıya dahil edilmeyişi, üniversite patlamasının genç işsizliğini gizlemesi gibi faktörlere rağmen 9’uncu Plan döneminde işsizlik oranı daha da artmıştır.9’uncu Planda 2013 yılı için öngörülen işsizlik % 7,7, oysa son açıklanan Mart 2013 rakamı % 10,1 ve yılın tamamında hedeflenen rakamın gerçekleşmeyeceği kesinleşmiştir. 9’uncu Plan’daki ıskalama, 10’uncu Plan’da da devam ederek, plan dönemi sonunda % 7,2 işsizlik oranı öngörüyor. 10 yıldır işsizlik oranlarını 1 puan dahi aşağı çekemeyen bir yönetim anlayışının, bu tahmini de yine gerçekçi değildir.

Onuncu Kalkınma Planında Kayıt dışı istihdam oranının 2014 yılındaki yüzde 37,5 seviyesinden 2018 yılında yüzde 30 seviyesine indirilmesi öngörülmektedir. Son on yıl boyunca kayıt dışılık konusunda hiçbir yapısal önlem almaya yanaşmayan, bu konuda hazırladığı eylem planlarını bile popülist bir söylem ve uygulamanın ötesine taşıyamayan bir hükümetin, kayıt dışılık oranını düşürme hedefi gerçekçi görünmemektedir.

10’UNCU PLAN’IN BÜYÜME HEDEFLERİNE VİTES DÜŞÜRÜLMÜŞ…
Hükümet, Onuncu Kalkınma Planı döneminde yıllık ortalama yüzde 5,5 büyüme öngörürken yıllık ortalama yüzde 5,8 de cari açık öngörmektedir. Bu durum, Hükümetin gelişmekte olan diğer ülkelere göre vasat bir büyüme oranını yine dış kaynakla sağlamayı hedeflediği anlamına gelmektedir. Bunu herhangi başka bir hükümet de yapabilirdi. Önemli olan büyüme oranından daha yüksek bir cari açık öngörmeden söz konusu büyüme oranlarını yakalayabilmektir. Bu da Hükümetin önümüzdeki beş yıl boyunca daha önceki on yılda olduğu gibi sıcak para girişi ve dış kaynağa bel bağlayacağının ve aslında yapısal bir dönüşümü hedeflemediğinin en temel göstergesidir.

BAŞARISIZ DIŞ TİCARET ANLAYIŞI DEVAM EDECEK…

Benzer şekilde ihracata yönelik uzun vadeli hedefler de gerçekçi görünmemektedir. Gerçi Sayın Başbakan son tutumuyla kurda önemli bir sıçratmayı başarmış durumdadır. Bu hedeflere katma değer artışı ve üretimle değil de, değersizleşmiş bir Türk Lirası yoluyla ulaşmayı hedefliyorlarsa, yine kısa vadeli siyasî hedefleri uğruna ülkemizin geleceğini uzun vadede ipotek altına almaktan çekinmiyorlar demektir.AKP Hükümeti yıllardır ülkemize ithalatta yaşattığı büyük sıçramayı gizleyerek ihracat artışı ile övünmektedir. Kalkınma Planı incelendiğinde 2018 yılı sonunda ihracatın 277 milyar dolara çıkmasının hedeflendiği görülmektedir. Oysa burada AKP hükümetinin yaptığı bir başka perdeleme ithalatın ihracattan daha hızlı artacağının öngörülmesidir. Buna bağlı olarak cari açığın en önemli sebebi olan ve 2013 yılı sonunda 95 milyar dolar olması beklenen dış ticaret açığının, 2018 yılında 127 milyar dolara çıkması öngörülmektedir.
Onuncu Kalkınma Planında istikrarlı yüksek büyüme vurgusunun yapıldığı ve bunun için de bir üst başlık oluşturulduğu görülmektedir. Yüksek büyüme oranlarını yıllara sari bir biçimde sürdürebilen ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin katma değeri yüksek ürünler ürettikleri ve dış satımlarını da bu ürünlere dayalı olarak gerçekleştirdikleri görülmektedir.

AR-GE YATIRIM HEDEFLERİ YİNE DÜNYANIN GERİSİNDE…
Ülkemizde bu şekilde bir üretim ve ihracat yapısına geçilebilmesi için yenilik ve teknoloji alanında da önemli bir atılım yapılması gerekmektedir. Onucu Kalkınma Planının geneline bakıldığında bu şekilde bir söylem göze çarpmakla birlikte buna yönelik bir iradenin ortaya konulmadığı görülmektedir. AKP Hükümeti 2006-2013 yılları arasında Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranını 0,60’tan 0,92’ye çıkarmakla övünmektedir. Ancak Hükümetin 2023 yılı hedefi yüzde 3’tür. 7 yılda ancak 0,32 puanlık bir artış sağlayabilen ve yapısal bir değişiklik de öngörmeyen hükümetin on yılda 2,14 puanlık bir artışı yakalaması asla mümkün görünmemektedir.Çünkü AB için bu hedef 2020 yılı için % 3, Japonya % 4, Finlandiya % 4, Almanya ve Fransa % 3 olarak belirlenmiştir. Bu oranlar ile Plan’ın hedefleri kıyaslandığında, ülkemizin 2023 yılında istenilen seviyeye erişmeyeceği ortaya çıkmaktadır.

ÜLKEMİZİN YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜSSÜ OLMASI HEDEFİ BİR TÜRLÜ BENİMSENMİYOR…
Tüm dünyada büyümenin motor gücü ekonomilerin imalat sanayiine dayalı ihracat yapabilme kapasitesidir. Planda imalat sanayiinde; daha yüksek katma değer yaratan, teknoloji üreten ve kullanabilen, sürdürülebilir küresel rekabet gücü kazanmış, yatırım ve ara mallarında ithalat bağımlılığının azaltıldığı bir yapıya doğru dönüşmesi öngörülmektedir. Ancak, yüksek teknoloji üretiminin imalat sanayii ihracatı içindeki payı geçtiğimiz 7 yıl boyunca yüzde 5,6 seviyesinden yüzde 3,7 seviyesine gerilemiştir. Onuncu Kalkınma Planında ise sadece, çok yetersiz düzeyde olan yüksek teknoloji üretimindeki gerilemeye bir dur deme hedefinde olunduğu görülmektedir. Bu şekilde Plan dönemi sonu hedefi ancak yüzde 5,5 olarak belirlenmiş olup, bu durum Dokuzuncu Plan dönemi sonu gerçekleşmesinin de altındadır.

Bu durum Hükümetin Plan dönemi sonu imalat sanayii hedeflerine de yansımış görünmektedir. 2006 yılında GSYH’nın yüzde 17,2’sini oluşturan imalat sanayiinin 2018 yılında milli gelirden ancak yüzde 16,5’lik bir pay alması beklenmektedir. Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayiindeki sıçramaya dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine ulaşılması mümkün değildir. Bu şekilde Plan dönemi sonunda hedeflenen büyüme ya da cari açık hedeflerine ulaşılması da oldukça zor olduğu görülmektedir.

ENFLASYON HEDEFLERİ 10 YILDIR OLDUĞU GİBİ İNANDIRICI DEĞİL…

Hükümet yıllardır enflasyon sorununu çözmekle övünmektedir. Oysa 2012 yılı sonunda hala yüzde 6,2 olan TÜFE rakamları bize göstermektedir ki Türkiye’de bu sorun hız kesmeden sürmektedir. Onuncu Kalkınma Planının çelişkili hedeflerinden biri de bir taraftan işsizliğin yüzde 7,5’e diğer taraftan da enflasyonun yüzde 4,5’in altına indirilmesi hedefidir. Bu hedefleri bir arada sağlayacak politikaların da belirgin bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.

Kalkınma için sabit sermaye yatırımlarının aynı sıra kalkınma carisi olarak da adlandırılan eğitim harcamalarının kalitesi oldukça önemlidir. Hükümetin sosyo-kültürel alandaki gelişme ve hedefleri ortaya koyduğu Planın “Nitelikli İnsan, Güçlü Toplum” bölümünün başında yer alan eğitim ve sağlık alanındaki hedeflerinin yüksek büyüme hedeflerine yönelik olmayan zayıf bir içeriğe sahip olduğu görülmektedir.

PLANDA ÇAĞDAŞ EĞİTİM KALİTEMİZİ YÜKSELTMEYE NİYET YOK…
Eğitimde AKP Hükümeti hala fizikî ve nicel gelişmelerle övünmekte; ders kitabı, okul, bilgisayar gibi donanımların eğitim kalitesini yükseltmede tek başına yeterli olabileceğini düşünmektedir ki Planın eğitim bölümünde nitel bir iyileşmeye yönelik ciddi bir hedefin yer almadığı göze çarpmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin beşeri sermaye alanında sıçrama yapmasının göstergesi eğitim sisteminin uluslararası rekabet gücünün artmasıdır. Planda bu duruma ilişkin ne bir hedef ne de bir gösterge bulunmamaktadır.
Planda öncelikli dönüşüm programlarının yer aldığı bölümde de kalkınma için gerekli olan insan sermayemizin ne kamuda ne de özel sektörde nasıl geliştirileceği sorusuna cevap verilmediği görülmektedir. Plan kapsamında belirlenmiş olan 25 adet programın arasında eğitimle ilgili tek bir programın bulunmaması bu anlamda manidardır.
Onuncu Kalkınma Planında Hükümetin yenilik olarak göstermeye çalıştığı bir diğer bölüm öncelikli dönüşüm programlarıdır. Bu yaklaşım aslında ilk defa ortaya konulan bir yaklaşım değildir. Yedinci Kalkınma Planında da benzer bir yaklaşımla “temel yapısal değişim projeleri” ortaya konulmuştur. Bu anlamda iki plan dönemi ara verildikten sonra tekrar bu yaklaşıma dönülmesi olumlu karşılanmaktadır. Ancak Hükümetin bunu bir yenlik olarak sunması da doğru değildir.
Onuncu Kalkınma Planındaki, öncelikli dönüşüm programları yaklaşımıyla belirli öncelikler ortaya konuluyor gibi görülse, genel dağılımına bakıldığında programların hangi kriterlere göre belirlendiği muğlaktır. Bu bölümde ithalat bağımlılığını azaltma gibi oldukça geniş bir yelpazeyi içeren makro düzeyde bir sorunda program kapsamında ele alınırken, sağlıklı yaşam ve hareketlilik gibi bazı bakanlıkların zaten yürüttüğü ya da yürütmek zorunda olduğu çok daha spesifik konuların da ele alındığı görülmektedir. Programlar arasındaki yüksek düzey farkı, programların uygulama aşamasında nasıl bir strateji izleneceği konusunda da ciddi şüpheler uyandırmaktadır.

İDDİASIZ, HEYECAN VERMEYEN PLAN ÜLKEMİZE BİR ÖNCEKİ PLAN GİBİ YİNE KATKI SUNAMAYACAK…
Sonuç olarak; Plan bu haliyle oldukça iyimser, iddiasız mevcut sorun ve riskleri göz ardı eden, ülke gerçeklerini tam olarak saptayamayan, bir önceki plan sonuçlarını dikkate almamış bir belge olarak karşımıza çıkmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak; ülkemiz için çok önemli olan bu belgeleri, siyasî plan olarak değil, ülkemiz ve dünyanın her alandaki gerçeklerinin göz önünde bulundurularak değerlendirildiği, ayakları yere basan metinler olarak görmek istiyoruz. Zira bizim kriterlerimizin gözetilmesiyle ortaya çıkan plan ve programların daha gerçekçi ve milletimize daha güven verici nitelikte olacağına inanıyoruz.” dedi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.