Cemil Tugay'ın meydan okuması: İzmir'de yeni bir liderlik ve eski gölgeler
Yeni bir sabah, İzmir için yeni bir başlangıç...
Dün büyükşehir Belediyesinde gerçekleşen devir teslim töreni, İzmir'in siyasi atmosferine taze bir nefes getirdi. Eski Başkan Tunç Soyer'in, Cemil Tugay'a zeytin fidanı vermesi; sanki politikanın sert rüzgarlarına inat, barışın ve uyumun simgesi olarak yükseldi. "Zeytin dalı", kelimenin tam anlamıyla bir mesajdı: Geçmişin kırgınlıkları geride bırakılmalı, İzmir için el ele verilmeli.
Ancak ne var ki siyasetin cilveli dünyası, bu tür sembolik jestlerle sınırlı kalmıyor. Cemil Tugay'ın nasıl bir belediye başkanlığı sergileyeceği, ilk altı ayda netleşecek olsa da, bir noktaya özellikle dikkat çekmek gerek: Tunç Soyer döneminin gölgesinde kalan iki isim - Mustafa Özuslu ve Murat Bakan.
"Soyer için ölürüm!"
Ah, Mustafa Özuslu, siyasetin bu dramatik sahnesinde sen ne roller oynadın?
Sözlerin, İzmir politikasının karmaşık kulislerinde "yalakalık" olarak nitelendirildi; senin bu sadakat yeminin, CHP kamuoyunu ikiye böldü.
Peki, bu sadakat nereye kadar?
Beş yıl boyunca Tunç Soyer'in yanında başkan vekili olarak görev yaptın. Büyükşehir'de ve Meclis'te önemli roller üstlendin. Ancak "gemisi su almaya başladığında" senin bu "ölümüne sadakat" gemisini ilk terk edenlerden oluşunu nasıl açıklayacağız?
Mustafa Özuslu, siyasetin bu eski kurtlarına dair ne çok hikaye var. Senin "Soyer için ölürüm" demen, belki de siyasi bir aşkın itirafıydı.
Ancak siyasette aşk ne kadar gerçek?
Veya daha doğrusu, bu aşkın ömrü ne kadar?
Söz konusu gemi sallandığında, "ölürüm" dediklerin için canını hiçe sayma peşinde misin, yoksa ilk kurtulan sen mi olacaksın?
Cemil Tugay döneminde senin rolün ne olacak?
"Soyer için ölürüm" diyen biri, Tugay için ne der?
Veya daha da önemlisi, Tugay için ne yapar?
Tugay'ın gemisi yelken açarken, sen bu gemide hangi kaptanın tayfasısın? Yoksa rüzgarın yönüne göre mi yelken açıyorsun?
Siyasetin bu derin sularında, sadakat ve ihanet arasındaki çizgi bazen o kadar ince ki, hangi tarafta olduğunu anlamak zorlaşıyor. Mustafa Özuslu'nun siyasi serüveni, belki de bu ince çizginin en çarpıcı örneklerinden biri.
"Soyer için ölürüm" demek kolay, peki ya gerçekten ölümüne sadık kalmak?
İzmir'in politik arenası, bu sorunun cevabını bekliyor. Ve biz de, Özuslu'nun bu yeni dönemde nasıl bir rota çizeceğini merakla izliyoruz.
Sadakat mi, strateji mi?
Bu, sadece zamanla netleşecek.
Siyaset sahnesinin bu karmaşık oyununda, Özuslu ve benzeri isimlerin serüvenleri, bize sadakatin, stratejinin ve hayatta kalma mücadelesinin iç içe geçtiği bir dünyayı gösteriyor. Ve biz seyirciler, bu oyunun sonunu merakla bekliyoruz.
Gelelim diğer isme Murat Bakan…
Murat Bakan'ın ismi, son zamanlarda sıkça anılıyor.
Peki, ama neden?
Soyer döneminde Buğra Gökçe ile olan "yakın ilişkisi" ve bu ilişki sayesinde bazı şirketlerin işlerini "yakından takip etmesi"...iddiaları...
İşte bu, bazılarının kulağına oldukça tanıdık geliyor.
Yani anlayacağınız, işini kolaylaştırmak isteyenlerin adresi belliydi: Murat Bakan'ın kapısı. Bir nevi, İzmir politikasının açık kapısı...
Ama ne açık kapı ama!
Hani derler ya, "Kapıdan kovsan bacadan girer" diye, işte öyle bir durum.
Ve tabii, bu durum sadece halk arasında değil, meclis toplantılarında da dile getirildi. AK Partililer, Bakan'ın ofisinde "rüşvet pazarlığı yapıldığını" iddia ettiler. Bu iddialar karşısında Murat Bakan'dan gelen bir ses?
Bir yanıt?
Bir açıklama?
Yok, efendim, yok!
Sessizlik, sadece gürültülü bir sessizlik...
Peki, bu sessizlik ne anlama geliyor?
Bir suçluluk mu, yoksa "siz ne derseniz deyin, benim bildiğim yoldan giderim" türünden bir inat mı?
İşte bu soruların cevabı, Murat Bakan'ın derinlerinde saklı…
Ve işin ilginç yanı, aday adayları sahneye çıktığında, Bakan önce Buğra Gökçe'yi destekliyor, sonra rüzgarın yönü değişince Cemil Tugay'a yanaşıyor.
Ve şimdi, her fırsatta "Cemil Tugay'ı biz atadık" naraları atıyor. "Öyle kafasına göre belediyeyi yönetemez" cümleleri havada uçuşuyor.
İşte bu, Murat Bakan'ın politikada oynadığı oyunun bir parçası… Ama unutulmamalı ki, siyaset bir oyunsa eğer, bu oyunun kuralları vardır.
Ve bu kurallar içinde, halkın çıkarlarını gözetmek en önemlisi.
Murat Bakan, belki de İzmir'in siyasi sahnesinde bir "kral yapıcı" olarak görülmek istiyor. Ama unutulmamalıdır ki, gerçek kral, her zaman halktır. Ve halk, sessizliğin ardındaki gerçekleri eninde sonunda görür, duyar.
İşte bu handikaplarla Tugay’ın yanından olan isimler karşısında nasıl bir tavır alacak hep birlikte göreceğiz…