Dolar 32,4375
%-0.15
Euro 34,7411
%-0.66
Altın 2.441,870
%0.23
Bist-100 9.916,00
%2.05

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Bu yaşananlar kara bir lekedir!

Geçtiğimiz günlerde Egepostası haber merkezinin gündeme taşıdığı haber İzmir’de bomba etkisi yarattı. Ve yaptığı cesur haberlerle İzmir’de gündem yaratan Egepostası haber merkezini kutluyorum.  

15 Ocak 2015 tarihinde kaleme aldığım “AK Parti İzmir’i karıştıran iddia” başlıklı köşe yazımda gündeme taşıdığım Karabağlar’da paralel tartışmaların yaşandığı dönemde meclis üyesi Emrullah Kavuz’la il Başkanı Bülent Delican arasında gerilim yaşanmasına neden olmuş ve meclis üyesi Kavuz’un disipline gitmesiyle sonuçlanmıştı.

O dönemde Karabağlar   teşkilatında yaşananları kaleme almış dilim döndüğünce anlatmaya çalışmış ve kamuoyu ile paylaşmıştım. Bu konuyla ilgili çok şey yazdım çizdim ve yaptığım bütün eleştiriler siyasi eleştirilerdi. Asla ama asla kimsenin özel hayatına ve hayatın gizliliği ilkesine aykırı davranmadım. Sadece kendimce haklı olduğum eleştirilerimi yaptım. Zaten bunlar dışında bir şey yapmak ne bana ne de kurumumuza yakışır.

Ancak AK Parti İl Başkanı Delican yönetim kurulu toplantısında “benim bilmem ne örgütüne üye olduğum gibi” tamamen saçma sapan bel altı diye tabir edilecek konuşmalar yapmış.

Bu iki açıdan etik olmayan bir durum…

1.       Gazetecileri siyasi görüşlerine göre fişliyorsunuz.

2.       Devlet kurumlarını kendi menfaatlerinize göre kullanıyorsunuz.

Türkiye’de değişik dünya görüşlerine sahip meslektaşlarımız var, biz bu arkadaşlarımızla oturduğumuzda kimseyi ötekileştirmeden konuşabiliyoruz, bir ortamı paylaşabiliyoruz.  

Evet, Türkiye’de sola inanmak ve sol dünya görüşü değerlerine saygı duymak ne zamandan beri suç olmuş. Ya da suçluymuş gibi gösterilmiş. Evet, sol değerlere büyük saygısı olan biriyim ve hayat felsefemi de bu inançlar doğrultusunda sürdürüyorum. Siyaset yapmıyorum, ben gazeteciyim. Mesleğimle ilgili asla fanatizm içinde olmadım ve dünya görüşümü asla işime karıştırmayacak kadar da sağduyuluyumdur.

Bugüne kadar sağcısı, solcusu, muhafazakârı vs. her inançtan, her görüşten arkadaşım oldu. Ve herkesin görüşüne her zaman saygılı oldum.  Mesleğimde AK Parti içinde siyaset yapan kişi benim için neyse CHP, MHP, HDP ve diğer siyasi partilerde siyaset yapanlar da benim için aynı…

Sayın İl Başkanı beni tanımış olsaydı benim yılladır AK Parti içinde ne kadar yakın dostlarımın olduğunu bilecekti. Bugün milletvekili olan ve geçmişte il başkanlığı, milletvekilliği yapmış kişilerin olduğunu da görecekti.

Eğer konu belden aşağı inmekse bu konuda Sayın İl Başkanının daha büyük zarar göreceğini düşünüyorum.

Yani demem o ki; siyasi ve dini inancım ne olursa olsun bu benim yazdığım gerçekleri değiştirmeyecektir.

Şimdi kendimle ilgili yazdıklarımı bir kenara bırakarak asıl konuya dönelim. 

Önceki gün yaptığımız haberde öyle vahim bir durum var ki; sözün bittiği yerdeyim aslında… Buna nasıl kayıtsız kalabilirim… Bu zaten mümkün değil. Aslında bu olayla ilgili 15 Ocak 2015 tarihinde kaleme aldığım “AK Parti İzmir’i karıştıran iddia” başlıklı köşe yazımda tepkimi göstermiştim. Ve bu konu Karabağlar’da “Paralel yapıya” sessiz kalan il başkanlığına tabiri yerindeyse kafa tutan AK Partili bir meclis üyesinin gündeme taşıdığı iddialar üzerine İl Başkanı Delican’ın prenslerinden olan iki ismin bu konuda yaptığı hamleydi.

Peki, ne olmuşt? AK Parti Karabağlar Meclis Üyesi Emrullah Kavuz’un ortaya attığı iddiaların medyada yer almasından sonra İl Başkan Yardımcısı Ömer Gültekin ve Teşkilat Başkanı Abdurrahman Tosun bu sefer Kavuz’un savunmasında adı geçen ve bir kamu hastanesinde çalışan bir bayanın işyerine gider, bu kişiyi bir odaya kapatır,  AK Parti Başkan Vekili Ömer Gültekin’in bu kişinin eline kağıt kelem tutuşturduğu ve bağırarak “benim söylediklerimi yazacaksın”  diyerek bu kişiye “zorla yazılı ifade yazdırdığı”   söylediklerini yazdırdıktan sonraysa bu kişinin eline bir fotokopisini tutuşturduğu, ayrıca Gültekin’in bu kişiye  “disiplin kurulu seni ifade için çağırabilir, eğer seni çağırırlarsa bunu iyi ezberle bunları söyleyeceksin” diyerek telkinde bulunduğu o tarihte yaptığım köşe yazısında ifade etmiştim.

Bu köşe yazıma AK Parti cephesinden herhangi bir açıklama ve yalanlama gelmemişti. Ve olayın sessiz sedasız üzeri kapatılmak istenmişti.

Ve 10 ay sonra kamu hastanesinde çalışan o bayan yaşadıklarını açık açık çekinmeden anlattı. Bizzat kendisi kamera karşısına geçerek o günü anlattı. Yaşananları dinlediğimde bir insan olarak yapılanın resmen bir işkence olduğunu ifade etmek isterim. Bu yapılan iktidar partisinin mensuplarına yakışmayan bir tutum. Ve Türkiye siyasi hareketine katıldığı günden beri Türkiye siyasi vizyonuna kazandırdıkları ortada olan AK Parti’ye bu sürülen koca bir lekedir.

Evet, koca bir lekedir.  İki günden beri İzmir’de siyaset bu olayla çalkalanıyor. Ve bu konu kesinlikle AK Parti’nin önüne çıkacaktır.

Yaşanan olayın tam anlamıyla skandal olduğunu ifade etmek istiyorum.

Öncelikle o mağdur vatandaşın yaşadığı mağduriyetini çekinmeden yayınlayan Egepostası haber merkezini kutlamak istiyorum.

Bu skandalın perde arkasında olayı yaşayan kişi yaşadığı baskıyı şöyle ifade ediyordu;

“Ömer Bey belindeki silahı gösterip ‘buradan çıkışın yok ben ne dersem onu yazacaksın’ dedi. Hiç tanımadığım bir insan hakkında yazı yazdırmaya başladılar. Kendisiyle hiç yüz yüze gelmemiştim. Kendisinin sosyal medyada benim hakkımda ileri geri şeyler yazdığını söylediler. Kendisiyle sosyal medyada arkadaştım hiç öyle bir yazı görmedim, şahit olmadım. Kendisi evlilik yolunda olan bir genç kıza iftira attığı gibi şeyler yazdırdılar. Sonra kağıdı alıp İl Başkanlığı'na götüreceklerini söylediler. Bir daha kimseyle konuşmamam gerektiğini söylediler. Bana birkaç gün senelik izin kullan, Pazartesi günü buraya gel, istifanı ver, vermezsen zaten işten çıkaracaklar. Başka bir yere seni işe göndereceğiz dediler ve kağıdı alıp gittiler.  Nuri Çelenk sesimi benden habersiz kaydettiği için, Ömer Gültekin ve Abdurrahman Tosun için de bana zorla, hiç tanımadığım bir insan hakkında ifade yazdırdıkları için şikayetçiyim” diyerek açıklamasını devam ettiriyor.

Bu yaşananlar bir köyde ya da kasabada yaşanmadı. Türkiye’nin en büyük 3. büyük şehrinde yani İzmir’de yaşandı. Hem de kentin göbeğinde bir devlet hastanesinde.

Peki, neden bu kadar baskı yapıldı.

Siyasetçi ve silah… Hiçbir zaman yan yana gelmeyecek iki şey. İktidar partisinin il başkan yardımcısı orada zorla ifadesini almaya çalıştığı kişiye nasıl kendisinin iddia etiği gibi “silah göstererek”  ifadesini alır.

İnanın akıl tutulması yaşıyorum.  O dönem bu kişilerin gözünün bu kadar dönmesine neden olan olay neydi… Nasıl bir gerekçeyle savunmasız olan bir kişinin silah zoruyla ifadesi alınmak istenir.

Bana birinin bu durumu açıklaması gerekiyor.  

O dönemler yaşananları hatırlayalım.

Karabağlar Meclis Üyesi Emrullah Kavuz “paralel” ile mücadele eden AK Parti hükümetinin verdiği mücadeleye destek olmak için canı kadar sevdiği partisi ve inandığı dava için partiden atılma riskini de göze alarak “Paralel” yapının yanında kim olursa olsun onunla mücadele etti.

Buna göz yuman ilçe başkanına ve il başkanına savaş açtı. Kendi tabiriyle söylediği, “Önemli olan AK Parti hareketi ve Sayın Reisimiz Recep Tayyip Erdoğan’dır gerisi teferruattır”

Evet, söylediği gibi bununla mücadele etmek için o dönem yaptığı şikayetlere rağmen dikkate almayan il başkanına çekinmeden “medya üzerinden hesap sordu” İl Başkanı Delicana’a “sende mi paralelcisin” diyerek tepkisini dile getirmişti...

Ve bu mücadelesini yaparken bir yandan paralel yapı tarafından tehdit edilirken, diğer yandan da partisi tarafından (ödül olarak) kısa bir süreliğine ihraç edildi.

Bu onun mücadele etmesini engellemedi ve AK Parti İlçe Başkanı AK Parti’nin “FETÖ” ile yakınlığı bulunan yöneticilerin görevden alınması sürecinde görevden alındı.

Peki, AK Partili Meclis Üyesi Kavuz bunlarla mücadele ederken AK Parti İl Başkanlığı ne yaptı. Ayak oyunlarıyla FETÖ hakkında yaşadığı hassasiyeti dile getiren ve bu hassasiyete sessiz kalan İl Başkanlığına sesini duyurmak için medya kanallarına konuşan meclis üyesini partiden attırmak için harekete geçti. Hem de olmayacak dediğimiz yöntemlerle… Ne yaptılar devlet kurumuna çalışan vatandaşı odaya kapatarak vatandaşın kendi iddiasıyla “Silah zoruyla” ifade alarak partiden attırmak için girişimde bulundu.

Peki,  paralel yapının üssü olan Karabağlar’da meclis üyeliği yapan Emrullah Kavuz’un “paralel” yapıyla ilgili haykırışını dinlemeden bu meclis üyesi neden ihraç edilmek istendi.  Orada meclis üyesi Kavuz’un iddia ettiği “Dönemin İlçe Başkanı Erol Körüklü, İl Başkanı Bülent Delican beni görevden alamaz, onun ipi benim elimde. Onun kayıtları var elimde”  dediği bir kayıt var mıydı'

Neden o dönem Meclis Üyesi  Kavuz’un ortaya attığı iddialar araştırılmadı…

Varsa o kayıtlarda bu kadar önemli ne vardı.

Meclis Üyesi Kavuz’un söyledikleri doğru değilse İlçe Başkanı Erol Körüklü ve İl Başkanı Bülent Delican neden bu kişiyle ilgili yargı yoluna başvurmadı.

Ve bu konunun üstünün kapatılması için Meclis Üyesi Emrullah Kavuz il başkanlığına çağrılarak neden pazarlık yapılmak istendi.

Pazarlığa yanaşmayan meclis üyesi ardından neden disiplin kuruluna gönderildi.

Sorular, sorular, sorular…

Kafamızı kurcalayan sorular…

Gazetecilere örgüt üyesi benzetmesi yaparak şikayette bulunan İl Başkanı Bülent Delican neden kendisine “sende mi paralelcisin” diyen meclis üyesine dava açmadı.  “Paralelci” olmakla suçlanan Bülent Delican bu suçlamalar karşısında onuru incinmedi mi'

Yoksa kendisine “Paralelci” denmesinden gurur mu duydu'

Şimdi bende kendisini “Paralelci” olmakla suçlasam acaba benim bu eleştirimi normal karşılayıp dava açmamazlık yapar mı'

AK Parti’de kurulduğu tarihten itibaren böyle bir şey yaşandığını hatırlamıyorum. Kurulduğunda Türkiye’de çeteleri bitireceğiz diyen AK Parti’de iki il başkan yardımcısının “Bir bayanı hastane odasına kapatarak zorla rızası olmadan 3. Dünya ülkelerinde dahi görülmeyecek bir şekilde silah zoruyla ifade almak, yalan ifade yazmaya zorlamak” bunun adına ne denir bilemiyorum.

Bu yapılan AK Parti Teşkilatında görev almış, partinin 2 ve 3 numaralı isminin yaptığı suçtur. Bu konuda bunları yapmış bu isimlerin bundan sonra AK Parti’deki görevlerini sürdürmeleri kesinlikle yanlış olacaktır. İl Başkanı ya da AK Parti Genel Merkezi buna sessiz kalmamalıdır. Bu “kara lekeyi” çok acil temizlemeli ve bu olayı yaşayan kişiden acil bir şekilde özür dilemelidir.

Skandala bulaşmış bu isimlerin artık o görevlerden istifa ederek AK Parti İl Başkanlığını bu tartışmaların dışında tutmalıdır. Etik olarak yapılması gereken budur…

Şimdi bu yaşananların ardından AK Parti İl Başkanı Bülent Delican’ın bu konudan haberi var mı'

Eğer yoksa böyle bir konudan haberi yoksa o mağduriyeti yaşayan bayanı davet edip, dinleyip gerekeni yapması gerekmez mi'

Bu konuda birkaç gün bekleyeceğim.

Eğer İl Başkanı Delican’ın bu isimlerle ilgili bir yaptırımı olmazsa o zaman bu konuyla ilgili bir gelişme daha var onu da yazacağım.

Geçen sefer olduğu gibi bu mağduriyeti yaşanan kişi yine işten atılır mı'

Zaten şunu da ifade edeyim konuyu savcılığa taşıyan bu bayan buradan sonuç alamayınca konuyu BİMER’e taşımış ve konunun emniyete intikal ettiğini öğrendim.

Yani anlayacağınız mağdur vatandaş yaşadığı haksızlığın peşini bırakmıyor.

Ve sonuna kadar gideceğini de düşünüyorum.

Son olarak olayda adı geçen ses kaydı yaptığı iddia edilen Nuri Çelenk beni arayarak böyle bir olayla ilgilisinin olmadığını iletti. Buradan da bize düşen okuyucularımıza iletmek.

NOT: Yarın Başbakan Binali Yıldırım İzmir’e geliyor ve basın temsilcileriyle toplantı yapacak o toplantıda konuyu Başbakan'a ileteceğim.