Mustafa Varank’ın üslubu ve Çeşme skandalı: Siyasetteki seviyesizlik
Siyasetin böylesine seviyesizleştiği başka bir anı hatırlamıyorum…
AK Parti Bursa Milletvekili Mustafa Varank, Çeşme’nin kadın Belediye Başkanı Lal Denizli'ye öyle bir saldırıda bulundu ki, insanın aklına "Bu kadar da olmaz" dedirtiyor. Hele hele birde meclis’te tartışılan “sokak hayvanları yasası” görüşülürken Başkan Denizli’ye köpeği üzerinden kullandığı siyasi dil etik olmadığı gibi, sempatik karşılanmadı, İzmirliler tarafından çok tepki aldı…
Neden mi?
İzmir'in Çeşme ilçesinde, Türk Eğitim Vakfı'nın düzenlediği yardım konserinde Yunan şarkıcı Despina Vandi sahneye çıkmak istememiş.
Sebebi ise sahnedeki Türk bayrağı ve Atatürk posteriymiş…
İlk etapta bu durumu eleştiren Varank, kendisine yakışmayacak bir üslupla Lal Denizli'yi hedef aldı. Varank, "Makamınıza oturttuğunuz köpeğe sorsanız, o bile 'Türk Eğitim Vakfı' için düzenlenen bağış gecesine 'Yunan' sanatçı çıkarılmaması gerektiğini size söylerdi." diyerek, Türk siyasetinde görülmemiş bir nezaketsizlik örneği sergiledi.
Üsluba bakar mısınız?
Ve bu sözlerin sahibi bakanlık yapmış bir isim…
Ayrıca İzmir’de o kadar siyasetçi varken, neden taaaa Bursalardan İzmirli başkana laf yetiştirmek…
Peki, Lal Denizli ne yaptı?
Vatanseverliğin, millî değerlerin savunuculuğunu yaptı.Bayrağımızı ve Atatürk posterini savundu.
Varank'ın saldırgan ve aşağılayıcı sözlerine karşı, sakin ve soğukkanlı bir şekilde cevap verdi. "Sizin yönetim anlayışınızda, kurumların kendi özgür fikirlerine ve programlarına saygı göstermek gibi bir gelenek olmadığından..." diyerek, Varank'ın tahammülsüzlüğünü yüzüne vurdu…
Ve adeta siyasi bir ders verdi…
Lal Denizli, Varank'ın köpek benzetmesine de zarif bir dokunuşla karşılık verdi: "Köpeğim konuşmuyor malum öyle bir genetik özelliği bulunmuyor fakat emin olun sadece hareketleriyle bile sizden daha mantıklı davranışlara sahip." İşte siyasette seviyenin nasıl korunması gerektiğine dair bir ders!
Mustafa Varank'ın bu çıkışı, AK Parti'nin millî değerlere olan duyarsızlığını bir kez daha gözler önüne serdi. CHP'nin bayrak ve Atatürk sevgisini hamasetle suçlamak, ancak Varank gibi bir siyasetçiye yakışır.
Ne yazık ki, böyle bir seviyesizlikle karşı karşıyayız.
Türkiye'nin geleceğini inşa etmeye çalışan, eğitimin önemini vurgulayan, millî değerlerine sahip çıkan insanların bu tür saldırılarla karşı karşıya kalması düşündürücü. Lal Denizli gibi siyasetçilerin ise bu seviyesizliğe karşı dik duruşu, Türk siyasetinde umut verici bir tablo sunuyor.
Varank'ın bu saldırgan ve aşağılayıcı üslubu, sadece kendi siyasi kariyerine zarar verir. Millî değerlere saygısızlık, toplumu kutuplaştırmak ve siyasi rakiplerini aşağılamak, Türkiye'yi ileriye taşımaz. Aksine, Türkiye'nin ihtiyacı olan birlik ve beraberlik ruhuna zarar verir.
Siyasi rakipleri aşağılamak, karşılıklı saygıyı yok eder. İzmir gibi şehirlerde, AK Partili siyasetçiler ile CHP'li başkanlar arasında son dönemlerde yakalanmış olan dayanışma, bu tür saldırgan tavırlar ile bozulmamalı. Tam tersine, bu dayanışma örnek alınmalı, desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalı. Ancak Varank'ın yaptığı, bu dayanışmaya "limon sıkmaktan" başka bir şey değil.
Skandalın Derinliklerine İniyoruz: Siyasi Etiğin Erozyonu
Çeşme'deki olay, Türkiye’de siyasetin ne kadar düşük bir seviyeye inebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek… Mustafa Varank’ın, yardım konserinde yaşanan durumu ele alırken kullandığı üslup, sadece siyasi rakiplerine değil, aynı zamanda millî değerlere de büyük bir saygısızlık olarak değerlendirilmeli.
Varank’ın sözlerinde yer alan köpek benzetmesi, siyasetçilerin toplum önünde nasıl bir örnek teşkil etmesi gerektiği konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. Lal Denizli’nin soğukkanlı ve akılcı tepkisi ise siyasette arzu edilen seviyeyi temsil ediyor. Varank’ın bu saldırgan tutumu, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirirken, Lal Denizli’nin tutumu ise birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceği, bu tür seviyesiz saldırılarla değil, karşılıklı saygı ve işbirliğiyle inşa edilebilir. Lal Denizli’nin duruşu, Türk siyaseti için umut verici bir tablo sunuyor. Siyasetin seviyesini yükseltmek, sadece bireysel siyasetçilerin değil, tüm toplumun sorumluluğudur.