Dolar 32,4655
%0.27
Euro 34,7813
%0.56
Altın 2.423,520
%1.82
Bist-100 10.046,00
%-0.37

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

'Öküzü bağlasan kaldırır!'

12 Eylül 1980’den sonra demokrasiye geçiş döneminde, İzmir’de uzun yıllar valilik yapan Necdet Calp Başbakanlık Müsteşarlığından ayrılarak Halkçı Parti’yi kurmuştu. Halkçı Parti’nin İzmir örgütlenmesinde büyük caba gösteren İbrahim Yılmaz, Kasım 1983 milletvekili seçimlerinde Genel Başkan Necdet Calp’in kendisini seçilebilecek bir sıraya koyacağı umuduyla HP’den İzmir Milletvekili aday adayı oldu.

Milletvekili adaylarının açıklanmasına birkaç gün kalmıştı. Gazeteci Hamdi Türkmen Yeni Asır Gazetesindeki köşesinde, “HP İzmir Milletvekili Aday Adayı İbrahim Yılmaz’ın Birgi’de köylülere,“Tütün ağaçla­rınızı budadınız mı'” diye soru sorduğunu'” yazdı. Bu habere çok sinirlenen Necdet Calp, telefonla İbrahim Yılmaz’ı arayarak yerin dibine soktu, “İbrahim yılmaz sen hiç tütün ağacı gördün mü' Tütünün ağaç olup olmadığını bilmiyor musun kardeşim'

Milletvekili aday listelerinin açıklandığı gün bu tütün ağacı meselesinden, 3 milletvekilinin seçileceği İzmir 3. Bölgenin son sırasına konulduğunu gören İbrahim Yılmaz adeta çılgına dönmüştü. Muğla’da da kendisi gibi son sıraya konulan can dostu Av. Erol Temelkuran’ı telefonla arayarak Basmane’deki meyhanelerin birinde buluştular. Son kadehlerinde, Genel Başkan Necdet Calp’le görüşmek için Ankara’ya gitmeye karar verdiler.

Gece saat on iki sularıydı; meyhaneden çıkar çıkmaz Erol Temelkuran’ın arabasıyla yola çıktılar. Sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya geldiler. Cebeci’deki bir lokantada kahvaltı yaptıktan sonra gittikleri HP Genel Merkezinde Necdet Calp’le görüşemeyince önlerine gelene küfür ede ede hem adaylıktan istifa ettiler, hem adaylık için yatırdıkları parayı geri alarak İzmir’e döndüler.

Seçim sonuçlarını, özel idare binasındaki odasında küçük transistorlu radyosundan dinleyen İbrahim Yılmaz, İzmir 3. bölgede, Halkçı Parti’nin üç milletvekilliğini de kazandığı duyunca beyni kafatasından dışarıya fırlayacak gibi oldu. “Allah!” diye bağırdı. Dört katlı özel idare binası deprem yemiş gibi sarsıldı. İbrahim ağabey adeta şuurunu kaybetmişti. Koltuğunda yığılıp kaldı. Sesi soluğu kesilmişti. Gitti gidiyordu! Odacı Sevindik, koşarak buzdolabından getirdiği bir sürahi buzlu suyu başından aşağı boca edince kendine geldi.

Ayağına kadar gelen milletvekilliğini geri tepmesi, İbrahim Yılmaz’ı müthiş bir bunalıma soktu. Günlerce evden dışarıya çıkmadı. İnzivaya çekilmişti. Bütün gün sabahtan akşama kadar salondaki koltuğunda kimseyle konuşmadan oturuyordu. Gazete okumuyor, televizyon izlemiyordu. Yaşama küsmüştü adeta. Kendisini teselli etmek için etrafında pervane gibi dönen eşi Sevim Hanımla bile tek bir kelime bile konuşmuyordu. Gözlerini devamlı bir noktaya dikerek saatlerce oraya bakıyordu. Yemeden içmeden de kesilmişti. Zaten minyon tipli ufak tefek biriydi. Günden güne mum gibi erimeye başladı.

İbrahim ağabey, seçimlerin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen üzerindeki şoku bir türlü atlatamamıştı. Hafızası durmuştu sanki. Refleksleri giderek yavaşlıyor, bakışları donuklaşıyordu. Artık onun için yaşamanın bir anlamı kalmamıştı. İntihar etmeye karar verdi.

Sabahın olmasını zor bekledi. Nereye gittiğini söylemeden evden çıktı. Sevim Hanım sevincinden deliye dönmüştü. O dışarıya çıkar çıkmaz hemen eşini, dostunu, telefonla arayarak İbrahim ağabeyin evden çıktığının müjdesini verdi.  

Karşıyaka çarşısında bir saate yakın dolaştıktan sonra Çarşı Camisinin altındaki bir nalburdan satın aldığı urganı ceketinin altına saklayarak eve dönen İbrahim ağabey, doğruca yatak odasına giderek urganı Sevim Hanımın göremeyeceği bir yere sakladı.

Sevim Hanım eve dönünce bir kahve yapıp önüne koydu, “İbrahimciğim kaç gündür boşu boşuna kendini harap ettin! Ne yapalı? Kısmet değilmiş” Dedi.

İbrahim ağabey, Sevim Hanımın söylediklerine oralı olmamıştı. Kahvesini yudumlarken devamlı salonun tavanına bakıyor urganı bağlayacağı sağlam bir yer arıyordu. En sağlam yerin avizenin zinciri olduğuna karar verdi. “Öküzü bağlasan kaldırır.”Dedi.

İbrahim ağabeyin kahvesini yudumlarken mecnun gibi sürekli tavana baktığını gören Sevim Hanım paniğe kapıldı birden; alelacele Ali rıza Bo­dur’la, Aydın Erten’e telefon etti, “Çocuklar, çabuk yetişin... İbrahim Ağabeyiniz kendine bir şey yapacak.”

Not:

Geçen yıl 92 yaşında aramızdan ayrılan İbrahim Yılmaz’ı

Saygıyla anıyoruz.