Çiçek: Kendi dilini kullanamayan toplumun beyni de, ilmi de, irfanı da gelişmez
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkçesi varken yabancı kelime kullanmanın, bir özensizlik olduğu kadar en hafifinden bir özenti olduğunu söyledi. Belediyeler, resmi kurumlar ve üniversitelerin hem dilin hem de kültürün korunması için çaba göstermesini...
- Ege Postası
- 11.05.2013 - 13:42
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Karaman’da Gençliğin Türkçe Kurultayı açılış törenine katıldı. Çiçek burada yaptığı konuşmada, “Her dil kendi olma özelliğini taşımalıdır. Konuşulduğu medeniyet dairesinde diğer dillerle etkileşim halinde olan dilimizin, yabancı dillerden etkilenmesi gayet tabiidir. Ama Türkçesi varken yabancı kelime kullanmak bir özensizlik olduğu kadar en hafifinden bir özentidir. Unutmayalım ki dilimizi güzel konuştuğumuz ölçüde, onunun zenginliğini kullandığımız ölçüde saygınlık kazanırız. Bu nedenle dilimizi yaşatıp yaygınlaştırmak hepimizin görevidir. O annemizden bize bırakılan bir mirastır. Bizler de evlatlarımıza bu mirası aktaracağız. Mirasyedi gibi dilimizi yabancılaştırmaya hizmet etmemek gerekir. Hedefimiz Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar değil, Amerika’dan Japonya’ya kadar Türkçe konuşarak seyahat edilebilir bir dünya olmalıdır. Duyuş, düşünüş ve inanışımızı en duru şekilde ifade edebildiğimiz Türkçemizi sadece konuşma dili olarak değil, bilim sanat ve edebiyat dili olarak yaşatmak ve yaygınlaştırmak hedefimiz olmalıdır.” dedi.
“Bundan birkaç gün evvel bir gazetede bir haber yayınlandı. Hepimizin dikkati başka alanlara çevrildiği için bu tür önemli haberleri belki çoğu zaman atlıyoruz. Üstelik küçücük verildiği için ancak ilgi duyanlar o haberleri takip edebiliyor.” diyen Çiçek şöyle devam etti: “O da şudur; Fransa’da bir rapor hazırlanıyor hükümete. Raporun ismi ‘sivil ekonomi’. Fransız başbakanı bu raporun ismine takılıyor ve ‘Bunun Fransızcasını yazmak varken, neden İngilizce kelime kullandınız'’ diyor. Bundan sonra Fransızca’nın dışında başka bir dil kullanılmasını yasaklayan bir genelge yayınlıyor. Bizde yayınlansaydı acaba ne olurdu, diye düşünmek lazım.”
“Yeri gelmişken bazı kurumlarımızın da burada sorumluğunu ifade etmek isterim.” diyen Çiçek şunları söyledi: “Bunların başında evvela belediyelerimiz geliyor. Maalesef son zamanlarda, uzunca zamandan beri belki de festival adı altındaki 'niye festival deri? Onu da anlamak mümkün değil.' Mesela buna şenlik demek mümkün iken niye festival deriz de, yabancı kültürlerin taşeronluğunu yaparız. En ücra kasabalarımıza kadar bu kelimeleri, bu ad altında taşımaya gayret ederiz bilmiyorum. Evvela belediyelerimizin buna dikkat etmesi lazım. Çünkü bu şenlikler adı altında kültürümüzün diğer öğelerinde bir yozlaşma söz konusu oluyor. Sokaklara çıktığımızda önce kıraathane idi, sonra kahvehane oldu, şimdi kafe oldu. Yazılışı bizden değil, okunuşu bizden değil, ifade tarzı bizden değil. Dallas Kıraathanesi’nden tutun, bilmem neye varıncaya kadar bir alay zırva isim kan dökerek aldığımız, şehit vererek aldığımız, bu coğrafyada elin oğlu atla değil, arabayla kültürlerini getirip bizim sokaklarımıza boca edip gidiveriyor. Belediyelerimizin buna dikkat etmesi gerekiyor. İkinci olarak da tüm resmi kurumlarımızın buna dikkat etmesi gerekiyor. Üniversitelerimizin bu konularda hem dilin korunması hem kültürün korunması konusunda ciddi bir çabanın ve gayretin içinde olması gerekir. ”
Kendi dilini kullanamayan toplumun beyninin de, ilminin de, irfanının da gelişmeyeceğini vurgulayan Çiçek, şunları ekledi: "Onun için dil bu kadar önemli bir konudur. Buna dikkat etmemiz gerekiyor. Birçok yerde kampüs diyoruz. Niy? Külliye desek bir sıkıntı mı var k? Uzunca süre biz bunlara külliye diyorduk. Şimdi telaffuzunda bile ihtilafa düşüyoruz. Zaten yeteri kadar ihtilafımız var kendi aramızda, bir de dil üzerinden telaffuz üzerinden bunları söylemeye çalışıyoruz. Geçenlerde Türk Dil Kurumu’nun bir toplantısına katıldım. Orada söylenenler uykumu kaçırdı. Türkçe zengin bir dil diyoruz, ama 32 bin kelimeye kadar düşmüşüz. Dikkat ederseniz insanımızın önemli bir kısmı 250-300 kelimeyle dilini kullanmaya çalışıyor. Onun için de derdimizi anlatamıyoruz. Onun için düzgün Türkçe konuşamıyoruz. Düzgün bir hitabet de ortaya koyamıyoruz. Aynı maksada matuf birden çok kelime varken, bunun önemli bir kısmını unuttuğumuz için o ilk kelime aklımıza gelmezse teklemeye başlıyoruz artık. Bu dil kıtlığından geliyor. Dil fukaralığından geliyor. Dilin kendisinde fukaralık yok. Biz kendimiz fukaralaştırmışız. Şimdi yoğun bir çabayla Türkçe 117 bin kelimeye çıktı. Bunun çok daha yukarıda olduğu kesindir. ”
Yorum Yazın