Dolar 34,5514
%0.26
Euro 36,4542
%0.29
Altın 2.964,860
%1.01
Bist-100 9.142,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

"CHP'li olmanın bedeli"

1957 milletvekili genel seçimlerine bir hafta kalmıştı. Şemikler’de öğleden sonra Arif Ağanın kahvesinde DP’nin propaganda toplantısı vardı. 46 Demokratı olmakla övünen Arif Ağa, Şemikler çarşı meydanını ikiye bölen demiryolu hemzemin geçidinin diğer yakasındaki Kovacı Halil’in kahvesinde geçen hafta büyük bir coşkuyla yapılan CHP’nin toplantısına inat kendi kahvesinde yapılacak DP toplantısının daha görkemli olması için hiçbir masraftan kaçınmadı. 

Sinema salonu gibi geniş kahvesini baştan başa boyattı. Eski sandalyelerin yerine yenilerini getirtti. Ufak tefek kırıkları olan pencere camlarıyla duvarlardaki aynaları yeniletti. Kahvenin içi dışı DP’nin bayrakları, afişleriyle donatıldı. Toplantının başlamasına daha saatler varken Roman Kamil’in iki oğluyla çaldığı davul zurna ve dümbelekle kahvenin önü kol kola horan tepen DP’lilerle bayram yerine dönmüştü. 

Öğleden sonra korna sesleriyle ortalığı birbirine katarak gelen DP konvoyundan inenlerin hıncahınç doldurduğu kahvenin içi alkış ve “yaşa var ol” sesleriyle gök gürültüsü gibi inlemeye başladı. Coşkulu tezahüratların ardından Türk bayrağı serili kürsüde konuşmalar başladı. Kalabalığın coşkusuyla galeyana gelen konuşmacılar, gırtlakları yırtılıncaya kadar bağırıyordu. Ne söyledikleri pek anlaşılmıyordu ama sözleri alkışlarla ve “Yaşa var ol” sesleriyle sık sık kesiliyordu.

Bu arada geçimini, daha çok Şemikler İlkokulu önünde çocuklara keten helva ve elmalı şeker satarak temin eden minyon tipli, ön dişleri kırık dökük olduğundan doğru dürüst konuşamayan yaşlı Kamil Dayı, kahvenin içindeki kalabalığı omzuyla yara, yara orta yere kadar sokuldu. Fanatik bir CHP’li olduğunu bilmeyen yoktu; “Hayrola Kamil Dayı, kürkünü mü değiştirdin?” Diye laf atanlara bulaşmamak için sadece gülümsüyordu.

Konuşma sırası kısacık boyuyla tombul yapılı DP Ocak Başkanı Alim Bey’e gelmişti. Kürsünün önünde hoplaya zıplaya yaptığı konuşmasının bir yerinde, “Aynı İnönü şunu yaptı.” , “Aynı İnönü bunu yaptı,” diye İnönü’yü eleştirirken, “Aynı İnönü” sözlerini, öyle usturuplu söylüyordu ki, o sözler ağzından çıkarken “Hain İnönü,” diye anlaşılıyordu. O öyle konuştukça kalabalık coştukça coşuyordu. Kalabalığın içinde tek CHP’li olan Kamil Dayı’nın sabrı iyice taşmıştı; elini Alim Beye doğru kaldırdı, cırtlak sesiyle gırtlağı yırtılıncaya kadar bağırdı: “Ulan! Hain sensin... Utanmaz herif!”

Aradan, birkaç saniye ya geçti ya geçmedi, Kamil Dayı’nın, öfkeli kalabalığın elleri üstünde önce birkaç kez havada lastik top gibi zıpladığı görüldü. Sonra birden gözden kayboldu; yaka paça yere indirildi ayaklar altına alındı. Önüne gelen tekmeyi, tokadı, yumruğu acımasızca patlatıyordu.

Bu sırada Şemikler Meydanındaki bir sergisinden evine götürmek için karpuz seçmekte olan Kamil Dayı’nın yeğeni arabacı Bücür Selim’in yanına koşarak gelen yalınayak çocuklar nefes nefese kalmıştı, “Selim ağabey, Selim ağabey, Kâmil Dayı’yı Arif Ağanın kahvede öldüresiye dövdüler. İşte bak… Kahvenin önünde yerde yatıyor”

Kısacık boyuyla, perçemli saçlarıyla ve yumurta topuk ayakkabısıyla her zaman ağır delikanlı havasından geçilmeyen Bücür Selim, elindeki karpuzu olduğu yere bırakıverdi. Sergideki büyük karpuz bıçağını kaptığı gibi Arif Ağanın kahveye doğru koşmaya başladı…
 
Bu arada Arif Ağanın kahvesinde biraz önce Kamil Dayıyı öldüresiye pataklayan kalabalık coştukça coşuyordu. Birkaç dakika sonra “Yaşa-Varol” sesleriyle inleyen kahvenin içinde aniden bir ses duyuldu,  “Kaçın!  Bücür Selim, elinde bıçakla buraya koşturuyor.”

Kahvenin içi aniden bir deprem yemiş gibi sarsıldı. Müthiş bir panik oldu. Herkes çil yavrusu gibi kahveden dışarıya kaçışmaya başladı. Can havliyle kahveden dışarıya kaçmaya çalışanlar birbirleriyle çarpışarak yerlere yuvarlanıyordu. İki üç dakika süren panik sırasında kahvenin içinde kırılmadık masa, sandalye kalmadı. Kapı pencere camlarıyla duvarlardaki aynalarının hepsi yere indi.

46 Demokratı Arif Ağa bomba atılmış gibi enkaz yığınına dönen kahvesinin içinde ne yapacağını bilemez bir halde şaşkın şaşkın dolaşırken, bir yandan da Şemiklerlilerin geçmiş olsun dileklerini kabul ediyordu. Bu arada Bücür Selim’in elinde karpuz bıçağı ile Arif Ağanın kahvesine doğru koşturmasından başka ne yaptığı gören olmamıştı…