'Oğlum, iki parça havyar getir'
Sevgili dostlarım,
İzmir siyasetinin kısacık boylu minyon tipli, nüktedanlığı ve hazırcevaplılığıyla ünlü, politikayla ilgilensin ilgilenmesin herkesin sayıp sevdiği, kalbi insan sevgisiyle dolu; ‘Sayın Valim’ lakaplı ve Türkiye’nin en ünlü çevreci aktivistti Oktay Konyar’ın onun için, “Yüreği boyundan büyük adam.” Dediği halde milletvekili önseçimlerinde, Oktay Konyar’a oy vermeyen, sevgili İbrahim Yılmaz ağabeyimizin yaşamından bir kesit’i, sizlerle bir araya gelemediğimiz şu günlerde onun anısına paylaşmak istedim.
+ + +
1980 darbesinden sonra siyasi partilerin kurulmasına izin verilince Halkçı Partiyi kuran Necdet Calp, İzmir valisi iken uzun yıllar beraber çalıştığı İl Daimi Encümen Üyesi İbrahim Yılmaz’ı Halkçı partinin İzmir’deki kuruluş çalışmaları için görevlendirmişti.
Bütün gün akşama kadar devam eden yoğun bir çalışma temposundan sonra Halkçı Partinin Basmane civarındaki İl binasından ayrılırlarken yakın arkadaşı Ömer Demircioğlu, İbrahim Yılmaz’a,
“Sayın valim, akşama kadar çay kahve içe içe gına geldi. Şöyle iki kadeh rakıyla güzel bir akşam yemeğine ne dersin'”
“Ömer, sen kafayı mı yedin' Karşıyaka’ya gidecek taksi paramız yok; sen kendini aç tavuk gibi buğday ambarında zannediyorsun yav!”
+ + +
Fevzipaşa Bulvarındaki Şifa Hastanesin önünde park etmiş bir otomobilin üstünde A–4 kâğıdına tükenmez kalemle Halkçı parti’nin, aslı astarı olmayan yirmi kişilik İzmir İl Kurucu listesini yazdılar.
Listenin ilk sırasına İzmir’in tanınmış lokantacısı Ali Ulvi’nin ismini yazarak karşısına da “İl Başkanı” diye not düştükten sonra Basmane garının karşısındaki ünlü “Ali Ulvi” lokantasına gittiler.
Bir hafta önce partiye kaydını yaptıran Ali Ulvi, kendilerini lokantadaki özel odasına davet etti. Kısa bir sohbetten sonra gelen çaylar keyifle yudumlanırken İbrahim Yılmaz, çantasından az önce bir otomobilin üstünde yazdıkları listeyi Ali Ulvi’ye uzattı.
İbrahim Yılmaz’ın uzattığı listeyi okur okumaz heyecanından yüzünde şafak atan Ali Ulvi, hemen lokantanın şef garsonu Hasan Usta’yı yanına çağırdi: “Hadi oğlum misafirlerimize güzel bir masa hazırlayın…”
Garsonların büyük bir özenle hazırladığı masada nerdeyse bir kuş sütü eksikti… Çeşit çeşit sıcak, soğuk mezelerin ardı arkası kesilmiyor, rakı şişeleri dolu gelip boş gidiyordu.
İzmir siyasetinde beyefendiliği ile bilinen Ali ulvi, içkiden dağılmak üzere olan İbrahim Yılmaz’dan, Necdet Calp’i telefonla arayarak listeyi bir an önce onaylatmasını rica etti.
Yemeğe ara vererek müdür odasına geçtiler. Derin bir nefes alarak telefonun başına geçen İbrahim Yılmaz, kısa bir uğraştan sonra Necdet Calp’ı Ankara’daki evinde buldu.
Biraz çakırkeyf olduğu anlaşılan Necdet Calp’in neşesi yerindeydi, “Buyurun Sayın İbrahim Yılmaz; sizi dinliyorum.”
“Sayın genel başkanım saygılar sunarım… Efendim, İzmir örgütümüz, partimizin İl başkanlığı için, İzmir’in sevilen iş adamı Ali Ulvi beyefendiyi, düşünmektedir… Bu konuda yüksek olurunuzu saygıyla arz ederim.”
“Evet, ben de kendisini iyi tanıyorum. Sizler İl Başkanlığına uygun görmüşsünüz… Memleket için hayırlı olsun.”
“Sağ olun sayın genel başkanım. Hürmetlerimi sunarım. İyi geceler efendim.”
“Size de iyi geceler... Memleketi size emanet ediyorum.”
Paralel telefondan konuşmaları heyecanla dinleyen Ali Ulvi hemen İbrahim Yılmaz’ın boynuna sarıldı, “Sağ ol İbrahimciğim.”
Yeniden masaya dönerlerken İbrahim Yılmaz, şef garson Hasan Ustaya seslendi,
“Oğlum, şuraya iki parça da havyar getiriver yav!”