Dolar 34,5424
%0.18
Euro 36,0063
%-0.62
Altın 3.005,890
%1.48
Bist-100 9.550,00
%1.94

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

'Öküzü bağlasan kaldırır!'

1 Kasım 2015’de 92 yaşında hayatını kaybeden İzmir siyasetinin Marko Paşa’sı İbrahim Yılmaz’ı ölümünün birinci yılında özlemle anıyoruz… 

“ÖKÜZÜ BAĞLASAN KALDIRIR!” 

İzmir’de uzun yıllar valilik yapan Necdet Calp, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra demokrasiye geçiş döneminde siyasi partilerin kurulmasına izin verilince Halkçı Parti’yi kurdu. Halkçı Parti’nin İzmir örgütlenmesinde büyük caba gösteren İzmir İl Genel Meclisinin en kıdemli üyesi İbrahim Yılmaz, Kasım 1983 milletvekili Genel Seçimlerinde Genel Başkan Necdet Calp’in kendisini seçilebilecek bir sıraya koyacağı umuduyla HP’den İzmir Milletvekili aday adayı oldu. 
Bu arada gazeteci Hamdi Türkmen Yeni Asır Gazetesindeki köşesinde, “Halkçı Parti İzmir Milletvekili Aday Adayı İbrahim Yılmaz’ın Ödemiş Birgi’deki bir toplantıda köylülere,“Tütün ağaçla¬rınızı budadınız mı'” diye soru sorduğunu yazdı.

Bu habere sinirlenen Necdet Calp, İbrahim Yılmaz’ı telefonla arayarak yerin dibine soktu: “İbrahim yılmaz, sen hiç tütün ağacı gördün mü' Tütünün ağaç olup olmadığını bilmiyor musun kardeşim'

Bu tütün ağacı meselesinden, milletvekili aday listelerinin açıklandığı gün, 3 milletvekilinin seçileceği İzmir 3. Bölgede Halkçı Parti aday listesinin son sırasına konulduğunu gören İbrahim Yılmaz adeta çılgına dönmüştü.

Muğla’da kendisi gibi son sıraya konulan yakın arkadaşı Av. Erol Temelkuran’ı telefonla arayarak akşamüstü Basmane’de bir meyhanede buluştular. Gece yarısına doğru son kadehlerinde, Genel Başkan Necdet Calp’le görüşmek için Ankara’ya gitmeye karar verdiler. 
Meyhaneden çıkar çıkmaz Erol Temelkuran’ın arabasıyla yola çıktılar. Sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya geldiler. Cebeci’de bir lokantada kahvaltı yaptıktan sonra gittikleri Halkçı Parti Genel Merkezinde Necdet Calp, işlerinin yoğunluğunu bahane ederek kendilerine randevu vermeyince sağa sola küfür ede ede, hem adaylıktan istifa ettiler, hem adaylık için yatırdıkları parayı geri alarak İzmir’e döndüler. 

Seçimlerde, İzmir 3. bölgede Halkçı Parti’nin üç milletvekilliğini de kazandığını özel idare müdürünün odasında radyodan dinleyen İbrahim ağabey birdenbire şuurunu kaybetti. Koltuğunda yığılıp kaldı. Sesi soluğu kesildi. Gitti gidiyordu! Odacı Sevindik, koşarak kantinin buzdolabından alıp getirdiği bir sürahi buzlu suyu başından aşağı boca edince kendine geldi.

İbrahim ağabey ayağına kadar gelen milletvekilliğini geri tepmesi yüzünden bunalıma girdi. Günlerce evden dışarıya çıkmadı. İnzivaya çekildi. Gazete okumuyor, televizyon izlemiyordu. Bütün gün salondaki koltuğunda gözlerini bir noktaya dikerek sessizce oturuyordu. Yemeden içmeden de kesilmişti. Zaten minyon tipli ufak tefek biriydi. Günden güne mum gibi erimeye başladı. Refleksleri her geçen gün yavaşlıyor, bakışları donuklaşıyordu. Bir süre sonra yaşamanın artık onun için bir anlamının kalmadığına inanarak İntihar etmeye karar verdi.
Günlerden salıydı. Öğleden sonra Sevim Hanıma, “Ben çarşıya gidiyorum.”diyerek evden çıktı. Karşıyaka çarşısında bir saate yakın dolaştıktan sonra Çarşı Cami’nin altındaki bir nalburdan satın aldığı urganı ceketinin altına saklayarak eve döndü. Eve döner dönmez hemen bir kahve yapıp önüne koyan Sevim Abla, “İbrahimciğim kaç gündür boşu boşuna kendini harap ettin! Ne yapalım kısmet değilmiş” dedi.

İbrahim ağabey, Sevim Hanımın sözlerine oralı olmamıştı. Kahvesini yudumlarken bir yandan da salonun tavanına bakarak urganı bağlayacağı sağlam bir yer arıyordu. Sonunda en sağlam yerin avizenin zinciri olduğuna karar verdi. İçinden sessizce, “Öküzü bağlasan kaldırır.”Dedi. 

Sevim Hanım, İbrahim ağabeyin devamlı tavana bakışından paniğe kapıldı. Hemen Ali rıza Bo¬dur’la Aydın Erten’e telefon etti, “Çocuklar, çabuk yetişin... İbrahim Ağabeyiniz kendine bir şey yapacak!”