Kaderin kapısını çalmak
Şehir dışındaki şose yolun çakıl taşlı banketinde her akşamki gibi yine yaya olarak evlerine dönüyordu. Cumartesiydi. Ustası haftalığını vermişti. Askılı kısa pantolonunun cebinde hepsi bozukluk yedi buçuk lira vardı.
Akşam karanlığı iyice bastırmıştı. Bir süredir önünde bir karaltı yürüyen adam arkasından onun geldiğini fark edince adımlarını yavaşlattı. Birkaç dakika sonra yan yana yürümeye başladılar. Yolda ikisinden başka gelen giden kimse yoktu. Yanı başında yürüyen iri cüsseli adamdan korkmaya başladı. Birkaç dakika sonra adımlarını sıklaştırarak onu geçip gitmek istedi. Adam bunun farkına varmıştı: “Hey! Dur bakalım. Bu saatte nerden geliyorsun sen'”
Kalın ve gür sesi korku vericiydi. “Bir tamirhanede çıraklık yapıyorum amca. Biraz geç kaldım… Evimize gidiyorum.” Der demez karanlığın içinden suratına müthiş bir tokat indi. “Kapat çeneni; sesini çıkarayım deme…Yoksa seni burada gebertirim.”
Karanlıkta yüzünü görmediği adam, bir eliyle koluna sımsıkı yapışmıştı. Diğer eliyle pantolonunun cebindeki bozuk paralara saldırdı. Ağlayarak yalvaramaya başladı: “Ne olur amca o paraları alma; onlar benim haftalığım. Üvey babam, yoksa hem beni hem annemi dayaktan öldürür; haftalığımı gidip sinemalarda arkadaşlarımla harcadığımı zanneder.” Adam oralı olmadı. Cebindeki paraların hepsini son kuruşuna kadar alarak gözden kayboldu.
Vahşi bir hayvanın saldırısına uğramış gibiydi. Düşe kalka banketin kenarındaki çimenlerin üstüne kadar yürüyebildi. Olduğu yere diz çöktü. Korkudan zangır zangır titreyen dizlerini okşar gibi sıcacık saran çimenlerin yumuşaklığını hissedince hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir insanın bu kadar acımasız olacağını düşünemiyordu.
Dakikalarca olduğu yerde hiç kımıldamadan bekledi. Serinleyen havayla birlikte ince ince çiseleyen yağmur başlamıştı. İliklerine kadar üşüdüğünü hissetti. Ellerini göğsünde birleştirdi. Omuzlarını boynuna doğru çekerek iyice büzüştü.
Üstü başı ıpıslak olmuştu. Ayağa kalktı. Uzaklardaki tepelerin sırtlarında ışıkları, çiseleyen yağmur altında ateş böcekleri gibi yanıp sönen gecekondu mahallelerine son kez baktı. Annesinin feryatlarını, kız kardeşi İsfahan’ın çığlıklarını yeniden yaşamamak için milyonlarca insanın yaşadığı büyük kentte doğru kaderin kapısı çalmak için yürüdü.
Akşam karanlığı iyice bastırmıştı. Bir süredir önünde bir karaltı yürüyen adam arkasından onun geldiğini fark edince adımlarını yavaşlattı. Birkaç dakika sonra yan yana yürümeye başladılar. Yolda ikisinden başka gelen giden kimse yoktu. Yanı başında yürüyen iri cüsseli adamdan korkmaya başladı. Birkaç dakika sonra adımlarını sıklaştırarak onu geçip gitmek istedi. Adam bunun farkına varmıştı: “Hey! Dur bakalım. Bu saatte nerden geliyorsun sen'”
Kalın ve gür sesi korku vericiydi. “Bir tamirhanede çıraklık yapıyorum amca. Biraz geç kaldım… Evimize gidiyorum.” Der demez karanlığın içinden suratına müthiş bir tokat indi. “Kapat çeneni; sesini çıkarayım deme…Yoksa seni burada gebertirim.”
Karanlıkta yüzünü görmediği adam, bir eliyle koluna sımsıkı yapışmıştı. Diğer eliyle pantolonunun cebindeki bozuk paralara saldırdı. Ağlayarak yalvaramaya başladı: “Ne olur amca o paraları alma; onlar benim haftalığım. Üvey babam, yoksa hem beni hem annemi dayaktan öldürür; haftalığımı gidip sinemalarda arkadaşlarımla harcadığımı zanneder.” Adam oralı olmadı. Cebindeki paraların hepsini son kuruşuna kadar alarak gözden kayboldu.
Vahşi bir hayvanın saldırısına uğramış gibiydi. Düşe kalka banketin kenarındaki çimenlerin üstüne kadar yürüyebildi. Olduğu yere diz çöktü. Korkudan zangır zangır titreyen dizlerini okşar gibi sıcacık saran çimenlerin yumuşaklığını hissedince hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir insanın bu kadar acımasız olacağını düşünemiyordu.
Dakikalarca olduğu yerde hiç kımıldamadan bekledi. Serinleyen havayla birlikte ince ince çiseleyen yağmur başlamıştı. İliklerine kadar üşüdüğünü hissetti. Ellerini göğsünde birleştirdi. Omuzlarını boynuna doğru çekerek iyice büzüştü.
Üstü başı ıpıslak olmuştu. Ayağa kalktı. Uzaklardaki tepelerin sırtlarında ışıkları, çiseleyen yağmur altında ateş böcekleri gibi yanıp sönen gecekondu mahallelerine son kez baktı. Annesinin feryatlarını, kız kardeşi İsfahan’ın çığlıklarını yeniden yaşamamak için milyonlarca insanın yaşadığı büyük kentte doğru kaderin kapısı çalmak için yürüdü.