Dolar 32,4375
%-0.15
Euro 34,7411
%-0.66
Altın 2.441,870
%0.23
Bist-100 9.916,00
%2.05

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Geçmişten kalan

Eylül’ün sonlarıydı. Yeri göğü orman ağaçlarıyla kaplı uçsuz bucaksız Kuzey Karpat Dağları arasına sıkışmış, Prohava ve Timiş ırmaklarının kavşağındaki küçük Romen kenti Predeal’deki son gecemdi. Çoğu dubleks, dağ mimarisine özgü hatlarıyla eski yapı fakat modern konforlu villaların bulunduğu, sessiz, sakin bir yer olan Str. Vasili Alecsandra civarında bir motelde kalıyordum

Gece yarısı motelin üçüncü katındaki odamın açık penceresinden dışarıyı seyrediyordum. Motelin geniş bahçesindeki iri gövdeli çam ağaçlarının yaprakları üzerinde havadaki nemden oluşan su kabarcıkları hızlı büyüyüp şiştikten sonra bahçedeki çimenlerin ve çiçeklerin üstüne yağmur damlaları gibi düşüyordu. Buraya geldiğimden her gece bu harika doğa olayını saatlerce seyretmekten kendimi alıkoyamamıştım.

Önceki gün arkadaşlarımızla tarihi binaları, muhteşem geniş meydanları ve heykelleriyle yaşlı bir insanın soluyuşunu andıran Braşov’u gezmiştik. Her köşe başında döviz alıp satan karaborsacılar, uyuşturucu ticareti yapan hippi kılıklı gençler ve fuhuş için gencecik kadınların pazarlandığı ayaküstü mekânlar göze çarpıyordu.

Bugün de halk arasında adı “Kralın sarayı” olarak bilinen tarihi “Peleş Şatosu”nu gezmiştik. Daha önce Nixon’dan Ford’a Kaddafi’den Arafat’a kadar bir çok ünlü ismin ağırlandığı şatonun geniş bahçesindeki yaşlı çam ağaçlarının altında hediyelik eşya satılan küçük dükkânların birinde annesine yardım eden 14-15 yaşlarındaki güzel Rumen kızı Christine’nin, sarhoş turistlerin ahlaksız teklifleri karşısında nasıl utandığını, yüzünün nasıl kızardığı, tertemiz ruhunun nasıl rencide edildiğini görmenin üzüntüsünü gecenin bu saatinde hala üstümden atamamıştım.
Predeal’deki bu son gecemde çam ağaçlarının yapraklarının üstünde oluşan su damlalarının çimenlere ve çiçeklere hayat verişini izlerken, yüksek rakımlı ormanlık bir bölgedeki motelin penceresi önünde kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyordum. Bir yandan da insanların tertemiz duygularını kirleten toplumsal bir çöküşün bir gün küçük Christine’yi de pençesinin altına alacağının endişesi içindeydim.