'Sandalyeler!'
Gecenin köründe dışarısı kış kıyamet. Uykuya dalmış tenha sokaklarda soğuk rüzgâr ıslık çalarak esiyordu. Karşıyaka istasyon meydanına bakan Kilise Sokağının köşesindeki Körkuşun Sabahçı Kahvesi yine tıklım tıklım dolu. Orta yerinde gürül gürül yanan odun sobasının etrafında mayışarak uyuklayanları, garson Topal Bayram, “Haydi dağılın ulan! Soba başında uyumak yasak.” diyerek tekme-tokat ite-kaka dağıtıyordu yine. Tekmeyi tokadı yiyenler uyku sersemliliğiyle kahvenin içinde çil yavrusu gibi sağa sola dağılırken altındaki sandalyeyi de yanında sürüklemeyi ihmal etmiyordu.
Uzun kış gecelerinde yeri yurdu olmayan biçarelerin sığındığı kahvede gece boş sandalye bulmak Çok zordu. Kolay değildi. Herkes altındaki sandalyeyi, “mal canın yongasıdır.” misali gözü gibi korumak zorundaydı. Sinema salonu gibi geniş kahvede ayakta kalanlar boşalan bir sandalyeye sahip olmak için gözünü dört aça-rak tazı gibi çevik tilki gibi kurnaz olmalıydı.
Kahvedekileri tek tek gözden geçirerek kimin yerinden kalkıp kalkmayacağı iyi kestirmeliydi. Oturduğu yerde eğer biri boyuna ıhlayıp kıvranıyors? Bu iyi bir ipucuydu. Altındaki sandalyeyi kaptırmak korkusuyla iyice sıkıştığı halde kahvenin içindeki ayakyoluna gitmemek için adeta canı pahasına direniyordu. İstediği kadar dirensin, istediği kadar inat etsin eninde sonunda iki eli apış arasında yerinden fırlayarak ayakyoluna doğru koşturması kaçınılmazdı.
Altındaki sandalyeye göz dikenlerin gözlerini ona dikerek etrafında tilki gibi dolaştığını da görünce panikleyerek pul pul dökülür ve daha kıçını sandalyeden oynatır oynatmaz üstüne atlayanların arasında yere yuvarlanarak ayakyoluna yetişemeden önünü ıslatabileceğinin korkusuyla renkten renge girerdi.
Fosur fosur içilen sigaraların dumanından göz gözü görmeyen kahvede bazı geceler boşalan bir sandalyeyi, orasından burasından tutanlar “Senindi-benimdi” diye itişip kakışmaya başlayınca Topal Nazmi, “Bırakın onu ulan! Parçalayacaksınız be!” diyerek sandalyeyi ellerinden çekip aldıktan sonra götürüp çay ocağının yanında bir yere koyar ve sabaha kadar kimseye vermezdi. İstemeye kalkışan oldu mu terslerdi hemen, ”Haydi ulan! Dışarı atarım bak ha!
Gurbet elde işsiz-güçsüz yarı aç yarı tok buralarda sürünen gariban takımı bütün gece sabaha kadar ayakta kalsa da itilip kakılsa da tekme tokat ve küfür de yese çaresizliğinden! Boyun bükerek yıkılıp gidiyordu! Topal Bayram’ın karşısından.
Uzun kış gecelerinde yeri yurdu olmayan biçarelerin sığındığı kahvede gece boş sandalye bulmak Çok zordu. Kolay değildi. Herkes altındaki sandalyeyi, “mal canın yongasıdır.” misali gözü gibi korumak zorundaydı. Sinema salonu gibi geniş kahvede ayakta kalanlar boşalan bir sandalyeye sahip olmak için gözünü dört aça-rak tazı gibi çevik tilki gibi kurnaz olmalıydı.
Kahvedekileri tek tek gözden geçirerek kimin yerinden kalkıp kalkmayacağı iyi kestirmeliydi. Oturduğu yerde eğer biri boyuna ıhlayıp kıvranıyors? Bu iyi bir ipucuydu. Altındaki sandalyeyi kaptırmak korkusuyla iyice sıkıştığı halde kahvenin içindeki ayakyoluna gitmemek için adeta canı pahasına direniyordu. İstediği kadar dirensin, istediği kadar inat etsin eninde sonunda iki eli apış arasında yerinden fırlayarak ayakyoluna doğru koşturması kaçınılmazdı.
Altındaki sandalyeye göz dikenlerin gözlerini ona dikerek etrafında tilki gibi dolaştığını da görünce panikleyerek pul pul dökülür ve daha kıçını sandalyeden oynatır oynatmaz üstüne atlayanların arasında yere yuvarlanarak ayakyoluna yetişemeden önünü ıslatabileceğinin korkusuyla renkten renge girerdi.
Fosur fosur içilen sigaraların dumanından göz gözü görmeyen kahvede bazı geceler boşalan bir sandalyeyi, orasından burasından tutanlar “Senindi-benimdi” diye itişip kakışmaya başlayınca Topal Nazmi, “Bırakın onu ulan! Parçalayacaksınız be!” diyerek sandalyeyi ellerinden çekip aldıktan sonra götürüp çay ocağının yanında bir yere koyar ve sabaha kadar kimseye vermezdi. İstemeye kalkışan oldu mu terslerdi hemen, ”Haydi ulan! Dışarı atarım bak ha!
Gurbet elde işsiz-güçsüz yarı aç yarı tok buralarda sürünen gariban takımı bütün gece sabaha kadar ayakta kalsa da itilip kakılsa da tekme tokat ve küfür de yese çaresizliğinden! Boyun bükerek yıkılıp gidiyordu! Topal Bayram’ın karşısından.