Dolar 34,5161
%-0.08
Euro 36,1691
%0.45
Altın 3.003,220
%-0.07
Bist-100 9.550,00
%1.94

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

'Yağmurla yıkanmış ıslak sokaklarda'

Bir arkadaşımın Konak ikinci beyler sokağındaki kitapevine Süha Bey adında iyi giyimli orta yaşlı bir beyefendi çıkıp gelmişti. Beş yıldır Almanya’daymış. Beyaz fötr şapkasıyla entelektüel birine benziyordu. Kültürlüydü. Çok güzel konuşuyordu. Hamburg’da “Türk Danış.” adlı bir turizm şirketinin yöneticisiymiş.

Almanya’ya gitmek için hazırlandığım günlerdi. Söz Almanya’daki Türk işçilerinden açılınca, Türk işçileri için Almanya’nın düşler ülkesi olmadığı söylemişti. Uzun bir sohbetten sonra kalkıp giderken biraz esprili bir şekilde, “Bir gün yolun Hamburg’a düşerse buluşalım.” diyerek kartvizitini bırakmıştı.   

 Hamburg’a geleli henüz üç-dört hafta olmuştu. Süha Beyle yağmurlu bir şubat akşamı Hamburg’un St. Pauli semtinde Reeperbahn caddesindeki ünlü Cafe House’de ilk kez buluştuk.

Kendisini arayıp sorduğum için çok sevinmişti. Bu sırada Cafe House’de Süha Bey anlattığına göre İkinci Dünya Savaşı yıllarında nasyonal sosyalizmin yasakladığı, “Büyük Özgürlük” filminin, “Reeperbahn Caddesi Gece Saat Yarım” adlı müziği çalıyordu. Müziğin tema’sı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Reeperbahn Caddesindeki barlarda, birahanelerde ve gece kulüplerinde çalıştırılan hayat kadınların acı dolu dramlarıymış.

Sinema salonu gibi geniş Cafe House’un sigara dumanından göz gözü görmeyen kuytulu köşelerinde masaların etrafında saçı sakalı birbirine karışmış hippi kılıklı kızlı erkekli uyuşturucu kullandığı anlaşılan suskun gençler vardı. 

Yan tarafımızdaki masada içkiyi fazla kaçırdığı için iyice sarhoş olduğu anlaşılan çocuk denecek yaşta çok güzel bir kadınla, pos bıyıklarını ve saçlarını kömür gibi simsiyah boyatmış orta yaşlı sırıtınca ağzındaki altın dişi görünen kütük gibi kaba bir adam vardı.

Birasını her yudumlayıştan sonra elleriyle iterek karşı çıkmasına rağmen genç kadını dudaklarından ve ince askılı kırmızı dekolteli elbisesin meydanda bıraktığı omuzlarını hoyratça öpen adam, bir süre sonra ayakta duramayacak kadar sarhoş genç kadını kolundan sıkıca tutarak, rutubetli bir evin ya da küf kokan bir otelin yatak odasına alıp götürmüştü.

Gecenin sonunda Süha Beyle vedalaştıktan sonra yağmurla yıkanmış ıslak sokaklarda duygularım alt-üst bir vaziyette kaldığım motele doğru yürürken, “Umut çiçekleri’nin” her geçen gün birer birer solduğu düşler ülkesinde, gecenin sinsi kalleş karanlığından geriye, genç güzel kadının biçimli dudaklarındaki karmen kırmızısı rujun masumiyeti kalmıştı.